Zulüm; Allah''ın Hududunu Çiğnemek Demektir
Zulüm; Hak Edene Hakkını Hakk''ın Belirlediği Oranda Vermemek, Allah''ın Hududunu Çiğnemek Demektir Yeryüzündeki her çeşit zulme ve her tipteki zâlimlere karşı çıkmak, İslâm Dini''nin en önemli emirlerinden biridir. İslâm''ın hâkim olması için de tüm zâlimlere isyan edilmesi şarttır. Bunu gerçekleştirmek için, önce zulüm ve zâlim kavramlarının iyi bilinmesi gerekir.
09/03/2009 - 16:52

  "Zulüm" sözcüğünün mastarı olan ''zulmet'', nûr''un (ışığın) olmama durumudur, yani karanlıktır. "Zulüm", kavram olarak, karanlık, haksızlık, hakkı yerine koymama, baskı, şiddet, hak yeme, eziyet ve işkence demektir. Zulmün halk arasındaki en yaygın mânâsı, haksızlık, baskı, işkence ve gaddarlıktır. Zulüm, bu anlamları kapsamakla beraber, Kur''an'' da ve İslâm literatüründe daha geniş anlamlara gelmektedir.

Zulüm denilince çoğumuzun aklına sadece haksızlık, eziyet, işkence ve benzeri fizikî yaptırımlar gelir. Dinimizde ve dilimizde bu kelimenin esas anlamı: "Bir şeyi (veya bir hakkı) kendi yerinden başka bir yere koymaktır." Yani, hak edenin hakkını Hakk''ın belirlediği şekilde, hak ettiği oranda vermemek, haksıza hak etmediği bir şeyi vermektir. Allah''ın koyduğu sınırı, haddi tecavüz etmek, tayin ettiği sınırın dışına taşmak zulümdür. Zulüm, hakkı terk etmek demektir. Bir şeyi, meşrû olan yerinden başka bir yere koymaktır. Zulüm, haktan sapma ve haddi aşma esasına dayanır. Yolun üzerinde dosdoğru gitmemek de zulümdür. İslâmî ıstılahta; bir eşyayı veya olayı, şer''î hükmünden başka bir şekilde değerlendirmeye zulüm denir. Zulüm, başkasının mülkünde, onun izni olmaksızın tasarruf etmektir. Zulüm, yerli yerine koymamak, sapkınlıkta bulunmak, akıntısındaki hakkı saptırmak anlamlarına da gelir. Zulmün dayandığı temel, "nur"dan yoksun olmaktır. Aslında zulüm sözlükte, bir şeyi ait olduğu yerin dışında bir yere koymaktır. Yukarıda geçen anlamların hepsinde de bu tanımın işaretlerini görmek mümkündür.

Allah (c.c.) insanları doğru yola (hidayete) sevketmek için gönderdiği Din''e, ''Nûr'' 1 bu Din''in kitabı olan Kur''an''a da yine ''Nûr'' demektedir.2 Böylece ''nûr'' İslâm'' ın sembolü, ''zulmet'' ise İslâm''ın dışındaki inançların simgesidir. Zulüm, yapısı gereği karanlıkları ifade eder. Bu karanlıklar, inkâr, şirk, isyan gibi şeyler olduğu gibi; haksızlık, işkence ve tecavüz de olabilir. Bunların her biri karanlık gibidir, hakkın yerine konulmamasıdır; aydınlık gibi insana rahatlık veren bir şey değildir. İnsanların uydurduğu dinler ise karanlıktır, tümüyle zulmet''tir. Bu dinleri icat edenler ve bu bâtıl dinlere uyanlar, devamlı karanlık içerisinde oldukları için, bocalar dururlar, yanlış yollarını bir türlü düzeltemezler.

Zulüm, böylesine karanlık olan yolu, gidişi, anlayışı benimsemektir. Allah''a ait ilâhlık hakkını başkasına vermektir. Haklının hakkını vermeyip, ona haksızlık yapmaktır. Sapıklığı, isyanı, nefsin hevâsına uyup da azmayı seçmektir. Eldeki servet ve iktidarla şımarıp insanlara baskı uygulamak, onların haklarına ve hürriyetlerine tecavüz etmektir.

Zulmün Karşıtı Olarak Adâlet
Zulüm, hakkı yerli yerine koymamak, yer ve zaman, nitelik ve nicelik olarak yanlışlık yapmak ve sapkınlığa düşmek, az veya çok tecavüzde bulunmaktır. Bu anlamda zulmün karşıtı adâlettir. Adâlet: Bir işi yerli yerine (hakkı olan yere) koymak, her şeyi yerli yerinde yapmak, hak sahibine hakkını vermek, hak ve hukuka uygunluk, doğru ve yerinde olmak anlamlarına gelir. İnsan-eşya ilişkilerini, insanların birbirleriyle olan münasebetlerini ve insanın devletle olan alâkasını, Allah''ın indirdiği hükümlere göre düzenlemeye adâlet denir. Bu, bir anlamda Allah''ın emrini, emrettiği şekilde yerine getirmektir. Yine adâlet, zâlimlerin cezalandırılması, her ferdin lâyık olduğu mükâfatını veya cezasını almasıdır. Zulmün ve haddi aşmanın zıddıdır. Lügat olarak, hakkaniyet, doğruluk ve müsâvat gibi anlamlara gelir. Kötülükten arınmış vicdanın ifrat ve tefritten uzak olarak itidal çizgisinde gördüğü her çeşit meşrû (şer''î) hareket mânâsına da kullanılır. Allah''ın indirdikleriyle hükmedilen dâru''l-İslâm''a "dâru''l-adl" de denilir. Çünkü İslâm dini, Allah''ın indirdiği ile hükmetmektir ki, esasen adâlet budur. İmam Şâfii, er-Risâle adlı kitabında "adâlet, Allah''ın emrine uygun şekilde amelde bulunmaktır" diye adâleti tanımlar.

Düzgün ve usûlüne uygun olmayan şey zulüm iken, bunun tersi adâlet; şaşırtmak, bozmak, yoldan çıkarmak, karartmak zulüm iken; tersi adâlettir. Adâlet, dengedir, orta yoldur, itidalden ve orta yoldan ayrılmamaktır. Dosdoğru, düzgün ve tam yapmaktır.

Bir yönetim ilkesi olarak adâlet, iki kişi ve bireyle toplum arasındaki ilişkilerde İlâhî yasalara uygun davranmak, haklıya hakkını tam olarak ödemek; suçluya cezasını vermede gevşeklik yapmamak demektir.

"Allah adâlete uyanları sever." 3 ; "Andolsun, Biz elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve onlarla beraber Kitab''ı ve adâlet ölçüsünü indirdik ki, insanlar adâleti yerine getirsinler." 4 ; "De ki: ''Rabbim bana adâleti emretti." 5

Kur''an''da tâğutun huzurunda muhakeme olmak ve tâğuttan adâlet beklemek haram kılınmıştır (4/Nisâ, 60). Çünkü tâğutlar, Allah''ın indirdiği hükümlerle değil; kendi hevâ ve heveslerinden kaynaklanan kanunlarla hükmederler. Bu ise adâlet değil; zulümdür. İslâm topraklarında adâlet mefhumu korkunç değişikliğe uğramıştır. Tâğutî iktidarlar, kendi kanunlarını, "adâlet" kavramını kullanarak kitlelere kabul ettirmek gayretindedirler. Dolayısıyla zulüm, adâlet olarak sunulmaktadır. Müslümanlar "adâlet" ve "zulüm" kavramlarının mahiyetini kavradıkları ve bu istikamette görevlerini yerine getirdikleri zaman, gerçek bir inkılâb ortaya çıkar. 6 Nice insan, eşitlikle adâleti karıştırıyor, aynı zannediyor. Hâlbuki mutlak eşitlik, yani her şeyin her yönüyle birbirinin aynı olması, adâlete zıttır. Eşit olmayan konularda insanlara eşit davranmak da adâlet değil; zulümdür.

Allah (c.c.) kendi sözünün (Kitab''ının) doğruluk bakımından da adâlet bakımından da tastamam olduğunu belirtiyor.7 Öyleyse adâlet ve doğru olmak, O''nun sözüne (Kitab''ına) uymakla gerçekleşir. Kur''an''a göre gerçek adâletin ölçüsü hakka uymaktır. 8 Hak neyi gerektiriyorsa onu yapmak, hak kime aitse onu sahibine vermek, hak ile hükmetmekten ayrılmamak, her konuda hakkı ölçü almak, herkesin ve her şeyin hakkını korumakla adâlet yerine getirilir.

İslâm, hakların yerine ulaşması için adâleti emrederken İlâhî adâletin de âhirette herkese hakkını vereceğini, hiç kimseye haksızlık yapılmayacağını bildirmektedir. 9 Mahkeme işlerindeki adâlet; hak ile, Allah''ın indirdikleriyle hükmetmek şeklinde anlaşılmıştır. Adâletle hükmedin diyen âyetler bunu emretmektedir. 10 İman edenlerin her konuda Allah''ın indirdiği ile hükmetmeleri Rabbimizin emridir. Bunu yapmayanlar zâlim, fâsık veya kâfir olurlar.11 İnsanlar arasında hükmederken, hakemlik yaparken, hak konusunda karar verirken, hatta çocukları eğitirken bile adâletli davranmak İslâm''ın getirdiği önemli bir prensiptir.


Zulüm, varlık düzeninde bozulmaya yol açan faaliyettir. Bu bozulmayı da insan yapmaktadır. Toplum ve kâinat dengesini, insan eliyle meydana getirilen zulüm bozmaktadır. Allah''ın emanetini yüklenen insan, bunun gereğini yerine getirmediği için zâlim ve cahildir. (12). Hâlbuki o emanet, dengeleri kuran, insana doğru yolu gösteren, insanın uyması gereken İlâhî kurallardır. İnsan, o emaneti yerine getirmediği için, önünü aydınlatan nûr''u ve emin (güvenilir) olma özelliğini kaybeder. Böylece karanlığa yol açtığı ve hakkı yerine getirmediği için zâlim, emanetin gereğini ve kıymetini bilmediği için de cahil olur.

Küfür ve şirkin zulüm olduğu, hem de tüm zulüm çeşitlerini içinde barındırdığı nasslardan açıkça anlaşılmaktadır. Farzları terk eden ve haramları işlemekten çekinmeyen kişi, önce kendi nefsine (kendine) zulmetmektedir. Bazı haramları işlerken; hem kendi nefsine ve hem de çevresinde bulunan insanlara zulmetmesi de söz konusudur. Mesela, faiz alıp vermek, tefecilik yapmak, gıybet ve iftira gibi günahları işlemek çift taraflı zulümdür. Yine zulüm, ferdî planda olabildiği gibi, siyasal iktidar ve toplum planında da olabilir. Allah''ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen siyasî bir iktidar; bütün vatandaşlarına zulümle karşı karşıyadır.

İnsanlara zulmeden zorbalara boyun eğmek büyük bir zillettir. Nitekim Âd kavmi, zorbaların peşinden gittiği için lânetlenmiştir. "İşte Âd kavmi! Onlar, Allah''ın âyetlerini bilerek inkâr ettiler. Peygamberlerine isyan ettiler. Böylece başları (liderleri) olan her zorbanın emrine uyup gittiler. Onlar bu dünyada da, kıyamet gününde de lânet cezasına tâbi tutuldular." 13 Lânetten kurtulmak için, hem zorbalara, hem de onların zulümlerine karşı direnmek şarttır. Hz. Ali (r.a.) şöyle buyurur: "Zulmün iki temel unsuru vardır. Birisi zâlim, diğeri de mazlum. Zâlim zulmettiği için, mazlum da zulme rızâ gösterdiği için hesaba çekilir." Tâğûtî iktidarların; hem Allah''ın hukukuna, hem insanların haklarına tecavüz ettikleri, bir vâkıadır. Dolayısıyla tâğûtî iktidarlara karşı elleriyle, dilleriyle ve kalpleriyle mücadele vermeyen kimselere de zâlim demek mümkündür. Zâlimlere, zihnen ve kalben meyletmek dahi büyük bir tehlikedir. "Bir de zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur. Zaten sizin Allah''tan başka yardımcınız yoktur. Sonra (zâlimlere meylettiğiniz için) Allah''tan da yardım göremezsiniz." 14 Zâlimlere kalben meyletmek ve zulümleri karşısında sessiz kalmak, başlı başına bir fâciadır. Onlarla işbirliği yapmak ise, cinayet hükmündedir. 15

Kur''ân-ı Kerim''de Zulüm
Kavramı
Kur''an''ın çokça kullandığı kelimelerden biri de "zulüm" kelimesidir. Aynı kökten gelen türevleriyle birlikte üç yüz on beş yerde geçmektedir. Dilimize Arapça''dan giren bu kelimenin esas anlamlarını en güzel Arapça ile inzâl edilmiş Kur''ân-ı Kerim''de buluruz. Kur''an'' da zulüm, hepimizin bildiği eziyet, işkence ve haksızlık yanında, esas olarak hakkın zıddı, haktan sapma ve haddi aşma anlamlarıyla kullanılır. Bu yüzden; Allah''ın koyduğu sınırı (hududu) aşanlar zâlimdir. 16 Allah''ın yasakladıklarını yaparak, insanlar kendi (nefis)lerine zulmederler. 17 Kâfirleri dost edinmek zulüm; onları dost edinenler de zâlimdir. 18 Çünkü "Kâfirler (in tümü) zâlimdir." 19; "Şirk en büyük zulümdür." 20; "Allah''ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, zâlimlerin ta kendileridir." 21

Câhiliyyenin Zulüm Anlayışı
Câhiliyyenin adâlet ve zulüm anlayışı, birçok çarpıklıklarla ve çifte standartlı nifakla hastalıklı bir anlayıştır. Zulmü sadece fizikî bir yaptırım olarak ve hiç sebep yokken yapılan bir haksızlık olarak değerlendiren câhiliyye, özellikle müslüman müstaz''aflara inanç ve psikolojik zulümleri zulüm olarak kabul bile etmez. Câhiliyye zihniyetine sahip olanlar, kendi içinde bulundukları zulmün farkında bile değillerdir. Kendi kurtuluşları için çabalayan dâvetçilere kendi haklarına saldırıyor ithamında bulundukları çokça görülür. Allah''a şirk koşmanın büyük bir zulüm olduğunu hiçmi hiç düşünüp kavramazlar. Müslüman olduğunu iddia eden câhiliyye mensupları, müşrikce inanç ve yaşayışı, küfür ahlâkını (ahlâksızlığını) bir hak olarak görür, müslümanların bunlara tavır almasını ise zulüm olarak değerlendirir.

Câhiliyyenin zulüm hakkındaki anlayışını Kur''an''dan bir örnekle sergileyelim: Kur''an''a göre put kırmak değil; puta tapmak zulümdür, hem de en büyük zulüm. Müslüman da zulme tepki gösteren kişidir. Zâlimin zulmüne engel olmak, kahramanca bir iş kabul edilmesi gerektiği halde, Hz. İbrahim''in putları kırmasının, putperest câhiliyye mensuplarınca bir zulüm olarak nitelendiğini Kur''an bize haber verir. "Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Kim cür''et etti ilâhlarımıza bunu yapmaya! Muhakkak o, zâlimlerden biridir'' dediler." 22 Görülüyor ki, zulmü ortadan kaldırmaya çalışmak, putperestlerin bakış açısından büyük bir zulüm olarak değerlendirilmektedir.
İzutsu bu konuda şunları söyler: Zulüm, esasen kişinin meseleye bakış için seçtiği mihenge/ölçüye göre izâfî/görecelidir. Kâfirlere göre putların tahribi bir zulüm eylemi teşkil etmektedir. Zira, müşrikler açısından bakıldığı zaman, bunun yapılması için hiçmi hiç neden yok iken, mü''minler açısından aynı hareketi haklı gösterecek birçok sebep bulmak mümkündür. Benzer biçimde, müslümanların, sadece "Rabbimiz Allah''tır" dedikleri için kâfirler tarafından evlerinden çıkarılmaları onlar için, hiçbir haklı sebebe dayanmayan inkârı imkânsız bir zulüm fiilidir. Ancak, kâfirlerin bakış açısından, İslâm''ın tek Allah inancı, kendilerinin mü''minlere karşı bu şekilde davranmaları için yeterli sebebi rahatlıkla sağlamaktadır. 23 "Kendileriyle savaşılanlara (mü''minlere), zulme uğradıkları için (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir. Onlar ki, sırf ''Rabbimiz Allah''tır'' dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir." 24

Firavun''un İsrâil oğullarını köleleştirmesi, erkek çocuklarını öldürüp kız çocuklarını sağ bırakmaya varan zulümleri25, Firavun ve ona bağlı olanlarca normal bir durum olarak kabul edilirken; bu apaçık zulme karşı çıkan Hz. Mûsa, fitne ve fesad çıkaran bir nankör olarak nitelenir.26 Meselenin hakikatini ve içyüzünü Hz. Mûsa Firavun''un suratına şöyle çarpar: "O başıma kaktığın nimet, İsrâil oğullarını köle yapman (yüzünden)dir." 27

Kur''an, şirkin ve dolayısıyla zulmün sebeplerinden birinin, ataların yolunu körü körüne sürdürme ve taklit olduğunu belirtir. Geleneği sürdürme alışkanlıkları, câhiliyye tarafından bir hak ve haklılık olarak benimsenir. O yüzden câhiliyye düşüncesinde, zulüm normal bir vaka, câhiliyye yönetiminde de doğal bir icraat olarak kabul edilir. Zulme adâlet, adâlete de zulüm dendiği, kavramların ters yüz edildiği de sıkça görülür.

Câhiliyye anlayışında câhiliyye hamiyyeti/taassubu söz konusudur.28 İster haklı ister haksız olsun, yakın akrabasını, hatta kendi sülâlesini, hemşehrisini, vatandaşını kayırma duygusu vardır. Dolayısıyla "kendi yakınları, hata etmez, zulm etmez, her zaman haklıdır; ona karşı olanlar da her durumda zulüm içindedir" anlayışı câhiliyyenin bu konudaki yaklaşımlarından biridir.

Zulmün Çeşitleri
Zulümden bahseden âyetlere ve hadislere baktığımız zaman üç türlü zulümden söz etmek mümkündür:

a- İnsanın Allah''a Karşı İşlediği Zulüm
Bu, insanların Allah''a şirk koşmaları veya küfür içinde, inkârcı olmalarıdır. Nitekim Kur''an''ın birçok âyetinde zulüm, kâfirlerin bir özelliği olarak geçmektedir. Kur''an birçok yerde kâfirlere ve müşriklere zâlim demektedir.

"İman edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar (var ya), işte emniyet/güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir." 29 Bu âyet nazil olunca, imana zulüm karıştırma meselesi sahabelere ağır geldi. Peygamberimize dediler ki: "Kim imanına zulüm karıştırmayabilir?" Peygamberimiz şöyle buyurdu: "İş böyle değildir. Siz Lokman (a.s.)''ın oğluna, ''Ey oğlum, Allah''a şirk koşma, şüphesiz şirk en büyük zulümdür'' 30 sözünü işitmediniz mi?" 31

Allah''ı inkâr ederek ilâhlık dâvâsına kalkışanların bu tavrı da bir zulümdür. Çünkü onlar böylelikle Allah''ın ilâhlık hakkına tecavüz etmektedirler. 32 Bunun tipik örneği Firavun''un yaptıklarıdır.33 Peygamberlerini dinlemeyen, onların getirdiği âyetleri yalan sayanların bu hareketi bir zulümdür. 34 Bu gibi inkârcı zâlimler hak ettikleri cezaya daha dünyada iken kavuşurlar. 35 Kendi hevâlarına uyup da Allah''ın vahyine itaat etmeyenler de zulüm içerisindedirler. 36 Allah''ı bırakıp başka putlara (ilâhlara) ibâdet edenler de zulmetmiş olurlar. 37 Allah''a iftira etmek, O''nun adına din uydurmak da zulümdür. 38

Örneklerde görüldüğü gibi zulüm; küfrün ve şirkin diğer adıdır. İnkârcıların ve müşriklerin yaptıkları yanlışlık ''zulüm'', kendileri de ''zâlim'' diye niteleniyor. Onların yaptığı karanlığa davetiyedir. Onlar bir taraftan Allah''ın zulmet (karanlık) dediği çıkmazları tercih ederken, bir taraftan da Rablik ve ilâhlık hakkını başka varlıklara vermektedirler. Bütün zulümlerin temelinde insanın Allah ile olan ilişkisini yerli yerine oturtmaması vardır. Bu sebepledir ki şirk, küfür, yalanlama, fısk ve cehaletin her türlüsü Kur''an''da zulüm olarak tanımlanır.39 Şirk ve küfür gibi zulümler içinde bulunan insanın günahlarını Allah bağışlamayacaktır. 40 Çünkü şirk ve küfür büyük bir zulümdür. Biliyoruz ki, ilâh, rabb ve melik olma Allah''ın hakkıdır ve insanın yalnızca Allah''ı rabb, ilâh ve melik olarak tanıması gerekir. Bu hakkı sahibine vermeyen insan, birinci derecede, yani en büyük zâlimdir. 41

b- İnsanlar Arasındaki Zulüm
Zulüm, aynı zamanda insanların diğer insanlara, içinde yaşadıkları topluma ve tabiata, diğer canlılara karşı işledikleri suçlar, haksızlıklar ve tecavüzlerdir. Bu bir anlamda kişi ve kamu haklarının ihlâlidir. Bu ihlâli ister kişi yapsın, ister bir topluluk, isterse siyasî otoriteler yapsın; hepsi zulümdür. Bütün diktatörler, bütün despot ve baskıcı rejimler zulme başvururlar, elleri altındaki insanların haklarını gasp ederler. Kurulan zulüm düzenleri insanların en doğal haklarını vermez, onlara baskı ve şiddet uygular.

Allah (c.c.) insanın cüz''î iradesini eline vermiş, ona müdahale etmemiştir. Bunun anlamı; dileyen iman eder, dileyen etmez. Dileyen ibâdet eder, sonucuna katlanmak şartıyla dileyen etmez. Allah kendi yarattığı ve nimet verdiği insanın irâdesine ipotek koymamıştır. Ancak insanların kurduğu nice zulüm sistemleri başkalarının iradelerine müdahale ederler. Onlara ''şöyle inanacaksınız, böyle düşüneceksiniz, şu şekilde giyineceksiniz, bu şekilde yaşayacaksınız'' diye dayatırlar. Şüphesiz bu zulümdür.

İnsan hakları ihlâlleri, tabiatın acımasızca tahribi, hayvanların, ormanların, yeşil alanların ve yeraltı zenginliklerinin yağmalanması birer zulümdür. Kişinin mahkemede, iş yerinde, başka yerlerde hakkını alamaması zulümdür. Başkalarının hakkına engel olmak, rüşvet, torpil veya benzeri yollarla başkalarına ait bir hakkı almak, görevi kötüye kullanmak, emanate ihânet etmek zulümdür. Bütün işkence şekilleri, inançlara saldırılar, inançları yaşamanın önündeki engeller, kişilerin kimliğini ifade etmesine engel olma, ırk ve bölge ayrımcılığı, sınıf kavgaları, dilleri ve kültürleri yasaklamak, ırk, dil ve renk gibi farklı dünyevî ve maddî unsurları yükseklik veya aşağılık sebebi saymak birer zulümdür. Resmî ideolojilere inanmayanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmak, onların haklarına engel olmak, onlara tepeden bakmak da zulmün başka bir çeşididir. Yine, adam öldürmek, hırsızlık yapmak, gasp, soygun, baskı ve şiddet; zulümden başka bir şey değildir.

İnsanlara en güzel hayatı İslâm gösterdiği gibi, insanlar arasında adâleti de ancak İslâm''ın kuralları sağlayabilir. İslâm, insanların haklarını ve bu haklara riayet etmeyi en güzel şekilde açıklamıştır. Allah''ın hükümleri, hayatı düzene koyan hükümlerdir. Bundan dolayı kişi veya siyasî otorite olarak, Allah''ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek zulme sebep olur. Buna sebep olanlar da zâlimlerdir. 42
c- İnsanın Kendi Kendine
Zulmü
İnsanın kendi kendine zulmü, ya şirke veya küfre bulaşarak olur, ya da inandığı halde Allah''a isyan ederek, yani günah işleyerek olur. Nitekim Hz. Âdem ve eşi, cennetten, orada yaptıkları hata sebebiyle çıkınca şöyle dua ettiler: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve rahmet etmezsen, gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz." 43 Mü''minler, nefislerine zulmettikleri veya bir çirkin iş (fâhişe) işledikleri zaman hemen Allah''ı hatırlayıp, bağışlanma isterler. Buradaki nefse zulmetmek, günah işlemek anlamındadır. 44

Kur''an, gerek dünyada gerek âhirette azabı hak edenlere Allah''ın kesinlikle zulmetmediğini, fakat onların kendi kendilerine zulmettiklerini ısrarlı bir şekilde vurgular. "Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Fakat onlar kendi nefislerine zulmederler." 45

Kendilerine kitap gönderilen insanların kimi nefsine zulmeder, kimi de Allah''ın izniyle hayırda öne geçer. 46 Mü''min olduğu halde günah işlemek, hata etmek veya isyanda bulunmak suretiyle nefsine zulmedenler, Allah''ı Ğafûr (bağışlayıcı) ve Rahîm (rahmet sahibi) olarak bulurlar. 47

Hz. Ali şöyle der: "Bir kimse birine zulmettiği veya bir kötülük yaptığı zaman, hakikatte kendisine zulmetmiş olur. Çünkü Cenâb-ı Hak, Kur''ân''da: "Kim iyilik yaparsa, kendisinin lehine; kim de kötülük yaparsa, kendisinin aleyhinedir." 48 buyurmuştur.

Ülkelerin, toplumların ve uygarlıkların çöküş nedeni zulümdür. Toplum içerisinde servetiyle şımaranlar, ellerine iktidar gücünü geçirenler adâletle iş görmezlerse zulme saparlar. Zâlimler hevâlarına (kendi nefislerinin arzularına) uyarlar. Onlar, akıllarını yerli yerinde kullanmayan cahillerdir. Tuğyan eden, azıp yoldan çıkan tâğutlar da zulüm yapmaktan geri durmazlar. Onlar adâlet ölçülerine zaten uymazlar. Bulundukları konuma, sahip oldukları güce ve iktidara hak ederek gelmedikleri için, bunları korumak üzere devamlı zulme başvururlar. 49
Son olarak "zulüm"le ilgili birkaç âyet meali ve birkaç hadis rivâyeti tercümesi nakledelim:

"Zulmedenlere meyletmeyin. Aksi halde size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah''tan başka dostlarınız yoktur. Sonra da size yardım edilmez." 50

"Zâlimlere hiçbir yardımcı yoktur." 51

"Ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, Allah''ı çok zikredenler ve zulme uğradıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Zâlimler, hangi inkılâpla devrileceklerini yakında bileceklerdir." 52

"...Kim Allah''ın hududunu/sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendisine zulmetmiş olur." 53

Peygamberimize, "hangi cihadın daha faziletli olduğu" soruldu. Buyurdu ki: "Zâlim bir sultanın (yöneticinin) yanında hak kelimesini konuşmaktır." 54

"Kim bir kişinin zâlim olduğunu bilerek ona yardım etmek üzere zâlim ile birlikte yürürse, İslâm''dan dışarı çıkmış olur." 55

"Kim bir zâlime yardım ederse, Allah Teâlâ, o zâlimi ona musallat eder." 56

"İnsanlar, bir zâlimi görür, ona engel olmazlarsa, bundan dolayı hemen hepsi cezalanır." 57

"Zulüm üç türlüdür. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affetmez. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affeder. Bir zulüm vardır ki, Allah onun mutlaka hesabını sorar. Allah''ın affetmediği zulüm şirktir. Çünkü Allah ''şirk, büyük bir zulümdür'' 58 buyurmuştur. Allah''ın affedeceği zulüm; kulların kendi nefislerine karşı işlediği zulümdür. Rableri ile kendi aralarındaki işlerde (emre itaat ve yasaklardan kaçınmak noktasında) yaptıkları hatalardır. Allah''ın hiç bırakmayıp, mutlaka hesabını soracağı zulüm ise kulların birbirlerine karşı hayâsızlıklarıdır. Allah, bunların hesabını sorar ve zâlimleri cezalandırır." 59

1- 9/Tevbe, 32 2- 5/Mâide, 44-463- 60/Mümtehıne, 84- 57/Hadid, 255- 4/Nisâ, 1056 - Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, İnkılab Y., s. 30-317- 6/En''âm, 1158- 7/A''râf, 1599- 21/Enbiyâ, 47; 10/Yûnus, 5410- 4/Nisâ, 58; 5/Mâide, 5211- 5/Mâide, 44, 45, 4712- 33/Ahzâb, 7213- 11/Hûd, 59-6014- 11/Hûd, 11315- Yusuf Kerimoğlu, A.g.e., s. 349 16- 2/Bakara, 229 17- 2/Bakara, 35, 131 18- 9/Tevbe, 23 19- 2/Bakara, 254 (20)- 31/Lokman, 13
(21)- 5/Mâide, 45 (22)- 21/Enbiyâ, 59 (23)- Toshihiko İzutsu, Kur''an''da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, Pınar Y., s. 226 (24)- 22/Hacc, 39-40 (25- Bk. 2/Bakara, 49-51 (26- 26/Şuarâ, 18-19 (27- 40/Mü''min, 26; 26/Şuarâ, 22 (28- 48/Fetih, 26 (20- 31/Lokman, 13 (31- Müslim, İman 56, hadis no: 197; Buhârî, İman, İstitâbe; Nesâî; Tirmizî, tefsiru Sure 6, Ahmed bin Hanbel, I/444 (32- 21/Enbiyâ, 29 (33- 7/A''râf, 103 (34- 11/Hûd, 37 (35- 11/Hûd, 67, 94; 17/İsrâ, 59 (36- 30/Rûm, 29 (37- 37/Saffât, 22 (38- 3/Âl-i İmrân, 94 (39- 6/En''âm, 68, 93; 9/Tevbe, 23; 21/Enbiyâ, 2, 3, 5; 22/Hacc, 52-53; 39/Zümer, 32; 11/Hûd, 18-19; 2/Bakara, (114; 4/Nisâ, 168 (40- 4/Nisâ,168 (41-31/Lokman, 13 (42- 5/Mâide, 44 (43- 7/A''râf, 23 (44- 3/Âl-i İmrân, 135; ayrıca bkz. 4/Nisâ, 64, 110 (45- 10/Yûnus, 44; ayrıca bkz. 9/Tevbe, 70; 29/Ankebût, 40; 2/Bakara, 57; 7/A''râf, 160; 16/Nahl, 33, 118 vd. (46- 35/Fâtır, 32 (47-4/Nisâ, 110 (48- 41/Fussılet, 46 (49- Hüseyin K. Ece, İslâm''ın Temel Kavramları, Beyan Y., 786-788 (50- 11/Hûd, 113 (51- 22/Hacc, 71 (52- 26/Şuarâ, 227 (53- 65/Talak, 1 (54- İbn Mâce, Fiten 20, Hadis no: 4012, 2/1330 (55- İbn Kesir, Hadislerle K. K. Tefsiri, c. 5, s. 2089 (56- Deylemî; İbn Aslâkir, Tarih (57- Tirmizî; Tuhfetu''l Ahvezî Şerhu Câmiu''t Tirmizî, 8/423 (58-Lokman, 13 (59- Hadislerle Kur''an Tefsiri, İbn Kesir, I/508