Toplumsal Çürümenin Parametresi HAKSIZ KAZANÇ DÜŞKÜNLÜĞÜ

Toplumun güven ve huzuru için hayâtî önemi hâiz olan ve temel haklar arasında yer alan,“mal ve can güvenliği”,servetin helâl ve meşru yollarla elde edilmesi, kişi ve kamu haklarına saygı gösterilmesi, suç ve günah işleyenlerin cezalandırılması İslâm’ın temel ilkelerinin başında gelir.
25/03/2010


Yazımızda bu ilkeleri içeren; “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle  olursa  başka. Ve kendinizi öldürmeyin. şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir. Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa onu cehennem ateşine atacağız. Bu Allah’a pek kolaydır” anlamındaki Nisa suresinin 29-30. ayetlerini tahlil etmeye çalışacağız. Ayet, 5 hüküm içermektedir:



1.    Bâtıl yollarla servet edinmek haramdır



Sözlükte yok olan, boşa giden, geçersiz olan ve gerçekliği bulunmayan şey anlamına gelen “bâtıl” kelimesi, bir Kur’an kavramı olarak varlığı olmayan, hakîkati bulunmayan, boş, temelsiz ve asılsız şeyler demek olup “hak” kavramının zıddıdır (Rağıb,s. 51).Bir fıkıh terimi olarak rükünleri ve şartları tamamen veya kısmen eksik olan ibadetler ile gerekli şartları taşımayan akitlere denir. Bâtıl olan akitler, geçersiz ve yok hükmünde olup herhangi bir hukukî sonuç doğurmazlar.



Kur’ân’da bâtıl kelimesi; yalan, put, şirk, haram, zulüm, faydasız ve boşa gitme anlamlarda kullanılmıştır (Âl-i İmrân, 71, 191; Lokman,30,Bakara, 42,188, Hûd, 16).Hakkı ve doğruyu ifade  etmeyen, tevhit  inancına ve İslâm’a uymayan her şey batıldır. Allah hak, O'ndan başka tapılanlar batıldır (Hac, 62; bk. Lokman, 30). İslâm hak, beşerî dinler bâtıldır. (İsra 81).



“Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin” anlamındaki ayet, meşru olmayan kazanç yollarına ve servetin harcanamayacağı yerlere işaret etmektedir:



a)Meşru  olmayan  kazanç;  kumar,  hırsızlık, gasp, rüşvet, faiz, yalan, yalancı şahitlik, hile, aldatma, fuhuş ve benzeri yasal olmayan her türlü din ve ahlâk dışı yollarla elde edilen servettir.



Meşru olmayan kazanç yolları “bâtıl” kelimesi ile ifade edilerek evrensel bir ilke  ortaya  kon- muştur. Çünkü haksız kazanç yolları, zamanla ve farklı toplumlara göre değişebilmektedir.



Ticarî hayatta çok farklı şekilleri bulunan hile ve aldatmalar, sözgelimi; müşteriye birinci kalite diye, ikinci kalite mal vermek, yeni diye, kullanılmış mal vermek, eksik tartıp ölçmek, malı fâhiş fiyatla satmak, hile ve desiselerle devlet malını zimmetine geçirmek, her türlü yolsuzluk;  işçi ve memurun görevini ihmal ve terk etmek suretiyle hak  etmeden aldığı ücret, iş verenin çalışanlara hak ettiği ücretlerini, devlete vergisini, fakire zekâtını vermeden ve kalitesiz mal üretip pahalıya satarak elde ettiği servet, kurum ve devletten aldığı krediyi geri vermeyen; tükettiği suyun, elektriğin ve gazın bedelini ödemeyen kimsenin kazancı gayr-i meşrudur,haksız kazançtır.



b) Meşru olmayan harcama; serveti içki, kumar, uyuşturucu, fuhuş ve benzeri gayr-i meşrû ve haram yerlere harcamak ve malı mülkü israf etmektir.



Bâtıl yollarla servet  edinmek  ve onu gayri meşru yerlerde harcamak günah bir davranıştır. Bu husus Bakara suresinin 188. Ayetinde açıkça ifade edilmektedir.



“Mal” kelimesinin çoğulu olan “emvâl”; insanların sahip olabileceği para, toprak, bina, hayvan ve benzeri taşınır ve taşınmaz her türlü mülkü ifade eder.



“Malı bâtıl yolla yeme” tabiri sadece yemeyi ve içmeyi değil,her türlü harcama, faydalanma ve tasarrufu da ifade eder (Rağıb, s. 20).



Bir malın haram olması, ya kendisinde bulunan bir illet ya da elde edilmesinde bulunan gayr-i meşruluk sebebiyledir. Dolayısıyla ayet; domuz eti, akmış kan, ölmüş hayvan eti, çalıntı mal, zehirli ve sağlığa zararlı gıdalar; alkollü içecekler, katı ve sıvı uyuşturucular ve sağlığa zararlı olan her türlü içeceklerin haramlığına da  işaret etmektedir.



Kur’ân’da “bâtıl” “haram” ve  “günah”  yollarla servet edinme, serveti haram yollara harcama ve haram şeylerin yenilmesinin yasaklanmasına karşılık “iyi” “temiz” ve “helâl” şeylerin yenilmesi emredilmektedir ( Bakara, 172, 168; Maide, 88; Nahl, 114; A’râf, 157).



“İyi ve temiz olandan başka bir şey yememeye gücü yeten kimse bunu yapsın / sadece iyi ve temiz olan şeyleri yesin” (Buhârî, Ahkâm, 9. VIII, 107) anlamındaki hadisi ile helâl  ve  temiz  gıdalarla beslenmenin önemine vurgu yapmıştır. Çünkü helâl ve temiz şeylerle beslenme insanın hayatına, karakterine ve ahlâkına olumlu katkı yapmaktadır.



Gayr-i  meşru  yollarla  haksız  servet  edinmek ve  bu  serveti  gayr-i meşru yollarda harcamak toplumsal çürümeye, güven ve huzurun yok olmasına sebep olur.



2 Ticaret, meşru kazanç yollarından biridir



 Ticaret, kâr amacıyla malı mübâdele  etmek; bir şeyi verip karşılığında bir şey  almaktır. Kur’ân’da ticaret hakikî ve mecazî anlamda kullanılmıştır (Cum’a, 11;  Saff, 10-11).



Ayetin ilk cümlesinde, servet edinmenin haram yolları genel olarak “bâtıl” kelimesi ile ifade edilmesine karşılık, “illâ”  edâtından sonra  gelen cümlesi  ile  servet  edinmenin  meşru  yollarından biri ve en önemlisi bildirilmektedir ki, bu  meşru ticarettir.



Ayette “illâ” edatı ile başlayan istisnâ, istisnâ-i münkatı’dır. Yani “rızaya dayalı ticaret” “malı batıl yolla yeme” cinsinden değildir. Dolayısıyla ticaretin dışındaki hibe, sadaka, bağış mîras, mehir, diyet, ücret ve benzeri meşru yollarla servet edinme “ticaret” gibi, “malları batıl yollarla yeme yasağı” kapsamı dışındadır.



Tahlil ettiğimiz ayet, alım ile satım bedelleri arasındaki artı fiyat farkından ibaret olan kârın meşrûiyetine delâlet eder. Bu kâr, tâcirin kamuya yararlı  bir  hizmet  vermesi,  sermayesini  riske  atması ve emek sarf etmesinin karşılığıdır.



Ayette servet edinme yollarının  en  önemlisinin ve en çok vuku bulanının ticaret olduğuna, ticarete önem verilmesine, ticarette ölçü ve tartıya riayet edilmesine, sermayenin artırılmasına, mecbur kalmadıkça sermayeye dokunulmamasına, hâsılat ve kârdan harcama yapılmasına, tüketimde iktisada riayet edilmesine işaret edilmektedir.



Kazancın hangisi en iyi ve temiz olanıdır” şeklindeki sorulan bir soruya Peygamberimiz (s.a.s.), “Kişinin el emeği ve aldatma bulunmayan meşru ticaret ile elde edilen kazançtır” cevabını vermiştir (Hakim, II, 10. Ahmed, IV, 141).



“Kişi, elinin  emeğinden  daha  temiz  bir  kazanç elde etmemiştir” (İbn Mâce, Ticâret,1. II, 724). “Hiçbir kimse kendi eliyle kazandığı ve ürettiği yiyecekten daha hayırlı birşey yemez. Allah’ın Peygamberi Dâvûd  (a.s)  da elinin emeği ile kazandığından yerdi” (Buhârî, Büyû’,15.  III,  9)  anlamındaki hadisler de her türlü sanat, çiftçilik, işçilik, sebze ve meyvecilik el emeği ile yapılan kazancın önemine vurgu yapmaktadır.



Alım satım akdinin üç temel unsuru vardır:



a) Taraşar (satıcı  ve  alıcı).  Alım satım  akdinin geçerli olabilmesi için; alıcı ve satıcının akıllı, mümeyyiz ve hukukî yeterliliğe sahip olması ve rızayı yok edecek bir hususun bulunmaması gerekir.



b) İrade beyanı (îcap ve kabul). Ayette geçen “karşılıklı rıza” ifadesi, irade beyanını ifade eder. Alıcı ve satıcının, satıma konu olan malı alıp satmaya razı oldukları irade beyanları ile belli olur. Bu beyanın aynı mecliste olması gerekir. Peygamberimizin beyanına göre; “Alıcı ve satıcının, bulundukları mecliste birbirlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerlik  hakları vardır”(Ebû Dâvûd, Büyû’, 53. III, 736. Buhârî, Büyû’,19. III,10. 44, III, 18; Müslim, Büyû’, 43)



c) Akit konusu olan mal ve bedeli. Satılan malın, teslimi mümkün olan bir mal olması, nitelikleri ve ne zaman teslim edileceği, bedelin miktarı, nasıl ve ne zaman ödeneceğinin belli olması gerekir (Buhârî, Büyû’, 84; Ebû Dâvûd, Büyû’, 18-19).Dolayısıyla mevcut olmayan veya mevcut olsa bile henüz satı lacak durumda olmayan mal,  alım satım  akdine konu olamaz. Nitelikleri belirli siparişler bu hükme dahil değildir. Peygamberimiz, olgunlaşmamış zirâî mahsullerin,  meyve  ve  sebzelerin  satımını (Buhârî, Büyû’, 85; Ebû Dâvûd, Büyû’, 23), bir sonraki yılın ürününün (selem akdi hariç) ve doğacak yavrunun yavrusunun  satımını yasaklamış (Buharî, Büyû’,61; Müslim, Büyû, 56)  ve “yanında bulunmayan şeyi satma” buyurmuştur (Buhârî, Büyû’, 55; Müslim, Büyû’, 30, 32).



Ayrıca alım satıma konu olan malın; içki, domuz eti, kan ve leş gibi alıp satılması, yenilip içilmesi haram olan bir şey olmaması gerekir. Bu tür alım satım,  “Allah,  içkinin,  ölmüş hayvan etinin,  domuzun ve putların alım satımını haram kılmıştır” anlamındaki hadis ile yasaklanmıştır (Ebû  Dâvûd,  Büyû’,  66.  III, 756).



Alım satımda şu hususlara da dikkat edilmelidir:



a) Alım  satımda,  taraflar  zarar  görmemeli,  hile, aldatma ve faiz işlemi bulunmamalıdır.



“Allah, alış verişi helâl, faizi  haram  kılmıştır” (Bakara, 275) anlamındaki ayet ile; “Bizi aldatan bizden değildir” (Ebû Dâvûd, Büyû’, 52. III,732;  İbn Mâce, Ticâret,  36.  II,  749), “Güvenilir ve dürüst Müslüman tâcir kıyamet gününde şehitlerle beraberdir” (İbn Mâce, Ticâret, 1. III, 724; Tirmi- zî, Büyû’, 4. III, 515), “Allah’a karşı gelmekten sa- kınan, iyi ve dürüst olanları hariç tüccarlar kıya- met günü füccâr (yoldan çıkmış kimseler) olarak diriltileceklerdir” (İbn Mâce, Ticaret, 3. II, 716; Ebû Dâ- vûd,  Büyû’,  4.  II,  515) anlamındaki  hadisler  bunun delilidir.



b) Tartı ve ölçü eksik yapılmamalıdır.



“Tartıyı adaletle tam yapın, teraziyi eksik tutmayın”(Rahmân, 9),



“Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline” (Mutaffifîn, 1) anlamındaki ayetler bu gerçeği ifade etmektedir.



c)  Satışı artırmak ve müşteriyi ikna etmek amacıyla yemin ile Allah’ın adı ticarete âlet edilmemelidir.



Peygamberimiz (s.a.s.); "Alışverişte yemin etmekten sakının. Çünkü yemin ticareti / kazancı artırır ama daha sonra bereketini yok eder"(İbn Mâce, Ticaret,30.II,745. No: 2209),“Yemin kârı artırır (fakat) bereketi yok eder"(Buhârî, Büyû’, 26. III, 12) buyurmuş ve Allah’ın kıyamet günü malını yemin ile satmaya çalışan kimseye merhamet nazarıyla bakmayacağını bildirmiştir (İbn Mâce, Ticaret, 30. II, 745).



Alım satımda hoşgörülü olunmalıdır. Peygamberimiz (s.a.s.) bu hususu; “Allah, satış yaparken, satın alırken ve borcunu öderken müsamahakâr olan kuluna merhamet eder” (Buhârî, Büyû’, 16. III, 9), “Allah, alış verişinde müsamahakâr olan mümin kişiyi cennetine koyar” (İbn Mâ-ce, Ticaret, 28. II, 742)  anlamındaki hadisleriyle teşvik etmiştir



e) Satışa konu olan malın fiyatını artırmak amacıyla o malı almaya niyetli olmadığı hâlde alacakmış gibi davranılmamalıdır. Buna "müşteri kızıştırma" denir ki Peygamberimiz  (s.a.s.), “müşteri kızı ştırmayın” sözü ile bu davranış yasaklamıştır (Buhârî, Büyû’, 58; Müslim, Büyû’ 11, İbn Mâce, Ticaret, 13. II, 734). f) Pazarlığı yapılan mala talip olunmamalıdır. Peygaberimiz (s.a.s.), “Kişi mü’min kardeşinin alış verişi üzerine alış veriş, pazarlığı üzerine pazarlık yapmaz” (İbn Mâce, Ticaret,  13. II, 734) sözü ile bu davranışı yasaklamıştır. Ancak kişi bir malı almaktan vazgeçerse, o zaman başka bir insan ona talip olabilir.



g) Karaborsacılık yapılmamalıdır. Hadislerde “ihtikâr” kelimesi ile ifade edilen karaborsacılık, bir malı fiyatı artsın diye piyasaya sürmemek, stok yapmaktır. Bu davranış; “Malı piyasaya sürenin kazancını Allah bol ve bereketli yapar, Karaborsacıya ise lânet eder”(İbn Mâce, Ticaret, 13. II, 728),“Gıda maddelerinde Müslümanlara karşı karaborsacılık yapan kimseyi Allah işâsa götürür...” (İbn Mâce, Ticaret, 13. II, 729) anlamındaki hadisleriyle yasaklanmıştır.



h) Satın alınan malın bedeli zamanında ödenmelidir. Peygamberimiz (s.a.s.), “İnsanların hayırlısı satın aldığı malın bedelini ödemede hayırlı olanlardır”(İbn Mâce, Ticaret, 13. II, 767)sözü ile bu hususa dikkat çekmiştir. i) Satıcı malında bir kusur varsa bunu alıcıya bildirmelidir.



“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Bir müslümana sattığı malında bir kusur varsa bu kusuru alıcıya  bildirmeden o malı satması helâl olmaz” (İbn Mâce, Ticaret, 13. II, 755) anlamındaki hadis bu hususu ifade etmektedir.



I) Vadeli satışlarda, alım-satıma konu olan malin bedeli belli olmalı, satılan mal ve bedeli zamanında ödenmelidir.



“Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin...” (Mâide, 1), “Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü (ki şi verdiği) sözden sorumludur” (İsrâ, 34) ânlamındaki ayetler bunu gerektirmektedir.



Ticaret, kazanç yollarının en önemlilerinden biridir. Peygamberimizin kendisi de ticaret yapmış, insanları ticaret yapmaya teşvik etmiş ve ticârî  işlemlerde bir kısmına  yukarıda  değindiğimiz olumsuz davranışları yasaklamıştır. Özellikle ticarî  işlemlerde  gayri meşruluk ve haramın olmamasını istemiştir.



“Öyle  bir zaman gelecek ki  kişi malını  nereden; haramdan mı helâlden mi kazandığına aldırış etmeyecektir” (Buhârî, Büyû’, 2. III, 11) sözü ile ticarete ve diğer kazanç yollarına haram karışabileceğine dikkat çekerek insanları uyarmıştır.



Konunun önemine binaen hadis ve fıkıh  kitaplarının “Ticaret” ve “Bey’ = alış veriş” bölümlerinde, alım satım ile ilgili konular ve ilkeler detaylı olarak anlatılmıştır.



3. Cana kıymak ve intihar etmek büyük günahtır.



Bu hüküm ayette, “kendinizi öldürmeyin” cümlesiyle ifade edilmektedir. “Kendinizi öldürmeyin” birbirinizi öldürmeyin demektir. Bu anlam, ayetin bağlamından anlaşılmaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.) da, “Allah, aranızda kanlarınızı (birbirinizi öldürmezi) haram kılmıştır”(Ahmed, V, 411)  sözü ile bu gerçeği dile getirmiştir.



“Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın öldürmesini haram kıldığı cana kıymayın” (İsra, 33) “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir” (Nisa, 93) anlamındaki ayetler ile benzeri bir çok ayette cana kıymak şiddetle yasaklanmış, bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek gibi telakki edilmiştir (Mâide, 32).



Müminlerin birbirlerini öldürmeleri yasaklanırken “kendinizi” kelimesinin kullanılması, müminlerin bir tek kişi gibi kabul edilmeleri sebebiyledir.



“Kendinizi öldürmeyin” talimatı “canınıza kıymayın/intihar etmeyin” anlamına geldiği gibi“ ölümünüze sebep olabilecek davranışlarda bulunmayın”“ticârî işlemlerde hatadan kurtulmak mümkün değil diyerek ticareti ve çalışmayı terk ederek nefsinizi telefe sebep olabilecek fakirliğe maruz bırakmayın” “hayır namına da olsa kendinizi tehlikeye atmayın” anlamlarına da gelir.



Sahabeden Amr ibn el-Âs, bu ayeti delil alarak soğuk havada yıkanmamış, teyemmüm etmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) bu davranışı duyunca itiraz etmemiş, aksine tasvip etmiştir (Yazır, II, 1343- 1344). İntihar etmek şöyle dursun, can güvenliğini ve sağlığı zedeleyecek davranışlar bile yasaklanmıştır. Yüce Allah.“…Kendi kendinizi tehlikeye atmayın...”ayeti ile Peygamberimiz (s.a.s.) de, “Kim kendisini öldürürse o cehenneme gider” (Buhârî, Tıb, 56) , “Kim ne ile intihar ederse kıyamet günü onunla azap olunur” (Müslim, İman, 176-177. I, 104-105; Tirmizî, İmân, 16. V, 22. No: 2636).Meselâ, “Kim kendisini demir  ile  öldürürse  cehennem ateşinde onunla azap edilir” (Buhârî,Cenâiz, 84. II, 99; Edeb, 44. VII, 84) hadisi ile bu hususa işaret etmiştir.



Malların haksız yollardan elde edilip yenilmesinin yasaklanmasından hemen sonra “kendinizi öldürmeyin” buyruğunun verilmesi dikkat çekicidir. Çünkü toplumun huzur ve güveninin temini can ve mal güvenliğinin sağlanmasına bağlıdır.Mal ve can güvenliği, birbirinden ayrılmaz iki ilkedir.



“Müslümanın  Müslümana ırzı,malı ve kanı haramdır”(Tirmizî, Birr 18. IV, IV, 325), “Her Müslüman diğer Müslümanın kardeşidir. Müslümanlar kardeştirler. Kendi  gönül rızası ile verdiğinin  dışında kardeşinin malı kişiye helâl olmaz. Zulmetmeyiniz. Benden sonra küfre dönmeyiniz. Birbiriniz boynunu vurmayınız”(Hâkim, İlm, I, 93)



“Allah, kanlarınıza, mallarınıza ve ırzlarınızı (saldırıyı) haram kılmıştır” (Buhârî, Edeb, 84. VIII, 83) anlamındaki hadislerde de mal ve can güvenliği birlikte zikredilmiştir. “Mal canın yongasıdır” ata- sözü de buna vurgu yapmaktadır. Can güvenliği olmayınca mal güvenliği de olmaz. Bu açıdan bakıldığında ayetin “mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin” ve “birbirinizi öldürmeyin” talimatının, hayatî öneme sahip iki toplumsal gerekliliğe işaret ettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca “kendinizi öldürmeyin” ifadesi; başkalarının canlarının kişinin kendi canı mesabesinde olduğuna, kişinin kendi canı gibi başkalarının canını da koruması gerektiğine dikkat çekmektedir.



 Tahlil etmeye çalıştığımız ayet, İslâmî hükümlerin hedefi olan “beş zarurî” ilkeden canın ve malın korunması ilkesine  işaret etmektedir. Aynı surede, evliliğin teşvik edilmesiyle neslin korunması(ayet, 3), alkollü içkilerin yasaklanmasıyla aklın korunması(ayet, 43), Allah ve Peygambere itaatin emredilmesiyle dinin korunması (ayet, 13)  ilkesine de işaret edilmektedir.



 4. Allah çok merhametlidir (rahîm)



Çok merhametli, çok nimet verici ve çok müşfik anlamlarına gelen “rahîm” kelimesi Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Allah’ın bu ismi, aynı kökten gelen “rahmân” ismine göre daha özeldir. Allah, bu sıfatı gereği dünyada sadece mü’minlerin güzel amellerine sevap verir, âhiret nimetlerinden sadece onları yararlandırır, onlardan razı olur ve onları cennetine koyar. Mü’min olmayanlar, Allah’ın dünyadaki nimetlerinden  yararlansalar  da  âhiretteki nimetlerinden mahrum kalırlar. Allah’ın  rahmetinin  her şeyi  kuşattığı, âhirette ise sadece müminlere merhamet edeceği A’raf suresinin 156. ayetinde açıkça ifade edilmektedir. Peygamberimiz (s.a.s) de yüce Allah’ın cennete, “...Sen benim rahmetimsin, cehenneme de sen de benim azabımsın....”dediğini bildirmiştir (Buhârî, Tevhid, 25. VIII, 186).



Yüce Allah’ın, insanların can ve mal güvenliği ile ilgili iki talimatından sonra “rahîm” sıfatı ile çok merhametli olduğunu bildirmesi, bu talimatların kulların yararına olduğunu göstermektedir. Allah, kullarına çok merhametli olduğu ve onların güven ve huzur içinde olmalarını istediği için bu talimatları vermektedir. Dolayısıyla bu talimatlara uyan fert ve toplumlar kendi yararlarına hareket etmiş olurlar.



5. Her suçun / günahın cezası vardır



Ayetin başında “mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin” ve “birbirinizi öldürmeyin” talimatından sonra “Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız” buyurulması, her suç ve günahın cezasının olduğunu ifade eder. İman edip ilâhî emir ve yasaklara uymanın mükâfatı olduğu gibi, inkâr edip ilâhî emir ve yasaklara uymamanın da  cezası vardır. Suç işleyen  insan  dünyada  bir  şekilde  cezadan kurtulsa bile tövbe etmediği veya affa mahzar olmadığı takdirde âhirette cezasını mutlaka çekecektir. Cümle, bu gerçeğe dikkati çekmektedir.



“Malları batıl yollarla yiyen” ve “cana kıyan” kimsenin cehenneme atılacağının bildirilmesi, bu fiilleri işlemenin büyük günah olduğunu da ifade eder.



“Kim bunu yaparsa” cümlesindeki “bunu (zâ-like) kelimesi ile işaret edilen şeyler nelerdir? Bu kelime ile “insan öldürme  ve intihar etme” yasağı kastedilmiş olabilir. Çünkü  bu kelimeden  hemen önce söz konusu yasaklar zikredilmiştir. Veya “malları batıl yollarla yeme” ve “cana kıyma / intihar etme” yasağı kastedilmiştir. Çünkü ayette bu iki yasak geçmektedir. Veya surenin başından itibaren zikredilen yasaklar. kastedilmiştir. Taberî (ö.310/922) “zâlike” kelimesi ile “ey müminler!” diye başlayan 19. ve 29. ayetler arasında geçen yasakların kastedildiğini, bu görüşün daha doğru olduğunu beyan etmiştir (Taberî, IV, 5/36). Kanaatimizce  “zâlike” kelimesi ile “malları haksız yollarla yeme” ve “cana kıyma” yasağının kastedildiği görüşü daha isabetlidir.



“Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa” kaydı, sözü edilen yasakları hata ile değil bilinçli ve kasıtlı olarak yapanların cezalandırılacağını ifade eder. Çünkü hata ile yapılan fiillerin günahı ve cezası yoktur. Ayetin sonunda yer alan “bu, Allah’a pek kolaydır” cümlesi, zikredilen  günahları işleyenleri Allah’ın cehenneme mutlaka atacağına, bu konuda Allah’ın gücüne ve iradesine engel olunamayacağına vurgu yapmaktadır.



Tahlil etmeye çalıştığımız ayetlerde; İslâm’ın temel gayesi olan “canı,malı, nesli, aklı ve dini/ahlâkı” koruma ilkelerinden ikisine; can ve mal güvenliğine, ticaretin önemine, ticârî  işlemlerde dürüstlüğe, hile ve aldatmanın meşru olmadığına,haksız kazancın toplumsal çürümeye  sebep olacağına, alım satımlarda karşılıklı irade beyanın bulunması esasına, suçluların cezalandırılması gerektiğine, yasal olmayan ve ahlâk dışı yollarla servet edinmenin, serveti gayr-i meşru yollarda harcamanın haram olduğuna,hile ve aldatmanın, intihar etmenin ve insan öldürmenin büyük günah olduğuna, dinî emir ve yasaklarının, ilâhî bir merhamet olduğuna, Allah’ın çok merhametli olduğuna, güç ve kudretinin üstünlüğüne, suç işle yenleri cezalandıracağına vurgu yapılmaktadır.



Rızıkları veren Allah’tır. Kişi çalışarak bu rızka ulaşır. Rızkı haram yollarla değil helâl yollarla elde etmek, imanın ve dindarlığın gereğidir. Peygamberimiz (s.a.s.) “Ey insanlar! Allah’a karşı gelmekten sakının, rızkı güzel bir şekilde kazanın, çünkü hiçbir kimse biraz gecikse bile, rızkını tamamen almadıkça ölmeyecektir. Allah’a karşı gelmekten  sakının. Rızkı güzel bir şekilde elde edin. Helâl olanı alın, haram olanı bırakın” buyurmuştur (İbn Mâce, Ticâret, 2. II, 725).