İşi Ehline Vermek

"Şüphesiz Allah, size emanetleri mutlaka ehline vermenizi emreder "
02/12/2010


Fert, aile ve toplum hayatının güven ve huzuru için “olmazsa olmaz” ilkeleri vardır. Bu“ilkeler” ihlâl edildiği zaman huzursuzluk, fitne, kargaşa ve verimsizlik meydana gelir, temel haklar zedelenir, sevgi ve saygı kaybolur, işler bozulur, verim düşer, kin ve düşmanlık başlar. Bu, sosyolojik bir olgudur. Meselâ, çocuklarının arasında eğitim, öğretim, sevgi izharı, imkân verme ve benzeri konularda adil olmayan anne-babalar, huzursuzluğun fitilini ateşlemiş olurlar, sonuçta dünya ve ahirette bunun zararını kendileri görürler.



Aynı suçu işleyenlere farklı cezalar verilen, aynı işi yapanlara farklı ücret ödenen bir toplumda insanlar arası barış, kardeşlik, sevgi ve saygı oluşturulamaz. Kamu görevlerini, çeşitli gerekçelerle ehli olmayanlara tevdi edenler, zulme ve başarısızlığa davetiye çıkarmış olurlar. İşlerini uzmanlara yaptırmayanlar zarar ederler. İşte bütün bu olumsuzluklara dikkati çeken yüce Allah, Nisa sûresinin 58. ayetinde “Şüphesiz Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Gerçekten Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah hakkıyla işiten, kemâliyle bilendir” buyurmaktadır. Yazımızda bu ayeti tahlil etmeye çalışacağız. Ayet, dört hüküm içermektedir.



 



1. Emanetleri ehline vermek.



“Şüphesiz Allah, size emanetleri mutlaka ehline vermenizi emreder” cümlesi, emanetlere riayet etmenin “farz” olduğunu ifade eder ve hitap, bütün mükellefleri ve emanetleri kapsar. Ayetteki “emir” kelimesi, Allah’ın kullarından bir şeyin yapılmasını kesin olarak istemesi anlamındadır.“Emanet”; Allah tarafından veya özel ve tüzel kişiler tarafından insana tevdi edilen herhangi maddî bir şey olabileceği gibi manevî bir şey, bir söz, bir sır, bir iş ve bir görev de olabilir. Emanet, insanın nefsine, insanlara ve Allah’a karşı söz konusu olabilir. İnsanın dünya ve ahrette kendisine en faydalı ve en elverişli olan şeyleri isteyip seçmesi; öfke, şehvet, bilgi-sizlik ve tedbirsizlik sebebiyle zararlı şeylere düşmemesi nefse karşı emanet; insanların haklarına riayet etmesi, onları aldatmaması ve onlara zarar vermemesi insanlara karşı emanet; iman edip itaat etmesi ve salih ameller işlemesi Allah’a karşı emanettir. Dolayısıyla emaneti Allah’ın emaneti ve insanların emaneti olarak iki kısma ayırabiliriz.



a) Allah’ın emaneti. Îman başta olmak üzere insanın uhdesinde bulunan dinî bütün görevler, emir ve yasaklar birer emanettir. Bu emanetlere riayet, imanı son nefese kadar korumak, Allah’ın emrettiği şeyleri yapmak ve yasakladığı şeylerden sakınmaktır. Bir görevi hakkıyla yapmak emanete uymaktır. Sözgelimi, gusül, abdest, namaz, oruç,hac, zekât ve diğer ibadetler birer emanettir.(İbn Mâce, Tahare, 106, I, 196)Namazını vaktinde dosdoğru kılan, zekâtını fakirlere eksiksiz olarak veren, orucunu en güzel biçimde istenilen şekilde tutan, haccını Peygamberin tarif ettiği şekilde yapan ve diğer görevlerini en güzel biçimde yerine getiren kimse, her türlü günah olan söz, fiil ve eylemlerden kaçınan kimse Allah’ın emanetlerine riayet etmiş olur. Ayrıca, insanın sahip olduğu maddî veya manevî bütün nimetler, eşi, çocukları, ilmi, sanatı, aklı, gözü, kulağı, eli, ayağı, bütün organları birer emanettir. Nimetlere şükretmek, helâlinden kazanmak, parasını ve servetini helâl yerlerde harcamak, eşine ve çocuklarına karşı görevlerini yapmak, çocuklarını helâl rızıkla büyütüp eğitmek, güzel terbiye etmek ve dindar yetiştirmek, ilmini ve sanatını meşru yollarda kullanmak, bütün uzuvlarını haramdan koruyup yaratılı amaçları doğrultusunda kullanmak emanete riayet etmektir. En büyük emanet akıl ve sorumluluktur. İnsanı diğer varlıklardan ayıran özellikde budur. “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar emaneti yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir”(Ahzâb, 72)anlamındaki ayette geçen “insanın yüklendiği emanet” akıl(Râğıb, s. 25)bütün ilâhî tek-lifler ve dinî sorumluluklardır.(Kurtubî, el-Câmi li Ahkâmi’l-Kur’ân, XIV, 253)İman edip itaat etmek, emir ve yasaklara uymak Allah’a karşı emaneti yerine getirmektir. Ayet, Allah’ın insanlara yüklediği emanete riayet etmeyenlerin nefislerine zulmetmiş olacaklarını ifade etmektedir.



b) İnsanların emaneti.



Maddî veya manevî olarak insanların uhdesine ve sorumluluğuna bırakılan şeyler birer emanettir. Meselâ;



-Birisine geri alınmak üzere bırakılan eşya bir emanettir. Bu emanetin (vedîa)iyi korunması ve sahibine istediğinde iade edilmesi gerekir. Peygamberimiz (s.a.s.)“Emaneti onu sana emanet bırakana ver, sana hainlik edene, sen hainlik etme” buyurmuştur. (Taberî, Câmi’l-Beyân An Te’vîliÂyi’l-Kur’ân, IV, 5/146)



-Borçlar birer emanettir, süresi gelince ödenmesi gerekir.



-Sır olarak söylenen bir söz veya bir haber emanettir.



-Ücretli veya ücretsiz olarak üstlenilen bir iş ve görev emanettir.



-Halkın, ehil olanları seçmesi, seçilenlerin halkı en iyi bir şekilde temsil etmeleri gerekir.



-Alınan rehin mallar birer emanettir, korunması gerekir.



-Ödünç alınan eşya birer emanettir, zarar verilmeden kullanılması ve sahibine iade edilmesi gerekir.



-Buluntu mallar birer emanettir, korunması ve sahibinin bulunup iade edilmesi gerekir.



-Kamu malları birer emanettir, iyi korunması ve yerinde kullanılması ve zarar verilmemesi gerekir.



-Atama ve iş verme konumunda olanların işleri ve görevleri ehil olanlara ver-meleri gerekir.



-Dinî görevlerden her biri birer emanettir, bu görevlerin yerine getirilmesi gerekir.



 



Peygamberimiz (s.a.s.) emanete ihaneti münafıklığın alametleri arasında zikretmiştir: “Münafıklığın alâmeti üç tanedir: Münafık konuştuğu zaman yalan konuşur, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman ihânet eder.” (Buhârî, Îmân, 24. I, 14)



 



Tahlil ettiğimiz ayetteki “emanet” kavramı bütün bu emanetleri içermektedir. Nüzul sebebi de bunu ifade etmektedir.



 



Kur’ân ve Sünnette “emanet” üzerinde çok durulmuştur.



 



Meâric sûresinin 22-35. âyetlerinde “namaz kılan müminlerin” sekiz özelliği sayılmış, bu özellikler arasında emanetlerine riayet edenler de zikredilmiştir.Onlar; 1. Namazlarına devam ederler, 2. Mallarının zekâtlarını verirler, 3. Din gününü tasdîk ederler, 4.Rablerinin azabından korkarlar, 5. Irzlarını korurlar,6. Emanetlerine riayet ederler, 7. Sözleşmelerine uyarlar, 8. Şahitlikleri dosdoğru yaparlar, 9. Namazlarını titizlikle korurlar. İşte bu kimseler cennetlerde ikram göreceklerdir.



 



Ayetlerde “emanete riayet etmek”, din gününü tasdîk etme gibi iman, namaz ve zekât gibi temel ibadetler arasında zikredilmiştir.



 



Emanetlere riayet etmemek ihanettir. Yüce Allah, “Ey müminler! Allah’a ve Peygambere hainlik etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin” anlamındaki ayet ile ihaneti yasaklamıştır.(Enfâl, 27)



 



Sahabeden Enes b. Mâlik, Peygamberimizin(s.a.s.), “Emanete riayeti olmayanın imanı yoktur” dediğini bildirmiştir.(Ahmed, III, 135)



 



Bir mecliste konuşurken bir Arabî gelmiş ve kıya-met ne zaman kopacak diye sormuştur. Bu soru üzerine Peygamberimiz (s.a.s.), “Emanet zayi edildiği zaman kıyamet saatini bekleyin” buyurmuş, emanet nasıl zayi edilir sorusuna “işler ehli olmayanlara verildiği zaman kıyamet saatini bekleyin” cevabını vermiştir.



(Buhârî, İlm, 2. I, 21)



 



Peygamberimiz (s.a.s.),“Altı görevi yapacağınıza dair bana söz verin ben de sizin cennete gireceğinize garanti vereyim” buyurmuş ve yapılmasını istediği altı görevi şöyle sıralamıştır: “Konuştuğunuz zaman doğru konuşun, söz verdiğiniz zaman sözünüzü tutun, bir şey size emanet edildiği zaman onu tam olarak yerine getirin, ırzlarınızı koruyun, gözlerinizi harama bakmaktan alıkoyun ve ellerinizi haram ve kötülüklerden men edin.”(Ahmed, V, 323. İbn Hıb-bân, Hâkim, Beyhakî, bk. Münzirî, IV, 3)



 



Emanete riayet eden kimse Allah’ın sevgisini kazanmış olur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.); “Allahve Peygamberin kendisini sevmesini isteyen kimse, doğru söz söylesin, emanete riayet etsin ve komşusuna eziyet etmesin” buyurmuştur. (Beyhakî, fiuabü’l-îmân, II, 201. Ma’mer b. Râşid, Câmi, XI, 7)



 



2. Adaletle hükmetmek



 



“İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor” cümlesi, adaletle hüküm vermenin farz olduğunu ifade eder.Adaletle hükmetmek; taraflar arasında haksızlık yapmamak, haklıya hakkını, haksıza cezasını vermek, hakkâniyete uygun hüküm vermek, zulmetmemektir.“Allah adaleti emreder”(Nahl, 90), “Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun, adalet takvaya daha yakındır”(Maide, 8), …Söylediğiniz zaman akrabanız da olsa adil olun/doğruyu söyleyin”(En’am, 152), “Adil olun, şüphesiz Allah, adil olanları sever” (Hucurat, 9)“Adaleti yerine getirme konusunda nefsinize uymayın…”(Nisa, 135) âyetleriyle yüce Allah insanların adil olmalarını istemektedir.



Peygamberimiz (s.a.s.) “Kıyamet gününde insanların Allah’a en sevimli ve meclis bakımından en yakın olanları adil yöneticilerdir. İnsanların Allah’a en sevimsiz olanları ve ona meclis bakımından en uzak olanları zalim yöneticilerdir” (Tirmizî, Ahkâm, 4, III, 617)“ Allah, öpmeye varıncaya kadar çocuklar arasında(her konuda) adaletli davranmanızı sever”(Münâvî, II,297. No: 1896)sözleriyle her alanda adil olmayı teşvik etmektedir.



 



Adalet genel olarak iki kısma ayrılır:



 



1. Mutlak adalet: Bu adalet, akla dayanır ve devamlıdır, her zaman güzel ve iyidir. İyiliğe iyilikle karşılık vermek gibi. Bu tür adalet, hiçbir zaman zulümle nitelenmez, zaman ve toplumlara göre de değişmez. İnsanın insaflı olması, özünde, sözünde, fiil ve hükümlerinde doğru olması, her şeyi yerli yerinde yapması, dengeli davranması, iman edip salih ameller işlemesi, haram ve günahlardan sakınması bu tür bir adalettir.



 



2. Kurallara dayalı adalet: Suç işleyenlerin cezalandırılması, kötülüğe misli ile mukabele edilmesi, haklıya hakkını, haksıza ceza verilmesi bu tür adalettir. İnsan, Yaratan’ına, kendisine ve diğer insanlara



karşı adil olmalıdır.



 



a) İnsanın Allah’a karşı adaleti; Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmesi, O’na hiçbir şeyi ortak koş-maması, ibadet ve itaat edip O’nun rızasını her şeyin üstünde tutmasıdır.



 



b) İnsanın kendisine karşı adaleti; insanın kendisini dünya ve ahirette ilâhî cezaya maruz bırakacak her türlü inanç, söz, eylem ve davranışlardan uzak tutmasıdır.



 



c) İnsanın diğer insanlara karşı adaleti; insanların haklarına saygı göstermesi, onlara zulmetmemesi,



insaflı olması, iyilik edip kötülük etmemesidir. İhtilâfları ve nizaları çözmede tarafları (Hucûrat, 9) ve geçimsizliğe düşen eşleri (Nisa,35) barıştırmada, çalışanların ücretlerini ödemede, sınavlarda, işçi ve memur alımlarında hakkaniyete uymak; dosdoğru konuşmak(En’am, 152) doğru şahitlik yapmak(Mâide, 8)tarafsız davranmak, hak edene hakkını, suç işleyene cezasını ayırım yapmadan eşit bir şekilde vermek adalettir.



3. Allah en güzel öğüt veren-dir



 



Birine öğüt vermek, nasihat etmek, tavsiyede bulunmak, güzel söz söylemek, itaat etmesini istemek, hatırlatmak, uyarmak ve sakındırmak anlamlarındaki nasihat, uyarı ve öğüt demek olan va’z kelimesi; dinî bir kavram olarak; bir kimseye kalbini yumuşatacak, onu günahlardan uzaklaştırıp sevaba yöneltecek, ilâhî mükâfatı ve cezayı hatırlatarak hayrı, iyiliği ve yararlı işler yapmayı, haram ve kötülüklerden sakınmayı benimsetecek, Allah ve peygambere itaate sevk edecek ve doğru yolu gösterecek güzel söz söylemek demektir. (Rağıb, İbn Manzûr, Asım Efendi, v-az maddesi).



 



Kur’ân’da va’z eden olarak Allah, peygamber ve insanlar; kendisine va’z edilenler olarak bütün insanlar, va’z edilen şeyler ise imân, ibadet, ahlâk, iyilikle-ri yapma ve kötülüklerden sakınma gibi insanların dünya ve ahirette yararına olan konulardır.



 



Kur’ân’da Allah’ın; müminlere kitap ve hikmet ile,



 



-Boşanan eşleri, bekleme süreleri dolunca ya iyilikle tutmaları ya da iyilikle bırakmaları, onlara zarar vermemeleri, evlenmelerine engel olmamaları, ayetleri oyun ve eğlenceye almamaları(Bakara, 231-232;Talak, 2)



-Emanetleri ehline vermeleri, insanlar arasında hükmettikleri zaman adaletle hükmetmeleri



(Nisâ,, 58)



-Şahitliği dosdoğru yapmaları(Talak, 2)



-İftira ve benzeri suçları işlememeleri(Nûr, 17)



-Adaletli olmaları, iyi işleri en güzel biçimde yap-maları (ihsân), akrabalara yardım etmeleri, her türlüçirkinliği, kötü, yasak ve haram olan söz ve eylemle-ri, zulüm ve azgınlığı terk etmeleri (Nahl, 90)



-Peygambere itaat etmeleri ve ilâhî hükümlere ra-zı olmaları(Nisâ, 66)hususlarında öğüt verdiği bildi-rilmektedir.



 



Gerçekten Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor” cümlesinde geçen “bununla” kelimesi ile“emanetleri ehline vermeye” ve “insanlar arasında adaletle hükmetmeye” işaret edilmektedir. Allah’ın övgüsüne konu olan şey, adalete ve emanete riayet etmektir. Dolayısıyla Allah’ın öğüt vermesi, tutulsada tutulmasa da olur anlamında değildir. “Kur’ân bütün âlemler için bir öğüttür.”(Tekvîr, 27)Peygamberim (s.a.s.) da öğüt vericidir.(/âşiye, 21)



 



“Ne güzel öğüt veriyor” cümlesi, adaletle hükmetme ve emanetlere riayet etme gibi fert, aile ve toplumun yararına olan iyi ve güzel şeylerin önemine ve Allah’ın kullarına olan lütfuna vurgu yapmaktadır.



 



4. Allah her sözü işiten, her şeyi görendir



 



Ayette geçen “semî’ ”Allah’ın güzel isimlerinden biri olup (Tirmizî, Deavat, 83, IV, 530) işiten, dinleyen, duyan anlamındaki “sâmi’” isminin mübalâğalı şekli olup, her sözü duyan demektir. Allah, insanların fısıltılarına varıncaya kadar iyi veya kötü her sözünü işitir ve gereğini yapar, dua ve niyazları duyar ve icabet eder. “Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir (semî, alîm).”(Bakara,181)



 



Allah’ın güzel isimlerinden bir diğeri olan “basîr” kelimesi ise; aydınlık ve karanlıkta küçük ve büyük her şeyi gören demektir. “Şüphesiz Allah işitendir,görendir” (semî’-basîr).(Mümin, 44)



 



Fert, aile ve toplumun güven ve huzuru için olmazsa olmaz ilkeler vardır. Bu ilkelerden ikisini tahlil etmeye çalıştığımız Nisa sûresinin 58. ayeti içermektedir. Bu ilkelerden biri, “görevleri ve işleri ehil olanlara verebilmek ve emanetlere riayet edebilmek” diğeri de “adalet ile karar verebilmek ve hakkaniyete uyabilmektir” Yüce Allah bu iki ilkeye uymamızı emrediyor ve bunu “en güzel öğüt” olarak niteliyor. Buöğüt, mutlaka uyulması gereken “Allah’ın öğüdü” dür.



 



Bu ilkelere uyulmadığı zaman, aile ve toplum hayatında fitne, fesat ve zulüm ortaya çıkar, güven ve huzur yok olur. Bu ilkelere uymayanlar bunun vebalini dünyada çekmekle kalmazlar, ahirette de ilâhî



huzurda sorgulanırlar, yaptıklarının karşılığını görürler.



 



Yüce Allah ayetin sonunda iki isim ve sıfatını zikrediyor: O, “Her sözü işitendir” (semî’) ve “her yapılanı görendir” (basîr). Bu, şu anlamı ifade eder: İnsanlar, daima Allah’ın gözetimi ve denetimi altındadırlar. Yaptıkları ve söyledikleri hiçbir şey O’ndan gizli kalmaz. Dolayısıyla insanların, bu bilinç içinde olmaları, buna göre hareket etmeleri, görevlerini tam yapıp haksızlık ve hainlik etmekten sakınmaları gerektiğine dikkat çekilmektedir.