İslâm'da Tevazu

İnsan, diğer insanlarla beraber toplu halde, bir köyde, bir şehirde ve bir cemiyette yaşamak zorunda olan bir canlıdır.
06/01/2011


Toplumdaki mevkii ne olursa olsun insanların birbirleriyle olan münasebetleri kardeşçe olmalıdır. Karşısındaki insana şefkat ve merhametle, tevâzu  ve alçakgönüllü  olarak davranmalıdır. Kibir ve gururdan sakınmalıdır.

Kibir, Allah'ın yarattığı kullarına yakışmaz. Biz kuluz, kula kulluk yaraşır. Bazı insanlar bir mekan veya mevki sahibi olunca kimseye selam bile vermeye tenezzül etmez. Sanki küçük dağları kendisi yaratmış gibi büyüklenerek, kibirlenerek yürür. Bu, çok çirkin bir davranıştır.  Nihayet hepimiz insanız. Ve insanlar arasında üstünlük sadece takva iledir.

"Ne Arabın Aceme, ne Acemin Araba, ne kırmızının siyaha, ne de siyahın kırmızıya bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. Allah'a göre en üstününüz, O'ndan en çok korkanınızdır.Ó (1)

Allah Rasûlü, insanlar arasındaki eşitliği  ne güzel ifade etmişlerdir. Allah'ın halis kullarının yeryüzünde vakar ve tevâzu ile yürüdüklerini Cenab-ı Hak KurÕan-ı KerimÕde haber veriyor ve şöyle buyuruyor: ÒRahmanÕın o kulları ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevâzu ile yürürler,  cahiller kendilerine (hoşlanmadıkları bir) laf attıkları zaman, -selâm- derler. (Sözün doğrusunu söyler ve onlarla çatışmazlar.)"(2)

Sevgili Peygamberimiz hadis-i şeriflerinde: "Çalım satarak elbisesini sürükleyen kimseye Allahü Tealâ kıyamet gününde rahmet nazarı ile bakmaz." (3) buyurmuşlardır.

Allah için tevâzu gösterenin Cenab-ı Hak derecesini yükseltir. Büyüklük taslayanları da alçaltır. Allah'ın emrettiği ibadetleri kibir ve gururları sebebiyle yerine getirmeyenlerin yeri cehennemdir.  Allahü Tealâ böyleleri hakkında buyuruyor  ki: "Bana ibadetten kibirlenip uzaklaşanlar var ya işte onlar hor ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir." (4)

Rasulü Ekrem Efendimiz (s.a.s.): "Cehennemlikleri sizlere haber vereyim mi? Onlar, katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen kibirli kimselerdir." (5) buyurmuşlardır.

Mütevazi olmak Allah'ın emridir. İslâm'ın emridir. Allah Rasülü (s.a.s.): "Muhakkak ki Allahü Tealâ  bana sizin mütevazi olmanızı vahyetti.  Hiçbir kimse diğerine karşı övünmesin. Ve hiçbir kimse  diğerine zülum ve haksızlık  etmesin." (6)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) büyüklenmekten, hatip geçinmekten ve samimiyetsiz parlak sözlerle halkı aldatmaktan da asla hoşlanmazlardı.

Kibir ve gurur insanın değerini düşüren, ibadetlerini hükümsüz bırakan ve ilâhi mükafatlardan mahrum eden kötü bir huydur. Bir müslümanda bulunmaması  gereken bir huydur.  Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde: "Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kimse cennete giremez" (7) buyurmuşlardır.

Bir cemiyetin huzur ve sükun içinde hayatını devam  ettirebilmesi için o cemiyetin fertlerini, birbirlerine sevgi, saygı ve kardeşlik duyguları ile sımsıkı bağlanmaları gerekir. Fertlerin birbirlerine karşı kibirli olduğu, herkesin kendini beğenip, başkalarını hakir gördüğü, sevgi bağlarının koptuğu bir cemiyette huzur kalmamış demektir. Eğer mutlu ve huzurlu bir toplumda  yaşamak  istiyorsak kalplerimizdeki kin, haset, düşmanlık, kıskançlık, kibirlilik gibi kötü huyları çıkarıp atmak zorundayız.

Bunların yerine muhabbet,  ahlak, fazilet,  adalet ve tevazu gibi güzel huylarla  kalplerimizi doldurmak durumundayız. Bu durum aynı zamanda Allah'ın ve Rasûlü'nün de bizlere kesin ve açık bir emridir.

Tevâzu zillet olmadığı gibi, kibir de vakar değildir. Allah Rasûlü tevâzuda mutlak bir ölçü ve denge içindeydi.

 Peygamberimiz (s.a.s.) sonsuz bir tevâzu ve büyük bir edep sahibi idi. Herkes onu büyüklerden daha büyük görebilir;  fakat o şöyle demektedir: "Hiç kimse kendi ameliyle cennete giremez.Ó  Sen de mi? diyenlere: Evet, ben de. Eğer Allah rahmeti ile sarıp sarmalamazsa." (8) İşte Allah Rasulü, bu sözü söyleyecek kadar, tabiî, üstün tevâzu sahibi   bir insandı. Kendisini insanlar arasında bir fert ve bir parça olarak görüyor, sonra da davranışlarını bu anlayışa göre ayarlıyordu.

Zaten bizzat Cenab-ı Hakk da Kur'an diliyle Rasulüne tevâzu emretmiyor mu?: "Sana tâbî   olanlara tevazu kanatlarını indirebildiğin kadar indir" (9)

Allah Rasûlü halka önce kendisi selam verir, büyük küçük kiminle konuşursa bütünüyle ona yönelir, el sıkıştığı zaman elini karşısındakinden evvel çekmez, sadaka verdiğinde sadakayı eliyle fakirin avucuna kor, bir meclise geldiğinde nerede boş yer varsa oraya  oturuverirdi. Onu ilk göreni korku alır, fakat görüşüp konuşunca yanından ayrılmak istemezdi.

Allah-ü Teâla kötü kalpli, rezil ahlâklı, helal haram bilmeyen, sert mizaçlı, hayır işlerinde yardımda bulunmayan, kendinden başka büyük tanımayan, Allah'ın ayetleri okunurken hiç duymamış gibi böbürlenerek oradan uzaklaşan kimselerin düşmanıdır.

İslâm'ın gayesi, insanları birbirleriyle kaynaştırmak, emniyet ve huzur içerisinde hem bu dünyada hem de ahiret aleminde mutluluklarını sağlamaktır.

Kibir ve gurur kabalığın, hamlığın ve yetişmemişliğin bir tezahürüdür.

Tevâzu ise, efendiliğin alameti ve olgunluğun meyvesidir.

Gök ekinler dimdik durduğu halde, olgun başağın boynu eğri, yönü toprağa doğrudur. Akıllı ve olgun mü'min de böyle mütevazi ve alçak gönüllü olmalıdır.

Tevâzu sahibi insanları Allah yükseltir. Kibirli insanları Allah  alçaltır. Allah Resulü; "Müslüman kardeşine karşı tevâzu gösteren kimseyi Allah yüceltir. Ve ona karşı üstünlük taslayan kimseyi ise alçaltır. (10)  buyurmuştur.

Cenab-ı Hak insanı topraktan yaratmıştır. Toprak gibi gönülsüz ve mütevazi olunmalıdır. Madem ki topraktan yaratıldık, ateş gibi yakıcı ve inatçı olmaya gerek yoktur. Bundan dolayı kibir ve gurur kötü huylardandır  İnsanların bu kötü huylardan uzak kalmaları gerekir.



1- Veda Hutbesinden.

2- Furkan, 63.

3- Riyazü-s Salihîn, c. II,  sh, 46.

4- Mü'min, 60.

5- Riyazü-s Salihîn, c. II, sh, 45.

6- Riyazü-s Salihîn, c. II, sh, 37.

7- Seçme Hadisler, sh, 79.

8- Buharî, Rikak, 18.

9- Nahl, 23.

10- Seçme Hadisler, sh, 83.