Sahabenin Kur'an'ı öğrenme ve öğretme gayretleri

Hz. Peygamber Kur'an öğretimini teşvik etmiş ve "Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir." (İbn Mâce, Sünen, I 77. Nr. 213.) buyurmuştur.
14/02/2011


İnzal edilen âyet veya sûrelerin sâhabîler tarafından derhal ezberlenmesine bilhassa özen göstermiş (M. Zahid el Kevseri , Makâlâtu'l-Kevserî, Kahire 1327, s.18) , vakit namazlarında okuyabilmek için ezber hususunda âdeta ısrar etmiştir. Bunun için de sûreleri ezbere bilmek mecburî idi. Bazıları bazı sureleri , diğerleri başkalarını , bir kısmı ise sûrelerin hepsini ezberliyordu.(M. Hamîdullah, Kur'an-ı Kerim Tarihi , s.45.)



 



Sahabiler, Kur'an-ı Kerim'i iyi ezberleyebilmek için hıfzı aralarında taksim ve tilâvet ediyor (Makâlâtu'l-KevserÎ, s.5) , biri diğerinin ezberlemediğini hıfzediyordu. Kur'an'dan bir kısım ezberi olmayan sahâbi hemen hemen yok gibi idi . Bunda daha sonraları 'Ömer İbnu'l-hattâb'ın, ganimetleri Kur'an'dan ezber bildikleri miktara göre taksîm etmeyi emretmesinin büyük tesîri olmuştu. (el- Kettâni , et-Terâtîb, II, 292.)



 



Sahâbilerin Kur'an âyetlerini"tedârüs" yolu ile bellediklerini görüyoruz. Bu metoda göre bir sahabi 10 âyet okuyor, diğerleri dinliyor, bundan sonra bir başkası 10 âyet okuyor... Böylece âyetler karşılıklı okunmuş oluyordu. (a.g.e., II, 221-222.) Herhalde sahabe bu oturumlarda âyetleri bugün olduğu gibi sadece lâfızları ile okumakla kalmıyor, mânâ ve ihtiva ettiği hükümleri de inceliyordu. Esasen böyle bir metod bizzat Rasulüllah tarafından uygulanmıştı. Hz Peygamber sahabenin öğrendiklerini iyice hazmetmelerini sağlamak için inzal buyurulan âyetleri onar onar âyetler halinde öğretir, birinci on âyet iyice öğrenilmeden diğerine geçmezdi. (Zehebi , Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, I, 350; Mecme'u'z-Zevâid, 1, 165.) Mesela İbn 'Ömer'in, bütün ahkâmı ile öğrenmeye çalıştığı için Bakara sûresi üzerinde sekiz sene; Hz. Ömer'in ise 12 sene meşgul olduğu rivayet edilir. Hatta Hz. Ömer bu şekilde sûreyi hatmettiği zaman, şükran ifâdesi olarak bir deve kurban etmiştir.(et-Terâ-tib, II, 280.) Sahabe devrinde bu hafız okuyuculara "Kurrâ" denilirdi. (F.Buhl, İ.A., VI, 1001 (Kur'an Mad).)



 



Sahabiler arasında bu kelimenin müfredi olan "el-Kâri'" lâkabıyla anılanlar vardı . S'ad İbn 'Ubeyd el-Ensârî, (ö. 16/637) "Sa'du'l-Kâri" adı ile tanınırdı. (İbn Hacer, el-İsâbe, II,31 Nr. 3176. Sahabe arasında kârî'lerin sayısı çok olduğu halde el-Kâri kelimesi ile isimlenen başka biri yoktu. et-Terâtib, II, 318. Sa'd İbn 'Ubeyd el-Kârî' 'Amr İbn 'Avf mescidi imamı idi. Kâdisiye'de şehîd edildi. İbn S'ad, et- Tabakât, VI, 372.)



 



El-Münzir ibn Amr es-Sâ'di başkanlığındaki talîm heyetinde bulunan ve Bi'ri Ma'ûne'de şehîd edilen 70 sahabi "el-Kurrâ" diye anılıyordu. (Suyûtî, el Burhân fî 'Ulûmi'l-Kur'an, I, 242.) İbn Haldun'a (ö. 808/1405) göre bu kârîler sâdece Kur'an okumasını değil, âyetlerin hüküm ve esaslarınıda biliyorlardı . İbn Haldun bu konuda şöyle demektedir: "Sahabilerin her biri fetva vermek salâhiyetini hâiz değildi. Din işlerinde fetva ehlinden olmayanlara başvurulmaz ve dinî meseleler onlardan sorulmazdı. Fetva işlerinde ancak Kur'an-ı Kerim'i okuyan ve ezberleyen, nâsih ve mensûhlarını, anlaşılması zor olan müteşabihleri ve anlaşılması kolay olan muhkemleri ve başka cihetlerini Peygamber'den öğrenmiş ve yüksek tabakadan olan sahabilere veyahut bu gibi konuları bunlardan işiterek öğrenmiş ve dinde yüksek derece sahibi olmuş kişilere başvurulur ve dînî mes'eleler ancak bunlardan sorulurdu. Müslümanlar bunları "el-Kari" in çoğulu olan "el-Kurrâ" adıyla anarlardı ki bu da Kur'an ve kitap okuyanlar demektir... Fıkıh ilmi genişleyince fakîhlik bir meslek oldu. Bundan sonra "Kurrâ" deyimi bir terim olarak "fukahâ" ve "ulemâ" deyimiyle değiştirildi. (İbn Haldun, Mukaddime Terc. II, 524-25.)



 



Kur'an'ı en iyi bilen ilk Müslümanlardan Kârî sahâbilerin sayısının 3.000 olduğu (Kur'an-ıKerim Tarihi , s. 46.) dikkate alınırsa, yukarıda zikrettiğimiz mânâda ciddî bir Kur'an tedrîsinin sahabe devrinde ne kadar yaygın olduğu kolayca anlaşılmaktadır.



 



Hz. Peygamber hadisleri ile olduğu kadar hareketleri ile de sahabileri Kur'an okumaya teşvik etmiştir. Kur'an okumasını istediği İbn Mes'ûd'un "Kur'an sana nazil olduğu hâlde ben mi okuyacağım" şeklinde nezâketine karşılık Rasulüllah; Kur'an'ı başkasının ağzıdan dinlemekten hoşlandığını ifade etmiş, İbn Mes'ûd'un Nisâ suresinden okuduğu âyetleri büyük bir huşu' ile dinledikten sonra kendisine iltifatlarda bulunmuştur. (İbn S'ad, Tabakât, II, 342.)



 



Ubey İbn Ka'b'ıda "ümmetimin en iyi Kur'an okuyanı" diye nitelemiştir. (İbn 'Abdil, l-Berr, el-İsti'ab, I, 66-67 Nr. 6; ZehebÎ, Mar'ifetu'l-Kurrâ'. I, 32.)



 



Hz. Peygamber'in vefatından sonraki dönemde de Kur'an öğretimi büyük bir hızla devam etmiştir. Muhtelif ilim merkezlerinde bulunan mütehassıslar bu öğretimi hassasiyetle yürütmüşlerdir: Ebu'd Derdâ (ö.32/652)'nın Dimaşk Mescidi'nde her gün sabah namazından sonra başladığı ve öğle vaktine kadar devam ettiği Kur'an dersleri meşhurdu. O, buradaki faaliyetine vefatına kadar devam etmişti. (Makâlâtu'l-Kevserî, s.14-15 ve19.) Süveyd İbn 'Abdi'l- Azîz bu derslere âit müşahedesini şöyle anlatır: "Dimaşk Camii'nde sabah namazından sonra kendisinden Kur'an kırâatinde bulunmak için talebeler Ebu'd Derdâ'nın etrafında toplanırdı . Ebu'd Derdâ bunları onar kişilik gruplar halinde ayırır ve her grubun başına bir arif (başkan) koyardı . Kendisi de mihraba oturur, gözü ile bütün öğrencileri murakebe ederdi . Hatası olan talebe başkanına müracaat eder, başkan hata eder veya müşkil durumda kalırsa Ebu'd Derdâ'ya başvururdu. (Ma'rifetu'l-Kurrâ', I, 38; krş . Duha'l İslam, II, 96.) Bir gün Ebu'd Derdâ "Sâm" adındaki bir talebesine nezâretinde Kur'an okuyanları saymasını söylemişti . Ve Sâm saydı; 1600'den fazla öğrenci vardı. (Ma'rifetu'l-Kurrâ', I, 38.) Ebu'd Derdâ öldüğü zaman bu Kur'an öğretimi faaliyetini devam ettirmek için yerine İbn 'Âmir'i bırakmıştır. (a.y) İbnu Abbâs (ö.68/687)'ın Mekke'de sayısız talebeye Kur'an öğretmede gayretleri olmuştur. (Makalatu'l Kevserî, s. 18-19.)



 



Abdullah İbn Mes'ûd (ö.32/652), Küfelilerin hem kadı ve müezzini, hem de öğretmenleri idi. (Ahmed Emin, Duha'l-İslam, II, 79.) Orada büyük bir talebe cemâtine Kur'an öğretti. Güvenilir âlimlerin nakline göre İbn Mes'ûd'un Küfe'de öğretimini idare ettiği talebelerinin sayısı 4.000'e



ulaşıyordu. (Makâlâtu'l-Kevserî, s.18-19.) Ebû-Musa'l-Eş'ârî'nin Kur'an-ı Kerim öğrettiği yer Basra idi. O da burada, Basra Camii'nde her günün sabahı gün doğumundan öğle vaktine kadar Kur'an'ı öğretiyor ve hıfz ettiriyordu. Onun takip ettiği ûsül de diğerleri gibi idi; talebelerini halkalar halinde oturtur ve her halkaya nezâret edecek bir nâkib koyardı. (Makâlâtu'l-Kevserî, s.14-15.) Basra'da Ebû Musa'l-Eş'âr'î (ö.44/664)'nin halka-i tedrisinde çok sayıda insan Kur'an'ı ezberlemişti. Ebu-Mûsa



'Ömer İbn el Hattâb'a Basra halkından birçok kişinin Kur'an-ı ezberlediğini yazı ile bildirdiği zaman, Hz. Ömer ona bir takdir yazısı yazmıştı. Ertesi yıl hafızların sayısının geçen seneye nazaran kat kat fazla olduğu bildirmesi üzerine, Hz. Ömer, Ebû Musa'ya, Kur'an-ı ezberletme işini bırakmasını, çünkü böyle giderse halkın hıfz ile meşgul olurken, onun hükümlerini anlama ve öğrenmeyi terk etmelerinden korktuğunu bildirdi. (et-teratîb, II, 280 (İbn Rüşd, Câmi'u'l-Beyan ve't-Tahsil'den.) Bu devirde de çeşitli ilim dallarında mütehassıs olanlar mevcûd idi. Her sahabinin Kur'an'ı aynı derecede bilmesive güzel okuması mümkün değildi. Bazı sahabiler diğerlerine nazaran Kur'an'ı hem daha iyi biliyor, hem de daha tesirli okuyorlardı. Biz Resulullah'ın Kur'an-ı bu mütehassıslardan öğrenmelerini sahâbilere sık sık tavsiye ve emrettiğini görüyoruz. Onun bu husustaki emri şudur: "Kur'an'ı dört kişiden alınız: 'Abdullah İbn Mes'ud (ö.32/652), Ebu Huzeyfe'nin âzâdlısı Salim (ö.106/724), Mu'az İbn Cebel (ö.18/639) ve Ubey İbn Ka'b (ö.19/640). (İbn Sa'd, a.g.e., II, 352; Ma'rifetu'l-Kurrâ', I, 33; Sİyeru A'lâmi'n-Nübelâ, I, 284 ve 347.) Hz. Peygamber bu sözü ile ihtisasın önemine işaret etmiştir. Râşid halifelerde ilimler konusunda bu usûle uymuşlar, idareleri altında bulunanlara hangi ilmi kimlerden alacaklarını belirterek her ilmin uzmanını göstermişlerdir. Ömer İbnu'l Hattâb "elCâbiye" (el-Câbiye, Dimaşk'a bağlı bir köydür. Mu'cemu'l-Buldân, C.II, s.3.) de okuduğu bir hutbede "Kur'an-ı öğrenmek ve onunla ilgili bir şey sormak isteyen 'Ubeyy'e; farzlar konusun-da bir şey sormak isteyen Zeyd İbn Sâbit'e; fıkıh konuları ile ilgili sorusu olan Mu'âz İbn Cebel'e; mâlikonularla ilgili mesele sormak iste-yenler bana müracaat etsin. Çünkü Allah beni onun bekçisi ve tak-simcisi kıldı..." (Zehebî, Tezikira, I, 20; Mecme'u'z-Zevâid, I, 135. Ayrıca bkz. İbn s'ad, a.g.e.,II, 339 el-İstî'âb, III, 1104.) demiştir. Kur'an konusunda mütehassıs sahabi Ubeyy'e, Ebû-Hurayra, ibn Abbas ve Abdullah İbn Saib... gibi sahâbiler ve büyük bir tabiîler grubu talebelik etmiştir. (el-İtkân fî 'Ulûm'il-Kur'an, I, 204-205.)



 



Kur'an'ı baştan sona ezberleyen sahâbiler var mı idi? Adedi ne kadardı?



 



Kaynaklar Kur'an'ın tamâmını ezberleyen sahabilerin sayısını 4-10 olarak göstermektedir. Enes (r.a.)'e sorulan bir soru üzerine o, hafız sahâbilerin dört kişi olduğunu söylemiş ve 'Ubey İbn Kâ'b, Muâz ibn Cebel, Zeyd İbn Sabit ve Ebû- Zeyd'in isimlerini saymıştır. (İbn Sa'd a.g.e.,



II, 356; Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, I, 281 ve 319; el-Burhân, I, 241.) Eş- Şa'bi ise, altı kişi olduğunu söylediği hafız sahabilerin adlarını verir ve yukarıdaki isimlere Ebu'd Derdâ ve Sa'd ibn Ubeyd'iekler. (İbn Sa'd, a.g.e., I, 355, el-Burhân, I,356) On kişi olarak sayanlar ise yukarıdakilere Hz. Ali, Hz. Osman, Temim ed-Dari (ö.40/660), Ubâde İbnu's Samit (ö.34/654) ve Ebû-Eyyüb'u ilave ederler. (er-Riyadu'l-Mustetâbe..., s.14. Burada Sa'd İbn Ubeyd'in adı sayılmaz.) Bu isimleri otuzdan yukarıya çıkaranlar da olmuştur. (Bkz. es-San'ânî, Tavdîhu'l-Efkâr, II, 429-430 (Adları için).)



 



Kur'an'ı ezberlemiş olan bir de kadın sahabiye'yi müşahede etmekteyiz. Bu, Resulullah'ın kendisine "eş-Şehide" adını verdiği ümmü Veraka bint Abdillâh İbni'l - Haris el -Ensari' dir. (el-İtkân, I, 203-4.)