Helal Rızkın Önemi ve Yolları

İbadetlerimizin kabulü, sağlık, âfiyet ve saadetimizin devamı, bolluk ve bereket, yaşanılacak güven ortamı ancak bu yolla mümkün olur.
09/01/2012


Cenabı hakkın  kullarına yapılmasını emrettiği her şeyde hayır, bereket, selamet ve görülmeyen güzellikler vardır. Yasakladığı hususlarda ise maddî ve manevî açıdan insanı bozan, gücünü ve kuvvetini ve onurunu yok eden hususlar vardır. Zira kulunu severek yaratan  kimse elbette insana yaraşır yaşama yollarını da o gösterecektir. İşte kazançta ve tüketimde helâl yol da rabbimizin büyük nimetlerinden olup nesli ve nefsi korumada, fıtrata uygun ve en güzel yaşama yolunu takip de müslümanın rehberidir. 



Her şeyin altüst olduğu, birbirinden nezih değerlerin terk edildiği ve sadece dünyalığa ve paraya itibar edildiği günümüzde helâl ölçüsü kaçırıldığı içindir ki kimsenin yüzü gülmüyor, hesap kitap bitmediği halde hayatından memnun insana az rastlanıyor. Sağlık, âfiyet, huzur, güven ancak manevî duyguların kuvvetli olduğu ve nesillerin en güzel şekilde yetiştirildiği cemiyetlerde yaşanır. Aksi halde insan dış görünüşte bir sürü süslü kelimeleri, tavır ve çekiciliği sergilese de günümüzde olduğu gibi gerçekte yekdiğerinin kurdu olarak ona düşmanlık beslemekten ileriye geçemiyor. 



Yüce Kur’an’ın müteaddit ayetlerinde Cenab-ı hak her iş ve hareketimizde helâl hudutlarını titizlikle koruyup israf etmememizi emrediyor. 



Rabbimiz Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: 



“Allahın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allahtan korkun.” (Maide, 5/88) 



Efendimiz (s.a.s.) ise bir hadisi şeriflerinde şöyle söylemektedir: 



“Helâl kazanmak için çalışmak farz üzerine farzdır.”1 



İbadetlerimizin kabulü, sağlık, âfiyet ve saadetimizin devamı, bolluk ve bereket, yaşanılacak güven ortamı ancak bu yolla mümkün olur. Alın teri akıtarak, zahmetlere katlanarak elde edilecek helâl rızık öyle engin bir hazinedir ki hiçbir sunî sunum ve cafcaflı yol onu sağlayamaz. Zira helâl rızık kalbî ve ruhî temizlikten başlayıp simanın, hal ve hareketlerin insicamı ile tamamlanacaktır. Bunu prensip edinen hile ve hırs yollarına sapmaz. Yaptığı her işe özen gösterir. Böyle insanlardan meydana gelen toplumda artık polis ve koruma sayısını da artırmaya da gerek kalmaz. İnsanlar helâl rızkın tadını alıp kıymetini bildikçe artık aranan, özlenen, beklenen örnek bir kişi haline gelir. İç dünyaları karanlık ve niyetleri bozuk insanları artıran medenî geçinen faiz sistemi, batının aşıladığı sömürü üzerine kurulu iğrenç yaşama tarzıdır. İşte görüyoruz ne kadar servet ve yüksek makam sahibi olursa olsunlar ekonomik kriz ve buhranlar batı ülkelerinin peşini bırakmıyor. Onun için ekonomik istikrar sadece maddi gelirin giderden fazla olması değildir. O ancak ahlâk, erdem ve faziletçe üstünlük de gerektirir. 



Helâl, sadece yiyip içmede değil her harekette yapılmasına Allah’ın  izin verdiği şeydir. Tarih boyu dünya hırsı uğruna yapmadığı rezalet kalmayan yahudinin dünya hâkimiyetine çalışan siyonizm ve onun uşakları bitki ve hayvan genlerini bozuyor hatta ticareti için bize yasalarınızı biraz açın diye alçakça teklifte bulunuyor ve bir damla petrol için yıkmadık ocak bırakmıyorlar. Bu yüzden adeta bir kobaya dönüştürülen yaratılmışların en şereflisi  insan zaman zaman ne konuştuğu ve neyin peşinde koştuğundan habersiz hale getiriliyor. Son günlerde hepimizi derinden üzen Van Depreminden gereken dersi çıkardık mı acaba? İnsanı, iklimi, stratejik konumu itibariyle önemli özelliklere sahip Van ilimiz şer güçlerin kirli oyun bölgesi haline nasıl geldi? Doksanlı yıllarda hiçbir haklı gerekçe olmadan boşaltılan köyler ziraat ve hayvancılığı terk edip şehre yığılınca nüfus üç katını buldu. Aynı yıllarda bir eroin mafya liderinin umulmadık bir partiye milletvekili olarak geçmesine hiç kimse tepki göstermedi. 1963 yılına kadar turiste ve yabancı gazetelere yasak bölge olan Doğu Anadolu’ya her türlü şer yanlısı elini kolunu sallayarak girdi. Müslüman aileler arasında hizmet değil geniş ev ve mobilya yarışı başladı. 



Eskiden ilim sahibi büyüklerin çeşitli vesile ile nasihat ve dersleri dinlenir, hatta bunlarla da yetinilmeyerek işyeri ve evlerde birbirinden güzel levhalarla helâl rızık ve davranışların önemi vurgulanır, sorumlu mevkide olan gazeteler dine ve ahlâka dair yazı serileri ve eserler yayınlarken, bugün bir avuç sorumsuz reklâmlar uğruna nesiller hebaya gidiyor. Hâlbuki insanımızı eğitmek sadece anne babaların görevi olmayıp başta okullar, dernek, cemiyet ve vakıflar olmak üzere bilhassa Belediyelerin Kültür Merkezleri lüzumsuz konular ve kendi propagandaları yerine önemli hususlara yer vermeli ve halkımızı bilinçlendirmelidir. İşte yıllarca önce bir dükkânda duvara asılı ve unutamadığım bir levha: 



Eğer az eğer çok rızkın helâl yerden ise 



Bir nimete bin şükret kıymetini bildin ise 



Hamdolsun Allah’ın nimetleri sınırsız olduğu gibi helâl hudutları da harama tenezzül etmeyecek kadar geniştir. Harama iten husus çalışmadan, emek sarf etmeden nefsin, şeytanın ve şeytanlaşmış dünya düzenlerinin sürüklediği asalak hayattır. 



İbni Asâkir’de geçen bir hadisi şerifte Efendimiz (s.a.s.): 



“Helâl rızk kazanmak uğrunda yorulup ta yatanlar, günahları af ve mağfiret olunmuş halde uykuya varırlar.”  



Çok gayret sarf ettiği halde az kazanç elde edenler haram helal ayırmadan her bulduğunu yutanlara bakıp da üzülüp kahırlanmasın. Zira lezzet, bereket, sağlık ve afiyet helâl lokmadadır. Emin olalım ki başkalarının hakkını yolup yutanlar ahirete kalmadan mutlaka acı sonucunu göreceklerdir. 



Allah (c.c.) Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: 



“Bir kimse Allahın haram kıldığı şeylere dokunmaktan korkarsa bu hal onun için, Rabbisi yanında daha hayırlıdır.” ( Hac, 22/30) 



Rivayet edilir ki, dindar genç Edhem,kavurucu bir yaz sıcağında yolculukta aç ve susuz duruma düşmüştü. Bir dereye ayaklarını soktuğu zaman aklı başına gelmişti. Yanı başındaki elma bahçesinden bir elma kopararak bir lokma almıştı ki yaptığına çok nadim olarak yediğini tükürdü. Arkadaşları onu teselli ederek Hazreti Âdemle Havva’nın da aynı hatayı işlediğini ve meyveli ağaca her zaman taş atılacağını söylediler. Fakat o tatmin olmayarak bahçe sahibini bularak izinsiz yediği yarım elmayı helâl etmesini yana yakıla talep etti. Feraset sahibi bahçe sahibi gencin ihlâsına hayran oldu. Varis olarak bırakacağı tek kızından başkası da olmadığı için kızını alıp damadı olması şartı ile ancak elmayı helâl edeceğini ona sertçe söyledi. Ağlama ve yalvarma para etmeyince bahçe sahibinin kızı ile evlenmişti. Fakat nefsiyle sıkı mücadele ederek kıza yanaşmadı. Şikâyetler üzerine kocalık görevini yapan ve haramdan çok korkan genç takdire bakın ki karısının hamile kaldığı günün sabahında vefat etti. Meğer kızın babası o memleketin hükümdarıymış. Çok üzülmekle beraber doğan çocuğa İbrahim Edhem adını verir. 



İşte daha sonraları tarihe geçecek derecede tahtını terk eden evliyadan İbrahim Edhem bir helâl lokma için amansız mücadele veren böyle bir zatın oğludur. Bugün bir ana babasına bir de evladına bakanlar çoğu zaman şaşırıp kalıyor. Nasıl olur  böyle ana babadan böyle evlat? Eserleri  bütün dünyaya yayılan Bediüzzaman Saidi Nursî Hazretlerinin babası Mirza Efendi merhum da aynı şuura sahip bir çiftçi idi. Tarlasını sabanla süren Mirza Efendi komşu hududuna yaklaşınca hayvanların ağızlarını bağladıktan sonra çalışmaya koyulurdu. Sorulduğu zaman da komşunun tarlasından ot yerlerse haram olur derdi. İşte şuurlu zattan meydana gelen evlat ve işte bu zamanda bu kadar incelik olur mu diye saldım çayıra mevla kayıra diyen günümüz insanının perişan ve acıklı ahvali... 



Yedi yüzyıldır şiirleri gönülden gönüle yankılanan Yunus Emre bakın bizim hırsımızı ve doymak bilmezliğimizi nasıl dillendiriyor:  



                               Firavun hazinesin



                                Nûşirevan genciyle



                                Karun malına katıp



                                Sen malına kattın tut                                                 



 



                                 Bu dünya bir lokmadır



                                 Ağzında çiğnenmiş bil



                                 Çiğnenmişe ne tutmak



                                  Ha sen onu yuttun yut



                                  Ömrün senin ok gibi



                                  Yay içinde dopdolu



                                  Dolmuş oka ne durmak



                                  Ha sen onu attın tut



 



Bir kimse kazancına hiç haram karıştırmadan kırk gün helal kazanca devam ederse Cenab-ı hak onun kalbini nurlandırır ve ummadığı yerden önüne kapıları açar. Bugün eğer dualarımız kabul edilmiyor, evlatlarımız âsi oluyor, başımıza türlü sıkıntılar geliyorsa haram lokmalardan daha büyük sebep mi arıyorsunuz?  Dualarımız belki sahabe dönemindeki aynı dualar ama ağızlar o ağız değil. Akşama kadar yediğimizi, içtiğimizi, giyip tükettiklerimizi nereden elde ettiğimizi hiç sorguluyor muyuz?Kimlerle oturuyoruz, üç kuruşluk geçici dünya menfaati için kimlerin dedikodusunu yapıp, kimlerin karşısında reveransla eğiliyoruz.  



Müslüman, tavır insanı olup nerede olursa olsun sırat-ı müstakim üzere tavrını ortaya koyacaktır. İslâmiyet ciddiyet, gayret ve nefis terbiyesi istiyor. Hazreti Ebubekir (r.a.) bir gün getirilen sütü içtikten sonra haram olduğunu anlayınca parmaklarını ağzına sokup geri getirmeye başladığında o denli zahmet çekti ki etrafındakiler onu ölüyor sandılar. Sonra ellerini kaldırarak şöyle dua etti: 



“Yarab elimden geleni yaptığım sana ayandır. Damarlarıma geçen kısmından ise sana sığınıyorum”  



Adam hele de yaş ilerleyip gücü başka haramlar yapmaya yetmeyince bu kere çeneye zor verip konuştukça konuşuyor. Hem gıybet ediyor hem de yanımda olsa bunları yüzüne de söylerdim diye bir de mertlik taslıyor. 



Süfyani Sevrî der ki: 



 “Haram para ile verilen sadaka ve yapılan hayır kirlenmiş bir elbiseyi idrarla yıkamaya benzer.”3



İmanın tadını tatmak isteyen farzları ifa ile birlikte haramlardan da ciddiyetle kaçacaktır. Haram gıdanın yayıldığı organlarda meydana gelen tembellik, durgunluk, rehavet ve tıkanıklığı hep başka yerlerde arıyoruz. Bazıları bu derece hassas olmaya gerek olmadığını, Allah’ın affedici olduğunu ve sahabe dönemi kadar incelenmemesi kehanetinde bulunuyor. Şunu iyi bilmek gerekir ki, çağlar itibariyle İslâm’ın hükümleri değişmediği gibi İslam’ın reforma da ihtiyacı yoktur. Cenab- ı hak imandan sonra ameli salih istiyor. Bugün çekilen en büyük sıkıntımız bilgi hamallığının çok, fakat salih amelin az olmasıdır. Bunu bir tasavvuf şairimiz şöyle dile getirir:  



Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak 



Padişah girmez saraya hane mamur olmadan 



Bir makam sahibi için günlerce hazırlık yapılıp protokol halıları bile sererken Rabbimizin emrine titizlik göstermenin nesi garip ve fazla acaba? Kaldı ki Cenab-ı hak istikameti gözeterek amel ettikten sonra umulmadık şekilde  görünmez kapıların açılacağı müjdesini vermiyor mu? 



Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: 



“Dünya malının çoğunu haram zanneden yanılır. Çünkü haramlar çok ise de helâl olanlardan fazla değillerdir.”  



Çetin hayat tarzı ile adeta haramiler gibi her an yolu kesilen müslümanı Cenab-ı Hak yalnız bırakır mı?  Bir kedi bile yavrusuna sahip çıkarken helali gözeten halis kuluna Cenab-ı Hak yardımcı olmaz mı? Yeter ki biz o gayreti gösterelim. İncelemeden her önümüze geleni yiyip her ağzımıza geleni söylemekten çekinelim. Araştırma yapmadan her yerden alışveriş yapmayalım. Birbirimizi bu yolda en uygun biçimde ikaz edelim. Ancak bu konuda altı önemle çizilecek bir husus daha vardır. Helal ve haram ölçülerini Allah (c.c.) koymuştur. Bu bakımdan çoğu zaman toplumun eğitiminden de sorumlu olması gereken bir kısım medya mensubu ile yazar ve gazeteci takımının bu konudaki kasıtlı mütalaasının bir kıymeti yoktur. 



Günümüzde misafir gelecek diye evde telaş başlamakta ve ikramda alabildiğine gösterişe ve israfa kaçılmaktadır. Bu davranışlar elbette rızık darlığı olarak yansıyacaktır. Kazancını gösteriş ve desinler belası ile saçıp savuranlar, kanaati terk edip israfa kaçanlar, taksitli alışveriş ve kredi kartı girdabına dalanlar sıkıntı ve üzüntüden, darboğazdan nasıl kurtulabilir?



 Efendimiz (s.a.s.) günümüzün fotoğrafını çekercesine bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur:



 “Ahir zamanda en az bulunan şey helal para ve güvenilir arkadaştır.”



 Ve yine başka bir sözünde Efendimiz:



 “Üzerinize öyle bir zaman gelecektir ki o zaman şu üç şeyden daha değerli hiçbir şey yoktur:’Helalinden bir para, dost olunacak bir arkadaş ve gidilecek güzel bir yol.”



Dua ediyoruz: 



 “Allah’ım beni fakir kılıp emirlerini unutturma ve bana azdıracak zenginlik verme” 



“Allah’ım fakirlikten, azlıktan ve zilletten sana sığınırım. Zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım.”  



Cenab-ı hak helal yolunu gözetmenin şuuruna erdirsin âmin.  



Dipnotlar



   1-Mustafa Halebî, Hadisler ışığında Helal Kazanç Yolları Shf:98



2-   Ömer kılıç, İrfan Pınarları Shf:107



3-   İmam-ı Gazali, Kimyayı Saadet Shf:263