Evlilik ve Aile Kurumu 1

İslâm'da âile ocağı, toplum binasını oluşturan fert tuğlalarının piştiği ocak durumundadır. Ocak ne kadar sağlam olursa tuğla da o kadar sağlam olur. Tuğla sağlam olursa bina da o derecede sağlam olur.

16/04/2012


Âile ocağının sağlamlığı o insan tuğlalarını pişiren erkek ile kadının; hedeflerinin üstün, bilgilerinin sağlam, anlayışlarının sahih, amellerinin sâlih, ahlâklarının fâzıl, niyetlerinin hâlis, kalplerinin küfür, şirk ve bidatlerden sâlim olmasına bağlıdır. İşte bu sebeplerden dolayı önce karıkoca olacak ve bu özelliklere sahip olan âile yuvası kuracak olan erkek ve kızın sağlam yetişmesi gerekir. Âile olacak erkekle kızın nihâî hedefleri Allah'ın rızasını kazanmak ve bu rıza hedefine yönelen örnek Müslüman bir âileyi oluşturan bireylerin çok yönlü ve örnek müslüman olmalarını sağlamaktır. Bilgileri sağlam olursa anlayışları da sağlam olur. Çünkü anlayışın kaynağı ilimdir. İlim, lehinde ve aleyhinde olanı usûl ve fürû olarak İslâm'ı ehil ve müttakî âlim denetiminde bilmektir. Amelin sâlih, ahlâkın fâzıl olması sâlih ve fâzıl olanlarla birliktelikle elde edilir. Niyetin hâlis olması Hakkı bâtıla, bâkîyi fâniye, Allah'ın rızasını nefsin rızasına tercih edip bu tercih üzerinde sabır ve sebat etmekle elde edilir. Kalplerin sâlim olması, küfür, şirk ve bidatlerden kendilerini ilim, amel, zikir ve fikirle koruyan, iman, tevhid ve her konuda Sünneti izleyenlerin ortamında yaşayarak elde edilir.



A. MÜSLÜMAN BİR AİLENİN TEMEL ÖZELLİKLERİ:



1. İslâmî Nikâh:



İslâmî nikâh, Allah adına ve Allah'ın ve Rasûlünün koyduğu esaslara göre; iki şâhidin huzurunda, velilerin de bilgileri dahilinde erkek ve kızın dünya ve âhirette devam etmek düşüncesiyle birbirleriyle rıza ile yaptıkları akittir. Bu nikâhı bizzat Allah Teâlâ evlenecek kimselerin velilerine şöyle emretmiştir:



"Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden evlenmeye elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lûtfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lûtfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir."



2. Sağlam iman ve sâlih amel:



Sağlam iman, sahîh ilim ve irfanla; sâlih amel, sâlihlerle birlikte terbiye neticesinde imana uygun amelin yaşandığı ortamla elde edilir.



Allah Teâlâ, evin idaresini verdiği erkeklere şu âyet-i kerîme ile kendinizi ve ehlinizi cehennemden ve cehenneme götürecek amellerden koruyun diye emretmiştir:



"Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır."



Hz. Peygamber (s.a.s.), sorumluları ve onların sorumluluklarını şöyle belirtmiştir:



"Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur. Devlet başkanı da bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr efendisinin malının çobanıdır, o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur."



3. Anne-baba ve çocukların, birbirleriyle karşılıklı saygı ve sevgi prensiplerine uymada titizlik göstermeleri.



Anne ve baba çocuklarına karşı şefkatle ve sevgiyle davranmalıdırlar. Çocuklar ise hem sevgi hem saygıyla hareket etmelidirler. Çocuklar, başkalarına karşı takındıkları tavırdan daha seviyelisine anne ve babalarının daha lâyık olduğu şuuru ile hareket etmelidirler.



4. Âilede kadın-erkek arasındaki ilişkilerde birbirleriyle karşılıklı sevgi, saygı ve güzel geçim prensiplerine dayanması.



Bu prensipleri şu âyet ve hadisten çıkarmak mümkündür:



"Onlarla hoşça, güzelce geçinin. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur."



"Mü'minlerin iman bakımından en kâmili, ahlâkça onların en güzel olanıdır. Sizin hayırlılarınız da kadınlarına karşı ahlâkça hayırlı olanınızdır" buyurmuştur. 



5. Âile içinde, eve girişte ve çıkışlarda belli başlı şu âdâba uymaları gerekir:



a) Eve girerken izinle yani zile basmak suretiyle girmek,



b) Eve girerken selam vermek. Delil: Nûr sûresi (24), 27-29.



c) Birbirlerinin hatırlarını sormak,



d) Çocukların anne-babaya ait yatak odasına izinsiz girmemek. Delil: Nûr sûresi (24), 58-60.



6. İçinde bulunduğu zamana ait müsbet ilim, görgü, edep ve tecrübelerden daimî gelişme içinde olmaya azamî itina göstermek. Buna dair âyet ve hadisler çoktur.



7. Âile fertlerinde İslâm'ın ahlâk ve âdâbı görünmeli ve başkalarına örnekliğin sergilenmesine dikkat etmektir.



B. ÂİLE MUTLULUĞUNUN GERÇEKLEŞMESİ:



1. Karı-kocanın ittifak kurup anlaştığı ve üzerinde birleştiği, saygı duyduğu değerleri olmalı, ikisini de bu değerler bağlamalıdır. Bu ölçüleri kâğıda metin halinde yazmak gerekir.



Karı-koca önce hedeflerinin Allah'ın rızasını kazanmak olduğunu bilmeleri, buna inanmaları ve buna göre hayatlarını tanzim etmeleri gerekir. Bu rıza hedefine ermeleri için İslâm'ı, Hz. Peygamber'i izleyerek  yaşamak ve Müslüman olarak ölmek gerektiğini itikâden ve amelen kabullenmeleri gerekir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:



"Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin. Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın."



Hz. Peygamber'e itaat konusunda da Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:



"Kim Peygamber'e itaat ederse kesin olarak Allah'a itaat etmiş olur."



2. Her meseleyi İslâm'ca çözebilmeleri için bir İslâm âlimi edinmek ve her konuda bu âlime başvurmak. Çünkü dünyevî ve uhrevî ilerlemenin başı ilimde ilerlemektir.



3. Evi örnek bir ev haline getirmeye çalışmaları gerekir. Bunun için Hz. Peygamber'in evini örnek almak. Onlar, kocalarına itaatkârdılar, kanaatkârdılar, bütün sıkıntılara rağmen dünyayı değil Peygamber'i tercih etmişlerdi.



2. Evlenmeden önce erkek nasıl bir kadın, kız da nasıl bir koca istediğini bilmeli, bu şuur ve idraki kazanmalı, sonra bu anlayışa göre aramalıdır. Müslümana gereken şey, önce Müslüman bir âilenin özelliklerini bilmek ve ona göre yaşamaktır.



3. Evlilik öncesi tanışma ve tanışma prensipleri bilinmeli ve ona göre tanışma olmalı.



4. Âile kurumu sadece karı-koca değil akrabalardan da oluşan ebede dönük bir  kurum olduğunu düşünerek akrabaya da bakmanın önemli olduğunu kabullenmek, anne-baba rızasını gözetmek.



5. Erkek evliliğin devamını teminde titizlik göstermeli, Allah'ın bir emâneti, Peygamber'in veda haccındaki son vasiyeti olduğu düşüncesiyle hareket etmelidir.



6. Karı-koca birbirlerine en azından başkalarına gösterdiği centilmenliği, iyiliği göstermeli, kendilerini daima karşısındakinin yerine koymaya çalışmalıdırlar.



Âilenin kurulması için evliliğin olması gerekir. Evliliğin olması da evlenecek olanların birbirleriyle tanışmaları gerekir.



a. Evlilik Öncesi Tanışma:



"Tanışmadan önce tanıma olmalı, ileride sıkıntı olmaması açısından birbirlerinin mahiyetleri hakkında bilgi edinmek isteyenlere, doğru bilgi verilmelidir.



"Bilgi alacağımız kaynakların Allah Teâlâ'dan korkup sorumluluk hissi duyan kimse olmaları gerekir.



"Kendi kızını almalarını temin için başka kızları kötüleyen veya kendi oğluna alabilmek için o kızı kötüleyen kimse ile istişare edilmemelidir.



"Evlenilecek kimselerin, muharremattan (İslâm'ca yasaklanan kimseler)den olmamasına, özellikle de rıda (süt emme)den doğan haramlığa dikkat etmelidirler.



"Bilgi kaynakları çok yönlü olmalıdır. İşte bu bilgiler alınıp veya elde edilip bu bilgiler ehliyle tahlil edildikten sonra tanışma olmalıdır.



b. Kız-Erkek Birbirleriyle Tanışırken Şunlara Uyulmalıdır:



"Mahremlerinden biriyle birlikte veya dedikoduya malzeme olmayacak şekilde görüşme sağlanmalıdır.



"Yanında mahremi olmadan bir evde kalmaları, konuşmaları ve beraber gezmeleri caiz değildir.



"Eğer beraber gezildiği takdirde "onun arkadaşı imiş, onunla demek ki ilişkisi varmış" intibaını verecekse ki verir, gezmeleri doğru değildir.



"Görüşürken birbirlerine şu istekleri net bir şekilde ortaya konulmalıdır:



Nihâî gayemiz: Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmaktır.



Görevimiz: İslâm'ın belirlediği iyi bir aile yuvası kurmak ve İslâm'ın istediği evladı yetiştirmektir.



Hayat Boyu Prensiplerimiz:



1. Bütün işlerimizi İslâm'ın helallar ve haramlar dairesi içinde yürütmemiz gerekir.



2. Aramızdaki çekişmelerde hakem İslâmî hükümleri iyi bilen alimlerimizdir. Çünkü  ölçümüz İslâm'dır.



3. Evimizi anlayış ve davranış olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'in evine benzetme olmalıdır.



4. Önce kendi evimizi örnek bir yuva haline getirmek sonra da akrabalarımıza ve komşularımıza İslâm'ın müsaade ettiği ölçüde faydalı olmaktır.



5. Her şeyden önce Allah Teâlâ'ya kul olduğumuzu bilip Allah'a kulluğu yapmaya çalışmak sonra da aile olarak karıkoca arasındaki haklara ve görevlere dikkat etmek gerekir.



6. Günlük, haftalık, aylık, ve senelik görevlerimizi ve işlerimizi plânlı bir şekilde yapmamız gerekir:



"Günlük: İbadetlere dikkat, ev düzen ve temizliği, yemek pişirilmesi, çocuk bakımı ve kocaya karşı sıcak ilgi.



"Haftalık: Akraba ziyareti, faydalı İslâmî ders ve sohbetlerde bulunma, komşularla İslâmî ve insânî ölçüler içerisinde ilgilenme ve umumî ev temizliği.



"Aylık: Bir aylık hayatın muhasebesi, bir aylık programın gözden geçirilmesi ve tedavî gerekiyorsa tedâvîye yönelme.



"Senelik: Uygun bir yerde tatil yapmak, zaman, imkan ve plâna göre, uzak akraba ile imkan nisbetinde alaka kurulabilmelidir.



7. Evde aile reisi evin erkeğidir. Bunu Allah Teâlâ belirlemiştir.



8. Müşterek işlerde, gerekiyorsa özel işlerde aile reisinin hanımıyla müşavere etmesi evin reisliğine zarar getirmez, belki fayda getirebilir.



9. Evde, mümkün olursa hergün yarım veya bir saat da olsa plânlı bir şekilde karı-koca ders yapmalıdırlar. Çünkü ailenin eğitimi toplumun eğitimi demektir.



10. Kız, erkeğe hitâben "hanım olarak sizden istediğim İslâm'ı yaşamama İslâmî bir şekilde yardımcı olman ve helal bir rızık yedirmendir" der, erkek de kıza hitâben, "erkek olarak senden istediğim örnek şefkatli bir anne, evin mürebbisi, çocukları istikbale hazırlayan, erkeğinin dünya ve âhiret  dostu ve mutlu bir arkadaşı olmandır" der.



11. Mutlu bir aile için İslâm'ın öğrenilebileceği küçük de olsa bir kütüphane, mutfak ihtiyaçlarını karşılayacak bir kiler, koca ile alaka kurabilecek bir telefon bulunmalıdır.



12. Yabancılarla görüşme kadın bile olsa, telefonla bile olsa evin reisi erkekle anlaşma içinde hareket etmek ve birbirlerinin rızalarını gözetmek olmalıdır.



13. Karı-koca birbirlerinden öncelikle isteyeceği şeyler olduğu gibi zamanla kazanacağı ve gelişeceği şeyler olduğundan zamanla istemelidir, önce belli bir ölçüde insan olmak sonra kâmil bir insan olmaya yönelmek…  



c. Talip Olma Safhasında Nasıl Hareket Edilmelidir?



"Dinin, aklın, örfün uygun ve güzel bulduğu, raporların müsbet dediği bir kızı isteyebilmek için önce başkaları tarafından talipli ise onlar aradan tamamen çekilinceye kadar beklemelidir. Kız tarafı kesin olarak diğer tarafa veremeyeceğini bildirdikten sonra tâlip olunmalıdır. Çünkü başka talipli varken istemek haramdır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yasaklaması vardır. Şöyle buyurmuştur:



"Bir erkek, mü'min kardeşinin istemekte olduğu (dünürlü olduğu) kadını  o mü'min kardeşinin istemeyi terk edinceye kadar nikâh etmek için istemeye kalkmaz. 



"Tâlip olma safhasında eğer vermeye rıza gösterilmişse birbirlerinden isteyecekleri şartlar net ortaya konulmalıdır.



"Düğün için birbirlerinden yapacakları neler varsa iki taraftan birer kişiyle birlikte tesbit edip aralarında çekişmenin olmaması için o iki kişi daima Allah için hakemlik yapmalıdırlar.



"Birbirlerini insafsızca yolma hedefine yönelik hareketler işi çıkmaza hatta bozulmaya götürebilir.



d. Mehir Nedir? Gayesi ve Miktarı Nedir?



"Mehir bir tazminat olup kadına verilen değerin ifadesindendir.



"Ayrıldığında kendisini muhafaza edeceği elbisesi, hiç olmazsa ticaret yapabileceği miktarda olması arzu edilen altın, gümüş veya paradır.



"Mehir, nikahta söz konusu edilmişse, kadın onu almadan kendisini teslim etmeyebilir.



"Kadın isterse hepsini hemen alabilir, isterse birazını sonra alabilir.



"Kadın isterse hepsini veya bir kısmını bağışlayabilir.



"Eğer kadın mehrinin bir kısmını alamadan kocası ölürse, kocasının malından önce mehri ayrılır ve kadına verilir, ayrıca da 6/1 e mirasçı olur.



"Mehrin miktarı, altüst sınırı yoktur. Erkeği sıkmayacak, daraltmayacak miktar olmalıdır.



"Erkeğin mâlî gücü yerindeyse zenginliğine yaraşan miktar olması arzu edilendir. Bu da hem erkeğe hem de kıza layık olan miktardır.



"Eğer sırf nikah olmuş olup yalnız başına bir odada bulunmamış yani halveti sahîha olmamışsa, gerdeğe de girmemişlerse ayrılma olunca belirlenen mehrin yarısını kıza vermek gerekir.



"Eğer sadece halveti sahîha olmuş olsa bile veya evlendikten sonra boşanma olursa kadın mehrini tam alır. Hemen alınana mehri muaccel, sonra alınana mehri müeccel denir.



"Nikahta mehir konuşulmamışsa mehri misil söz konusudur. Mehri misil, kadının, baba tarafından kendisine emsal olanların  mehri ne kadarsa o kadardır.



e. Evlenmede AnaBaba Rızası Şart mıdır?



"İmamı Azam Ebu Hanife'ye göre, ne dul kadını ne de bâkire kızı birisine zorla nikah etmeye velinin hakkı yoktur.



"Dul kadının nikâhında onunla istişâre edilmeli, açıkça rızası, onayı alınmalıdır.



"Bâkire kızın nikâhında onun sükût etmekle olsun iznini almak veli için en önemli bir görevdir.



"Âkıle, bâliğa, reşîde bir kadın, velisinin izni olmaksızın başlı başına evlenebilir, haber vermek suretiyle.



"İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, böyle nikâh ancak velinin izniyle bitişik olunca muteber olur.



"İmam Şafii, İmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel'e göre, sadece kadının "vardım" demesiyle akdolunan nikâh sahih değildir. Onlar Rasûlullah'ın,



Üç defa, "Hangi kadın ki velilerinin izni olmadan evlenirse onun nikâhı bâtıldır."  hadisine dayanmışlardır. İmamı Azam'ın dayandığı delillerin kuvvetine erişememiştir.



"İmam Şafii'ye göre, henüz bâliğa olmayan kız çocuklarından izin ve muvafakat alınmaz. Onu babasından yoksa dedesinden başkası nikâhlayamaz.



"İmamı Azam'a göre, bâliğa olmamış kızı babası birine nikâhlamış ise, kız bâliğa olunca ister nikâhı kabul eder isterse bozabilir.



NETİCE:



a) Kız akıllı, edepli, İslâm'ı yaşayan, istediği erkek de kendisinin İslâm'ı yaşamada dengi, Şer'î bir özrü de yoksa, babası da vermiyorsa, tarafeyn olarak kız ve erkek, ebeveyn olmaksızın kendi başlarına iki şâhidin huzurunda nikâh akdiyle evlenebilirler.



b) Ana-babası akıllı, şuurlu, İslâmî derdi bulunan kimseler ise, kızın istediği erkek de ahlâken ve dinen dengi olmayıp fâsık ise babasının müdahelesi yerindedir. Kızın, babasını reddetmesi doğru değildir.



f. İslâmî Düğün Nasıl Yapılır?



"Düğün öncesi alınması gereken eşyaların iki kişinin de bulunduğu bir mecliste ne karar altına alınmışsa alınmalıdır.



"Düğün, ailenin temel atma töreni durumunda olduğundan İslâmî helallar ve haramlar gözetilerek yapılmalıdır. Düğün, içkisiz, gayri meşru eğlencesiz düğün olmalıdır.



"Düğün bir ilandır, ilan İslâm'a uygun olmalıdır.



"Düğün ziyafeti verme imkânına sahip değilse Müslümanların o kimseye yardım elini uzatmaları arzu edilen şeydir. Yoksa insan, gücü dışındaki ile mesul değildir.



"Düğün demek ana-babayı ve karşı tarafı yolmak demek değildir. Karşılıklı İslâm'a uygun olarak rıza ile yapılmalıdır ki Allah Teâlâ da razı olsun.



"Düğün, eğer meşru değilse, düğün davetine icabet caiz değildir. Zira Hz. Peygamber: (s.a.s.), "Allah'a ve âhiret gününe iman eden kimse içki bulunan sofraya oturmasın!"  buyurmuştur.



"Düğün meşru ise, Hz. Peygamber'in "Kim davete icabet etmezse muhakkak Allah'a ve Rasûlü'ne isyan etmiş olur"  yasağına maruz kalır.



Düğündeki Çalgıların Hükmü: "Hz. Peygamber (s.a.s.) defe, hamâsî şiirlerin söylenmesine müsaade etmiştir. Şiirlerin manaları şirk ve günahı içermemeli, günaha davet etmemelidir.



"Çalınan aletlerin hükmü sebep olduğu şeyin hükmüne göredir. Sesler de böyledir. Seslerin hükmü:



1. Şehveti kamçılarsa haram,



2. Zevk verirse mekruh,



3. Zevk vermezse mübah,



4. Mahmûdî sıfatları galeyana getirirse müstehabtır.



"Söz ve ses birlikte olursa ses mahkum, söz hakim olmalıdır. Sözler ise Şer'a muhalif olmamalı, şirk ve günahı içermemeli, günaha davet etmemelidir. Eğer ses hâkim söz mahkûm olursa sesin hükmü, yukarıdaki hükümlerden hangisinin hükmüne girerse o hükmü alır. 



EŞLERİN BİRBİRLERİNE OLAN GÖREVLERİ:



A. Erkeğin, Eşine Karşı Görevleri:



Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:



"Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah azîzdir, hakîmdir."



1. Güzel geçinmek:



Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:



"Onlarla hoşça, güzelce geçinin. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur."



Erkek kemal makamındadır, ona ancak kemal davranışlar yakışır. Kadınlarla iyi geçinmek hem Allah'ın bir emri hem makamın bir gereğidir. Âyeti kerîmede belirtilen hayırları şunlar olabilir; ya o zevceler derecenin artmasına sebep olur, ya onlardan sâlih evlad doğar, ya da herhangi bir vesile ile  aranızda yeni bir muhabbet başlar.



İnsan hata işleyebilir. Kadın da insan olduğuna göre o da hata işlediği olur. Zaten evlenirken hata etmemek şartıyla evlenmemişlerdi. Kadın da erkek gibi farklı farklı huyları vardır. İşte bu konuda Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:



"Hiçbir mü'min hiçbir mü'mineye buğzetmesin/kin tutmasın! (Çünkü) onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu veya diğer bir huyunu beğenir."



Erkek, kadına karşı bu anlayışta olduğu gibi, kadın da erkeği hususunda bu anlayışta olmalıdır. Erkek, kadınını başka hanımlarla kıyas etmemeli, kadın da kocasını başka erkeklerle kıyas etmemelidir. Birbirlerine bakarken sadece hatalarına değil faydalı ve güzel yönlerine de bakmalıdırlar.



Erkek, şu aşağıdaki şartlara da uyarsa, sıkıntı varsa bile zamanla gider ve huzur gelir:



a) Sabırlı ve anlayışlı olmak, şefkat, merhamet, iyilik ve olgunluk içinde davranmak.



Ebû Mutî el-Belhî, Eyyûb b. Half'e, hanımının eza ve cefalarından şikayet yollu bahsetmiş. O da şu karşılığı vermiştir: "Bir kimse, hanımının eza ve cefalarına sabır ve tahammül edemezse, kendisinin derecesinin ondan üstün olduğunu da iddia edemez!."



Erkeğin makamı idareciliktir ve büyüktür. Makamı büyük olanın sabrı da büyük olması gerekir. Makamı idareci olan erkeğin de hanımını idare etmesi gerekir. Hem büyük, küçüğe karşı şefkatli ve merhametli olması lâyıktır. Hem iyilikle elde edilen güzel netice kötülükle ele edilememektedir. Ayrıca erkeğin, olgunluk içinde davranması ile hanımının gönlünü kazanması büyük ihtimaldir.



b) Yanına varınca selâm vermek:



Bu konuda Rasûli Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Bir eve girdiğiniz zaman o ev ehline selâm veriniz, çıktığınız zaman da ev ehline selâm ile veda ediniz!"



Rasûlullah (s.a.s.), Enes (r.a.)'e : "Evlatçığım! Ehlinin yanına girdiğin zaman selâm ver ki sana ve ehline bereket olsun!" buyurmuştur.



Demek ki evdekilere, özellikle eşe selâm vermek, hem verene hem alana bereket sebebi olmaktadır. Mü'minin, önce kendisine faydalı olması, feyiz ve bereket sebebine yönelmesi, sonra sorumlu olduğu en yakını olan ailesine, eşine karşı hayırlı olması, hayır istemesi gerekir. Bu konuda şu âyet-i kerîme de ayrı bir delildir.



"Evlerinize girdiğiniz zaman Allah katından kutlu, feyizli ve bereketli bir iyi dilek temennisi olarak birbirinize selam verin.  İşte Allah size ayetlerini böylece açıklıyor.  Umulur ki düşünüp hikmetini anlarsınız."



Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: "Gerçekten, şeytanın dokuz zürriyeti vardır, deyip her birinin musallat olduğu kimseleri ve haklarında gerekli olanı belirtmiş, evlere musallat olan şeytan hakkında şu bilgiyi vermiştir:



"Dâsim: Evlerin sâhibidir. Kişi selâm vermeden, Allah'ın ismini anmadan evine girdiğinde (o bunu fırsat bilerek) onların arasına münakaşa sokuverir, hatta aralarında boşanma, ayrılma ve dayak gibi hadiseler meydana gelir."



c) Hanımın hal ve hatırını sormalı, zamanla isteklerinin Şer'î olanlarını yerine getireceğini  söz vermelidir.                                     



d) Kadınının tahammülü üstünde zorlamamalıdır.



e) Yumuşak yoldan idare etmeye çalışmalı, kadın yanlışlardan sakınıp meşru dairede kendine düşeni yaptığı müddetçe iyilik ve olgunlukla geçinmeli ve daha fazlasını istememelidir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur:  "Gerçekten kadın kaburga kemiği gibidir. Onu doğrultmağa kalkarsan kırarsan. Hali üzere bırakırsan kendisinden, eğrilik bulunduğu halde istifade edersin." 



Ebû Hureyre şöyle demiş: Rasûlullah (s.a.s.):



"Hiçbir erkek mü'min hiçbir kadın mü'mine (erkek, hanımına) kin tutmasın! (Çünkü) onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir, yahud "başkasını   beğenir." buyurdu.



Evlilik, eşlerin karşılıklı fedâkârlığı ve birbirlerinin ihtiyaçlarını gidermeleri temeli üzerine kurulur. Bu yüzden, eşler birbirlerinin temel ihtiyaçlarının farkında olmalı ve onları yerine getirmek için elinden geleni yapmalıdır. Evlilikte eşlerin ihtiyaçlarını şu şekilde sıralayabiliriz:



1-Sevgi ve Güven: Eşler birbirlerinin sevgilisi, dostu, arkadaşı, sırdaşı, yardımcısı ve destekçisi olmalıdır. Eşlerin birbirlerini şartsız kabul etmeleri  ve sevmeleri gerekir. Şartsız benimseme, bir eşin sadece davranışlarından dolayı değil, bir eş olduğu için sevildiği anlamına gelir. Güven duygusu ise insan için en zaruri duygulardan birisidir. Kişinin güven duymadığı bir insana bağlanması mümkün değildir. Ailede güven olmazsa bu, ailenin peşinen çökmüş olduğu anlamına gelir. Bu açıdan eşler arasındaki güven son derece önemlidir.



2-İlgi ve Destek: Eşlerin birbirlerinin sıkıntılarıyla, başkaları ile olan problemleriyle, yaptıkları iş ve faaliyetlerle ilgilenmeleri, zorluklarla başa çıkmayı kolaylaştıracaktır. "Almak" için değil, "vermek" için verilmesi ailenin baş prensibi olmalıdır.



3-Başkalarına Sevgi ve Güven Verme, Destek Olma: Başkalarına karşı verici davranışlar, eşler arasındaki ilişkide de verici olunarak dengelenmelidir. Başkalarına karşı aşırı derecede verici olmak, bağımlılığın ve güven eksikliğinin bir işaretidir. Yardımseverliği önce evimizde, eşimiz ve çocuklarımıza yapmalıyız. Böyle olmadan dışarı verici olmak doğru değildir.



4-Cinsellik: Uygun bir çiftin ilişkisinde, cinsel ihtiyaçların ifade edilmesine ve tatminine öncelik verilir. Çözülmemiş gizli problemler varsa, bunlar çoğu zaman cinsel uyumu bozar ve cinsel hayata zarar verir. Cinsel sorunların ortadan kaldırılması, büyük oranda bu sorunların çözümüne bağlıdır.



5-Çocuk Büyütme ve Sorumlulukları Paylaşma: Eşler çocuk sahibi olacakları zaman, çocuğun sorumluluklarını paylaşma şuurunda olmalıdırlar. Kısa bir zaman öncesine kadar çocukları büyütme ve yetiştirme sorumluluğu sadece annelere yükleniyordu. Ancak günümüzde anne ve babanın çocuk yetiştirme sorumluluklarını paylaşmaları yaygın ve gerekli bir uygulamadır.



6-Direkt ve Açık İletişim: İletişim, yani aile fertlerinin fikir ve duygu alışverişinde bulunmaları, birbirlerini anlamaları, problemlerini, üzüntü ve sevinçlerini birbirleriyle paylaşmaları büyük önem taşır. Suskunluk, saldırganlık, yönlendirme, içine kapanma, ihtiyaçların ifade edilememesi gibi davranışlar eşlerin mutluluğunu engeller. Eşlerin birbirlerinin ihtiyaçlarını giderebilmesi için, direkt ve açık bir iletişim içinde olmaları şarttır.



7-Birlikte Sosyal Faaliyetlerde Bulunma: Eşler sosyal hayatı ne kadar paylaşırlarsa aralarındaki yakınlık, arkadaşlık ve dostluğun derecesi o kadar yüksek olur.



8-Eşlerin Kendilerini Geliştirmeleri: Eşler birbirlerine gerek eğitim ve kültür açısından, gerekse meslekî ve sosyal yönden gelişmeleri ve ilerlemeleri için teşvikçi ve destekçi olmalıdırlar.



9-Şahsî Serbestlik Hakkı: Eşler birbirleri ile her türlü duygu, düşünce, sevinç ve üzüntülerini paylaşabilmelidirler. Ancak aralarındaki sevgi, saygı ve güçlü bağlılık her birinin "kendisi" olarak kalmasını engellememelidir. Birbirlerinin kopuk bir şekilde kendi hayatlarını yaşamaları ne kadar yanlışsa, taraflardan birinin aşırı bağımlılığı yüzünden şahsiyetini kaybetmesi de aynı derecede yanlıştır.



Sorunların Başlıca Sebepleri



İnsan, kalbine uyan bir kalp aradığı, bu zor hayatı bir arkadaşla paylaşmak istediği için Hz. Adem'den bu yana insanlığın ezici çoğunluğu evliliği tercih etmiştir. Ancak "iki farklı insan" tarafından oluşturulan aile, bunun doğal sonucu olarak, çatışma ve uyumsuzluk potansiyelini de her zaman taşır.



Hepimiz çok büyük umutlarla bir yuva kurarız. Bu yuvayı kurarken birçok hayalimiz vardır. Büyük mutluluklar hedefleriz. Sıkıntı, stres ve üzüntünün olmadığı bir hayat bekleriz.



Ne var ki evlendikten bir müddet sonra iki taraf da kendilerine şu soruları sormaya başlamışlardır: "Evlenmeden önce böyle değildi. Peki şimdi ne oldu?", "Bir insan bu kadar değişebilir mi?" vs.



Aslında evlilikte ortaya çıkan sorunlar genellikle, problem olarak görülmeye başlandığı zamandan önce de vardır. Ancak üzerinde durulmamıştır. Olayın farklı bir boyutu daha vardır. İki tarafta evlenmeden önce birbirlerinin hoşlarına gitmeyen birtakım özelliklerini görürler. Fakat bütün bunların evlendikten sonra değişeceği kanısındadırlar. Evlendikten kısa bir zaman sonra her iki taraf da bir başkasını değiştirmenin o kadar kolay olmadığını görürler.



Yeni evli çiftlerde yaygın bir düşünce de yanlış insanla evlendiğidir. "Acaba yanlış bir evlilik mi yaptım?" Evlendikten bir süre sonra kendi kendine bu soruyu sormayan kimse neredeyse yok gibidir. Evlenen kişi, özellikle ilk günlerin renkli ve neşeli gülücükleri geçtikten sonra evliliğini sorgulamaya başlar. Çevrelerindeki evlileri düşünür; "Ne kadar da mutlular, nasıl da candan davranıyorlar birbirlerine". Sonra sorgulamaya devam eder; "Neden başkalarının yakaladığı mutluluğa ben bir türlü ulaşamıyorum? Neden kötü kader bir türlü peşimi bırakmıyor?"… Ve sonu gelmez bir sorgulama sürer gider.



Ailevî sorunların meydana gelmesi ve sürmesindeki en önemli sebeplerden biri, eşlerin birbirini yanlış tanıması ve yanlış anlamasıdır. Sorun olan ailelerde iki taraf da kendisini haklı ve kusursuz görür. Her zaman fedâkârlık gösterenin kendisi olduğunu ama haksızlığa uğradığını düşünür. İki taraf da olayları kendi açısından değerlendirir. Burada eşlerin yapmaları gereken 'empati' kurmaktır. Empati, kendimizi karşımızdakinin yerine koymaktır. Olaylara onun durduğu yerden bakmayı denemek, eşimizi anlayabilmenin en kısa ve en kesin yoludur. Belki onun konumundan farklı göründüğü için öyle davranmakta veya öyle algılamaktadır. Eşler birbirlerini suçlayıp, yargılayıp, mahkum edip, infaz etmeden önce anlaşmazlık konusu olan olaylara karşı pencereden bakmayı denemeli ve kendisini muhatabının yerine koyabilmelidir.