Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in eğitim(ciliğ)inde Merhametin etkin gücü

Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in tamamen bir eğitim-öğretim faaliyeti olarak yürüttüğü tebliğ görevindeki başarısının altında yatan en önemli faktörlerden biri, onun insanlara merhametli yaklaşımıdır.
05/06/2012


Merhametin neliği



 



Merhamet, sözlükte şu anlamlara sahip:“Acıma, şefkat gösterme, birini esirgeme, kötü hale düşenlere karşı duyulan üzüntü, rahm... Merhamete gelmek: gönlü yumuşamak, şefkatli davranmak.” (Fidan, 2000.)



Esasen merhamet kavramı, birçok kavramı çağrıştırmakta, onlarla birlikte düşünülmektedir. Bunlardan acıma, affetme, hoşgörü, müsamaha, dostluk, şefkat, karşılık beklemeden verme, koruma, kurtarma, yardım etme, bağışta bulunma, hilm gibi bir kısmı olumlu iken, kızmak, kin, nefret, düşmanlık, intikam, şefkatsizlik, ağzının payını vermek, zorlamak, baskı yapmak, kınamak, ayıbını yüzüne vurmak, hor görmek, kibir, öfke, zulüm, şiddet, korku, tehdit, kin, nefret, öç alma gibi bir kısmı da olumsuz anlam içermektedir.



Bu olumlu tutum ve davranışları merhamet üretirken, merhamet olmadığında da olumsuzlar, ayrık otu gibi boy atarlar.



Merhamet potansiyel olarak her bireyin yaratılıştan sahip olduğu bir yetidir. Bu fıtri yetinin eğitimle açılıp gelişmesini sağlamak gerekmektedir.



Dolayısıyla eğitimle bu merhamet yeteneği bireyde ne kadar geliştiril(ebil)miş ise merhametin eseri olan tutum ve davranışlar onda o kadar görülür. Bu nedenle, öğretime konu edilmesi, onun nesnesi olması itibarıyla merhamet, eğitim-öğretimle doğrudan ilişkilidir.



Hz. Peygamber’in eğitim(ciliğ)inde merhametin güdüleyici etkisi/gücü Birey, varlıklar hakkında sağlam düşüncelere sahip olup doğru ve olumlu değerlendirmeler yaptığı oranda, onlara karşı merhametli olabilir. Bireyin hayata ve varlığa bakış açısı, anlamlandırma düzeyi, onun tutum ve davranışlarını belirleyicidir. Birey, birisini kötü, muzır, düşman vb. olarak görüyorsa ona karşı kin, intikam, öfke gibi olumsuz duygu ve düşünceleri öne çıkar ve onu yok etmek ister. Ama onu, böyle olumsuzluklarla nitelemeyip ilgiye, saygıya, yardıma, korumaya layık/muhtaç biri olarak görürse o zaman acıma, affetme, hoş görme, koruma, kurtarma, yardım etme, bağışta bulunma gibi olumlu duygu ve düşünceler öne çıkar ve ona göre davranır. 



İşte Rahmet Peygamberi (s.a.s.)’nin bütün yaratıklarla ilgili mükemmel tutum ve davranışlarının arkasında, varlıklara bakış açısı ve bu bakış açısının sonucu olarak onlara karşı beslediği son derece güzel duygu ve düşünceler yatıyordu.Yaratan’a olan sonsuz muhabbeti, O’nun yaratıklarına karşı muhabbetli ve bu sayede son derece merhametli olmasını sağlıyordu.Bunlar arasında insana karşı merhameti tabii ki, daha da özeldi.Allah’a olan sonsuz sevgisinden dolayı yaratıklara merhametli olması,merhametinde son derece hasbi,arı duru, garazsız, ivazsız olmasını sağlıyordu. 



Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in engin merhametinin eğitim(ciliğ)iyle ilişkisi, hem bizzat kendisinin eğitime coşkuyla,tam bir adanmışlık ruhuyla yönelmesini tetikleyen güç olması itibarıyla, hem de eğitim sürecinde muhatabı olan bireyi güdülemesi yönüyle söz konusudur. 



Beşerî planda en büyük ve en etkili eğitimci/muallim olan Hz. Peygamber (s.a.s.), bu konuda da insanlara en güzel örnektir. O (s.a.s.), bitmek bilmeyen merhametiyle dikkatleri çekmektedir. Bizzat hayatı, bunu ortaya koyduğu gibi, Kur’an’da onun (s.a.s.) bu yönünü öne çıkarmaktadır. Öyle ki, Kur’an’a göre o (s.a.s.), rahmetin/ merhametin ta kendisidir: “Seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 107.) “Ey insanlar! And olsun size içinizden öyle bir peygamber geldiki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz/ sürçmeniz, ona çok ağır gelir, üstünüze titrer, müminlere ise son derece merhametli ve şefkatlidir.”(Tevbe, 128.) “Peygamber, müminlere canlarından daha ileridir/dosttur/velileridir.” (Ahzab, 6.)



Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kendisini şöyle tanımlamaktadır:“Ben sizin aranızda tıpkı kırda ateşin başında oturup da hayvanların, kelebeklerin,kuşların, cümle mahlûkâtın, o ateşe düşmesini önlemeye çalışan adamın misaline benzerim. Ben o ışığın cazibesine kapılan, fakat yanacağını bilmeyen o hayvanları ve yaratıkları ateşten korumak için çalışıyorum.” (Buhari, Rikak, 26.) Efendimiz(s.a.s.)’in derin merhameti, bu ifadelerle nitelendirildiği üzere, onun hayatında ideal ölçülerde somutlaşmıştı.



O, hem şahsı hem de davası açısından“can düşmanı” olarak nitelendirebileceğimiz insanlara bile düşman gözüyle bakmayacak kadar merhametliydi, bakış açısı olumluydu. Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı. Affediciliği tabii idi. İntikam almazdı. Onun gözünde âdeta “düşman” yoktu. Bu yüzdendirki, kendisine ve davasına karşı düşmanca tavır takınanları kahretmeyi, onları ezmeyi, yok etmeyi düşünmedi.Tam aksine onları, ilgilenmesi, imdatlarına yetişmesi, karanlıklardan aydınlığa çıkarması gereken insanlar olarak gördü. Onların yardımına koşmayı zevkli görev edindi. Söz gelimi Hz. Peygamber Efendimiz, Vahşi’yi katil, zalim, hain, düşman vb. olarak görseydi hiç defaatle ona tebliğde bulunarak Müslüman olup cennete gitmesini ister ve bunun için aşkla çalışır mıydı? Tabii ki, asla! Belki onu yok etmek isterdi. Ama onu ilahî lütuftan mahrum kalmış zavallı bir insan/kul olarak gördüğü için onun imdadına koşmayı, kurtarmayı kendisi için zevkli bir görev edindi.



Herkesin iyiliğini istemesi, her bireyin inanıp iyi insan olmasını, cennete girmesini kendine temel mesele/dert edinmesi, bu uğurda her türlü kabalıklara, işkencelere seve seve katlanması,bu amaçla gece gündüz demeden durup dinlenmeden koşuşturması ve onların Müslüman olmalarıyla mutlu olması, işte onun (s.a.s.) bitmek tükenmek bilmeyen merhametinin eseriydi.Efendimiz (s.a.s.) öylesine arı duru bir merhamete sahipti ki, insanları eğiterek varoluş düzeylerini yükseltmek,dünya ve ahrette mutlu olmalarına katkı sağlamak için aşkından,heyecanından hiçbir şey kaybetmeksizin sürekli çalışıyor, yeni yeni yollar, yöntemler deniyordu. Kendi ifadesiyle, bir “muallim” olarak eğitim-öğretime ilgisi, merhameti sayesinde hep canlıydı, hatta sürekli artarak devam ediyordu. Onun merhameti, insanların kurtuluş yollarını açmak amacıyla yürüttüğü eğitim faaliyetine kendini adamasına yol açmıştı. “(EyMuhammed!) Bu Kur’an’a inanmayanların ardından üzülerek, neredeyse kendini mahvedeceksin.”(Kehf, 6.) “Rasulüm! Onlar inanmıyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!” (Şuara, 3.)



O kadar ileri düzeyde gelişmiş rafine bir merhamete sahipti ki, insanları kurtarmak için canla başla çabalarken karşılaştığı cefalara da aldırmıyor; hatta onlara katlanmaktan zevk alıyordu. Bu çerçevede karşılaştığı kabalıklar, zulümler bile, onun (s.a.s.) merhametinde en ufak bir azalmaya neden olmuyordu. Taiflilerin taşlayarak kovduklarında onların ellerinden zor kurutulup mecalsiz kaldığı anda Cebrail’in onları helak etme teklifine “hayır” deyişi… Mekke’yi fethettiğinde herkesin yaptıkları kötülüklerin karşılığını ceza/ kötülük olarak göreceğini beklediği bir noktada, her şeyi yapma imkânına sahip bir muzaffer lider olarak, “sizler özgürsünüz” diyerek asla onlardan intikam almaya kalkışmaması ve daha binlerce bunun gibi örnek tutum ve davranışları, onun(s.a.s.) merhametinin ne kadar güçlü ve rafine/ hasbi olduğunu kanıtlamaktadır. O, bütün yanlışları, doğru karşılıklar vererek yok etmeye çalıştı.“İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda karşıla. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussılet, 34.)



Hz. Peygamber’in, merhametiyle oluşturduğu manyetik alanın çekiciliği 



Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in tamamen bir eğitim-öğretim faaliyeti olarak yürüttüğü tebliğ görevindeki başarısının altında yatan en önemli faktörlerden biri, onun insanlara merhametli yaklaşımıdır. Onun merhametle insanlara yönelmesi ve onları şefkatle eğitmesi, onların ilgilerini çekmesine, kendisine onların sevgiyle yönelmelerine neden oluyordu. Onu hoşnut etmek için can atıyor, ne gerekiyorsa seve seve yapıyorlardı. Efendimiz (s.a.s.)’e insanların böylesine içten yönelmeleri, doğal olarak onun dünya görüşüyle, iletmek istediği değerlerle, öğretmeye çalıştığı öğretiyle de içtenlikle ilgilenmelerine yol açıyordu. Onun (s.a.s.) engin merhameti, insanları eğitirken oluşturduğu çekim alanının bitmez enerjisiydi.



İşte Peygamber Efendimiz (s.a.s.), engin merhametiyle insanların ilgisini, sempatisini rahatlıkla çekebiliyordu. Muhatapları, onun oluşturduğu manyetik alana bir girince, kendilerini onun cazibesine kaptırıyor, bir daha ayrılmak istemiyorlardı. O kadar ki, onun yanında âdeta melekleştiklerini söylüyorlardı. Onlar da onun (s.a.s.) gibi olmak için can atıyorlardı. “Allah’tan bir rahmet olarak sen onlara yumuşak davrandın. Şayet katı kalpli ve sert tavırlı olsaydın onların hepsi senin yanından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmran, 159.)Onun (s.a.s.) şahsı üzerinden öğretisine de gönülden ilgi duyup ilgileniyor, onu tanımaya çalışıyorlardı. Böylece eğitim-öğretim sürecine gönüllü olarak katılmış oluyorlardı. Bu da, eğitim sürecinin etkinlik düzeyini yükseltiyor, öğrenmeyi/davranış değiştirmeyi kolaylaştırıyordu. 



Peygamber Efendimiz, merhametiyle herkes için son derece rahat, huzur verici bir ortam oluşturuyordu. Bu asude ortam, herkesin ona sevgiyle sempati duymasına, ona karşı saygılı olmasına neden oluyordu. Dolayısıyla onun oluşturduğu bu rahat(latıcı) atmosfer, hem kişisel nüfuzunu artırıyor, sevgi ve saygıya dayanan bir disiplin oluşturuyor, hem de eğitimin etkinlik ve çekicilik düzeyini yükseltiyordu. 



Bu durum, aslında eğitim-öğretimin doğal gerçekliğine işaret etmektedir: Başta çocuk olmak üzere her birey, korktuğu, çekindiği kişileri değil, sevip saydığı kişileri daima kendine örnek alır. Korktuklarından değil sevdiklerinden huy kapar. Eğitimcinin merhametli tutum ve davranışları, eğitileni/öğrenciyi olumlu etkiler. Bu etki, öğrencinin eğiticiyi sevmesini, sevdiği için de ona sempatiyle yaklaşmasını sağlar. Öğrenci, eğiticiye olan sevgi ve ilgisini ister istemez, ona ait her şeye transfer eder. Bu yüzden, hocasının merhametiyle karşılaşan bir öğrenci, hocasını sevdiği gibi onun dersini de sever ve o dersle de zevkle ilgilenebilir. Bu sevgi ve ilgi, onu başarılı kılar. 



Çağdaş eğitim bilimlerinin verilerine göre de, eğitim sırasında şefkatle, merhametle muhataba yaklaşım, eğiticiye de öğrenciye de rahatlık kazandırır ve mutlu edici bir disiplin oluşturur. Baskı, dayak, şiddet, korkutma gibi cezalandırıcı davranışlarla ise, sevgi ve güven ortamı zedelenir veya yok olabilir. (Bk. Erden ve Akman, 2001:143., Hesapçı oğlu, 1988: 303-7; Sönmez, 1996: 74.) Birey (özellikle çocuk) üzerinde baskı yapmadan, hiddet ve şiddet göstermeden, terör estirmeden yumuşaklıkla disiplin kurup onu ikna ederek eğitmek bir maharettir ve bu, merhametsiz gerçekleştirilemez. 



Merhametsizliğin bugün yol açtığı bireysel ve toplumsal sorunlarla baş edebilmek için rahmet/merhamet Peygamberi (s.a.s.)’ni yeniden anlamak, keşfetmek ve onun eğitim anlayış ve uygulamalarını güncelleştirmek zorundayız. “Doğrusu, Allah’ın rahmeti, muhsinlere (işini/görevini güzel ve sağlam yapanlara) çok yakındır.” (A’raf, 56.) 



Kaynak:



Erden, Münire ve Akman, Yasemin, Gelişim ve Öğrenme, 10.



bs. Ankara 2001.



Fidan, Ahmet ve Arkadaşları, Örnekleriyle Türkçe Sözlük,



M.E.B. Yay. İstanbul 2000.



Hesapçıoğlu, Muhsin, Öğretim İlke ve Yöntemleri Eğitim



Programları ve Öğretim, İstanbul 1988.



Sönmez, Veysel, Sevgi Eğitimi, 4. baskı, Ankara 1996.