RAMAZAN HİLÂLİ GÖRÜLDÜ MÜ?

"Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız."1
13/07/2012


 










 

 


“Bu, orucun farz kılınışı ile ilgili bir benzetmedir. Yani, bu ibadet, Hz. Âdem’den sizin zamanınıza kadar bütün Peygamberlere ve ümmetlere farz kılınmıştır. Allah Teâlâ bunu, sadece size değil, istisnâsız, diğer bütün ümmetlere farz kılmıştır, demektir.           



Bu sözün mânâsı, orucun meşakkatli bir ibadet olduğudur. Meşakkatli bir şey umumî leşince ona katlanmak da kolay olur.”2 diyor meşhur müfessir âlimlerden imam Fahruddin er-Râzî (rh.a.)…  



İbn Ömer (r.anhuma)’nın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: 



“İslâm, beş şey üzerine kurulmuştur: Allah’dan başka hak ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacc etmek ve Ramazan orucunu tutmak.”3 



Allah Azze ve Celle: 



“Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçip beğendim.”4 buyurmaktadır. 



Hiç şübhesiz Allah katındaki din İslâm’dır.5 Hak din ve Hakk’ın dini: İslâm! Hak din İslâm binâsının beş rüknünden birisi de, önceki ümmetlere farz kılındığı gibi, son ümmet olan  



“Vasat Ümmet” için de farz kılınan “Ramazan Orucu” dur!



Allah Teâlâ, mü’min müslüman kullarına farz kıldığı Ramazan orucunun hikmetlerini ve ahkâmını şöyle beyan buyurmaktadır: 



“(Oruç) sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor da yanabilenlerin (güç yetiremeyenlerin) üzerinde de bir yoksulu doğuracak kadar fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da, kendisi için hayırdır. Oruç tutmanız -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır. 



Ramazan ay’ı. İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile bâtılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur’ân, onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa, artık onu tutsun. Kim de hasta veya yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler,  size zorluk dilemez. (Bu kolaylığı) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah’ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.”6 



Rabbimiz Allah, kendisine yakîn derecede iman eden kullarına oruç tutmayı farz kılmıştır… Kadın olsun, erkek olsun her mü’min kul, Orucun farz kılındığına kesin iman etmek zorundadır… Oruç onlara farz kılındı ve bu ibadetlerini, Kamerî aylardan olan Ramazan ayında gerçekleştirmeleri gerek… Çünkü Allah, onlara Ramazan ayında oruç tutmayı emretmektedir… 



Oruç ibadetinin zamanı, Allah tarafından beyan buyrulmuştur: “Ramazan ayı!” Bu ibadetin Ramazan ayının bütününde, yani bir tam ayda yerine getirilmesi farzdır… Buna, kadın-erkek her müslüman şübhesiz iman eder… Bu, böyle! 



Bir ayın tamamında oruç tutmayı emreden Âlemlerin Rabbi Allah, Ramazan ayının nasıl başlayıp, nasıl biteceğinin bilgisini, Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e bildirmiş ve vahyedilen Kur’ân-ı Kerim’i açıklamakla görevli kılınan Rasulullah (s.a.s.),7 bu değişmez ölçüyü ümmetine beyan buyurmuştur… 



Her ibadetin ölçüsü, onu emreden Allah tarafından Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e beyan buyrulmuş,  Rasulullah (s.a.s.) de ümmetine duyurmuş ve fiilî Sünneti ile apaçık göstermiştir…



 



İmam Mâlik (rh.a.)’e şu rivayet edildi:



Rasulullah (s.a.s.): 



Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız sürece, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar: Allah’ın Kitabı ve Nebîsinin Sünnetidir.”8 



Mü’min müslümanların ölçüsü bu! Eskimez, günü geçmez, pörsümez ve asla değişmez!.. 



Bu ölçüye göre, Ramazan ayının başlaması ve bitmesi, yani oruç ibadetinin başı ve sonu nasıl olur? Deliller ile izaha çalışalım… 



Abdullah İbn Ömer (r.anhuma) rivayet eder. 



Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: 



“Biz, Ümmî bir topluluğuz. Yazı yazmaz ve hesab yapmayız. Ay, bazen şöyledir, bazen böyledir.” 



Ravi dedi ki:



— Rasulullah bununla, bir defa ay yirmi dokuz, bir defa da otuzdur, demek istiyor.9



Allâme İbn Hacer el-Askalânî (rh.a.), “Sahih-i Buhârî”nin meşhur şerhlerinden olan “Fethu’l-Bârî” adlı eserinde bu hadisi şerhederken şunları beyan eder: 



“Hz Peygamber (s.a.s.) bu sözü söylerken, o dönemdeki Arab toplumunun genel yapısını anlatmıştır. Arab toplumunda yazmayı ve hesabı bilenlerin varlığına dayanarak, Rasulullah (s.a.s.)’in dile getirdiği bu duruma karşı çıkılamaz. Çünkü o dönemde yazmayı ve hesabı bilenler çok azdı. Bu hadiste hesab ile kasdedilen, yıldızların hareketleri hakkındaki bilgidir. Arabların o dönemde yıldızlar hakkındaki bilgisi de çok az bir bilgidir.              



İşte oruç ve başka hususların başlangıcına veya bitişine karar verebilmek için hilâlin görünmesi şart aranmıştır. Böylece gök cisimlerinin hareketlerini ve evrelerini hesab etme zorluğu da kaldırılmıştır. Daha sonraki dönemlerde gök cisimlerinin hareketlerini ve evrelerinin hesablama yöntemlerini bilenler olmuşsa da oruçla ilgili bu hüküm devam etmiştir. Zaten hadisin söyleniş tarzına baktığımızda hesablama yoluyla bu ayların girişine ve çıkışına karar verilmemesi gerektiği de anlaşılmaktadır. “Hava kapalı olursa, ayı otuz güne tamamlayın” hadisi de bunu açıklar niteliktedir. Zira Rasulullah (s.a.s.), “havanın kapalı olması durumunda hesabı bilenlere sorun” dememiştir. Ayrıca hava kapalı olduğu zaman ay otuz güne tamamlandığında herkes aynı süreyi esas alacağından insanlar arasında görüş ayrılıklarının ve çekişmelerin çıkması da önlenmiş olacaktır. Zaten hava kapalı olunca ayın otuz güne tamamlanmasının hikmetlerinden biride budur.”10           



Rasulullah (s.a.s.)’in, “Biz, ümmî bir topluluğuz. Yazı yazmaz ve hesab yapmayız” beyanını, “Biz, Rabbimiz Allah’ın emirlerine itaat etmek konusunda, kendimizden hesab yapacak değiliz. Çünkü ibadetlerimizin ölçüsünü Allah belirlemiştir. Bize düşen ona tabi olup itaat etmektir” şeklinde anlamak da mümkündür…           



Rasulullah (s.a.s.)’in “Ramazan Hilâli”nin görünmesi ve Ramazan’ın bitip de Şevval hilâlinin ortaya çıkması hakkındaki beyan buyurduğu değişmez ölçüye dikkat edelim!           



Abdullah ibn Ömer (r.anhuma)’nın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.): 



“Hilâli görünceye kadar oruç tutmayınız. Ve yine hilâli görünceye kadar iftar etmeyiniz. Eğer hilâl size karşı bulutla örtülürse, hilâl için takdir yapınız (o ay için otuz gün takdir ediniz).”11



Abdullah ibn Ömer (r.anhuma)’dan.



Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:



 



“Bir ay, yirmi dokuz gecedir. Hilâli görünceye kadar oruç tutmayınız. Eğer hilâl size karşı bulutla örtülürse, Şaban (ayının gün) sayısını otuz güne doldurup tamamlayın.”12



Abdurrahman b. Zeyd b. el-Hattab anlatıyor:



 O, Ramazan mı, yoksa Şaban mı diye şüphe edilen bir günde halka hitab ederek şöyle dedi:



— Beni dinleyin! Ben, Rasulullah (s.a.s.)’in Ashabı ile beraber oturup konuştum ve onlara sordum. Rasulullah (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu söylediler: 



“Hilâli görünce oruca başlayın. Hilâli görünce orucu bırakın. Menâsika riâyet edin. Hava kapalı olursa, Ramazan’ı otuza tamamlayın. İki kişi hilâli gördüklerini söylerlerse, oruca başlayın ve orucu bırakın.”13           



Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.



Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:



“Hilâli gördünüz mü oruç tutun, onu gördünüz mü bayram yapın. Eğer hava bulutlu olursa, otuz gün oruç tutun.”14



Rasulallah (s.a.s.)’in beyan buyurduğu asla değişmeyen ve değiştirilemez ölçü budur!..



Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne uyup O’nun izinden giden, Ramazan hilâli konusunda O’nun verdiği ölçüden şaşmayan, çağımızın büyük İslâm âlimlerinden ve Mücahid fakihlerinden Sadreddin Yüksel Hocaefendi (Allah, O’nu rahmetiyle kuşatsın, mağfiret eylesin, kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe ve ebedî mekânını cennet etsin-amin), “Kamerî Ayların Tesbiti ve Ramazan’ın Başlangıcı (1)” adlı makalesinde bu konuda değişmez hakikatı şöyle beyan ediyor: 



“Mübarek Ramazan ayı, İslâm âlemini hulülü ile şereflendirmek üzere iken, geçen senelerde olduğu gibi, bu sene de yine dinî, devletin vesâyetine (emrine) veren laisizm anlayışı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ağzıyla müslümanların bu ibadetine karışmak, bozmak ifsâd etmek niyetindedir. 



Başkanı konuşturuyor, sarih ve açık İslâmî Nasslarla ters düşen beyanatlarda bulunduruyor. Meselâ, sayın Diyanet İşleri Başkanı konuşmasının bir yerinde: 



“Kamerî ay başları, dinî gün ve bayramlarını tesbit etme görevi kanunen Kandilli Rasâd hanesi’nindir… İslâm âleminde bir yerde görülünce her yerde Ramazan’ın başlaması söz konusu olamaz…” deyip işin içinden sıyrılıyor…           



Aslında laiklik adına bu gibi meselelere karışmamak gerekirdi. 



Zira Cihanşümûl İslâm nizamının binlerce maddesini meriyetten kaldıran düzenin Anayasası bile nedense İslâm’ın iki maddesini müdahaleden istisnâ etmiştir. İbadetin zamanını tesbit etmek, ibadetin mukaddimesidir, şartıdır, tamamlayıcısıdır. O takdirde ibadetin bir şartı olan, “zamanını dinî ölçülere göre tesbit etmek” de müslümanların hakkıdır. Bu hak, ne Anayasa’nındır, ne düzenindir, ne de Kandilli Rasâdhânesi’nindir. 



Bu babdaki tesbitin ölçüsü de, esasına rü’yettir. Hilâli görmektir.



Peygamberimiz, bütün müslümanlara bunu emretmektedir:



“Hilâl görüldüğü zaman oruç tutun. Hilâl görüldüğü zaman da bayram edin. Eğer hava bulutlu ise (ay görünmezse), Şaban’ı otuz gün olarak tamamlayın.” (Buhârî-Müslim) 



Diğer bir rivayet de şöyledir: 



“Eğer hava bulutlu olursa, otuz gün oruç tutun.”



Demek İslâmî ibadet olan oruç ve bayramda, rüyet-i Hilâl (hilâli görmek) esas olarak kabul edilmiştir. Hesaba da, takvime de yer verilmemiştir.



 



Çünkü rü’yette yanılmak olamaz. Fakat hesab da, takvimde ve rasâdda vaki olur. Rasâdhânelerin hesablayıcılarında bile kendi aralarında ihtilafa düşmeleri, bu gerçeği açıkca göstermektedir. 



Bu meselede şaşmayan, değişmeyen, hattâ İslâm âlemiyle beraberliğimizi sağlayan yegâne ölçü rü’yettir, hilâli görmektir. Türkiye’de rü’yet esas olarak kabul edilirse ki, İslâm’a göre esastır (yukarıdaki hadisler meydandadır) ve ayrıca ihtilaf-ı Metâli’ (ufukların ayrılışı) hükmü nazar-ı itibara alınmazsa ki, üç büyük imamdan15Hanefi16 Hanbelî ve Malikî’ye göre, oruç mevzuunda mutlak surette nazar-ı itibara alınmamıştır. Ve Şafiî mezhebinde de hakim, rü’yete dair muteber şahidliğe dayanarak orucu hüküm verirse, “ihtilaf-ı Metâli” hükümsüz kalır. Yani, Şafiîlerde Metâlilerin (ufukların) ihtilafına rağmen bu takdirde Hanefîler gibi oruç tutmak zorundadırlar.17 



Bu iki hususa riâyet edilirse, oruç ve bayramlar mevzuunda bizim ile diğer İslâm âlemi arasında hiçbir farklılık kalmaz. Ve bugün umum İslâm âleminin şiddetle muhtaç olduğu birlik ve beraberliğe doğru ilk adım atılmış olur. 



Astronomik hesablara yer vermeyen başka bir hadis rivayeti daha var. Şöyle ki:



“Hilâli görünceye kadar oruç tutmayın ve hilâli görünceye kadar da bayram yapmayın.”18



Bu kısa ve özetleyici açıklamadan sonra mü’min kardeşlerime şöyle seslenmek istiyorum: 



Türkiye müslümanları olarak oruç ve dinî bayramlar meselesini birtakım resmî beyanlara bırakmamalıyız. Onların bu mevzudaki gayr-i İslâmî fetvalarına uymamalıyız. Çâresini kendimiz bulmalıyız. Yani, adamlarımızı gönderelim, gözetlesinler. Bu, İslâmî bir vecibedir. Diğer taraftan da İslâm âlemini dinleyelim. Ona kulak verelim. Çünkü Türkiye hariç, umum İslâm âlemi Ramazan ile dinî bayramları tesbit hususunda rü’yeti esas kabul ederek anlaşmıştır. Bir yerde görüldüğü takdirde oranın kadısı, radyo veya televizyona çıkar, bütün dünyaya ilân eder. Ve diğer İslâm âlemi de oruç tutmakta olsun, bayram etmekte olsun haklı olarak ona uyar. 



İslâm’ın sarih emri, kamerî ayların başlarına tesbit hususunda, rü’yeti esas olarak kabul etmektedir. Türkiye hariç İslâm âlemi bu emri tatbik etmektedir. İhtilaf-ı, Metâli’a (ufukların değişmesine) gelince, O da üç mezhebe göre sureti kat’iyede hükümsüzdür. Dünyanın herhangi bir yerinde rü’yet şahidlerini dinlemiş kadı tarafından Ramazan veyahud bayram ilân edilirse, itilaf-ı metâli, Şafiîler için de artık geçersiz olur. Zira İslâm’da coğrafî hududların hiçbir değeri yoktur. Bütün yeryüzü mü’minler için birdir. 



Bu dinî meselemizi düzenin adamlarına bırakmayalım, dedim. Çünkü onlar, İslâmî mânâ da liyakat aramayan mevcud düzene borçludurlar. Onlar, bu düzen sayesinde, o mevkilere gelmişlerdir. Yoksa o Kudsî makamların yakınlarından bile geçemezdiler. Çünkü Türkçe tercemeler hariç, direkt olarak asıl İslâmi kaynaklardan istifade edebilecek ilmî seviyeden mahrumdurlar. Sözün kısası, düzene borçludurlar. 



Onun için İslâm’ın değil, düzenin istikametinde fetva çıkartmak, düzene yaranmak ve daha iyi makam ve istikbale sahib olabilmek için daha büyük yatırımlarda bulunmak onların şanıdır. Ve aynı zamanda normal haklarıdır(!) 



Demek istediğim oruç, dinî bayramlar ve benzeri meselelerde bu zevatlardan müsbet ve doğru bir şey beklenemez. Onlar, İslâm’ın görüşünü söylemek kudretine sahib değillerdir. Ve’s-Selâm…”19 



Rabbimiz Allah Teâlâ O’na rahmet eylesin büyük İslâm âlimi ve fakihi Sadreddin Yüksel Hocaefendi, “ Ramazan Hilâli” konusunda Ehl-i Sünnet’in dört mezhebinin görüşünü apaçık beyan etmiş ve bu konuda rü’yet-i hilâlin esas alındığını, rasâdhâne hesablarına, dolayısıyla takvim beyanlarına asla itibar edilemez olduğunu delilleriyle ortaya koymuştur. 



“Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, O, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır, bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.”20 ayetinin gereğine iman edip amel edenler için bu açıklamalar yeterlidir… 



Rabbimiz Allah şöyle buyurur:



“Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.”21 



 



 Dipnotlar:



1- Bakara, 2/183.



2- Fahruddin er-Râzî,  Tefsîr-i Kebîr-Mefâtihu’l-Gayb, çev. prof. Dr. Suat Yıldırım, Vdğ. Ank. 1989, C.4, Sh.321.



3- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B.1, Hds.1.



    Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B.5, Hds.19-22.



    Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İman, B.3, Hds.2736.



4- Mâide, 5/3.



5- Bkz. Âl-i İmrân, 3/19.



6- Bakara, 2/184-185.



7- Rabbimiz Allah şöyle buyurur:



   “Biz kitab’ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik.” Nahl, 16/64.



            “Sana Zikri (Kur’ân’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler diye.” Nahl, 16/44.



8- İmam Mâlik, Muvatta’, Kitabu’l-Kader, Hds.3.



9- Sahih-i Buhârî, Kitabu’s- Savm, B.13, Hds.23.



    Sahih-i Müslim, Kitabu’s- Siyam, B, 2. Hds.15.



    Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s- Siyam, B.4, Hds.2319.



   Sünen-i Nesâî, Kitabu’s- Siyam, B.17, Hds.2140-2141



10- İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî-Muhtasar, çev. Soner duman-Mehmet Odabaşı, İst. 2006, C.4, Sh.417.



11- Sahih-i Buhârî, Kitabu’s- Savm, B.11, Hds.16.



      Sahih-i Müslim, Kitabu’s- Siyam, B, 2. Hds.3-9.



      Sünen-i İbn Mace, Kitabu’s- Siyam, B, 7, Hds. 1655.



      Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s- Siyam, B.4, Hds.2320.



12- Sahih-i Buhârî, Kitabu’s- Savm, B.11, Hds.17.



      Sahih-i Müslim, Kitabu’s- Siyam, B, 2. Hds.9.



      Sünen-i Nesâî, Kitabu’s- Siyam, B.17, Hds.2138.



13) Sünen-i Nesâî, Kitabu’s- Siyam, B.8, Hds.2116.



14) Sahih-i Müslim, Kitabu’s- Siyam, B, 2. Hds.17.



      Sünen-i İbn Mace, Kitabu’s- Siyam, B, 7, Hds. 1655.



      Sünen-i Nesâî, Kitabu’s- Siyam, B.12, Hds.2124-2125.



15- “Kitabu’l-Fıkhı Ale’l-Mezâhîbi’l-Erbea, C.1, Sh.550.”



16-“Hidaye şerhi Fethu’l-Kadir, C.2, Sh.53. El-İhtiyar, C.1, Sh.129. Reddü’l-Muhtar, C.2, Sh. 131-132.”



17- “Tuhfetu’l-Muhtac, C.3, Sh.383.”



18- “Tacu’l-Usûl, C.2, Sh. 54.”



        Not: 15-18 nolu dipnotlar, Sadreddin Yüksel Hocaefendi’nin makalesinin dipnotları olduğu için tırnak içine aldık.



19- Sadreddin Yüksel, İslâmî araştırmalar, İst.1992, Sh.205-209. (Madve Yayınları)



20- Bakara, 2/256.



21- Ra’d, 13/3.