Spor, televizyon, müzik, derken internet insanlarý kendine tutsak ediyor, baðýmlý yapýyor ve uyuþturucu görevi üstleniyor, insanýmýzýn zamanýný kemiriyor. Ýnsanlarýmýzýn günde ortalama dört saati televizyon veya bilgisayar karþýsýnda geçiyor. Bir iþ günü sekiz saat olarak kabul edildiðine göre, televizyon karþýsýnda kaybedilen saatlerin toplamý bir kiþi için ayda 15 iþ günü.
Erdal Demirkýran’ýn kitabýnýn ismi: “Sadece Aptallar 8 Saat Uyur”. Evet, günde beþ, haydi bilemediniz altý saat uyku yeterken, hatta nice insan 5 saatten daha az uykuya alýþabiliyor ve zinde bir hayat sürebiliyorken, sekiz, on saatini uykuyla geçiren insanýmýz… Günün belki on saatini sigara dumanlarý içinde maddî ve mânevî hastalýklara dâvetiye çýkaracak þekilde kahvehanelerde pis havalarý soluyan Türk halký, emeklisi, iþsizi, iþ arayaný, arar gibi yapaný… Bir-iki basit yiyecek veya giyecek almak için, hatta alýþ-veriþ ihtiyacý olmadýðý halde sýrf zevk için maðaza maðaza dolaþmak, pazaryerlerinde, marketlerde gezinen vatandaþlar… Vakit öldürmenin bin bir çeþidini bulmak ve vakti öldürmeyi marifet kabul etmek isteyen zavallýlar…
Basit bir hesap yapalým: Günde yalnýzca altý saat uyumak bile, altmýþ yýllýk bir ömrün 15 yýlýný bilinçsiz þekilde uykuda geçirmek demektir. Bulûð/delikanlýlýk yaþýna kadar 15 seneyi de çocukluk çaðý olarak hayatýn ne olduðunu anlamadan geçirir insan. Temizlik, giyim, kiþisel bakým, ev iþi, eðlenme, dinlenme gibi þeylere ayýrdýðýmýz zamanlar 60 yýllýk ömründe bir insanýn ortalama 5 yýlýný alýr. Beþ yýl da yeme-içmeye ve yiyip içtiðini boþaltmaya ve hastalýða harcanýr. Bir de büyük þehirde yaþýyorsa insan günde iki saatten altmýþ yýlda beþ sene trafik keþmekeþine ayrýlýr (Haydi biz, ortalama 3 yýl diyelim). Bir o kadar da haberleþme araçlarýnda (telefon, internet, mail vs.) tüketilir. Günde 8 saatten, 60 yýllýk bir hayatta 12 yýlý ancak çalýþarak geçirebilir. Yani, 60 senelik ortalama bir ömrün 15 yýlý çocuklukta, en az 15 yýlý uykuda, 5 yýlý giyim-kuþamda ve bakýmda, 5 yýlý yemekte, en az 3 yýlý trafikte, 5 yýlý haberleþmede, 12 yýlý da geçinmek için yapýlan iþlerde geçiyor… Bunlarýn toplamý tam tamýna 60 yýlý buluyor. Geriye yaþamak için, ibâdet için, âhiret için hiç vakit kalmýyor. Sýradan bir insan olursanýz, yukarýdaki hesaba göre okumaya, düþünmeye, yaþamaya, geliþmeye, araþtýrmaya, fikir yürütmeye, Allah’a kulluk ve dâvâ için fedâkârlýk yapmaya hiç mi hiç vaktiniz kalmamýþ olacak, bir ot gibi (ot, Allah’ý zikreder, tesbih eder, insanlara ve hayvanlara hizmet eder; ottan daha aþaðý) yaþamýþ olacaktýr insan. Öyleyse, ortalama insan sýnýfýndan çýkmak, yukarýdaki hesabý alt-üst etmek gerekiyor yaþamak; Rabbimize, kendimize ve sevdiklerimize vakit ayýrmak için. Modern insan, ortalama vatandaþ yukarýdaki hesaptan da anlaþýldýðý üzere “bir gün bile” dolu dolu yaþamamýþ insandýr. Þu âyet meallerini hatýrlayalým: “(Âhirette Allah onlara:) ‘Yeryüzünde kaç yýl kaldýnýz?’ diye sorar. ‘Bir gün veya günün bir kýsmý kadar kaldýk. Ýþte bilenlere sor’ derler. Buyurur: Sadece az bir süre kaldýnýz; keþke siz (bunu dünyadayken) bilmiþ (ve ona göre davranmýþ) olsaydýnýz! Sizi sadece boþ yere yarattýðýmýzý ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceðinizi mi sandýnýz?” (23/Mü’minûn, 112-115 ve yine bkz. 20/Tâhâ, 102-104) “Ey iman edenler! Hayat veren þeylere sizi dâvet ettikleri zaman, Allah ve Rasûlüne (onlarýn çaðrýlarýna) uyun…” (8/Enfâl, 24). Allah’ýn ve Rasûlü’nün dâvetleri insana hayat verir. Allah ve Rasûlünün mesajlarýndan uzak þuursuz yaþayýþ, yaþamamak demektir, hayattan uzaklaþmadýr, insanýn bir gününü bile gerçek anlamda yaþayamamasý demektir.
Günümüz insaný, sanki hiç ölmeyecekmiþ ve hesaba çekilmeyecekmiþ gibi yaþýyor.
Dünyaya imtihan için deðil, geçim veya seçim için geldiðini sanýyor. Dünyevîleþmenin daha dünyadayken avans cinsinden cezasýný tadýyor. Zamanýn bereketini yok edecek þekilde onu harcýyor. Teknolojik aygýtlar, hayatý kolaylaþtýrýp modern insan için bolca boþ vakit ayýrmayý hedeflediði halde insan boþ vakti olmadýðýndan yakýnýyor. Ýnsanýn temposu çok arttýðý ve nice araç-gereç kullandýðý halde, insan kendini düþünecek zaman bulamýyor, çevresine, ailesine, çocuklarýna zaman ayýramýyor. Ýbâdete ve okumaya ise zaten hiç vakit ayýramayacak hale geliyor. Ýbâdet/kulluk için yaratýlan insan, önem sýrasýný öylesine altüst etmiþ ki, iþinden, gücünden, eðlencesinden vs. vakit kalýrsa, birkaç dakikasýný kulluða ve ibâdete veriyor. Kulluktan çok daha önemli þeylere öncelik tanýdýðý için, Allah’a ayýracak vakitlerini, olmasa da olabilecek þekilde en gerilere býrakýyor. Yorgun argýn ve en verimsiz zamanlarýný okumaya, sohbete veya ibâdete ayýrabiliyor en iyi ihtimalle. Ha bire koþturup duruyor, ekmek parasý için. Gerçekten ekmek mi bu kadar pahalý ve cennetten daha kýymetli, yoksa ekmeði bu kadar yücelten insan mý çok ahmak, tartýþýlmýyor bile.
Hâlbuki her ânýmýzdan hesaba çekileceðiz.
“Kim zerre miktarý hayýr iþlerse onu (karþýlýðýný) görür, kim þerre kadar þer iþlerse onu(n cezasýný) görür.” (99/Zilzâl, 7-8). “Kiþi kýyâmet gününde þu hususlardan sorulacaktýr. Bunlarýn cevabýný vermeden hiçbir yere adým atamayacaktýr. Ömrünü nerede tükettiðinden, gençliðini ne iþte harcadýðýndan, malýný nereden kazanýp nerelere harcadýðýndan, öðrendiði ile ne derece amel ettiðinden.” (Tirmizî, Kýyâmet 1). Ölmeden, o büyük hesaba muhâtap olmadan önce kendimizi hesaba çekmek, zamanýmýzýn kýymetini bilmek zorundayýz.
Bir taraftan “vakit nakittir” derken, diðer taraftan “zaman öldürmek” istiyor insan. Katilliðin (intiharýn mý demeli?) bu kadar trajikomiðine gülmek mi, aðlamak mý gerekir? “Felekten bir gün çalmak” da benzer kapýya çýkar. Gayrý meþrû eðlenmeye bu ad verilirken, feleðe (daha doðrusu þeytana) gününü çaldýrdýðýný fark etmiyor insan.
Zamanýn kýymeti ne zaman anlaþýlacak?
Zamana dikkatimizi çekmek için “asr”a yemin eden zamanýn sahibine zamanýmýzýn en kýymetli anlarýný ayýrmanýn; zamanýmýzý bereketlendirmek, hüsrandan kurtulup felâha ermek, emanet bilincine sahip olup, hâinlikten kurtulmak demek olduðunu ne zaman anlayacaðýz?
Hayatýn amacý kulluk, kulluðun aracý da zamandýr. Yaratýlýþ amacýna ancak zaman adlý araçla ulaþabileceðimizi unutmayalým. Biraz da zaman adlý büyük nimete dikkat çekmek için olacak; dinimizde hemen tüm ibâdetler zamanla baðlantýlý. Ýslâm’da tüm ibâdetler, gün gibi kýsa ve sene gibi uzun zaman dilimlerine göre ayarlanmýþ. Ölmeden, o büyük hesaba muhâtap olmadan önce kendimizi hesaba çekmek, zamanýmýzýn kýymetini bilmek zorundayýz. Zamanýmýzý ibadetlerimize göre ayarlamamýz gerekiyorken, namazlarýmýzý iþten veya eðlenceden boþta kalan kýsa sürelere mi sýkýþtýrýyoruz, yoksa baþta namaz olmak üzere tüm ibadetlerimizi her þeyin önüne alarak iþlerimizi ona göre mi ayarlýyoruz? Oysaki Namaz, zamaný planlama ve doðru kullanma alýþkanlýðý kazandýrýr.
Unutmayalým; faydasýz þey, aslýnda zararlý olan þeydir, kayýptýr. Hayýr için kullanmadýðýmýz zamanlar hayýrsýzdýr, þerle geçmiþtir. 63 yýllýk ömrüne 63 asýrlýk iþ sýðdýran o yüce insan, tek önderimiz Rasulullah (sav.) þöyle buyurmuþtur: “Kýyâmet gününde bir insan, þu dört þeyden sorulmadýkça hiçbir yere gidemez. 1- Ömrünü nerede tükettiðinden, 2- Gençliðini nasýl harcadýðýndan, 3- Malýný nereden kazanýp nereye sarf ettiðinden, 4- Ýlmiyle nasýl amel ettiðinden.” (Tirmizî, Kýyâmet 1). Zamana uymayýp zamanýný Rabbinin ölçülerine uyduran ve bilgisizlik çaðýný her saniyesinin insana huzur verdiði mutluluk çaðýna çeviren Ulu Önderimiz Peygamberimiz, bir baþka hadislerinde âdetâ gâfil insanýn röntgenini çeker: “Ýnsanlarýn çoðu iki büyük nimetten gâfildir 1- Sýhhat, 2- Boþ vakit.” (Buhâri, Rikak 1; Tirmizî, Zühd 1; Ýbn Mace, Zühd 15).
Eriten, erimeyen, nefes almayan ve aldýrtmayan, koþmayan, durmayan, yavaþlamayan. Ýlk varlýðýn bulduðu gibi kalan, ayný ve yaþlanmayan ama yaþlandýran. Huzurda tutulamayan, zorlukta def edilemeyen, göreceli mi göreceli, aslýnda hep ayný kalan. Tanýmlanamamýþ, anlaþýlamamýþ, sadece olduðu gibi yaþanan. Sanki hiç kimseye aldýrmayan, vakur, edepli ve sadece Rabbini tanýyan... Zaman. Sadece kendi iþine bakan, hiçbir þeyi dert etmeden yolunda yürüyen hem genç hem yaþlý bir garip meçhul gibidir zaman. Nasýl geçtiðini bir türlü anlayamadýðýmýz ve hep güzel bir þekilde geçirmek üzere planlar yaptýðýmýz ve bir türlü uygulayamadýðýmýz ve bitirmek üzere olduðumuz ömrümüz… Gördüðümüz, içinde yaþadýðýmýz, fakat ne olduðunu asla bilemediðimiz… Elimizle dokunacak kadar yakýn, ama tutamadýðýmýz… Bedenimizdeki etkisini hissettiðimiz, ama göremediðimiz... Bilemediðimiz, tutamadýðýmýz, göremediðimiz, ama hissettiðimiz ne olabilir? Tabiî ki; zaman.
Tarih; Erken uyarý sistemi. Geçmiþten þu an aracýlýðýyla geleceðe doðru bir harekettir. Zaman, iki hareket arasýndaki süre… Geçmiþ zaman tarih, gelecek zaman gizemli, “þu an” ise sana verilen gerçek bir armaðandýr. Bugün dediðimiz þey, sonsuz geçmiþ ve gelecek okyanusunda küçücük bir zaman damlasýdýr. Þimdiki zaman yoktur; þimdi dediðimiz geçmiþle geleceðin baðlantýsý, birleþimidir. Dün öldü. Bu gün can veriyor, yarýn ise henüz doðmadý. Zamanýnýzý bu açýdan görün ve yararlý iþ yapýn.
Zaman aklý, olgunluðu ve hizmeti artýrmak için bize verilmiþ en deðerli sermayedir. Yaptýðýnýz iþin en iyisini, bir de zamanýnda yapýn, o vakit dað baþýnda bile olsanýz insanlar sizi bulur.
Zaman, sessiz bir testeredir; kolay elde edilen ve ucuz olan þeyleri keser, siler atar. Büyük bir öðretmendir o; öyle disiplinli bir muallimdir ki, tembel öðrencilerini cezalandýrmak için onlara hazýrlanma fýrsatý vermeden öldürür; aslýnda öðretmenini öldürmeye kalkan kimseye kýsas uygular. Zamaný öldürmeye kalkan, katil olayým derken intihar etmiþ olur.
Zamanlarýný en kötü þekilde kullananlar, en çok, zamanýn kýsalýðýndan þikâyet ederler. Hâlbuki zaman, ondan yararlanýlabilecek kadar uzundur. Ahmaklar zamaný nasýl öldüreceðini, akýllýlar ise nasýl kazanacaðýný düþünür. Alelâde bir insan zamanýný nasýl sarfedeceðini düþünür, akýllý bir insan nasýl tasarruf edeceðini. Aslýnda zaman hiç kaybolmaz; Kaybolan biziz. Zamanýn özü an'dýr. An'ý anlayamadýðýmýz için o hep tekrarlanýr.
Kanatsýz uçan þey nedir? Zaman! Zaman!
Aylar, mevsimler, yýllar / Zaman sanki bir rüzgâr. Ama rüzgârýn hýzý, bizim algýlamamýza göre, rüzgâr eserken nerede olduðumuza ve rüzgârýn önümüzde mi arkasýnda mý olduðumuza göre deðiþir. Zaman her adama göre bir baþka hýzla gider. Zaman kimiyle rahvan, kimiyle týrýs, kimiyle dörtnala gider, kimiyle de olduðu yerde durur. Bazý insana bir an bir sene, bazýlarýna bir sene bir an gibi gelir. Zaman korkanlar için uzun, mutsuzlara yavaþ, mutlular için çabuk geçtiði söylenir, sevenler içinse (sevilmesi gerekeni gerektiði gibi sevip ona göre yaþayanlar için) zamanýn sonsuz olduðu da eklenir.
Zamaný öldürmekten söz eder bazýlarý, hâlbuki insaný öldüren zamandýr. Zamaný öldürmek adýna zamanla ölmek kadar; zamaný diriltmek, zamanla dirilmek, zaman ötesi canlý kalmak da mümkün. Çünkü zaman, insanýn en büyük sanatý, en büyük imkâný, en önemli sermayesidir. En güzel zamanýmýz; ya hayâlimizde âtiyi kurduðumuz, ya hâfýzamýzda mâziye konduðumuz zamandýr. Zaman bir düþ gibidir, gelir geçer; bir kuþ gibidir uçar gider. Geride kalanlar sevaplar veya günahlar, ah’lar…
Günün her saatini dün olduðundan daha iyi olabilmek için kullanmalýyýz. Hadis deðildir, ama güzel sözdür: Ýki gününü eþit geçiren aldanmýþtýr. Gençlikte günler çok hýzlý, yýllar çok yavaþ geçer. Ýhtiyarlýkta günler yavaþ, yýllar çok hýzlý geçer. Gençlik çok çabuk geçer derler, aslýnda ihtiyarlýk da öyle…
Hiçbir þey hayat ve onu dolduran dakikalar kadar deðerli deðildir. Çünkü zaman adlý þoförün sürdüðü bu hayat arabasýyla, zamanýn hükmünü sürdüremeyeceði sonsuz güzelliklere, cennete ulaþacaðýz. En büyük hýrsýz zamanýmýzý boþa geçirten, bizi lüzumsuz þeylerle oyalayandýr. Vaktinizi çalan adam borcunu tanýmaz, üstelik de hiçbir zaman bu borcu ödeyemez.
Baharda ekilmeyen, yazýn olmaz, güzün biçilmez, kýþýn yenilmez. Kaybolmuþ þeylerin hiçbiri bir daha geri gelmeyecek ve yarýn, geçmiþ zamanýn sunduðunu getirmeyecek. Zamaný harcamaya kalkan zamanla harcanýr, zaman harcanmaz, o insaný harcar. Evvelce yaþadýklarý zamaný kötü kullanmalarý, insanlarý geri kalan zamanlarýný daha iyi kullanmaya sevk etmez. Hâlbuki zaman aklý, olgunluðu ve hizmeti artýrmak için bize verilmiþ en deðerli sermayedir. Mutluluk baþarýya, baþarý ise zamaný deðerlendirmeye baðlýdýr.
Budalalar geçmiþten, akýllýlar bugünden, çýlgýnlar da gelecekten söz eder. Geriye bakmayýn. Gelecek için de hayal kurmayýn. Size ne geçmiþi geri verebilirler, ne de gelecek hayallerinizi tatmin edebilirler. Göreviniz, ödülünüz, kaderiniz, burada ve “þimdi”dir.
Fýrsatýn güzelliði, harcanmamasýndandýr. Dondurmasýný keyifle yemek isteyen, tabaðýnda erimeye býrakmaz. Solup kuruyuverir derlenmezse ânýnda, fýrsatlarý andýran böyle çiçekler vardýr. Zaman paraya benzer lüzumsuz yere sarf edilmedikçe daima yeter. Zamaný kullanmasýný bil, elinden kaçmaya býrakma.
ZAMAN’ý tersten okuyun : NAMAZ
“ZAMAN”: Tersten okursanýz dinin direði “NAMAZ”. Öyle ise, zaman namaz zamanýdýr, ibâdet zamanýdýr. Zaten sadece ibadet için yaratýlmadýk mý? Namaz, zamaný planlama ve doðru kullanma alýþkanlýðý kazandýrýr. Cumhuriyet denilen çamuriyet rejimine kadar namazlar zamanýn ölçüsü idi. Saatleri ezanlar belirlerdi, ezanlarý saatler deðil. Akþam namazý, saatin de ölçüsü idi. Yaz-kýþ her akþam saat 12’de ezan okunurdu, daha doðrusu ezan okununca saatler 12’ye ayarlanýrdý. Devrilesi devrimlerle ezanlarý bile saate baðýmlý hale getirdiler, Sabah namazýna nasýl kalkýlýr adlý kitap milyonlar satýyor, ama kitap okuyanlar namaza yine kalkamýyor. Kur’an adlý kitap okunmasý gerektiði gibi, gerektiði her zaman okunsa, yaþansa, ne uyku ne gaflet kalýr, insanlar kýyâma durur; her iki anlamda kýyâma, hem namazdaki kýyâma, hem namaz gibi farz olan küfre ve tâðutlara kýyâma.
Zaman yaralar, yine zaman iyileþtirir. Vaktin hiç kurumaz mürekkebi, hiç durmadan yazar güzel kalemi. Mâzi artýk geçti. O ancak ibret almak için düþünülebilir. Geleceðe bel baðlanmaz. Çünkü bundan sonra yaþayacaðýmýz belli deðildir. O halde, kendisine itibar edilecek olan fýrsat zamaný, içinde bulunulan an'dýr. Biz ona sahibiz. Ne yapabilirsek, þimdi yapabiliriz. O da geçip gitmektedir. Yani, kaybedilecek zaman yoktur. Ânýný deðerlendiremiyorsan, yarýný yitirmedesin!
Zamana býrakýrsanýz, zamaný dolar. Zamana býrakmak: “Býrak o kendi düþer”in hayata uydurulmuþ hali. Önemli olan 'zamana býrakmak' deðil, / zamanla býrakmamaktýr. Vakit nakittir dense de, zaman nakit deðildir. Öyle olsaydý çarþýda, pazarda alýnýp satýlýrdý. Ama nakit zamandýr, kazandýðýmýz ve harcadýðýmýz her liranýn arkasýnda, onun uðrunda harcanýlan hayatýmýz vardýr. Çarþýdaki her mal ve pazardaki her hizmetin temel ölçüsü, o mal ve hizmet üretilirken harcanan yaþam süreleridir. Nakit/para, o hayat sürelerine biçtiðimiz deðerdir. Ve her þey böyle olunca hayat denilen mûcize ne kadar ucuza gider yâ Rabbi! Bir Arap atasözü þöyledir: El-yevâkîtu tuþterâ bi’l-mevâkît; ve’l-mevâkîtu lâ tuþterâ bi’l-yevâkît. Yâni, yakutlar vakitlerle satýn alýnabilir, ama vakitler yakutlarla satýn alýnamaz. Diðer bir Arap atasözüne göre, zaman bir kýlýçtýr, kendisini kullanmayý bilmeyeni kesen bir kýlýç... Bir Türk atasözü de þöyle: Zaman, su gibi akýp gider. Akýp gitmek tâbiri bütünleþmiþ birbirinin parçasý olmuþ. Akan su yakalanmýyor ama su hâlâ akmakta... Yani hiçbir þey için geç deðil. En önemli þeyin parçasý olup akmak için. Hayatý deðerli kýlan en önemli þeyle birlikte anýlmak... Hiç namaz kýlamayýp da hemen oracýkta iman edip Allah yolunda savaþa giden müslümünlarý tâkip ederek vuslata ulaþan sahâbi, zamaný iyi deðerlendirenlere güzel bir örnek gibi geliyor.
Gece yatýp sabah kalkan yaklaþýk 8-10 saat uyuyan, o gece hiç rüya da görmemiþ bir adama göre, gece 1 saat mi, 5 saat mi, 10 saat mi? Bu husus, meçhuldür. Ancak, þu da bir gerçek ki; Gecenin yarýsýnda diþi aðrýyan, diþi zonklayan bir adama göre 5 dakika süren diþ aðrýsý, bir asýr gibi gelir. “Muvakkit u müneccim ne bilir þeb-i yeldâyý. Mübtelâ-yý gâma sor, giceler kaç saat?” Zaman zaman hatýrladýðým, zamanýn unutturamadýðý þair, bir zaman zamanla ilgili yukarýdaki beytinde öyle demiþ: Vakitleri ölçenler, astronomiyle ilgilenen bilim adamlarý nerden bilirler en uzun gecenin ne zaman olduðunu? Sen gam/dert çeken kimseye sor bakalým, geceler kaç saatmiþ?
Beynimizin zamaný kullanan kýsmý, akýl zekâmýz, mantýksal seri düþünmemizin kaynaðýdýr. Anda kalmamýzý saðlayan kýsmý ise duygusal zekâmýz, iliþkilendirici düþünce kaynaðýmýzdýr. Duygusal zekâmýzla duygularýmýzýn farkýna varýrýz, Bu da baþkalarýnýn duygularýný anlamamýz, onlarý fark etmemiz ve onlarla empati kurmamýz anlamýna gelir.
Zihne takýlý kalanlar olaylarýn içinde yaþarlar, acý çekerler, mutsuz olurlar. Olaylarýn dýþýna çýkabilenler zihni izlemeyenlerdir, olaný görürler, âný hissederler ve yaþadýklarýnýn farkýndadýrlar. Peki, siz hangi tarafýndasýnýz hayatýn? Ýbnu’l-vakt misiniz, ebu’l-vakt mi? Zamanýn çocuðu/zamâne çocuðu musunuz, zamanýn babasý mý? Yani zaman mý sizi yönlendiriyor, siz mi zamaný? Zamanýn kýymetini bilmenin hâlâ zamaný gelmedi mi?
“Fe eyne tezhebûn / Nereye gidiyorsunuz? Bu gidiþ nereye?” (81/Tekvîr, 26);
“E-leyse’s-subhu bi karîb / Sabah yakýn deðil mi? (11/Hûd, 81)