Üç kiþi vardýr ki, onlara yardým etmek Allah’ýn üzerine bir haktýr. Bu üç kiþi þunlardýr:
Allah yolunda cihada çýkan Mücahid
-Hürriyete kavuþmak için belirli bir bedel ödemesi þart koþulan kiþi (Mükâteb)
-Ýffetli bir hayat yaþamayý arzu ederek evlenen kiþi.”[1]
Düðünler, takva ve ihlas ölçüsüdür
Düðün, baba evinde onyedi yýlý aþkýn bir müddetle üzerine titrenerek titizlikle yetiþtirilmiþ taptaze bir gül fidanýnýn yeni goncalar açmasý için bir baþka bahçeye intikali münasebetiyle iki tarafýn yaþadýðý sevincin ve mutluluðun yakýn akrabalar, samimî dostlar, deðerli arkadaþlar ve seçkin davetlilerle paylaþýlmasý olayýdýr.
Yepyeni mutlu bir hayatýn baþlangýcý olan düðünlerimiz, gayet tabiî olarak Ýslâmî kiþiliðimizin, manevî deðerlerimizin, talip olduðumuz medeniyet anlayýþýnýn simgesi olmalý, haramla lekelenmemelidir.
Kadýnýn tesettür þekli; onun kimliðini, kiþiliðini, hayat anlayýþýný, sosyal statüsünü, takva ve iffet anlayýþýný sergilediði gibi, düðünler de düðün sahiplerinin takva ve ihlas derecesinin, sahip olduklarý hayat anlayýþýnýn açýk göstergesi olmaktadýr.
Peygamberimiz (s.a.v)’in Sünnetinde düðünlerin neþe ve coþku içerisinde, sevinç ve mutlulukla, çevreye duyurularak alenen icra edilmesi uygun görülmüþ, ancak Cahiliyet adetlerine uyularak içkili, çalgýlý, tesettürsüz, mahrem ve nâ-mahrem ölçüsünün dikkate alýnmadýðý düðünlere izin verilmemiþtir.
Nebevî ölçüler çok açýk ve net olmasýna raðmen âdet ve geleneklerin aðýr basmasý nedeniyle ve çevrenin etkisiyle günümüzde düðün konusunda müslümanlarýn farklý anlayýþlara sahip olduklarýný görüyoruz. Her konuda olduðu gibi bu konuda da “aþýrý tavizkâr” ve “aþýrý titiz” anlayýþýn ortasýnda ideal “itidal” çizgisini yakalama çabalarý da yaþanmaktadýr.
Her noktada ölçü ve ilke bazýnda Saadet Çaðý’ný örnek alan þuurlu mü’min, gayet tabiî olarak o altýn çaðdaki düðünlerin nasýl yapýldýðýný görecek, Peygamberimiz (s.a.v)’in kendisinin, kýzlarýnýn ve ashabýnýn tekellüfsüz, israfsýz, sade ve nezih düðün þekillerini inceleyecek ve “aile halkýna en hayýrlý davranýþý sergileyen” Allah Rasûlünü kendisine örnek olarak alacaktýr.
Peygamberimiz (s.a.v) cahiliyet döneminden yeni kurtulan insanlara Ýslâmý teblið ederken yaþanmakta olan âdet ve geleneklere, o gün var olan kültürel yapýya sert ve katý müdahalede bulunmamýþ, sadece toplumu ýslah etme ve yeniden yapýlandýrma yolunu seçmiþtir.
Peygamberimiz (s.a.v) gençlik yýllarýnda iki defa Nur Daðý civarýnda koyun güderken Mekke’li gençlerin eðlencelerine katýlmak istemiþ, her ikisinde def çalýnrak þarký söylenerek icra edilen bir düðünle karþýlaþmýþ, güneþ çarpmasý sonucu uyuyakalmýþ, Mekke’li gençlerin eðlencelerine katýlamamýþtýr. Peygamberimiz (s.a.v) bunu Allah Tealânýn kendisini kötülüklerden korumasý olarak deðerlendirmiþtir.[2]
Asr-ý saadette yapýlan düðünlerde yer yer def çalýndýðý ve ezgiler söylendiði rivayetleri sahih hadislerde yer almaktadýr. Bu düðünlerde söylenen bir ezgide tevhid inancýna aykýrý sözlere Peygamberimiz (s.a.v) müdahale etmiþtir. Peygamberimiz (s.a.v), “Aramýzda yarýn ne olacaðýný bilen bir var” ifadesini duyunca; “Yarýn ne olacaðýný sadece Allah bilir. Siz, bunun yerine “Size geldik.. Size geldik.. Bizi selamlayýn.. Biz de sizi selamlayalým, deseniz ya!..” demiþtir.[3]
Bilindiði gibi, son derece hassas, takva sahibi alimler her konuda olduðu gibi musikî ve eðlence konusunda da titiz bir tutum sergilemiþler, Efendimiz (s.a.v)’in bu konudaki sünnetini yorumlarken, düðün ve bayram dýþýnda eðlenceye sýcak bakmamýþlardýr. Ýslam Alimlerinin bu konuda titiz davranmalarýna, belki de nefsî arzularýn aðýr bastýðý “eðlencelerde” mübah ve helâl sýnýrýný korumanýn zorluðu neden olabilir.
Hadis-i þeriflerde yer alan müzük ve eðlenceyi sýnýrlayýcý ve yasaklayýcý ifadeler sebebiyle, Ýslam tarihi boyunca genel anlamda eðlence ve musikî konusunda “cevaz” veren alimler daima azýnlýkta olmuþ, bu alimler bile daima ihtiyatlý ifadeler kullanmýþlar, musikî parçalarýnda kullanýlan sözlerin tevhid inancýna aykýrý olmamasý, içki ve fuhuþ gibi haramlara özendirmemesi, naðmelerin þehveti gýcýklayýcý olmamasý, fitneye sebep olmamasý, nâ-mahrem kadýn sesi olmamasý, (def ve ney gibi nefis üzerinde menfî etkisi olmayan aletler dýþýnda) müzik aletlerinin kullanýlmamasý gibi þartlar zikretmiþlerdir. Kahramanlýk marþlarý, ilahî ve kasideler, kainattaki güzellikleri anlatan ezgiler gayet tabiî olarak caiz görülmüþtür.
Müzik aletleri konusunda hadis-i þeriflerde genel ifadeler kullanýlmýþ, def ve ney gibi bazý müzik aletlerine þartlý olarak cevaz ve ruhsat verilmiþtir. Sahih-i Buharî’de yer alan “Ümmetimden öyle bir kavim olacak ki, onlar zinayý, ipek elbise giymeyi, içkiyi ve müzik aletlerini helal sayacaklar”,[4] hadisi-i þerifi bu konudaki en açýk hadis-i þeriflerden biridir.
Düðünlerde kadýnlarýn kendi aralarýnda eðlenmeleri konusu ise, nâ-mahrem erkeklere görünmeme, haram iþlememe, Ýslâmî edeb ölçülerini ihlal etmeme, fasýklarýn adetlerini taklit etmeme þartýyla “caiz” görülse bile; düðün eðlenceleri günümüzde genellikle haramlarla içiçe olduðu ve istismara açýk olduðu için “takva” çizgisine aykýrý görülmüþtür.
Her konuda olduðu gibi bu konuda da fütursuzca cevaz fetvasý veren günümüzdeki bazý din adamlarý, düðünleri mahallî geleneklerin damgasýný taþýyan kültürel olaylar olarak nitelemekte, Ýslâmî anlamda bir düðün icra etme düþüncesi ve kaygýsý taþýmamaktadýrlar. Manevî ilkeleri bilerek veya bilmeyerek gözardý eden “Topluma Þirin Görünme” mezhebinin temsilcileri “Ýslamî Düðün” kavramýný bile anlamsýz bulmaktadýrlar.
Ýslamî Düðün Modeli:
Bütün acýmasýz manevî tahribata, kasýtlý, planlý ve programlý dejenerasyona raðmen günümüzde geliþen Ýslamî þuurla doðru orantýlý olarak gittikçe yaygýnlaþan içkisiz, çalgýsýz, tekellüfsüz, her çeþit haramdan ve “ihtilat” tan uzak, kadýnlarýn kendi aralarýnda, erkeklerin kendi aralarýnda nezih bir ortamda mutedil programlarla Ýslamî anlamda takdire deðer düðünler icra edilmektedir.
Ancak özellikle büyük þehirlerde birbirleriyle sýk sýk görüþemeyen kimselerin görüþmesine vesile olan düðünlerde, kalabalýðýn uðultusu ve çocuklarýn gürültüsünden dolayý en güzide programlar bile gönül huzuruyla izlenememekte, sanki “âdet yerine gelsin” kabilinden bir program uygulanmaktadýr.
Düðünlerde miting meydaný gibi bir hatibin inip öbürünün çýkmasý þeklinde artarda kürsüye çýkan hatiplerin bitmek bilmeyen konuþmalarý ne kadar yersiz ve anlamsýz ise; istese de istemese de yeteri kadar müzik gýdasý(!) alan günümüz insanýnýn, sanki gazinoda imiþ gibi, düðün salonunda sadece müzik ve eðlence ile meþgul edilip ona sosyal, ailevî ve manevî anlamda hiç mesaj verilmemesi de o kadar yersiz ve anlamsýzdýr.
Üzüntüyle ifade edelim ki, bazý samimî çabalara raðmen, altýný çizerek söylüyorum profesyonel anlamda “Ýslamî Sayýlabilecek Özgün Düðün Müziði” hâlâ oluþturulamamýþtýr. Ýdeal Ýslam Ailesi kurmaya talip müslüman gençlerimiz, gayet haklý olarak düðünlerinde arzu edilen anlamda piyasa insanýndan farklý özel bir düðün programý gerçekleþtirmeyi arzu etmekte, düðünlerinde “ihlas ve takva” sahibi ilim adamlarýnýn da onayýný alan tereddütsüzce ve çekinmeksizin icra edilebilecek Ýslâmî ölçlere uygun yeni düðün ezgilerinin ve alternatif düðün musikîsinin geliþtirilmesini istemektedirler.
Bu boþluðun farkýnda olan birçok hatip, düðün konuþmalarýnda gayet haklý olarak düðün evinin “matem evi” olmadýðýný söylemekte, sadece konuþmalarla yetinilmemesini; ölüm ilahîleri ve cenaze marþlarý yerine mübah düðün ezgilerinin söylenmesini, günümüzde medyatik insanýn ilgi alanlarýný da dikkate alarak düðüne özgü gülme, eðlenme, þakalaþma, fýkra, mizah, skeç, latife türünden renkli bir programýn uygulanmasýný tavsiye etmektedirler.
Her kesimin arzu ettiði müziði bulabildiði bir zamanda, bizim bu konudaki derdimizi anlayabilen sanat ruhlu, musikî-þinas kardeþlerimizin; tarihî, millî ve manevî deðerlerimizi ön plana alan yepyeni bir anlayýþla, elimizdeki tasavvufî ve mahallî musikî parçalarýndan da yararlanarak, haramlara hiç düþmeksizin, helallerde aþýrý gitmeksizin icra edilmek üzere; olan tatlý güfteleri, ince mesajlarý, ney müziðini andýran lahutî besteleri, kulak üzerinde þehevî ve cinsel etki býrakmayan hoþ naðmeleri ile piyasaya alternatif olabilecek “Ýslâmî Anlamda Özgün bir Düðün Müziði” oluþturmalarý samimî temennimizdir.
Kanaatimizce; sesiyle, sözüyle, sevgisiyle, çizgisiyle, fiziðiyle, gönlüyle toplumun azýmsanmayacak büyük bir kesimi tarafýndan kabul gören gibi samimî, þuurlu, musikî-þinas genç kardeþlerimize; ayrýca alternatif programlar icra edilmesini arzu eden düðün salonu iþletmecilerine, bu konunun önemine ve ciddiyetine inanan yetki ve imkân sahiplerine, “Ýslamî Düðün Modeli” boþluðunu doldurma konusunda büyük görev ve sorumluluk düþmektedir.
Yeryüzünde haksýz yere büyüklük taslayanlarý âyetlerimden uzaklaþtýracaðým. (Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler. Doðru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapýklýk yolunu görseler onu (hemen) yol edinirler. Bu, onlarýn, âyetlerimizi yalanlamalarý ve onlardan hep gafil olmalarý sebebiyledir.
( Araf Sûresi - 146)
Bir Hadis
Enes radýyallahu anh’den rivayet edildiðine göre,
Hz. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem þöyle buyurdu:
“Allah’ým! Gerçek hayat sadece âhiret hayatýdýr.”
Buhârî, Rikak 1; Müslim, Cihâd 126
Bir Dua
“…Allah’ým, nefsime takvasýný ver, onu temizle, onu temizleyenlerin en hayýrlýsý sensin.
Onun velisi (sahibi) ve mevlâsý (efendisi) sensin.”
(Müslim, Zikir, Dua, Tevbe ve Ýstiðfar, 73)
Hikmetli Söz
Bir adam Hz. Aiþe’ye: “Ýyi biri olduðumu nasýl bilebilirim?” diye sordu. Hz. Aiþe: “Günahkâr olduðunu bildiðinde” dedi. Adam: “Günahkâr olduðumu nasýl bilirim?” diye sorunca, Hz. Aiþe: “Kendini iyi biri olarak gördüðünde” cevabýný verdi.