Okuması Gerekenler (3)

Gıybet,dedikodu yapmak; sû-i zanda bulunmak.
Tevbe ettiği (Allah’a söz verdiği) halde yine aynı günahı işlemek.
22/06/2010


KALBİ KARARTAN 7 ŞEY



1.Kötü ortamda kalmak veya kötü kimselerle (günah kar haramzade, sefih, ahlaksız, kalitesiz vs.)



2.Gıybet,dedikodu yapmak; sû-i zanda bulunmak.



3. Tevbe ettiği (Allah’a söz verdiği) halde yine aynı günahı işlemek.



4.Çok zaruri olmayan kadın-erkek beraberliği.



5.Haram veya şüpheli lokma.



6.Kahkaha ile gülmek.



7.İsyan, şikayet, felaket tellallığı.



MEHMED AKİF



Çok iyi derecede arabca ama sesinde arabca yoktu; hâlis ve akıcı bir cengaver Türkçeyle konuşurdu. Tane taneliğini kaybetmeyerek çabuk bir konuşma tarzı vardı. Arab edebiyatına çalışırken altı ayda kur’anı ezberlemişti. Âkif’in arab edebiyatındaki kuvveti Kur’an  hıfzından sonra başlamıştır. Caddelerden daima kaçar evine ve işine tenha sokaklardan giderdi. Caddeden geçmeye mutlaka mecbursa gözlerini meçhul bir noktaya diker caddeyi kendi hesabına tenha bir sokak haline getirirdi. Mithat Cemal’in Akif’le ilgili şu tesbiti enteresandır; Akif hayatımın 33 senesidir. Bu 33 senede o, bir tek def’a bayağı olmadı. Onun iç yüzüne baktığım vakit gökyüzüne, denize bakar gibi ferahlardım. Sonra 63 senelik hayatını öğrendim; bu ne berrak 63 senedir, siyah ve pis tek bir dakikası yoktur. Eserinin beğenilmesi onu çocuk gibi utandırırdı, başka yere bakardı. Kütübhânesindeki kitapların tamamını okumuştu. Az eseri çok okurdu. Akif için dört şey çamur kadar pisti: Cimrilik ikbal şımarıklığı, kibir, madii  pislik. Kendisi şöyle anlatırdı: “Bir İngiliz’e sormuşlar: Bu kadar an’aneci (gelenekçi) olduğunuz halde nasıl terakki ettiniz? İngiliz cevap vermiş: Bizde en yeni an’an’ane 600 seneliktir, en eski teceddüd (yenilik) 6 saattir !” Akif’de böyleydi 14 asırlık  an’aneyle 14 saatlik teceddüdün berarber yürümesini isterdi.



EİNSTEİN’IN BAŞARI FORMÜLÜ



Einstein’ın en az “e=mc2” kadar meşhur bir diğer formülü de “A=X+Y+Z”dir. Einstein bu formülünde: x’le çalışmayı, Y ile aklı kullanmayı, Z ile de ağzını sıkı tutmayı kasdeder. Bütün bunlar bir araya gelince A’nın, yani başarının elde edileceğini söyler.



AŞURE GÜNÜ



Muharrem ayı içerisindeki Aşure günü İnsanlığı alakadar eden mühim ve hayati hadiselerin yaşandığı bir tarih. Hz. Adem (as)’ın tevbesi bugün kabul edildi. Hz. Nuh (as)’ın gemisi bugün tufandan kurtulup cudi dağının tepesine oturdu. Hz. Musa (as) ve israiloğulları Firavun’un zulmünden ve Hz.İbrahim (as) ateşten bugün kurtuldular. Hz. Yaku (as) Yusuf’una (as) bugün kavuştu. Bu kadar büyük fetihlerin tevafuk ettiği bu tarih ciğer parçalayıcı bir facianın da tarihi; Resul-i Ekrem efendimiz‘in (asm) iki reyhanında birisi olan Hz. Hüseyin’in (ra) ve ailesinin Kerbela’da şehadet şerbetini içtiği gün bugün.



EMANETİ YÜKLENMEK



Emanet o kadar geniş bir çerçevedir ki; insanların kendisi bile bir emanettir. Allah Teala canını ona emanet vermiştir. İlk nefesten en son nefese sayılı nefesler birer emanettir. Her birinin hesabı mutlak surette sorulacaktır. Çünkü insan bunu kendi iradesiyle yüklenmeiştir. Hayatını, her nefesini bu şuurla geçirmelidir.



Akıl bir emanettir.



Mal bir emanettir.



Aile bir emanettir.



Din bir emanettir.



Zaman bir emanettir.



Nesil bir emanettir.



Çevremize baktığımızda bütün eşya ve insanla kaim olan her şey birer emanettir. En küçük zerreden en büyüğüne insanoğlunun hizmetine sunulmuş olan her şey bu çerçevenin içindedir.



“Allah emanetleri ehline vermemizi emrediyor “ (Nisa Suresi 4/58) buyuran Yüce Rahman da emaneti muhakkak ehline vermiştir. Yani insanoğlu emaneti sahiplenmeye layık görülmüştür. “Zayıf”tır “Aceleci” dir  “Cahil”dir  “Zalim” dir ama bu ağır emanetin taşıyıcısı olmaya en layık varlık da odur. Belirttiğimiz gibi akıl ve irade sahibi olan tek mahlûk odur.



 ŞEMAİLİ ŞERİF



Hz. Ali (ra) Resulullah (asm)’ın vasflarını anlattığı zaman şöyle derdi: Resulu Ekrem Aleyhissalatü vesselam Efendimiz çok uzun boylu olmadığı gibi azaları birbirine girmiş kısa boylu da değildi: orta boylu bir insandı. Saçları kıvırcık olmadığı gibi düzde değildi, dalgalıydı. Şişman olmamakla beraber yuvarlak yüzlü de değildi. Yanaklar uzuncaydı. Mübarek teninin rengi kırmızıya çalan beyazdı. Gözler siyah kirpikleri uzundu.



Göğsünde, göbeğine kadar inen kıldan bir hat vardı. El ve ayaklarının parmakları kalıncaydı. Eklem yerleri ve iki küreğinin birleşme yeri olan omurgası iri idi. Bir tarafa dönünce sadece başını çevirmez, bütün vücudunu çevirirdi. Yürüyünce, yamaçtan iniyormuşçasına öne meylederek yürürdü. İki omzu arasında peygamberlik mührü vardı.



O, peygamberlerin  mührü (sonuncusu) idi insanların en iyi kalblisi, en şeceatlisi ve en doğru sözlüsü idi. O ahlakça herkesten yüce, muâşere yönüyle de en geçimlisi idi.  Onu aniden gören ondan heybet duyardı; bilerek beraber olan, kalbden severdi onu vasfeden şöyle derdi; Ben ne ondan önce nede ondan sonra onun gibisini hiç görmedim.



Resul-û Ekrem  (asm9 çabuk konuşmazdı; her işitenin anlayacağı şekilde konuşurdu.(Tirmizi)



ZERREDE SAKLI ÂLEMLER



Allah Teala buyurur:  “ Düşünmezmisiniz ?” (Hud 30) Bir atomu, sonsuz kere büyüttüğümüzde karşımıza sonsuz bir gökyüzü çıkar.Trilyonlarca yıldız…Hepsi döner halde hiçbiri diğerine çarpmıyor, hiçbir trafik kazası yaşanmıyor hiçbiri arızaya yapıp da tamirhaneye çekilmiyor; hepsinin vazifesi ayrı. Aynı şekilde gökyüzü alemini küçült bir atom meydana gelir. Bu kudret akışlarının sahibi olan Cenab-ı Hak kulunu defalarca ilahi azameti tefekkürü davet ediyor.