Ramazan Ayının Kıymetini Bilip Değerlendirmek

Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı (farz kılındığı) gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız. (2/Bakara, 183)
10/08/2010


“Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra Arş’a istiva eden Allah’dır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan gece ile örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.” (7/A’râf, 54)



Rabbimiz Allah’dır…Melikimiz ve İlâhımız Allah’dır… O, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, yaratmış olduğu bütün varlığa hakim olup boyun eğdirmiştir. Başta güneş, ay ve yıldızlar, Âlemlerin Rabbi Allah’dan hükmüne itaat ederek baş eğmişlerdir. Göklerin ve yerin eşsiz ve ortaksız hakimi, Allah Azze ve Celle’dir. “Yaratmak ve yaratıklarını emrinin altına alıp onlara egemen olmak hakkı, ortaksız olarak yalnızca Allah Teâlâ’ya aiddir.

Rabbimiz Allah, yalnızca ve şirk koşmadan kendisine ibadet etsinler, yani hükümleri gereği hayatlarını tanzim etsinler diye yarattığı insan kullarına (bkz. 51/Zariyat 56) emirlerini, Rasulü Muhammed (sav) vasıtasıyla beyan buyurmuş ve Rasulü (sav)’i onlara örnek etmiştir :

         “Yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur.” (33/Ahzap, 21)

        “Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O’ kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ancak insanların çoğu bilmezler.” (12/Yusuf, 40)

         “Haberiniz olsun, hüküm yalnızca O’nundur. Ve O, hesap görenlerin en süratli olanıdır.” (6/En’âm, 62)

           “Yarattığı bütün varlığın üzerinde hükümran olan Allah Teâlâ, insan kulları üzerinde de yegâne hüküm koyucudur… İnsan kulları, kendi aralarında yegâne Rabbleri ve İlâhları Allah Teâlâ’nın hükümleriyle hükmetmeli ve yalnızca o hükümlere itaat etmelidirler… Çünkü Allah:

           “Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.” (18/Kehf, 26)



İnsan kulları üzerinde ortaksız hüküm sahibi Allah Teâlâ, onlara helâl ve haram sınırlarını beyan edip, yapmaları gerekli olan vazifelerini açıklamış ve kaçınılması gerekli olanları da apaçık izah buyurmuştur. Katıksız İman eden mü’min müslüman kullar, yegane Rabbleri Allah Azze ve Celle’nin emirlerini, hayat örneklerini ve önderleri Rasulullah (sav)’in Sünneti gereği yerine getirmeli ve kulluk vazifelerinde ihlâslı olmalıdırlar.

            Rabbimiz Allah, iman eden ve imanlarında şüpheye düşmeyip ihlâslı olan kullarına şöyle buyurmaktadır:

            “Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı (farz kılındığı) gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız.” (2/Bakara, 183)

             Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın emirlerine, ancak katıksız iman edenler kulak verir, dinler ve gereği gibi itaat eder…

             “Aralarında hükmetmesi için, Allah’a ve Rasulüne çağrıldıkları zaman mü’min olanların sözü: ‘İşittik ve itaat ettik, demeleridir. İşte felâha kavuşanlar bunlardır. Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse ve Allah’tan korkup O’ndan sakınırsa, işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır.” (24/Nûr, 51-52)           



Son Nebî ve son Rasul olan Rasulullah Muhammed (sav)’in Ümmetine de, kendilerinden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi oruç farz kılınmıştır. İnsanlar için şahîd, yani örnek olan vasat ümmete farz kılınan ibadetlerden biriside oruçtur. İyiliği emreden, kötülükten sakındıran ve Allah’a iman eden son ümmete oruç farz kılındı ki, oruç tutarak takva ehli olsunlar!..             



Şartlarına riâyet edilerek tutulan oruç, günahlara karşı bir kalkan olup takvaya ulaşmanın vesîlesîdir. Katıksız iman ve takva, Allah’ın velîleri olan mü’min kulların en bâriz özelliğidir. Rabbimiz Allah Teâlâ, velî kullarının özelliklerini şöyle beyan buyuruyor :

             “Haberiniz olsun, Allah’ın velîleri, onlar için korku yoktur, mahzunda olmayacaklardır. Onlar, iman edenler ve takvaya ulaşanlardır. Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”( 10/Yunus 62-64)

            Muttakî olan muvahhid mü’minler, insanların içine düştüğü korkunç zarardan kurtulmuş ve mutluluğa ermişlerdir. İman edip salih amel işleyen, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden muttakî mü’min müslümanlar, Allah’ın velîleri olup kurtulmuş ve ahiret saadetini hakk etmişlerdir.

            Hayat kitabımız Kur’ân’ı Kerim’de ve Kur’ân’ın hayata uygulanışı olan Rasulullah(sav)’in Sünneti’nde beyan olunduğu üzere Oruç tutup şartlarına riâyet eden mü’min kullar, oruç sayesinde takvaya ulaşmakta, Allah’a dost olma konusunda derecelerini yükseltmekte ve yakınlıklarını arttırmaktadır.

            Oruç ibadeti, nefsin terbiye edilmesi ve arınması için farz kılınmış, görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen birçok hikmetleriyle bir kulluk vazifesi olarak gündeme gelmiştir. Bu terbiye ve arınma vesilesi, sadece bu ümmetin mü’min kulları için değil, son ümmetten önceki ümmetler içinde aynı şartlarda farz kılınmıştır.



          Oruç, içine riyâ karışmayan ve yalnızca Allah için olan bir ibadettir, Allah’a tam itaat ve tam teslimiyettir. Allah Teâlâ’nın kulları için helâl kıldığı şeyler, oruç ile yasaklanmaktadır. Helâl ve temiz olan şeylerin yenilip içilmesi ve nikâhı altında bulunan eşi ile cinsi ilişki, oruç tutan için, oruç müddeti, yani imsak ile başlayıp akşam güneşin batışı ile batan zaman diliminde yasaklanmıştır. Muvahhid şahsiyet, Rabbi Allah’a imanı, itaati ve teslimiyetinden dolayı bu yasağa uymakta ve gereğini yerine getirmektedir. Rabbi Allah’ın bu emrine itaat etmekten ayrıca haz almakta, bu vazifesini hakkıyla yerine getirmek onu mutlu etmektedir. Çünkü Rabbi Allah’a itaat etmekte, O’nu razı etmekte ve O’ndan razı olmaktadır.

           Mü’min Şahsiyet, Rabbi Allah Teâlâ’nın kendisine şu şekilde hitab edeceği anın özlemi içindedir : “Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefs,Rabbine, razı edici ve razı edilmiş olarak dön.  Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir.” (89/Fecr, 27…30)



             Katıksız iman etmiş kulun, Rabbi Allah’a itaat ile tuttuğu oruç, kendisini takvaya ulaştırmakta, takva ise onun kurtuluşuna vesile olmaktadır. Böylece Rabbi Allah’ı razı eden ve O’ndan razı olan izzetli bir kul hâline gelmektedir.

            İman eden kullara orucu farz kılan Rabbimiz Allah Teâlâ, oruç ibadeti hakkında ki hükmünü şöyle beyan buyuruyor:

             “(Oruç) sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısında başka günlerde (tutsun). Güç yetiremeyenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa, bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız- eğer bilirseniz-sizin için daha hayırlıdır.” (2/Bakara, 184)

              Rabbimiz Allah, her hangi bir şeyi ibadet olarak emrettiği zaman, onunla ilgili hükümlerini beyan buyurur. Bu hükümleri, Risâlet ve Nübüvvet ile görevli olan Rasulü (sav) mü’min müslümanlara bildirir ve bu konudaki Allah’ın muradını açıklar, maksadın ne olduğunu beyan eder.

              Rabbimiz Allah Teâlâ, son Nebi ve son Rasul olarak vazifeli kıldığı Rasulü Muhammed (sav)’in bu görevini şöyle beyan buyurur: “Sana Zikr’i  (Kur’ân’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlarda iyice düşünsünler, diye.” (16/Nahl, 44)

           “Biz, Kitab’ı (Kur’ân’ı) ancak hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir gaye ile) indirmedik.” (16/Nahl, 64)



             Rabbimiz Allah’ın mü’min müslüman kullarına farz kıldığı ve onlar için maddi ve mânevî birçok faydaları olan Ramazan orucu, saygılı günlerdir. Bir yılda bir ay olup, hilâlin görünmesiyle başlanıp, Şevval ayının hilâlinin görünmesiyle biten, bazen yirmi dokuz gün, bazen da otuz gün olan sayılı günler.

               Ruhî ve bedenî sıhhati yerinde olan ve mukîm bulunan her mükellefin oruç tutması, farz olan bir kulluk borcudur. Ancak oruç tutamayacak kadar hasta olan ve seferde bulunanlar, müsaid olmayan durumlarından dolayı Rabbimiz Allah’ın kendisine vermiş olduğu ruhsatın gereği olarak oruç tutmayabilirler. Ramazan ayının dışındaki günlerde sıhhat bulduklarında veya gurbetten evlerine dönünce, tutamadıkları orucu gününe gün kaza ederler. Kendileri oruç tutamayacak kadar hasta olanlar ve bu hastalıkları devam edenler, her oruç günü için bir fakiri doyuracak kadar fidye vermelidirler. Gönülden, ihlas ile hayır yapanlar, karşılığında ziyadesiyle hayır bulur ve eğer idrak edilirse oruç tutmanın daha hayırlı olduğu malumdur.             



 Rabbimiz Allah Azze ve Celle, bereket ay’ı, mağfiret ay’ı, hikmet ay’ı olan Ramazan ay’ı için şöyle buyurur:

                “Ramazan ay’ı… İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur’ân onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta bulunursa tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez.(Bu kolaylık,) sayıyı tamamlamanın ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah’ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki, bir gün şükredesiniz.” ( 2/Bakara, 185)

                Muttakî müslümanlara hidayet rehberi olan hayat kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in inzâl olduğu Ramazan ay’ı çok mübarek bir aydır.

                “Elif, Lâm, Mîm. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakîler için yol gösterici bir kitabdır.” (2/Bakara, 12)

                “Size, Allah’dan bir nûr ve apaçık bir kitab geldi. Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları kendi izniyle karanlıktan nûra çıkarır. Onları, dosdoğru yola yöneltip iletir.” (5/Mâide 15-16)

                 “Elif, Lâm, Ra. Bu bir kitabdır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nûra, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.”( 14/İbrahim, 1)

                 “Sizi, karanlıktan nûra çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O’dur. Şübhesiz Allah, size karşı elbette şefkatli olandır, esirgeyendir.” (57/Hadid, 9)

                 “İman edip salih amellerde bulunanları karanlıktan nûra çıkarması için Allah’ın apaçık ayetlerini size okuyan bir Rasul de (gönderdik). Kim iman edip salih amellerde bulunursa Allah onu, içinde süresiz kalıcı olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Allah, gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir.” (65/Talak, 11)

                 “De ki: ‘İman edenleri sağlamlaştırmak müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere onu (Kur’ân’ı) hak olarak Rabbinden, ruhûl-kuddüs indirmiştir” (16/Nahl, 102)

Ramazan ay’ı Kur’ân ayı’dır. Hayat Kitabımız Kur’ân-ı Kerim’i okumak, idrak etmek ve bütün imkânların seferber edilerek hayata hakim olması için çalışma ayıdır. Geceleri ve gündüzleriyle bir nûr ve rahmet ay’ı olan Ramazan ay’ında, hayat düstûrumuzun indiği gece olan ve bin aydan daha hayırlı “Kadir Gecesi” bulunmaktadır : “Gerçek şu ki, Biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sana bildiren nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.Fecrin çıkışına kadar bir esenliktir (selâmdır) o.” (97/Kadir, 1-5)

Gündüzleri oruç, geceleri teravih namazı ile ihya edilen Ramazan ay’ı, yalnız ve yalnız Allah için tutulan oruç, Allah’ın izniyle kendisine riâyet edenin elinden tutar ve cennetin “Reyyân” adlı kapısından cennete götürüp ebedi mekânına yerleştirir!..

                



 Muvahhid mü’min kullarına karşı çok merhametli olan Rabbimiz Allah Teâlâ, kullarına kolaylık diler, zorluk dilemez.

“O (Allah), sizleri seçmiş ve din konusunda bir güçlük yüklememiştir.” (22/Hacc 78) diye buyuran Rabbimiz Allah şu müjdeyi veriyor : “De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arzı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.” (39/Zümer 10)



Ramazan ayında tutulması farz olan oruç ibadetini emr olunduğu gibi dosdoğru davranarak hakkıyla yerine getiren muttakî mü’min kul, diğer aylar da da “nâfile” olarak bunu devam ettirir. Her hafta pazartesi ve Perşembe günler, her Kameri ayda, ayın onüç, ondört ve onbeşinci günleri olan “Eyyamu’l-Biyz” denilen günlerde nâfile oruç tutan, Rabbi Allah’a itaatkâr mü’min kul, diğer nâfilelere riâyet ederek Rabbi Allah’a yaklaşmayı gayret eder.

Oruç kalkanı ve Tevhid kılıcı ile nefsin hevâsı ve şeytanla savaşan mü’min müslüman şahsiyet Allah’ın yardımıyla zafere ulaşır. Nefsinin kötü isteklerini firenler, damarlardaki şeytanın geçeceği yolları daraltır ve geçitlerini tutar, engeller. Ramazan ayını bir sulh ve selâmet ayına çevirir. Başka insanlara karşı çok sabırlı davranır, kendisi başkalarını kırmadığı gibi, kendisine çatmak isteyenlerle kavga etmez ve önderi Rasulullah (sav)’in kendisine buyurduğu gibi : “Ben Orucum!” der.



Oruç tutan mü’min kul, kötülüklerden el-etek çekmiş, kendisini arındırmaya çalışan ve Rabbi Allah’ın rızasını kazanmaya gayret eden bir kuldur.

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah : “Güneşe ve onun pırıltısına Andolsun,Onu izlediği zaman aya,Onu (güneş) pırıldattığı zaman gündüze,Onu sarıp örttüğü zaman geceye,Göğe ve onu bina edene,Yere ve onu yayıp döşeyene,Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene,Sonra ona fücûrunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilhâm eden (Andolsun).Onu arındırıp temizleyen gerçekten kurtuluşa ermiştir.” (91/Şems, 1-9)

Oruç, nefsi arındırıp temizleme vasıtasıdır. Oruç tutan erkekler, ve oruç tutan kadınlar, iman edip salih amel işleyen, birbirlerinin velisi olan (bkz. 9/Tevbe, 71), birbirlerine hakkı tavsiye eden ve birbirlerine sabrı tavsiye eden, zarardan kurtulmuş olan şahsiyetlerdir. (bkz.103/Asr 3)

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, böyle iman edip amelin salihini yapan muvahhid mü’min kulları için büyük bir ecir hazırladığını beyanla şöyle buyurur :  “Şübhesiz müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar… Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar… Bunlar için Allah, bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.” (33/Ahzab, 35)



Rabbimiz Allah’ın, mü’min müslüman ve oruç tutan kulları için hazırladığı bağışlanmadan ve o büyük ecirden faydalanmak için Ramazan ayında emr olunan ibadetleri dosdoğru yaparak kulluk görevlerinin yerine getirilmesi gerekir. Rabbimiz Allah’ın salih ve sadık kullarına bahşettiği yılda bir aylık bu fırsatı çok iyi değerlendirebilenler, kurtuluşa eren mutlu kullardır. Dünyada izzet, ahirette cennet!..