Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araştırmaları   |  İlmi YAZILAR   |  Aile Eğitim Yazıları   |  Çocuk Eğitimi Yazıları   |  Yazarlar  |  İletişim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatı (s.a.v)

İnsanı Tanımak (Radyo)

Tv Programları

Seminer ve Konferans

Kısa Dersler

Özel Konular

Fıkhi Konular

Aile Eğitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Girişi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eğitimcilere ÖZEL
Gazze Duası
Gençlerle İletişim (Günışığı- Reşitpaşa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 6137
Toplam 17255570
En Fazla 25928
Ortalama 2753
Üye Sayısı 161594
Bugün Üye Olan 244
Online Ziyaretci
 

 
ÂLİMLER: TOPLUMUN ÖNDERLERİ
03/10/2011 - 12:32
 
Abdullah Dai
"De ki: ‘Rabbim, ilmimi arttır."1

Âlemlere rahmet olarak gönderilen,2 en yüce ahlâk üzere olan,3 mü’minlere pek düşkün, şefkatli ve esirgeyici,4 kıyamete kadar bütün insanlık âlemine Peygamber kılınan5 yegâne önderimiz Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’ Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle böyle buyuruyor:       

 “De ki: ‘Rabbim, ilmimi arttır.”  

Bu hitab, Rasulullah (s.a.s.)’in sıfatında, O’nu önder ve hayat örneği kabul edip kendisine katıksız iman eden, merhamet olunmuş vasat ümmetinin âlimlerine de yapılmıştır… İmanı kâmil, takva sahibi ve ilmiyle âmil olan âlimler!.. Başta Rasulullah (s.a.s.) olmak üzere bütün Nebîlerin ve Rasullerin (Allah’ın salât ve selâmı cümlesinin üzerine olsun) varisleri olan âlimler!.. Muvahhid mü’min ve muttakî müslüman olan âlimler!.. Ümmetin rehberleri, dosdoğru yol üzere ümmete önder olan âlimler!.. Rasulullah (s.a.s.)’in izinden giden ve O’nun sünneti’ni hayatlarında yaşadıkları için O’na varis olmuş yeryüzünün varisleri olan âlimler…

Rabbimiz Allah Teâlâ’nın, onunla amel etsinler diye kendilerine nâsib ettiği faydalı ilmin artmasını dilemek, var olanla amel edildiği içindir… Var olan, nâsib edilen ilimle gereği gibi amel edilmiş ve arttırılması taleb edilmiştir ki, verilen ilimle amel edilsin… Kendisiyle amel edilmiyen ilim, sahibi için faydasız bir ilim hâline gelir… Hâlbuki o elde edilen ve nâsib olunan ilmin aslına bakıldığın da onun faydalı bir ilim olduğu apaçık anlaşılacaktır… Faydasız hâle getirildiği, onunla amel edilmediği ve âtıl bir hâlde bırakıldığı için taşıyanına faydalı olamamıştır… Faydasızlık ilimde değil, onunla gereği gibi amel etmeyendedir…    

Gerçek âlim, ilmiyle âmil olan şahsiyettir… İman ile ilgili ilmi elde etmiş ve onunla amel eylemiş, yani katıksız inanmış, amel ile ilgili ilme sahib olmuş ve onunla salih amel işlemiş, böylece kâmil mü’min müslüman olmuş bir şahsiyet!.                                   

 

İman ve takva sahibi… Allah’ın velî kulu… İlmiyle amil bir kul… Allah’a velî olmuş, Allah’da onun velîsi…  Yalnız ve yalnız Allah’a kul, hayatı ve ölümü Allah için olan, malını ve canını, cennet karşılığı Rabbi Allah’a satmış teslimiyeti tam bir şahsiyet!.. 

Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:                                                          

“Haberiniz olsun, Allah’ın velîleri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.                                                                                                                      

Onlar, iman edenler ve takvaya ulaşanlardır.                                                          

Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sözlerinde hiç değişiklik olmaz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”6                                                                

“Allah, iman edenlerin velîsidir. Onları, karanlıklardan nûra çıkarır.”7                               

“De ki: ‘Şübhesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”8                                                                                                          

 “Hiç şübhesiz Allah, mü’minlerden –karşılığında onlara mutlaka cennet vermek üzere–canlarını ve mallarını satın almıştır.”9                                                                             

“Bu iman, bu takva ve bu teslimiyet ile Rabbimiz Allah’a gereği gibi kul olan ilim ehli şahsiyetler, toplumların önderliğine hak sahibi olurlar…                                                       

Çünkü:                                                                                                                      

“Kulları içinde Allah’dan, ancak âlim olanlar içleri titreyerek korkar. Şübhesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.”10 buyrulmuştur.                                                      

 

Özellikleri beyan edilen âlimler, ancak Allah Teâlâ’nın kadrini bilir, takdir eder, inanır… Bundan dolayı Allah’dan içleri titreyerek korkarlar… Âlemlerin yegâne Rabbi Allah’ın kuvveti’ni ve kudretini idrak ettikleri için, Rablerinin yüceliğini, eşsizliğini ve ortaksızlığını şuurlu bir şekilde bilip iman etmişlerdir… Bir yanda imanları, diğer yanda ilimleri, bu hakikatın kavranması, mutmain derecede yakîn olarak inanmalarını sağlamıştır…

Allah’ı ilmiyle tanıyan, O’ndan başka Rabb, İlâh ve Melik kabul etmez!.. Allah’ın yegâne Rabb, İlâh ve Melik olduğuna delilleriyle katıksız iman eder ve imanında hiçbir şübheye düşmez…                                                                                                       

 “Gerçekten Allah’ın kitabı’nı okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infâk edenler, kesin olarak zarara uğramayacak bir ticaret umabilirler.                                                                                                                 

 Çünkü (Allah), ecirlerini noksansız olarak öder ve kendi fazlından olanlara arttırır. Şübhesiz O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir.”11 buyrulmuştur…                                        

 Önce katıksız iman… Şirksiz ve küfürsüz… Sonra emrolunduğu gibi dosdoğru olmakla sahib olunan takva ve teslimiyet… Sonra faydalı ilim!.. İlmiyle amel ederek, faydalı ilimden faydalanan âlim şahsiyetleri Allah, derecelerle yükseltir, kadirlerini âlî kılar!..          

 “Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”12                                                                                     

İkrime (rh.a.) şöyle der:                                                                                                        

İbn Abbas (r.anhuma):                                                                                            

“Kulları içinde Allah’dan ancak âlim olanlar içleri titreyerek korkar.” (Fatır, 35/28) ayeti için şöyle dedi:                                                                                                                                

— Kim Allah’dan korkarsa, o âlimdir!13                                                                              

“Ali b. Ebi Talha (rh.a.) şunu nakleder:                                                                               

İbn Abbas (r.anhuma), yüce Allah’ın: “Kulları içinde Allah’dan ancak âlim olanlar…..” (Fatır, 35/28) buyruğu hakkında:                                                                                          

— Bunlar, yüce Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilen kimselerdir, demiştir.                  

er- Rabî’b. Enes dedi ki:                                                                                                      

— Allah’dan korkmayın bir kimse âlim değildir!                                                   

Mücahid de şöyle demiştir:                                                                                      

— Âlim, ancak Allah’dan korkan kimsedir.                                                                       

İbn Mes’ud (r.a.)’dan şöyle dediği nakledilmiştir:                                                             

—İlim olarak yüce Allah’dan korkmak, cahillik olarak da gurura kapılmak yeterlidir.                                                                                                                                                   

Sa’d b. İbrahim’e:                                                                                                                

— Medinelilerin en fakihi kimdir? diye soruldu.                                                                

O da:                                                                                                                                    

— Aralarından Rablerine karşı en çok takvalı olanlardır, diye cevab vermiştir.     

Mücahid şöyle der:                                                                                                              

— Fakih, ancak yüce Allah’dan korkan kimsedir.                                                  

Emiru’l-mü’minin İmam Ali (r.a.) şöyle demiştir:                                                               

— Gerçek anlamıyla fakih, insanlara Allah’ın rahmetinden ümit kestirmeyen, Allah’a isyan etmeleri için onlara ruhsatlar bulmayan, Allah’ın azabımdan emin olmalarına sebeb teşkil etmeyen, başkasına duyduğu arzu sebebiyle Kur’ân’dan yüz çevirmeyen kimsedir. Çünkü ilimsiz ibadette hayır olmadığı gibi, fıkhı bulunmayan ilimde hayır yoktur, tedebbürü (iyiden iyiye düşünmeyi) olmadan da kıraat (Kur’ân okumak) olmaz!14          

Peygamberlerin varisleri olan âlimlerin bu beyanlarından apaçık anlaşıldığı gibi gerçek âlimler ya da fakihler, ilimlerinden dolayı mes’ul olan kişilerdir… Onlar, iman, takva ve teslimiyet vazifelerini hakkıyla yerine getirmiş ve Allah’ın kendilerine bahşettiği ilim nimetini elde etmişlerdir… Kendilerinin nâsibi olarak verilen faydalı ilimden dolayı maddî ve manevî mes’uliyetleri artmıştır… Çünkü onlar, hak, doğru ve hayırlı olanı bilmiş, bâtıl, yanlış ve şerr olanını reddetmişlerdir… İçinde bulundukları aile ortamında yaşadıkları topluma, insanlara, rehber olmaları gerekir… Öncü ve önder olmalıdırlar… İnsanları, bâtıl, yanlış ve şerr olan şeylerden kurtarıp hak, doğru ve hayırlı olana ulaştırmalıdırlar… Yani, “emr bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker” vazifesi, birinci derecede âlim ve fakih şahsiyetlerin vazifesidir…                                                                                                             

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:                                                                                

“Sizden hayra çağıran, iyiliği (ma’rufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.”15                                      

Hayra, yani İslâm’a çağırmak, elbette ilimli olur… İlim olacak ki neyin hayır ve neyin şerr olduğu bilinmiş olsun…                                                                                                         

Ebu Câfer el-Bakır (rh.a.) der ki:                                                                            

Rasulullah (s.a.s.):                                                                                                   

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun.” (Âl-i İmrân, 3/104) ayetini okudu. Sonra:                                                                        

“Hayır, Kur’ân’a ve Sünnete uymaktır.” buyurdu.                                                 

Bunu, İbn Merdûyeh rivayet etmiştir.                                                                      

Ayette, emr bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l münker vazifesi, ümmetten her bir ferdin kendi durumuna göre görevi olmakla birlikte, ayrıca ümmet içinde bu görevi özel olarak yerine getirecek bir topluluğun da olması istenmektedir.”16                                      

İçinde bulundukları toplumların ıslahı, âlim ve fakihlerin görevlerindendir… Toplumda ma’ruf olanın hâkim olması münker olanın mahkûm edilmesi, âlimlerin gayretiyle meydana gelir… Hele hele cahiliyyenin hâkim olduğu, yani tağutların egemenliğindeki işgal edilen İslâm topraklarında cahil bırakılan insan kitlelerin bilgilendirilmesi, gafletten uyandırılması, esaretten kurtarılması, şirk ve küfür hükümlerini reddederek, Allah’ın hükümleriyle hükmolunmayı arzulaması gibi güzelliklerin meydana gelmesi, âlim ve fakihlerin yılmadan çalışmasıyla gerçekleşir… Hidayet, hiç şübhesiz Âlemlerin Rabbi Allah’dandır… Âlimler ve fakihler, hidayet vesileleri olmalıdırlar… Cahillerin muhalif olup karşı duruşları ve cahilî tağutî düzenlerin, yılmaz bekçilerinin düşmanlıkları, âlimleri, hakkı beyan etmekten  alıkoymalı ve fakihler, bu engellerden dolayı yılmamalıdırlar… Hangi ortamda olurlarsa olsunlar, usûl, üslub ve ânın edebine riâyet ederek, hakkı, doğruyu ve hayrı beyan etmelidirler!..                                                                                                                    

Emiru’l- mü’minin İmam Ali (r.a.) şöyle der:                                                         

“Fazilet, ancak ehl-i ilme mahsustur. Çünkü onlar doğru yoldadır, hidayet arayana yol gösterirler. Herkesin kadir ve kıymeti başarısına göredir. Cahiller, ehl-i ilme düşmandırlar. İmdi sen, ilim elde etmeye bak. İlmin ebediyen cahili olma! İnsanlar ölü, ehl-i ilim diridirler.”                                                                                                                                          

İmam Ali (r.a.)’ın bu hikmetli tesbitinin izahında şunlar söylenmiştir:                   

“Hazret-i Ali (r.a.)’ın sözündeki cahillerden murad, şer’î ilimleri bilmeyenlerdir. Böyleleri başka ilimleri bilirlerse de ulemâya, avamdan daha fazla düşmanlık ederler. Cahilin düşmanlığına sebeb, Hakk’ı bilmemesi yahud âlimin onun fikrine muhalif fetva vermesi ve insanların âlime olan teveccühünü görmesidir. İnsanların ölü olmasından murad, hükmen ölü olmalarıdır. Zirâ hiçbir faydaları yoktur. Onlar, nebat yetiştirmeyen çorak toprağa benzerler.

Allah Teâlâ Hazretleri:                                                                                                         

“Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nûr verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamıyanın durumu gibi midir?” (En’âm, 6/122) buyurmuştur.                                                                                                      

Bu ayet-i kerimedeki ölüden murad cahil, diriltmekten murad ilim verilmesidir. Karanlıklar içinde yüzen de cahildir. Yani, cahil iken öğretilerek nûrlandırılan bir kimsenin, cehâlet karanlıkları içinde bocalayan cahillerle bir olamayacağı beyan buyrulmaktadır. Yahud ölüden maksad, kalblerin ölmesidir.”17                                                                             

Rabbimiz Allah Teâlâ, hakikatlerin ancak âlimler tarafından kavranabileceğini beyan buyurmuştur… Gerçek âlim olmasının şartlarını üzerinde bulunduran şahsiyetler, beyan edilen hakikatleri iyice kavrar ve gereğini yerine getirirler… Allah Teâlâ’nın kendilerine verdiği ilim nimeti sayesinde bu ince kavrayışı elde edenler, ilimden mahrum olanlar gibi değildirler…                                                                  

“De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şübhesiz temiz akıl sahibleri öğüt alıp düşünürler.”18                                                                                                               

İşte bu örnekler, Biz, bunları insanlara vermekteyiz. Ancak âlimlerden başkası bunlara akıl erdiremez.”19                                                                                                 

Toplumun önderleri olan âlimler, Allah’dan gelenleri, Rabbi Allah’ın verdiği akıl nimetiyle kavrar, O’na gereği gibi itaat ederek Sünnet üzere ibadet eder ve Allah’ı gadablandıran günahlardan alabildiğince sakınan kişilerdir…20 Her hâlleriyle, en güzel örnek olan önderleri Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne uymuş, toplumda örnek şahsiyetler hâline gelmiş olan âlimler ve fakihler, cahil bırakılmış insan kitleleri eğitim ve öğretimle bilgilendirmeli, onların lehlerinde ve aleyhlerinde olan şeyleri kendilerine bildirmeli, tağutu her yönüyle reddederek Allah’a iman edip, yaratılış gayeleri olan yalnız Allah’a ibadet etmelerini sağlamaktadırlar…                                                                                                               

Âlim şahsiyetler, yalnızca bilgi elde etmiş kişiler olmadığı malumdur… Bildikleriyle amel etmek âlimin vazifesidir… Amel edilmeyen bilgiye sahib olmak, “bilgi sayar” olmaktan başka bir şey değildir. Bilgi, eyleme dönüşmelidir… Eyleme dönüşmeyen bilgiden dolayı, bilgi sahibi hiçbir sevab alamayacak ve o bilginin faydasını göremeyecektir… O bilgi, kendisine gurur ve kibir vesilesi olur ya da zalimlerin hizmetinde bulunacak olursa, büyük bir suç işlemiş, dolayısıyla Rabbi Allah’a karşı isyan etmiştir…                                          

Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle der:                                                                                            

— İstediğiniz kadar biliniz! Allah Teâlâ, (bildiğinizi) yapıncaya kadar, ilim karşılığında asla size ecir vermeyecektir!21                                              

Bu Makale 5220 defa okunmuştur

 

Yazdır

YAZARIN DİĞER YAZILARI

©

12/02/2024 - 11:04 HESABA ÇEKİLMEK

©

03/07/2017 - 15:52 EN GÜZEL SÖZLÜ OLMAK

©

01/02/2017 - 11:24 KENDİLERİNE MÜHLET VERİLEN ZALİMLER

©

07/11/2016 - 11:47 ALLAH'IN VELÎLERİ KİMLERDİR?

©

18/10/2016 - 14:06 KUDÜS VE MESCİD-İ AKSÂ HAKKINDA BÖYLE BUYRULDU

©

27/09/2016 - 11:22 AZ GÜLÜP ÇOK AĞLAMAK!

©

10/08/2016 - 13:03 KALBLERİ İŞGALDEN KURTARMAK

©

28/06/2016 - 12:04 CAHİLLERİ, CEHÂLETEN KURTARMAK

©

02/05/2016 - 12:18 MÜ'MİNLERİN MİSALİ

©

09/03/2016 - 14:01 EN HAYIRLI NESİL BÖYLE İDİ!

©

01/02/2016 - 10:59 DOSDOĞRU YOLDAN SAPMAMAK İÇİN

©

04/01/2016 - 11:38 BÜYÜK CİHAD

©

01/12/2015 - 13:49 EN HAYIRLI NESİL BÖYLE İDİ!

©

31/07/2015 - 14:48 Dosdoğru Yolun Eşkiyası

©

06/05/2015 - 14:28 KALBE DAİR

©

16/12/2014 - 12:16 AHDE VEFÂ, KATIKSIZ İMANIN GEREĞİDİR

©

23/10/2014 - 15:41 “BİZ, ÜMMÎ BİR ÜMMETİZ!”

©

01/09/2014 - 15:35 ÜMMETİN HELÂK SEBEBİ

©

04/07/2014 - 15:08 KİM KAZANDI?..

©

09/06/2014 - 11:09 ALLAH’IN KULU VE RASULÜ MESİH İSA (A.S.)’IN HİKMETLİ BEYANLARINDAN

©

05/05/2014 - 12:39 MÜSLÜMANLARDAN İLKİ OLMAK

©

09/04/2014 - 13:03 ZULÜMLE ABÂD OLANLAR

©

01/02/2014 - 14:16 MUVAHHİD, MÜCAHİD VE ÖNCÜ BİR İSLÂM ÂLİMİ

©

04/12/2013 - 13:50 RASULULLAH (S.A.S.) E İTAAT

©

04/10/2013 - 14:26 ALLAH’IN SEVGİSİNİ KAZANMA YOLLARI

©

12/08/2013 - 16:04 BU VASİYET HEPİMİZE!

©

16/07/2013 - 13:09 Şirk: En Korkunç Münker

©

19/06/2013 - 16:40 ŞİRK CEPHESİNİN TUZAK TEKLİFLERİ

©

20/05/2013 - 15:24 MÜ’MİNİN DEĞERİNİ BİL!

©

18/04/2013 - 11:30 SEVGİNİN BEDELİ

©

19/03/2013 - 14:46 CENNETLİK KULUN AMELİ

©

19/02/2013 - 11:36 CEMAAT VE AYRILIK

©

28/01/2013 - 13:39 KUR'AN'DA İMAN İLKELERİ

©

24/12/2012 - 15:50 EZELÎ VE EBEDÎ BİR UFUKTAN BAKMAK

©

24/12/2012 - 15:36 KUR'AN'DA İMAN İLKELERİ

©

21/11/2012 - 14:04 TOPLUMSAL DEĞİŞİMİN İLKESİ

©

25/09/2012 - 12:31 ALLAH YALNIZ ANILINCA

©

23/07/2012 - 12:38 EY FIKIH OKUYANLAR, FIKHEDİN!

©

04/06/2012 - 12:36 RASULULLAH (S.A.S.)’E MUHALEFET ETMEMEK

©

25/04/2012 - 15:42 DEĞERLENDİRMEDE ÖLÇÜ

©

26/03/2012 - 12:43 "İSLÂM EN YÜCEDİR!"

©

30/01/2012 - 11:45 TEVHİD VE AHLÂK

©

02/01/2012 - 14:34 EHL-İ SÜNNET’E GÖRE ULU’L-EMRE İTAAT

©

28/11/2011 - 14:02 AZ DA OLSA, DAİMÎ İBADET

©

03/10/2011 - 12:32 ÂLİMLER: TOPLUMUN ÖNDERLERİ

©

05/09/2011 - 15:00 AMELLERİ BOŞA GİDENLER

©

01/08/2011 - 12:10 Zulmedenlere Meyletmeyin !

©

04/07/2011 - 14:25 YALNIZ ALLAH İÇİN OLMAK

©

03/06/2011 - 15:01 Zilletlerini Düşünmeden Dinlerini Tartışanlar

©

09/05/2011 - 12:25 Ümmet’in Dirilişi

©

11/04/2011 - 15:19 “Benim Rabbim Kim? Sorusuna Cevab Aramak

©

07/03/2011 - 14:31 Mü’minlerin Yolu

©

14/02/2011 - 13:30 ÜMMETİN ZAYIF MÜ’MİNLERİ

©

06/01/2011 - 11:04 Felâketi Önlemek

©

02/12/2010 - 12:18 Allah’dan yardım dilemenin şartları: NAMAZ (2)

©

14/10/2010 - 18:18 Rasulullah (s.a.s.) Sevgisi

©

22/06/2010 - 12:49 Allah ve Rasulünden (s.a.s.) Müjde!

©

18/05/2010 - 11:42 Âl-i Cengiz Oyununa Gelmemek

©

16/04/2010 - 11:55 Allah’tan Başkasına Kulluk Yapanlar

©

22/03/2010 - 16:53 Şirk: En Korkunç Münker

©

21/01/2010 - 11:03 Mesuliyeti İdrak Etmek

©

23/11/2009 - 16:00 Batıla Tabi Olanlar

©

23/10/2009 - 09:56 Evla Olan Def-i Mefasiddir

©

24/09/2009 - 11:05 "Lâ İlâhe İllallah Deyin

©

24/07/2009 - 12:13 Mü’minlerin Yolu

©

25/06/2009 - 11:04 Tevhid Kalesine Sığınmak

©

01/06/2009 - 16:18 Ümmetin Hakemi : Kur’an Ve Sünnet

©

28/04/2009 - 16:47 Her Çağda Değişmeyen Tavır

©

07/04/2009 - 15:48 Değerlendirmede Ölçü

©

09/03/2009 - 16:19 Allah ve Rasulü (s.a.s.)´in Lânetini Hak Edenler

©

17/11/2008 - 23:52 Tevhid ve Dünyevîleşmek

©

05/09/2008 - 13:36 Allah ve Rasulü(s.a.s.)’in Lânetlediği Toplum

©

30/05/2008 - 22:58 Allah’ın Razı Olduğu Üç Şey

©

02/03/2008 - 16:19 Kur’ânî Sorumluluk
 
 

Site İçi Arama

17 Zilhicce 1446 |  13.06.2025

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

Sizi katımız'da (bize) mertebece yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. İşte onlar için yaptıkları amellere karşılık, kat kat mükafaatlar vardır ve onlar (cennet) köşklerinde güven içersindedirler.

( Sebe sûresi - 37)

Bir Hadis

Abdullah İbni Mugaffel radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e:

– “Ey Allah’ın Resûlü! Allah’a yemin ederim ki, ben seni seviyorum” dedi. Resûlullah o kişiye:
– “Sen ne söylediğini iyi düşün?” buyurdu. Adam:
– “Allah’a yemin ederim ki, ben seni seviyorum” dedi ve bu sözünü üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:
– “Eğer beni seviyorsan, o halde fakirliğe karşı kendine bir zırh hazırla. Çünkü fakirlik, beni sevene yüksekten inen bir selden daha çabuk ulaşır” buyurdu.



Tirmizî, Zühd 36

Bir Dua

“Bana dua edin ki, duanıza icabet edeyim.”

(Mü’min, Suresi 40/60)

Hikmetli Söz

Aklı başında olan kimselerin, mutlaka varılacak ahiret yurdu için manevi azık toplamak ve güzelce hazırlık yapmaktan gafil davranmalarına şaşarım.

Canlı yayın

İslam Ansiklopedisi

  Tasarım : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com