Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araştırmaları   |  İlmi YAZILAR   |  Aile Eğitim Yazıları   |  Çocuk Eğitimi Yazıları   |  Yazarlar  |  İletişim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatı (s.a.v)

İnsanı Tanımak (Radyo)

Tv Programları

Seminer ve Konferans

Kısa Dersler

Özel Konular

Fıkhi Konular

Aile Eğitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Girişi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eğitimcilere ÖZEL
Gazze Duası
Gençlerle İletişim (Günışığı- Reşitpaşa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 2006
Toplam 17562943
En Fazla 25928
Ortalama 2767
Üye Sayısı 208880
Bugün Üye Olan 399
Online Ziyaretci
 

 
Ramazan ayını hasret muhabbet ve hürmetle karşılarken
08/07/2013 - 12:11
 
Yaşar Değirmenci
Ramazan, yine bereketiyle, hidayetiyle, muhabbetiyle geliyor. Herkesin kendinde bir şey bulduğu ay. Yoksulların sofrasında sıcak bir çorba, yetimlerin başını okşayan bir el, günah kirlerini temizleyen bir ‘tevbe pınarı’ içimizi-dışımızı rahatlatan ‘rahmet sığınağı’ mahzun-mükedder gönüllerin neş’e kaynağı, günahkâr, âsi, mücrim kulların kapısına geleceği Şehri Ramazan hoş geldin, sefa geldin.
Görünen görünmeyen, resmi gayri resmi, bireysel, kurumsal, toplumsal bütün şeytanların bağlanacağı ay hoş geldin. Kur’anla bütünleşme ayı; hayatımıza, yuvamıza, mahallemize, şehrimize hoş geldin.
Zayıflayan ruhumuzu doyurmaya, on bir ayın kirini temizlemeye, yara-bere içindeki halimizi sarıp sarmalamaya, dertlerimize derman, hastalıklarımıza şifa olmaya hoş geldin.
Yıkılan yerlerimizin inşası, tahrip olan, yıpranan hücrelerimizin yenilenmesi, bozulan taraflarımızın tamiri, zayıflayan irademizin sağlamlaşması için ‘fırsat ayı’ hoş geldin.
Yoksullaşan iç dünyamızı zenginleştiren, kimlik ve kişiliğimizi geliştiren, duruşumuzu kavileştiren ay, ‘paylaşma ayı’ hoş geldin. 
Toplumumuzun yaralarını sarmak, din ve iman bakımından yoksul-fakir-yetim-öksüz kalmış insanımıza iman, ahlak ve fazilet kumanyası ile dolu ahiret azığı taşımamızın vesilesi, ruh bakımını, beden bakımına tercih ettiğimiz ay; ‘bakım ayı’ hoş geldin. 
Bilincimiz kirlendi, yüreğimiz kirlendi, Düşüncemiz, duygumuz, zihnimiz kirlendi. Bütün bu kirleri temizleyecek ‘abdest ayı’ büyük bir hasret, muhabbet ve hürmetle seni bekliyoruz.
“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. (sorumluluk şuuruna ulaşırsınız.)” âyetiyle bizleri muhatap alıp, tenezzül buyuran Rabbimizin bu emrini yerine getireceğiz İnşaallah. Ayrıca bu âyet, İslami hükümlerin zamanlar ve zeminler üstünlüğüne dikkat çekmekte ve bütün semavi şeriatların (dinlerin) ortak noktalarından birinin de oruç olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yüzden oruç tutan bir mü’min, insanlıkla yaşıt ‘iman kervanı’na dahildir. ‘Oruç emaneti’ne sahip ve sadıktır. Bu ayda tutacağımız oruçla da, insanın ve insanlığın çağları aşan kaderi, mukadderatı kılınan ‘oruç ibadeti’ni de yerine getirmiş oluruz.  
Kur’an, Ramazan ayı içerisinde o gece nazil olduğu için, ‘bin aydan daha hayırlı olan’ Kadir/kader/ölçü gecesini barındıran bir aydır. Ramazan ayını değerli kılan da Kuran-ı Kerim’in bu ayda nazil olmasıdır. Onun içindir ki: Ramazana hürmet, Kur’ana hürmet; Kur’ana hürmet, Allah’a hürmettir. Ramazana hürmetin ölçüsü ise onu oruçlu geçirmektir. Çünkü Kuran-ı Kerim, insanlığa rehber olan ve hakkı bâtıldan ayıran bir kitaptır. Bu sebeple Ramazan mukaddesliğini Kur’an ayı oluşundan alır. O halde oruç tutmak, Kur’anı tutmaktır. Kur’anı hayatın içinde tutmak. Kur’an merkezli bir hayatın ikamesi için çalışmak.
Vahiy indiği geceyi bin aydan daha hayırlı kılıyorsa, ya kalbimize, gönlümüze, hayatımıza, evimize, şehrimize, ülkemize inerse değerimizin nasıl yükseleceğinin farkında mıyız?
Ramazan ayı ve Oruç ibadeti bizi, iç dünyamıza yöneltip takvaya, kendimizi tanımaya, Rabbimiz karşısındaki aczimizi ve muhtaçlığımızı idrak etmeye, ‘dünyalık’ karşısındaki halimizi gözden geçirmeye götürmeli. Bu ay, ‘sorumluluk şuuru’ kazandırmalı bize. Allah’a karşı, kendimize ve başkalarına karşı. Açlara, yoksullara, yetimlere, kimsesizlere, darda kalmışlara sorumluluğumuz olduğunu da oruç sayesinde öğreniriz. Midelere ikram zaten var Ramazanda. Bu en küçük ikram. Asıl büyük ikram, kafalara, kalplere, gönüllere ikram! O da insanlara Kur’anın, vahyin sofrasında aç-susuz kalmış kalplerin, kafaların doyurulması, doldurulmasıdır.
Nasıl ‘her namazımızı son namazımız’ gibi kılmamız gerekiyorsa bu aya da son Ramazanımız gibi sarılmalıyız. Her gününe son orucumuz, son iftarımız, son teravihimiz, son sahurumuz gibi. Mağfiret kapısının açıldığı son saatler gibi. Bu mübarek ayı, şuurlu bir Müslüman olduğumuzun idraki içinde değerlendirmeliyiz. “Bir hurma ile olsun cehennemden korunun” Nebevî tavsiyesini unutmadan bir lokma ile olsun cennete yaklaşmalıyız. Ramazanın bizler için inşa edeceği mağfiret iklimi, sadece yaptığımız iftarlarla değil, yaptırdığımız iftarlarla da gerçekleşecek. Sadece gülen gözlerle değil, güldüren gözlerle gerçekleşecek. Gülmeyen yüzlerle Ramazan Ramazan olur mu? Resmî haritalarla sınırlı olmamalı gönül dünyamız ve gönül haritamız.
Teselli bekleyen komşumuza çare olamayışımıza, cevabını unuttuğumuz telefonlara, maillere, aramadığımız dostlarımıza, ziyaret etmediğimiz hastalarımıza, akrabalarımıza, hayır-dualarını alamadığımız yaşlılarımıza göz yaşı dökemez miyiz? Belki en kötüsü de, bu hissimizi yitirişimiz ve ağlamayı unutuşumuz.
Çoğu şeyin farkına varmadan yaşıyoruz. Hiç olmazsa bu mübarek ayda, geceleri ihyâ etmeliyiz. Bunun yolu da tefekkürlü-şuurlu ibâdetlerdir. Ancak o zaman vakitlerimiz, ömürlerimiz bereketlenir. Düşünerek, hissederek, kafa yorarak yaşarsak gaflete vaktimiz kalmaz, “hayır insanı” olup çıkarız. Dikkat edilip Ramazan-ı Şerif’ten azamî istifade edilirse “vakıf insanı” olmanın adımları da atılmış olur. Yeryüzünün maddî-manevî şu kurak mevsiminde, çölleşmiş gönüllerimizin çatlayan dudaklarına ‘su ayı’ olur Ramazan. 
İslam'ı yaşamak, onu hayatın bütünlüğü içinde yaşamaktır. İbadet'in kemali, hayatın bir ibadet halini almasıdır. Ramazan ayı, bizlere bu istikamet ve kişiliği kazandıracak ve bu hayatın her safhasını, her işini, o istikamet şuuruyla ve o kişilik sağlamlığıyla yaşayacağız.

Bu Makale 5171 defa okunmuştur

 

Yazdır

YAZARIN DİĞER YAZILARI

©

29/02/2016 - 10:00 Mü’minler izzet ve şerefi nerede arıyorlar?

©

07/04/2015 - 12:35 Modern dünya hepimizi yara bere içinde bıraktı

©

17/03/2015 - 11:15 İtidal Notları

©

13/02/2015 - 16:15 Mü’mince bakışa olan ihtiyaç

©

26/01/2015 - 14:07 Âlim bedel öder!

©

31/12/2014 - 15:56 Cinnet toplumunun figüranı olmayalım! Mesele yılbaşı değil, kimlik kişilik meselesi

©

03/12/2014 - 16:11 Cihat eğitimi/Eğitimin cihadı

©

04/11/2014 - 19:03 Peygamberlerin yol gösterdiği hicret ve düşündürdükleri

©

13/10/2014 - 16:24 Kardeşlik zamanı!

©

02/09/2014 - 18:35 Dostane bir ikaz!

©

04/08/2014 - 13:32 Ramazan Bayramı sonrası düşünceler

©

09/06/2014 - 13:56 Âlimler ne zaman celadet gösterecek?

©

06/05/2014 - 10:17 Dinimizi parçalayıp dünyamıza yamadık!

©

03/04/2014 - 10:09 Mü’min bünyesinde açılan yara!

©

04/02/2014 - 09:19 Tartışmanın galibi yoktur!

©

10/01/2014 - 10:18 Peygamberimize olan hasret ve düşündürdükleri

©

04/12/2013 - 13:13 Bir hadis-i şerif ve düşündürdükleri

©

06/11/2013 - 11:17 Mü’minler aman dikkat!

©

03/10/2013 - 14:06 Haccın Şuuru

©

12/09/2013 - 12:49 İki Üstad İki Dergi Necip Fazıl KISAKÜREK Sezai KARAKOÇ Büyük Doğu ve Diriliş

©

24/08/2013 - 14:12 Unuttuğumuz iki haslet: Dil ve Nezaket

©

08/07/2013 - 12:11 Ramazan ayını hasret muhabbet ve hürmetle karşılarken

©

10/06/2013 - 10:42 Üstadın 30. Seneyi devriyesi münasebetiyle…

©

03/06/2013 - 12:05 Miraç bize ne söyler?

©

13/05/2013 - 18:28 Sessiz çığlık: ÖLÜM

©

18/04/2013 - 10:36 ‘Kutlu Doğum Haftası’ Münasebetiyle

©

10/04/2013 - 11:04 Bir çınarın ardından

©

17/01/2013 - 11:37 Ümmetin Hastalığı: Yolsuzluk

©

31/12/2012 - 13:43 Yılbaşı değil, kimlik, kişilik, şahsiyet meselesi

©

20/12/2012 - 11:50 Yüksek binalar ve altında ezilen insanlık!

©

20/11/2012 - 14:20 Hicret hayatımızın neresinde?

©

04/10/2012 - 10:52 Ümmetin Hastalığı: Dünyevîleşme

©

27/08/2012 - 12:49 Gönül dostlarına kulak vermek

©

23/07/2012 - 11:44 Hepimiz yolcuyuz

©

25/06/2012 - 11:44 Âyetlerin ışığında karnemiz!

©

04/06/2012 - 11:45 Müslümanların sorumluluğu ve düşündürdükleri

©

25/04/2012 - 14:32 Cömertliğin önemi ve düşündürdükleri

©

04/04/2012 - 14:27 Vahyin Dilinden
 
 

Site İçi Arama

8 Rebîü'l-Evvel 1447 |  01.09.2025

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

Ey iman edenler, Allah'ın Resûlü'nün huzurunda öne geçmeyin ve Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.

( Hucurât sûresi - 1)

Bir Hadis

Sa’d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh'dan rivayetle

Hz. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ müttakî, gönlü zengin, kendi halinde işiyle ve ibadetiyle uğraşan kulunu sever.”



Müslim, Zühd 11

Bir Dua

“Allah’ım! Bütün işlerimdeki ölçüsüzlüğümü, cahilliğimi ve hatamı bağışla. Sen bunları benden daha iyi biliyorsun.”


(Buhari, Deavât, 60)

Hikmetli Söz

PABUCU DAMA ATILMAK

Bugün, bir atalar sözü olarak dilimize yerleşmiş olan "pabucu dama atılmak" deyimi, Âhilik'ten kalma bir güzellik...

Âhilik geleneğinin devamı olan Osmanlı esnaf teşkilâtı, son derece sağlıklı işleyen bir kuruluştu. Bu sistemde, her esnaf birliğinin bir kethüdası bulunur, bu kethüda, o meslek dalının inceliklerini, kanunlarını, yönetim biçimini iyi bilir, esnafın çalışma düzenini ve dürüstlüğünü denetlerdi.

Esnaf ile kethüda arasında, yiğitbaşı denilen bir kişi bulunur, sanatında hile yapanlar olursa, yiğitbaşı tarafından tesbit edilerek kethüdaya bildirilir ve gerekli cezai işlem başlatılırdı. Yani bugünün TSE kontrolörlüğünün benzeri bir yapılaşma.

Herkesin meslek ahlâkına özen göstererek çalıştığı o dönemde, yanlışlık yapanlar da olurmuş. Yapılan bir çarık, çabuk sökülen yahut delinen ayakkabı sebebiyle şikâyet olursa, kethüda çarıkçılar yiğitbaşını çağırıp tahkikat yaptırır ve eğer bir îmâlât hîlesi söz konusu ise ilgili usta çağırılır, esnafın ileri gelenleri, yiğitbaşı ve diğer meslek temsilcileri huzurunda kethüda tarafından tekdir edilir. Aldığı ücretin müşteriye geri verilmesi sağlanır ve dava konusu olan ayakkabı da kullanılmamak için dama atılırdı.

Bir esnafın yaptığı ayakkabının dama atılması, o usta için büyük ayıp olup meslekteki şeref ve îtibârını sıfırlar ve müşterisinin azalmasına yol açardı. Bu uygulama, bütün esnaf teşkilatı için bir genelleme niteliğinde olup birisi hakkında "pabucu dama atıldı" denilmesi, artık o meslekten ekmek yemesinin zor olduğuna işaret sayılıp esnafın titiz çalışması temin edilmiş olurdu.

Canlı yayın

İslam Ansiklopedisi

  Tasarım : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com