Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araştırmaları   |  İlmi YAZILAR   |  Aile Eğitim Yazıları   |  Çocuk Eğitimi Yazıları   |  Yazarlar  |  İletişim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatı (s.a.v)

İnsanı Tanımak (Radyo)

Tv Programları

Seminer ve Konferans

Kısa Dersler

Özel Konular

Fıkhi Konular

Aile Eğitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Girişi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eğitimcilere ÖZEL
Gazze Duası
Gençlerle İletişim (Günışığı- Reşitpaşa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 6437
Toplam 17255871
En Fazla 25928
Ortalama 2753
Üye Sayısı 161623
Bugün Üye Olan 273
Online Ziyaretci
 

 
Modern dünya hepimizi yara bere içinde bıraktı
07/04/2015 - 12:35
 
Yaşar Değirmenci
Günaha ayarlı bir zihin yapısıyla inşa edilmeye çalışılan hayat tarzı, kaygan zemin ve cam kırıkları üzerinde yalın ayakla gitmeye çalışan mü’minler…

Modern dünya hepimizi yara bere içinde bıraktı. Maddi/manevî zor günler geçiriyoruz. İnsanların tüketmek için yaşar hale getirilmeye çalışıldığı, israfın hayat standardı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Dinin basit şeylere feda edildiği bir dünya. Ölümü unutturan dünya. İslamî değerlerin ya imha edildiği yahut içiyle oynandığı, içi boşaltılmış dindarlığın revaçta olduğu bir dünya. Kutsalsız veya mukaddesten arındırılmış hayat. Adına da ‘modern dünya’ denilen hayat.

 Günaha ayarlı bir zihin yapısıyla inşa edilmeye çalışılan hayat tarzı, kaygan zemin ve cam kırıkları üzerinde yalın ayakla gitmeye çalışan mü’minler… Meleğin mahkûm, iblisin hâkim olduğu insan tasavvurunu ikame eden bir hayat.

İnsanı Rabbi ile kulluk bağlarından koparan, fıtratından uzaklaştıran bu düzende nasıl yaşayacağız? Mü’mince bir hayatı, kıble merkezli bir düzeni nasıl kuracağız? Dağılan/dağıtılan aileleri nasıl toplayacağız? Konforu, refahı artırma gayreti içindekilere ‘Dünyada bir yolcu gibi ol!’ hakikatini haykırıp dünyevîleşme hastalığından kurtarma faaliyetlerine nereden başlayacağımıza kafa yormayacak mıyız?

 Dış dünyası güzelleştikçe, iç dünyası çirkinleşenlere, dış dünyası zenginleştikçe iç dünyası fakirleşenlere ‘dengeli hayat’ı kim hatırlatacak? Psikologların işsiz kaldığı, Adliye saraylarının kulübeye döndüğü, kadının evine/yuvasına kavuştuğu bir dünyanın hasretini mi çekeceğiz? İnsanın insanlığı, hayvanlığına kurban mı edilmeliydi? Allah’la kulluk irtibatını koparmış bir insana israfı, sade hayatı, sabrı/şükrü/ kanaati nasıl izah edersiniz? Bu insana hayatın ve sahip olduğu değerlerin ilahi bir emanet olduğunu açıklayabilir misiniz?

 Mü’minlerin beş vakit namazda kırk defa ‘İhdinassıratalmüstakîm’ demelerine rağmen niçin istikamet üzere devam etmiyor/edemiyorlar. Mutlaka bu soruya cevap aranmalı. Eleştiriye kapalı olma hastalığı beraberinde kusursuzluk (‘hiç yanılmam’ deme hastalığını) da barındırıyor. Kendi kendisini de dar çevreye mahkûm ediyor. İpek böceği misali kendi ördükleri kozanın kurbanı oluyorlar. İkaza en fazla ihtiyaç duydukları zamanlarda bile kendilerini uyaracak birinden mahrum olurlar. İstişarenin lafta kaldığı bir yapıda ‘her şeyi ben bilirim’ havasının hâkim olduğu bir sistemde ‘ehliyet ve liyakat’ nerede bulunur? Arayan soran da olmaz. Çünkü getirilen her yer, kullanılan her imkan ‘hak edilmiştir’ çünkü… Her tenkidi düşmanlık, her eleştireni de düşman görme düşüncesi, hatayı savunma gibi bir başka hastalığa götürüyor. Tavizkâr hareket etme, müdahane, aşağılık kompleksi, özgüven yokluğu, mü’min şahsiyette olması gereken özelliklerin kaybedilmesi de ayrı bir mesele…

 İşte bütün bu sebepler işimizin hakikaten ne kadar zor olduğunun da göstergesi değil mi?

 Hedef elbette dünyadan el etek çekmek değildi. Dünyayı, iman etmeyenlerin tasallutunda bırakıp ibadete çekilemeyiz. Bizim dünyayı imar etmemiz de kulluk dairemiz içinde kalır. Ancak dünyayı imar etmekle dünyanın esiri olmak arasındaki fark, yaşayışımıza yansıyor mu?  Zengin olmanın bile sınırı yoktur. Bir mü’min dilediği kadar zengin olabilir.   Dilediği kadar mal, mü’mine helaldir. Yeter ki elde edilme yolları helal olsun ve o mal Allah’a kulluktan, insani kimlikten tavize sebep olmasın, o kadar… Kınanan şey mal edinmek, dünyalık sahibi olmak değil, mala ve dünyaya esir olmak, ona tapar hale gelmektir. Ashaptan yamalı giyinenler de vardı, büyük serveti olanlar da. İki grup da aynı safta namaz kılıyor, birbirlerinden uzak kalmıyorlardı. ‘Allah’ın elindekini senin elindekinden daha değerli ve güvenli’ gördükçe mal ve dünya tehlikeli değildir.

 İslâm, insanlık dinidir. İnsanlığın olmadığı yerde İslamlıktan da insanlıktan da bahsedilemez. Anaların/babaların evlatları tarafından ağlatıldığı, herkesin konumuna veya sınıfına göre yaşadığı, zengin-fakir arasında kapanmaz uçurumun oluştuğu, ilim yuvaları olması gereken müesseselerin diploma dağıtan büro gibi olduğu bir toplum, İslamın yaşandığı bir toplum olamaz. Namaz kılanların, başörtülülerin sayısı çoğalsa bile.  

 Camilerde namaz kılmak kadar, hısım, akraba, konu-komşuyla münasebetlerimizi kesmememiz de ‘Mü’minlik kalitemiz’dir. Hiçbir ‘önemli toplantı’ hiçbir iftar sofrası, çoluk-çocuk aile efradıyla bir araya gelme samimiyetinin yerini tutamaz. Rasulüllah Efendimizin hayatı bizler için ‘örnek hayat’tır.

 Ashabın gençlerinden Abdullah bin Ömer anlatıyor:

“Biz öyle bir zaman gördük ki, kimse dinarını/dirhemini (altın ve gümüş parasını) Müslüman kardeşinden kıymetli bilmezdi. Şimdi ise, dinar ve dirhem bize, Müslüman kardeşimizden daha değerli geliyor.” Devamında da:

 Ben Rasulüllahtan şöyle buyururken işittim, “Nice komşular kıyamet günü komşusunun yakasına yapışıp, Ya Rabbi! Bu kapısını bana kapatıp iyilik yapmadı” diyecek.

 Maide sûresinde: “Küfre sapanlar birbirleriyle dayanışma içindedirler. Siz de böyle yapmadıkça yeryüzünde zorbalık ve büyük baskı hâkim olacaktır.” (5/2)

 Enfal sûresinde ise çare ve yol gösteriliyor: “Allah’a ve Onun Rasulüne tâbi olun. Birbirinizle didişmeyin. Sonra direnciniz, mukavemetinizi yitirirsiniz, rüzgârınız (kuvvet ve yardımınız) da kesilir. (8/73)

Bütün bunların ışığında iç dünyamıza dönüp bir ‘nefs muhasebesi’ yapmaya ne dersiniz?


Bu Makale 5177 defa okunmuştur

 

Yazdır

YAZARIN DİĞER YAZILARI

©

29/02/2016 - 10:00 Mü’minler izzet ve şerefi nerede arıyorlar?

©

07/04/2015 - 12:35 Modern dünya hepimizi yara bere içinde bıraktı

©

17/03/2015 - 11:15 İtidal Notları

©

13/02/2015 - 16:15 Mü’mince bakışa olan ihtiyaç

©

26/01/2015 - 14:07 Âlim bedel öder!

©

31/12/2014 - 15:56 Cinnet toplumunun figüranı olmayalım! Mesele yılbaşı değil, kimlik kişilik meselesi

©

03/12/2014 - 16:11 Cihat eğitimi/Eğitimin cihadı

©

04/11/2014 - 19:03 Peygamberlerin yol gösterdiği hicret ve düşündürdükleri

©

13/10/2014 - 16:24 Kardeşlik zamanı!

©

02/09/2014 - 18:35 Dostane bir ikaz!

©

04/08/2014 - 13:32 Ramazan Bayramı sonrası düşünceler

©

09/06/2014 - 13:56 Âlimler ne zaman celadet gösterecek?

©

06/05/2014 - 10:17 Dinimizi parçalayıp dünyamıza yamadık!

©

03/04/2014 - 10:09 Mü’min bünyesinde açılan yara!

©

04/02/2014 - 09:19 Tartışmanın galibi yoktur!

©

10/01/2014 - 10:18 Peygamberimize olan hasret ve düşündürdükleri

©

04/12/2013 - 13:13 Bir hadis-i şerif ve düşündürdükleri

©

06/11/2013 - 11:17 Mü’minler aman dikkat!

©

03/10/2013 - 14:06 Haccın Şuuru

©

12/09/2013 - 12:49 İki Üstad İki Dergi Necip Fazıl KISAKÜREK Sezai KARAKOÇ Büyük Doğu ve Diriliş

©

24/08/2013 - 14:12 Unuttuğumuz iki haslet: Dil ve Nezaket

©

08/07/2013 - 12:11 Ramazan ayını hasret muhabbet ve hürmetle karşılarken

©

10/06/2013 - 10:42 Üstadın 30. Seneyi devriyesi münasebetiyle…

©

03/06/2013 - 12:05 Miraç bize ne söyler?

©

13/05/2013 - 18:28 Sessiz çığlık: ÖLÜM

©

18/04/2013 - 10:36 ‘Kutlu Doğum Haftası’ Münasebetiyle

©

10/04/2013 - 11:04 Bir çınarın ardından

©

17/01/2013 - 11:37 Ümmetin Hastalığı: Yolsuzluk

©

31/12/2012 - 13:43 Yılbaşı değil, kimlik, kişilik, şahsiyet meselesi

©

20/12/2012 - 11:50 Yüksek binalar ve altında ezilen insanlık!

©

20/11/2012 - 14:20 Hicret hayatımızın neresinde?

©

04/10/2012 - 10:52 Ümmetin Hastalığı: Dünyevîleşme

©

27/08/2012 - 12:49 Gönül dostlarına kulak vermek

©

23/07/2012 - 11:44 Hepimiz yolcuyuz

©

25/06/2012 - 11:44 Âyetlerin ışığında karnemiz!

©

04/06/2012 - 11:45 Müslümanların sorumluluğu ve düşündürdükleri

©

25/04/2012 - 14:32 Cömertliğin önemi ve düşündürdükleri

©

04/04/2012 - 14:27 Vahyin Dilinden
 
 

Site İçi Arama

17 Zilhicce 1446 |  13.06.2025

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

"Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır.

Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaadidir.

Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz.

İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.."

( Tevbe sûresi - 111)

Bir Hadis

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Bir insanın kalbinde iman ile haset bir arada bulunmaz.”

(Nesâî, Cihâd, 8)

Bir Dua

“Allah’ım! Senin iznin ve yardımınla sabahladık ve akşamladık. Yine senin izin
ve yardımınla yaşar ve ölürüz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”

(Ebû Dâvûd, Edeb, 110)

Hikmetli Söz

Bana dünyadan üç şey sevdirildi.
resulullah (s.a.v) Efendimizin yüzüne bakmak, kızımın O'na zevce olması ve malımı O'nun yolunda harcamak.

Canlı yayın

İslam Ansiklopedisi

  Tasarım : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com