Arapçada “fkr” mastarýndan türemiþtir. Herhangi bir mesele hakkýnda düþünme, zihni yorma, derin düþünme ve iþin þuuruna varma manalarýna gelmektedir. Tefekkürün zýddý, fikirsizlik ve düþüncesizlik demektir. Ragýb el-Ýsfehanî’ye göre, bilinenden ilme varma kuvvetine fikr, bu kuvvetin faaliyetine de tefekkür denir. (El-Ýsfehânî, el-Müfredât, Mýsýr 1961, 384.)
Felsefi literatürde, tartmak, karþýlaþtýrmak anlamlarýný taþýyan Latincedeki “Pensare” kökünden türetilmiþtir. Düþünceleri ölçerek ve kýyaslayarak incelemek anlamýna gelir.
Filozoflarýn geneline göre tefekkür, karþýlaþtýrmalar yapma, ayýrma, birleþtirme, baðlantýlarý ve biçimleri kavrama yetisidir. Aristoteles’e göre düþünme, insaný hayvandan ayýran belirgin bir özniteliktir, aklýn baðýmsýz ve kendine özgü eylemidir. (Aristoteles, Metafizik, çev.: Ahmet Arslan, Ýstanbul 1996, 981b 30.)
Ýslam düþüncesinde tefekkür, zihni bir süreç olarak insanýn nasýl bildiðini temellendirmeye yönelik olmuþtur. Yani bilgiye ve bilmeye yönelik bir zihni faaliyet olarak algýlanmýþtýr. (Fârâbî, Ýhsâ’u’l-Ulûm, nþr.: Osman M. Emin, Kahire 1931, s. 12, 20.) Tasavvufta iki türlü tefekkürden söz edilir. Biri iman ve tasdikten doðan istidlal sahiplerinin tefekkürü, diðeri ise, Hakk’ý Hakk vasýtasýyla gören ashab-ý þuhuda mahsus tefekkürdür. (Cebecioðlu, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüðü, Ýstanbul 2004, s. 643.) Seyr usüluk ehlinin makam ve menzilleri arasýnda önemli bir yere sahip olan tefekkürü mutasavvýflar, kalbin amellerinden biri olarak aklýn kalbe olan iliþkisi ile gözün can ile olan iliþkisi gibi olduðunu söylerler. Ebu Ýsmail Abdullah Muhammed Ensarî; “Bil ki tefekkür, istenileni idrak etmek için basirete dokunulmasýdýr.” (Gulamhuseyin Ýbrahim Dînânî, Akýl Deftari Aþk Ayeti, (Menazilu’s-Sâirîn isimli eserden naklen), çev.: Talip Çetinkaya Ýstanbul 2008, s. 101.) demektedir. Dolayýsýyla tefekkür en deðerli ibadet ve Cenab-ý Hakk’a yaklaþtýrýcý bir vasýta olarak kabul edilmektedir.
Hz. Peygamber’e inen tefekkür ayeti
Hz. Muhammed (s.a.s.)’e en çok etki eden ayetlerden biri, tefekkürle ilgilidir. Kur’an-ý Kerim’deki tefekkür ayetleri incelendiðinde evrenin yaratýlýþý, kâinatta oluþturulan sistem ve sistemin iþleyiþ mükemmelliðine vurgu ile Cenab-ý Hakk’ýn kudretine dikkat çekilerek eserden müessire gidiþ formülü üzerinde durulmaktadýr.
Ýki kiþi Hz. Aiþe (r.a.)’yi ziyaret etmiþler. Onlardan biri, “Hz. Muhammed (s.a.s.)’de gördüðünüz etkileyici bir þeyi bize anlatýr mýsýnýz?” deyince, Hz. Aiþe (r.a.) þöyle demiþtir: “Rasulüllah (s.a.s.) bir gece kalktý, abdest alýp namaz kýldý. Namazda çok aðladý. Gözlerinden akan yaþlar sakallarýný ve secde esnasýnda yerleri ýslattý. Sabah ezaný için gelen Hz. Bilal (r.a.): “Ya Rasulellah (s.a.s.)! Geçmiþ ve gelecek bütün günahlarýnýz affedildiði halde, sizi aðlatan nedir?” deyince, o: “Bu gece Yüce Allah bir ayet indirdi. Beni bu ayet aðlatmaktadýr.” Dedi ve ayeti okudu: “Göklerin ve yerin yaratýlýþýnda, gece ve gündüzün birbiri arkasýna geliþinde aklý baþýnda olan kimseler için gerçekten açýk ibretler vardýr.” (Âli Ýmran, 190.) Bir sonraki ayet; “Göklerin ve yerin yaratýlýþý hakkýnda derin derin düþünürler (tefekkür ederler) ve Rabbimiz! Sen bunu boþuna yaratmadýn. Seni tesbih ederiz (derler).” (Âl-i Ýmrân, 191.) Ondan sonra Rasulüllah (s.a.s.): “Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan, düþünmeyen kiþilere yazýklar olsun.” dedi. (Ýbn Hibbân, Sahîh, II, s. 386; Gazâlî, Ýhyâu Ulûmu’d-Dîn, çev.: Mustafa Müftüoðlu, Ýstanbul 1988, I-IV, C. IV, s. 878.)
Bu ayette, tefekküre davet edilen akýl sahiplerinin durumunu açýklayan bir sonraki ayetin meali de þöyledir: “Onlar ayakta, oturarak ve yanlarý üzerine yatarken Allah’ý anarlar, göklerin ve yerin yaratýlýþý üzerinde tefekkür ederler (düþünürler). Rabbimiz (derler), bunu boþ yere yaratmadýn, sen yücesin, bizi ateþ azabýndan koru!”
Onun için Yüce Allah Kur’an’da çeþitli hususlarý dile getirdikten sonra: “...Þüphesiz bunda tefekkür eden (düþünen) insanlar için ibretler vardýr.” (Nahl, 11.) demektedir. Ýnsanlarý tefekküre davet eden bu ifade Kur’an’da beþ yerde daha geçmektedir. (Ra’d, 3; Nahl, 69; Rûm, 21; Zümer, 42; Casiye, 13.)
Kur’an-ý Kerim ve hadislerde tefekkür
Tefekkürle ayný kökten meydana gelen kelimeler, Kur’an’da on sekiz yerde geçmektedir. Kur’an’da birçok ayette, akýl erdiren, düþünen, bilen insanlar için ibretler vardýr denmekte ve tefekkür anlamýný ifade eden pek çok kelime kullanýlmaktadýr. Olumlu tefekkür olduðu gibi, olumsuz tefekkür de vardýr. Doðru olmayan tefekkürün neticesi de doðru olmaz. Ancak salim kalbe sahip olan insanlarýn tefekkürü saðlýklý olabilir. Ýslam dininin istediði tefekkür, hiç þüphesiz saðlýklý olanýdýr. Ýnsanlarý bu olumlu tefekküre davet eden bir ayetin meali þöyledir: “Yeryüzünü enine boyuna yayýp döþeyen, onda oturaklý daðlar ve ýrmaklar meydana getiren ve yeryüzünde meyvelerin hepsinden iki çift yapan O’dur. Sürekli olarak gece ile gündüzü birbirine dolamaktadýr. Düþünecek olan bir kavim için bunda muhakkak ki ibretler vardýr.” (Ra’d, 3.)
Allah’ýn azametini tefekkür eden insan; O’nun büyüklüðü karþýsýnda gafletten kurtulur, imaný kuvvetlenir; acz, fakr ve kusurlarýný anlar, Kur’an-ý Kerim’de Allah Teala, kudret-i Rabbaniyenin mucizatýný göstererek, insanlarýn bunlarý düþünerek ibret almalarýný beyan buyurur. Âlemin düzenliliðini, yaratýlýþ gayesini, verilen nimet ve güzellikleri, dünyanýn geçiciliðini, süt veren hayvanlardaki icazý, gece ve gündüzün dönüþümünü düþünen insan, Allah Teala’nýn sonsuz ihsanlarýyla kullarýný nasýl donattýðý karþýsýnda, O’nun büyüklüðünü idrak eder.
Hadis-i þeriflerde tefekkür kavramýnýn fazileti yanýnda tefekkür ameliyesinin de bir sýnýrýnýn olduðu ve bu sýnýrlarýn nerelere kadar uzandýðý belirtilmektedir. Bu sýnýr Cenab-ý Hakk’ýn zatýna kadardýr. Zira Efendimiz (s.a.s.): “Allah’ýn yarattýklarý hakkýnda düþünün. Allah’ýn zatýný düþünmeyin. Allah’ýn zatý hakkýnda düþünmeye güç yetiremezsiniz.” (Suyûtî, el Cami’us-Saðîr, Mýsýr ts., C., I, s. 136; Aclûnî, Keþful Hafâ ve Mizanu’l-Ýlbas, Kahire, ts., C. I, s. 371; “Bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayýrlýdýr.” Aclûnî, a.g.e. C. I, s. 370.) buyurmuþtur. Burada vurgulanmak istenen þey tefekkürle Hakk’ýn zatýnýn anlaþýlamayacaðý hususudur. Çünkü tefekkürde bir kuþatma ve hakimiyet saðlama vardýr. Ýnsan ne kadar tefekkür ederse etsin, Cenab-ý Hakk’ý kuþatamayacaðýna göre bu konuda düþünülmemesi gerektiðine iþaret edilmiþtir. Ancak bu demek deðildir ki insan, Cenab-ý Hakk’ýn zatýnýn muhatabý olamaz.
Tahkiki iman, tefekkür ve zikirle elde edilir. Onun için Kur’an-ý Kerim’in yüzlerce ayetinde zikir ve tefekkür, emir ve tavsiye edilir. Tefekkürün merkezi dimað, zikrin merkezi kalptir. Bu iki ana merkez, irtibatlý olarak þer’i mecralarýnda geliþtirilmezse, insan-ý kâmil ve yakin sahibi olma imkâný yoktur. Fakat imani meselelerde, hakku’l-yakin mertebesine ulaþmak bu dünyada mümkün deðildir. Bu, iman ehli bahtiyarlar için ebedi âlemde gerçekleþecek yüce bir nimettir.
Ýslam’ýn bu kadar önem verdiði olumlu tefekkür, insaný taklitçilikten kurtarmaktadýr. Mesela, “Dünya hayatý geçicidir; ahiret hayatý ise ebedidir.Ebedi olan þeyi geçici olan þeyden üstün tutmak daha iyidir.” þeklindeki bir nasihati dinleyip ahiret için çalýþan insan, baþkasýný taklit ederek kendisini iyi yola sevk etmiþ olur. Fakat tefekkürün yani derin bir düþüncenin neticesinde bu kanaate varan ve ona göre bilinçli hareket eden kiþi, her zaman için daha kârlý çýkar. Bilerek kötü þeyden korunmuþ ve iyiyi tercih etmiþ olur. Ayný zamanda baþkalarýný taklit etmekten kurtulur; kendisi baþkalarýna yol gösterir. (Topbaþ, Osman Nuri, Öyle Bir Rahmet ki, Ýstanbul 2007, s. 235 vd.)
Ayet-i kerimelerde tefekkürün usulü anlatýlmaktadýr. Ýnsan önce kâinat kitabýna bakmalý, gecenin ve gündüzün peþi sýra geliþini, daðlarýn ve evrenin yaratýlýþýný, her þeyin kendisinin emrine veriliþini tefekkür etmelidir. Peki, tefekkürden sonra ne olmalý? Sonuçta Cenab-ý Hakk’a karþý bir maiyet kesbi söz konusu olmalýdýr. Bir yakýnlýk olmalý, bir muhabbet baþlamalýdýr. Her þeyi bizim için yaratan ve bizim emrimize veren varlýða karþý insan nasýl bir hâl alýr, bunun tarifi olmaz. Ýþte sýfatlarýn tefekkürü sonucu insanda meydana gelen þey zata karþý oluþan muhabbetten baþka bir þey deðildir.
Akýl sahibi varlýk olan insana hitap eden Kur’an-ý Kerim, tefekküre çok büyük önem vermiþtir. Düþünmeyen, aklýný ve kalbini kullanmayan gafiller, varlýklar içinde en aþaðý derecede olanlarla bir kabul edilmektedir. (A’raf, 179.) Kur’an-ý Kerim’de tefekkür kavramý, tedebbür, tezekkür, akletme ve nazar etme gibi kavramlarla eþ anlamlý olarak kullanýlmýþtýr. Bir hususta görüþ ileri sürmek ve aklý kullanmak gibi bir manaya gelen tefekkür (Bolay, S. Hayri, Felsefî Doktrinler ve Terimler Sözlüðü, Ank., 1997, s. 129; Hançerlioðlu Orhan, Felsefe SözlüWðü, Ýstanbul 1989, s. 73.) ve yakýn anlamlarý olan diðer kavramlar ile ilgili ayetler Kur’an-ý Kerim’de bir hayli fazladýr. Bir fikir vermesi açýsýndan zikredecek olursak, tefekkür 18, nazar ve müþtaklarý 128, tedebbür 4, ulü’l-elbab 16, akýl ve müþtaklarý 49, ilim ve müþtaklarý ise yüzlerce yerde geçmektedir. Yine bir fikir vermesi açýsýndan fýkýh ve Ýslam hukuku ile ilgili açýk ayetlerin 150 civarýnda olduðu Kur’an-ý Kerim’de, ilim ve düþünceyi teþvik eden ayetlerin 750’yi geçmesi gerçekten düþünen insanlar için önemli bir ipucu olarak karþýmýzda durmaktadýr. (Çetin, a.g.m., s. 45.)
Kur’an-ý Kerim, tefekkürü iki önemli noktaya yöneltmektedir. Birincisi; bizzat Kur’an-ý Kerim üzerinde tefekkür, ikincisi; baþka varlýklar üzerinde tefekkürdür. Kur’an-ý Kerim üzerinde tefekkür; Kur’an-ý Kerim’in ifadesiyle onu doðru olarak anlamak, ondan yararlanmak, gösterdiði yoldan gitmek demektir.
Baþka varlýklar üzerinde tefekkür konusunda, Kur’an-ý Kerim; Allah’ýn yoktan var ettiði hiçbir þeyi boþuna yaratmadýðýný, (Âl-i Ýmran, 191.) yaratýlanlarýn mutlaka bir sebep ve hikmete mebni olarak yaratýldýðýný, (Mu’minûn, 115.) canlý ve cansýz birçok varlýðýn insanýn hizmetine ve onun emrine verildiðini ifade etmektedir. (Bakara, 29, 266; Rum, 21, 24, 50; Tarýk, 6; Ankebut, 43; bkz.: Çetin a.g.m. s, 45.) Gazzalî’nin düþünce sisteminde hikmet ve tefekkür kavramlarý iç içedir ve bu iki kavram arasýnda çok yakýn bir iliþki vardýr. Bu nedenle bazen bu kavramlarýn birbirinin yerine kullanýldýðý farkedilir.
Gazzalî’nin eserlerinde hikmet tefekkürü, tefekkür de hikmeti kapsamakta ve ayrýlmaz bir bütün olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Hikmetin ilk þartý düþünmedir. Bu da temiz bir kalp ve temiz bir akýl ile olur. Allah’ýn verdiði aklý þehvani arzularýn peþinde kullananlar, ne kendi iç dünyalarýndaki ilhamlarý ne de dýþ dünyadaki olup biten ibretli sahneleri düþünüp anlayamazlar, kavrayamazlar. (Yazýr, Elmalýlý Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, sad.; heyet, Ýst., 1992, C. II, s. 204- 205.) Hikmetsiz tefekkürün manasý ve faydasý yoktur. Tefekkür ise, zaten insan zihnini ister istemez varlýðýn hikmetini kavramaya götürür. Yani kýsaca, tefekkür hikmete, hikmet de insaný düþünce, söz ve amelinde isabetli kararlar verip uygulamaya götürür.
Gazzalî, tefekkürün iki önemli hususiyeti üzerinde durmaktadýr: Biri; Allah’ýn zatý hakkýnda düþünmenin caiz olmadýðý, diðeri; bir saat tefekkürün bir sene (nafile) ibadetten hayýrlý olduðudur.
Gazzalî, tefekkürün meyvesinin ilimler, haller ve ameller olduðunu ifade eder ve ilmin tefekkürün özel meyvesi olduðunu belirtir. Gazzalî’ye göre ilmin kalple iliþkisi ise baþka bir þeydir. Þöyle ki; ilim kalbe gelince kalp deðiþir, kalp deðiþince azalar ve azalarýn davranýþlarý da deðiþir. Böylece davranýþlar kalbe gelen hallere, hal de ilme, ilim de tefekküre tabi olup aralarýnda bir zincirin halkalarý gibi bir iliþki vardýr. O halde tefekkür bütün hayýrlarýn anahtarýdýr. (Gazzâlî, a.g.e., C: IV, s. 881; Ayrýca bkz.: Kýlýç, Cevdet, Gazzâlî’de Tefekkür ve Hikmet Kavramlarý, Tasavvuf Dergisi, 2001, Yýl: 2, sayý 5, 117-141.)
|