Sözlükte, "bir þeyden uzak durmak", "bir þeye karþý kendini tutmak" anlamýna gelen "sýyam" kelimesi, hadis metninde bu anlamý öne çýkarýlarak kullanýlmýþ ve sadece yeme-içmeden uzak durmanýn (es-sýyamu mine’l-ekl ve’þþürb) oruç için yeterli olmadýðý, gerçek bir oruç için boþ laf ve kötü sözden de uzak kalýnmasý (es-sýyamu mine’l-laðv ve’r-refes) gerektiði vurgulanmýþtýr. Her ne kadar fýkýh kitaplarýmýzda oruç, "tan yerinin aðarmasýndan güneþ batýmýna kadar, kiþinin yeme-içme ve cinsel iliþkiden uzak durmasý olarak tanýmlamýþsa da", ilgili bazý hadisler dikkate alýnýnca bunlarýn âdeta asgari þart olduðu anlaþýlmaktadýr. Örneðin, sevgili Peygamberimiz’in, “yalan söylemeyi ve yalanla iþ yapmayý terk etmeyen kimsenin yemesini-içmesini býrakmasýna Allah’ýn ihtiyacý yoktur.” (Buhari, Savm, 8) hadisi, oruç ibadetinin hakkýyla eda edilebilmesi için daha nelerin gerekli olduðunu bize hatýrlatmaktadýr.
Ýslam dini, diðer ibadetlerde olduðu gibi oruç ibadetinde de, Allah’a yakýnlaþma ve O’nun rýzasýný kazanma niyet ve amacýnýn yanýnda, bunlarýn getirisi olan ahlakî güzelliðe ve olgunluða ulaþma hedefine de büyük önem vermiþ, ilahî rýzanýn ancak böyle elde edilebileceðini bildirmiþtir. "Þüphesiz namaz, insaný ahlaksýzlýk ve kötülükten alýkoyar." (Ankebut, 45) buyuran Cenab-ý Hak da; "oruç koruyucudur. Biriniz oruçlu olduðunuz zaman, çirkin söz söylemesin ve kabalýk yapmasýn…" (Ebu Davud, Sýyâm, 25) diyen Allah Rasulü de ayný hedefe iþaret etmiþlerdir. Orucun farziyetini gösteren Bakara suresinin 183. Ayetinde de, "Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kýlýndýðý gibi, sakýnasýnýz diye, size de oruç farz kýlýndý.” buyrularak, Allah’ýn emir ve yasaklarýna riayet ederek, kötülüklerden sakýnma (ittikâ) hususu, oruç emrinin temel hikmeti olarak gösterilmiþtir.
Nefis tezkiyesi, yani, kiþinin kendini kötülüklerden arýndýrmasý açýsýndan bedenin zekâtý sayýlan oruç, yýlýn bir ayýnda, günün belirli bir süresinde, dünyevî ihtiyaç ve zevklerin bir kýsmýndan uzak kalýnarak gerçekleþtirilen bir alýþtýrmadýr. Ýnsanýn en çok yoðunlaþtýðý ve ölçüyü kaçýrdýðý yeme-içme ve þehevî arzularýn disiplin altýna alýnmasýyla, her þeyin bedenden ibaret olmadýðý, dengeli bir hayatýn ancak, bedenî ihtiyaçlarýn yaný sýra ruhî melekelerin ve buna baðlý yüce duygularýn aktif hale getirilmesiyle sürdürülebileceði anlaþýlmýþ olur. Kendi iradesiyle helal olan þeylerden uzak kalabilen insan, haram olanlara hiç yaklaþýlmamasý gerektiði bilinci ve iradesini güçlendirir. Gerektiðinde meþru bedenî ihtiyaçlarýna belirli bir süre oruç tutturabildiði gibi, nefsin ihtiyaç gibi sunduðu, dedikodu, gýybet, yalan, çirkin söz gibi kötü vasýflara sürekli oruç tutturmasý gerçeðini kavramýþ olur.
Oruç tutan insan bir yandan sahip olduðu nimetlerin kýymetini idrak ederken, diðer yandan bu nimetlerden yoksun olan muhtaçlarýn durumunu daha iyi anlayarak, toplum içinde kendisine düþen görevlerin farkýna varýr. Böylece, yardýmlaþma, paylaþma, fedakârlýk, dayanýþma gibi erdemleri yaþama fýrsat ve zevkine kavuþur. Bir yandan namaz, oruç gibi bireysel ibadetlerini yerine getirmenin manevi hazzýný tadarken diðer yandan hemcinslerine karþý toplumsal görevlerini yerine getirmenin ve onlarla bu mübarek ayýn kazandýrdýðý ortak duygu ve heyecaný paylaþmanýn sevincini yaþar. Bu fýrsatýn iyi deðerlendirilmesi gerektiðine dikkat çeken sevgili Peygamberimiz þöyle buyurmuþtur: “Bu ayda cennet kapýlarý açýlýr, cehennem kapýlarý kapanýr, þeytanlar baðlanýr. Ramazanýn sonuna kadar her gece bir münâdî, “ey iyilik isteyen, haydi koþ. Ey kötülük isteyen, kötülüðü býrak,” diye seslenir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/411)
Evet ramazan, iyilik sahiplerine kucaðýný ve cennetin kapýlarýný açan, kötüler için þeytanlarý baðlayýp cehennem kapýlarýný kapatarak fýrsat sunan kutlu bir aydýr. Bu fýrsatý iyi deðerlendirerek hayatýný düzene sokan insanýn, bu manevî doygunluðu sürekli kýlmasý kendi elindedir. Her yýl tekrar eden ramazanlar, daha önce fýrsatý kaçýrmýþ olanlara her þeye yenden baþlama imkâný sunmakta, zarardan samimiyetle dönenler için ömrün tamamýný kâra çevirme þansýný tanýmaktadýr. Onun için Peygamber Efendimiz, “Ramazan orucunu inançla ve karþýlýðýný yalnýzca Allah’tan bekleyerek tutan kimsenin geçmiþ günahlarý baðýþlanýr.” (Buhari, Ýman, 27) buyurmuþtur.
Orucun hikmeti insaný dayanamayacaðý bir sýkýntýya sokmak deðil, aç-susuz ve yoksul insanlarýn halini anlayýp sýkýntýlarýna çare olmayý saðlamaktýr. Ýnsaný ancak gücünün yettiði þeyle yükümlü kýlan Yüce Allah, oruç ayetlerinin sonunda hastaya ve yolcuya saðlanan kolaylýklarý belirttikten sonra "Allah sizin için kolaylýk diler, zorluk dilemez." (Bakara, 185) buyurarak, muradýnýn kullarýna zorluk çektirmek olmadýðýný beyan etmiþtir. Dolayýsýyla orucu sadece belli bir süre aç-susuz kalmaya indirgeyerek, akþama kadar katlanýlan mahrumiyetlerin acýsýný çýkartýrcasýna mükellef iftar sofralarý için büyük masraflar yapýp, yaný baþýndaki insanlarýn ihtiyacýný görmeyen kimseler bu ibadetin anlamýný kavramamýþ demektir.
Özet olarak, tuttuðumuz oruçlar, bizi kötü iþ ve davranýþlardan tutup çevirmedikçe, bize diðer insanlarla paylaþacaðýmýz güzel hasletler kazandýrmadýkça, ramazan, gün boyu, iftar soframýzýn hazýrlýðý ve yiyeceðimiz nefis yiyeceklerin düþüyle geçireceðimiz bir diyet proðramýna dönüþecektir. Dolayýsýyla tuttuðumuz oruçlarýn yerini bulmasý, o oruçlarýn bizi tutup çekip çevirmesiyle çok yakýndan ilgilidir.
|