Ýçerisinde yaþadýðýmýz sosyal ve kültürel þartlar, Ýslam kültürünü çok yönlü olarak etkilemektedir. Bu etkilenmelerden biri de, Kur’an’ýn cihat, mücahit vb. kavramlar alanýnda meydana geldi. Söz konusu kavramlar sadece anlam deðiþikliðine uðramadý, ne yazýk ki, Kur’anî içeriklerinden uzaklaþýp olumsuz çaðrýþýmlar yüklendiler.
Þükür ki, ‘takva’ ve ‘muttaki’ kelimeleri, zikrettiðimiz kavramlara göre asli muhtevalarýný ve anlamlarýný büyük ölçüde korumaktadýr. Çünkü kullanýldýklarýnda, ‘ideal bir dindarlýk’ veya ‘ilahî buyruklarý yerine getirme konusunda hassasiyet sahibi insan’ akla gelmektedir. Ancak günümüzde ‘takva’nýn deruni bir hal, içsel bir yöneliþ olmaktan, þeklî yönü öne çýkan
bir boyut kazandýðý veya böyle algýlandýðý da bir gerçektir. ‘Takva’ kelimesi, lügat manasý itibarýyla bir þeyi ‘korumak’ anlamýna gelen ‘v-k-y’ kökünden türemiþtir. Yine ayný kökten türeyen ‘itteka’ kelimesi bir tehlikeden ve zarardan bir þey aracýlýðý ile ‘korunmak’, sakýnmak, çekinmek ve korkmak anlamlarýný içerir. ‘Muttaki’ de bu kelimenin ism-i failidir. Yani korunan, sakýnan, çekinen, korkan anlamlarýna gelmektedir.
Mümin, Allah’ýn buyruklarýný çiðnemekten, günahlardan, cehenneminden sakýnýr ve çekinir. Yarýn O’nun huzurunda vereceði hesaptan endiþe eder. Ancak O’nun korumasýna girmeyi, O’na sýðýnmayý arzular. Merhum Hamdi Yazýr’ýn da ifade ettiði gibi, en kapsamlý ve en güvenceli koruma O’na aittir. Çünkü insanýn korumasý, geleceðe hâkim olamadýðý gibi, þimdiki zararlarý gidermek için de yeterli deðildir. Bundan dolayý gerçek korunma ancak Allah’ýn korumasýna girmekle gerçekleþebilir. Aslýnda Rahman sýfatý dolayýsýyla inanan-inanmayan herkes Allah’ýn korumasýndadýr. Fakat müminler, Allah’ýn korumasýna girmeyi arzular ve Rahîm sýfatý sebebiyle de buna mazhar olurlar. (Bakara, 2’nin tefsiri)
Kur’an, daha ilk ayetlerinde, bir anlamda, muhatap kitlesini belirler ve ‘muttakilere’ bir hidayet rehberi olduðunu ifade eder. (Bakara, 2.) Takva þuuru kiþiye bir bilgilenme ve aydýnlanma imkâný verir. Kalbin kapýlarýný ilahî çaðrýyý almaya ve kabullenmeye müsait bir hale getirir. Kalbi takvaya hazýrlayan Kur’an’dýr; Kur’an’ýn çaðrýlarýný almaya hazýrlayan da takvadýr. Takva, kalbin ritminin Kur’an’ý almaya ve özümsemeye ayarlanmasýdýr.
Ebu Hüreyre’ye nispet edilen bir benzetmede takva þöyle anlatýlýr: “Yolda yürürken dikenler görürsün; ya yolu deðiþtirirsin ya da dikene dokunmadan geçmenin bir yolunu arar ve bulursun; iþte takva da budur; hayatý Allah Teala’nýn yasakladýðý kötülüklere bulaþmadan yaþamaya çalýþmaktýr.”
Muttaki, þehvet-þöhret, makam mevki, para-pul ihtiraslarýnýn önüne serdiði dikenli yolda manevi hayatýný çizdirmeden yol alma çabasýný sürdüren kiþidir. O, günahýn tuzaðýna düþmeden, dalaletin çamuruna bulaþmadan yaþama mücadelesi verir. Gönlündeki takva meþalesinin inkâr ve isyan rüzgârýyla sönmesine fýrsat vermemek için çýrpýnýp durur.
Takva, Allah’a karþý derin bir sorumluluk bilincine sahip olmamýzdýr.
Dindarlýðýmýzýn, Mevla’ya yapmamýz gereken kulluðumuzun zirvesidir. O, aslýnda kalbe ait, görünmez, deruni bir yöneliþtir; ancak yaptýðýmýz amellerin ‘olmazsa olmaz’ þartýdýr. Dinî hayatýmýzýn temeli, Mevla ile olan rabýtamýzýn esasýdýr. Bütün hayatýmýzda yaptýðýmýz amellerin özünü o oluþturur ve hayatýmýz bu sayede deðer kazanýr. Allah katýndaki deðerimiz de onunla ölçülür. Yaþadýðýmýz bu hayattan geriye kalacak ve Allah’a varacak olan da takvamýzdan baþkasý deðildir. Nitekim kurban baðlamýnda konu þu þekilde dile getirilir: “Fakat unutmayýn ki ne onlarýn etleri, ne de kanlarý asla Allah’a ulaþacak deðildir. Lakin O’na ulaþan tek þey, kalplerinizde beslediðiniz takvadýr.” (Hac, 37.)
Dinler tarihinin de ortaya koyduðu þekilde, zaman içerisinde insanlar, dinî hayatlarýný özden yoksun, þeklî birtakým törenlere dönüþtürürler. Ýþte bu ayet, zahiri öne çýkaranlara, içsel derinlikten nasibini alamayan ritüellere Kur’an’ýn verdiði bir cevaptýr. Ýnsanlar çoðunlukla þeklî olarak bir takým ibadetleri yerine getiriler ve böylece görevlerini yaptýklarýný zannederler. Oysa bundan daha zor olaný, yapýlan ibadetle beraber içsel bir derinliðin yakalanmasý ve Allah’a karþý saygý þuurunun artmasýdýr.
Kur’an takvayý, Araplarýn günlük yaþantýlarý açýsýndan oldukça önemli olan ‘azýk’ örneðiyle anlatýr. Günlerce süren bir çöl yolculuðuna imada bulunur. Bu yolculukta iki þey çok önemlidir: Bunlardan birisi güvenlik ise; diðeri de yanýmýza alacaðýmýz yiyecek ve içecek maddeleridir. Eðer yanýmýzda erzakýmýz yoksa uçsuz bucaksýz çölün bir yerinde aç susuz periþan olmamýz iþten bile deðildir. Ýþte çýkmýþ olduðumuz bu hayat yolculuðunda da takva bu denli önemlidir. Onsuz manevi hayatýmýzý sürdürmemiz mümkün deðildir. Nitekim ayet þöyle diyor: “(Ey müminler! Ahiret için) azýk edinin. Bilin ki azýðýn en hayýrlýsý takvadýr. Ey akýl sahipleri! Öyleyse bana karþý gelmekten sakýnýn.” (Bakara, 197.) Nasýl ki beden aç býrakýldýðý takdirde ölüm kaçýnýlmazsa, manevi hayat da takva gýdasýndan mahrum olursa ölüme mahkûm olur.
Yine Kur’an takvayý elbiseye benzetir. Þöyle ki, “Ey Âdem’in evlatlarý!
Bakýn size edep yerlerinizi örteceðiniz giysi, süsleneceðiniz elbise indirdik. Fakat unutmayýn ki en güzel elbise, takva elbisesidir.” (A’râf, 26.) Elbise nasýl ki insaný sýcaktan, soðuktan korursa, takva da dünyada manevi düþüþ ve yok oluþtan, ahrette de hüsrana ve zarara, dolayýsýyla mahcubiyete uðramaktan onu korur. Elbise nasýl ki yaðmurda doluda, karda kýþta bizleri saðanaktan, soðuktan koruyorsa, takva elbisesi de mahþerin o kasvetli gününde yalnýzlýk ve mahcubiyetin donduruculuðundan bizleri koruyacaktýr. Yine elbise, güneþin yakýcý etkisinden bizleri nasýl muhafaza ediyorsa, takva elbisesi de inkârýn, isyanýn sebep olduðu hem dünyanýn hem de ahiretin ateþinden ve yakýcýlýðýndan koruyacaktýr.
Takva vurgusu Kur’an’da tekrar tekrar geçer; bunun hikmetini anlamak zor deðildir; çünkü insan her an bir þuursuzluða ve gaflete kapýlma riski ile karþý karþýyadýr. Ýþte insan, bu duruma karþý uyanýk olmaya, Rabb’ine karþý saygýda kusur etmemeye çaðýrýlmaktadýr.
Kur’an, takva sahiplerinden bahsettiði her durumda en güzel müjdelerini verir. Meselâ Talâk sûresinin ilk sayfasýnda peþ peþe gelen ayetler bunun en etkileyici örnekleridir. Herhangi bir yorum yapma gereði duymadan bunlarý meal olarak veriyoruz: “Kim Allah’a karþý gelmekten sakýnýrsa, Allah onu dert ve sýkýntýdan kurtarýr. Onu hiç ummadýðý yerlerden rýzýklandýrýr. Allah’a dayanýp güvenene Allah kâfidir. Allah buyruðunu elbette yerine getirir.” (Talâk, 2-3.) “Kim Allah’ý sayýp O’na karþý gelmekten sakýnýrsa, Allah onun iþinde bir kolaylýk verir.” (Talâk, 4.) “Kim Allah’a karþý gelmekten sakýnýrsa Allah onun günahlarýný örter, mükâfatýný bol bol verir.” (Talâk, 5.)
|