Rahman ve Rahîm olan Rabbimiz, Peygamberimizi bütün insanlýk için bir rahmet olarak göndermiþ, Efendimiz de onlarý güzelliklerle müjdelemiþ ve fenalýklardan korumaya çalýþmýþtýr. Cenab-ý Hak; “Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarýcý olarak gönderdik. Fakat insanlarýn çoðu bilmezler.” (Sebe, 28.) buyurarak Sevgili Peygamberimiz’in “müjdeci” ve “uyarýcý” vasfýný zikretmektedir. Bu sebeple Efendimiz (s.a.s.), teblið ve davette bulunurken insanlarý kelime-i tevhide çaðýrmýþ, þehadet getirenleri cennetle müjdelemiþ, risaletini kabul edenlerle insanlýk onurunu kurtarmaya çalýþmýþtýr.
Haksýzlýða, zorbalýða, adaletsizliðe, emek sömürüsüne, cinsiyet ayrýmcýlýðýna, sömürü çarklarýna, güç hegemonyasýna tek baþýna tavýr koyan Peygamber Efendimiz, muhataplarýný insanca yaþamaya, merhamet kanatlarýný açmaya, paylaþmaya, kaynaþmaya, kardeþliðe ve sevmeye davet etmiþtir. Hakk’a kul olanlarý hiçbir gücün esaret altýna alamayacaðýný müjdelemiþ, Allah’tan korkanlarý hiçbir otoritenin sarsamayacaðýný bildirmiþ, Hakk’a yönelenlerin mahrum kalmayacaklarýný ilan etmiþ, Hak için hak yolda yürüyenlerin piþman olmayacaklarýný duyurmuþtur. Ümmetini secdelerini çoðaltmaya, huzur iklimine yolculuk yapmaya, gönülde ilahî tecellileri belirginleþtirmeye, sevgi toplumu inþa etmeye, medeniyet yürüyüþünde kendisine yardýmcý olmaya davet etmiþtir. Tevhit inancýna sadýk kalanlara ne þeytanýn zarar verebileceðini ne de nefsin ayak baðý olabileceðini ifade etmiþtir. Onunla beraber olanlarda yarýn endiþesi yoktur. Onun izini takip edenlerde korku ve endiþe yoktur. Ona kavuþma özlemi taþýyanlarda tembellik, yýlgýnlýk ve atalet söz konusu deðildir. O vuslatýn, hidayetin, sabrýn, teslimiyetin, vefanýn, emanete riayetin, muhabbetin ve insanlýðýn adresidir. O muhataplarýna seslenirken tüm çaðlara sesini duyurmuþ, bütün diyarlarý dolaþmýþ, tüm farklýlýklarý vahdet sarayýna davet etmiþtir.
Müjdeci olmak, Hz. Peygamber’in en ayrýcalýklý vasfýdýr. O, karanlýklar arasýnda yolunu ve umudunu kaybetmiþlere yüksek tondan haykýrýþýyla umut aþýlayan ve yön gösterendir. Haykýrdýðý prensip, “Allah’ýn rahmetinden umut kesmeyin. O bütün kusur ve günahlarý baðýþlar.” “Allah’ýn rahmetinden ancak gerçeði ve hakikati saklayan kâfirler umut keser.” (Yusuf, 87; Zümer, 53.) ifadesiyle formüle edilen ve umutsuzluða karþý tavýr belirlemeyi, düþüncesinin temeline oturtan umut dolu aydýnlýk çaðrýsýdýr. Kötülük ve zulmün sürekli olmadýðýný, mutlaka bir gün güneþin doðacaðýný, bedbinlikler, karamsarlýklar ve olumsuzluklarýn daðýlacaðýný muþtulayan bir duygu ve düþünce atmosferini oluþturma çabasýdýr. (Ali Akyüz, Yaþayan Kur’ân Hazreti Peygamber, Ensar Neþriyat, 17. Baský, Ýstanbul 2006, s. 113.) Peygamber Efendimiz, istikbalin Ýslam’ýn olduðu inancý içerisinde ve çevresine bu inancý yayarak, hidayet ve ýslahýn Allah’ýn elinde olduðunu bilerek vazifesini yaptý. O ümidini kaybetmeden en onulmaz sanýlan insanlarýn bile kalbini yoklamaya devam etti. Kabileler arasýnda teblið faaliyetini sürdürürken çoðu kez onlardan aldýðý cevap þu minvalde oluyordu: “Ey Muhammed! Artýk senin bizden ümidini kesme vaktin gelmedi mi?” Fakat o ümidini kesmeden doðru bildiði hakikatleri haykýrmaktan geri durmadý. (Ahmet Önkal, Resûlüllâh’ýn Ýslâm’a Da’vet Metodu, Kuzucular Ofset, 4. Baský, Konya 1987, s. 204.)
Mekke döneminde, her türlü zulüm ve iþkence altýnda inim inim inleyen Müslümanlara Hz. Peygamber, onlarýn þikâyetleri karþýsýnda sabýr tavsiye ediyor, önceki kavimlerden inananlarý vücutlarýnýn testere ile ikiye biçilmesi, demir taraklarla etlerinin kemiklerine kadar taranarak sýyrýlmasýnýn dinlerinden döndüremediðini beyanla duygulandýrýyor ve San’a’dan kalkan birisinin Hadramevt’e kadar hiçbir þeyden endiþe etmeksizin ve korkmaksýzýn gidebileceði bir þekilde dinin yayýlýp kemal bulacaðýný ifade ederek onlara ümit bahþediyor, fakat aceleci olmamalarý gerektiðini bildiriyordu. (Buhari, Menakýb 25, Ýkrah 1; Ebû Davûd, Cihad 97; Ýbn Hanbel, V, 109-111.)
Kureyþlilerin ve müþrik Araplarýn birleþerek Medine üzerine yürüdüðü haberi üzerine ashabý ile birlikte müdafaa için hendek kazma faaliyetine bizzat iþtirak eden Hz. Peygamber, düþmanýn gelivermesi endiþesi ile hummalý faaliyetler içindeydi. Kimi þahsiyetleri korku ve telaþ bürümüþken, açlýk ve yokluktan dolayý pek çok Müslüman, hatta bizzat Hz. Peygamber, karýnlarýna taþ baðlamýþlarken, güç bir durumda, iþçiler karþýsýna çýkan sert bir kayayý parçalamasý nedeniyle o, aþk ve þevk içerisinde tekbir getirerek yanýndakilere Kisra ve Kayser’in saraylarýnýn Ýslam topraklarý dahiline gireceðini müjdeleyip ümit bahþetmiþtir. (Ýbn Kesir, Ebu’l-Fidâ Ýsmail, el-Bidâye ve’n nihâye, 2. Baský, Beyrut 1977, c. IV, s. 99-103.) Müþrikler gelip hendek önünde karargâh kurduklarý, arkadan Yahudiler ihanet ederek büyük bir tehlike arzettikleri vakit, Müslümanlar iki ateþ arasýnda kaldýklarý zaman, bela, mihnet ve sýkýntý þiddetlendiði bir esnada, münafýklar; “Biz þu anda tuvalete bile gitmekten korkuyoruz, Muhammed de bize olmadýk þeyler vaat ediyor, hayalden bahsediyor.” demiþlerdi. Alaya almalarý ve küçük düþürmelerine raðmen Hz. Peygamber, ashabýna Cenab-ý Hakk’ýn onlarý bu güç durumdan mutlaka kurtaracaðýný, emniyet içinde Kâbe’yi tavaf edeceklerini ve Kâbe’nin anahtarýna Allah’ýn kendisini sahip kýlacaðýný, Kisra ve Kayser’in saltanatýnýn yýkýlarak hazinelerinin Allah yolunda infak edileceðini belirterek müjdelerde bulunuyor, ümit kaynaðý oluyordu. (Ýbn Kesir, Ebu’l-Fidâ Ýsmail, el-Bidâye ve’n-nihâye, 2. Baský, Beyrut 1977, c. IV, s. 104, 109.)
Ýmana çaðrýlan, günahlardan tövbe etmeye davet edilen insanlarda olduðu gibi, iman ve ameliyle olgunluk yolunda ilerlemeye çalýþan kimselerin de bu müjdelemeye ihtiyacý vardýr. Amellerinde ve hizmetlerinde daha iþtiyaklý olmalarý için, sevinebilecekleri güzel haberleri duymalarý gerekmektedir. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz, zaman zaman ashabýný cennetle Müjdelemiþtir. Cennetle müjdelenen ve Aþere-i Mübeþþere diye tabir edilen on sahabe meþhurdur. Peygamber Efendimiz’in müjdelemesi sadece bu on kiþi ile sýnýrlý kalmamýþ, bunlardan baþka daha pek çok sahabeyi ve bazý güzel amellerde bulunan ümmetini de cennetle tebþir etmiþtir.
Bununla birlikte o, insanlarý ibadetlerden alýkoyacak ve gevþemelerine sebebiyet verecek yaklaþýmlara fýrsat vermemiþtir. Allah’ýn rahmet ve maðfiretini öne sürerek þeytanýn insanlarý aldatmasýna müsaade etmemiþtir. O denge ve itidali elden býrakmamýþ, muhatabýnýn durumuna göre hareket etmiþtir. Ýçinde yaþadýðý toplumun sosyo-kültürel dinamikleriyle iç içe olan Hz.Peygamber, kýrmadan, dökmeden, en iyi üslupla davetini sunmuþtur. Gece gündüz demeden gerçekleri insanlara anlatan bir fedakârlýk ve muhataplarýnýn direncinin kendi baþlarýna açacaðý musibetleri tahayyül ettikçe üzüntülerinden kendini paralayan bir diðerkâmlýkla ama hiç çekinmeden kimliðini, tavrýný ve duruþunu sergileyen bir erdemin sahibi olmuþ, yanlýþ algý ve anlayýþlarýn doðruya tahvili için çaba sarf etmiþtir. (Akyüz, Yaþayan Kur’ân, s. 54.)
Peygamber Efendimiz’in tebliði, bir aydýnlanma ve aydýnlatma çaðrýsýdýr. Mutluluðu paylaþma erdemidir. Baþkalarýna da mutluluk taþýma diðer kâmlýðýdýr. Kararlýlýðý sonuna kadar sürdürme, mutsuzluðu sona erdirme, umudun düþmaný olan karamsarlýðý sürgüne gönderme mücadelesidir.
Yüzünde tebessüm, sözünde nezaket, davranýþlarýnda zarafet, görüþünde isabet, bakýþýnda firaset, gönlünde merhamet, lisanýnda letafet, dilinde hakikat, ifadesinde fesahat ve belagat vardý. O güler yüzlü ve tatlý sözlüydü. Kimseye kötü muamele etmez, kimsenin sözünü kesmez, nazik ve mütevazý davranýrdý; ehlibeytine, kendisine hizmet eden hizmetkârlarýna ve ashab-ý kirama iyi ve güzel davrandýðý gibi, diðer insanlara da ince/zarif/nazik ve lütuf ile muamele ederdi. (Akyüz, Yaþayan Kur’ân, s. 113.)
|