Hayatýn sadece bu dünyadan ibaret olmadýðýna inanan mümin için paha biçilmez ödülleri içeren bu hadis, “Ýyilik yapan hiç kimsenin amelini zayi etmeyeceðini” (Tevbe,120) beyan eden Cenab-ý Hakk'ýn va'dinin biraçýlýmý mahiyetindedir. Kur’an-ý Kerim’de olduðu gibi sevgili Peygamberimizin bir çok hadislerinde de iman edip Salih amel iþleyenlerin mükâfatlarýnýn cennet ve oradaki sonsuz nimetler olduðu açýklanmýþtýr. Onun içinYüce Allah, müminlerin, Allah yolunda feda ettikleri canlarýný ve mallarýný cennet karþýlýðýnda satýn aldýðýný ve yaptýklarý bu alýþveriþten dolayý sevinmeleri gerektiðini (Tevbe, 111)bildirmiþtir.
Açýklamaya çalýþtýðýmýz hadiste yer alan iyiliklerin bir kýsmýnýn sadece uhrevî mükâfatý zikredilirken, bazýlarýnýn hem dünyevî hem de uhrevî mükâfatýndan bahsedilmesi,yaptýðýmýz bazý iyiliklerin bu dünyada karþýlýksýz kalacaðý anlamýna gelmemelidir. Çünkü yapýlan iyiliklerin bu dünyadaki karþýlýðý en azýndan manevî huzur,ruhsal dinginlik ve psikolojik tatmindir. Muhtaç insanlara yardým etmenin, zorda kalan kimseleri sýkýntýdan kurtarmanýn, insanlýk için yararlý bir iþ yapmanýn kiþiye verdiði manevî huzur, hiçbir maddî bedelle elde edilemez ve ölçülemez. Ayrýca, kardeþine yardým etti-ði sürece Allah’ýn yardýmýna nail olacak müminin, bu yardýmdan her iki âlemde de nasibdar olacaðý açýktýr. Müminin ayýbýný örtmek, onun kiþisel kusurlarýný ve günahlarýný ifþa edip baþkalarýna yaymamayý ifade eder. Bir müminin insan olarak maruz kaldýðý, fakat baþkalarýna zararý dokunmayan ayýp ve kusurlarýna muttali olduðumuzda onu kimseye duyurmamak, gerekirse uygun bir ortamda, “iyiliði tavsiye,kötülükten sakýndýrma” prensibi doðrultusunda samimi uyarýlarda bulunmak dinî görevimizdir. Ancak bir kimsenin yaptýðý hata ve iþlediði suç kamuyu ilgilendiriyor, yani zararý baþkalarýna dokunuyorsa, yine “iyiliði tavsiye…” ilkesi gereðince önce engel olmak, gücümüz yetmiyorsa derhal yetkililere haber vererek yanlýþýn önüne geçmek ve suçlunun yakalanmasýný saðlamak da dinî görevimizdir. Örneðin, insanlarýn mal ve can emniyetini tehlikeye sokan bir trafik kuralý ihlâlinden hýrsýzlýða; kamu malýna zarar vermekten cinayete kadar, bireye ve topluma zarar veren her olayýn muhbiri ve þahidi olmak hem imanýmýzýn hem de toplumsal sorumluluðumuzun bir gereðidir. Çünkü Cenabý Hak ana babalarýmýz ve en yakýnlarýmýz aleyhine bile olsa, Allah için þahitlik yaparak adaleti ayakta tutan kimseler olmamýzý (Nisa, 135) emretmektedir. Hadise göre ilme talip olup bu yolda ilerleyenlerin varacaðý son durak cennettir. Baþta Allah’ýn kitabý olmak üzere, okuyan, anlayan ve birbirleriyle ilmî müzakerelerde bulunup hak ve hakikatin ortaya çýkmasý için çaba gösteren ilim yolcularýna cennetin yolunu kolaylaþtýrmak ancak, cehalete savaþ açan bir dinin ödülü olabilir. Ýman konusunda bile ilmî ve bilgiyi dýþlamayan, bilakis, bilerek, araþtýrarak inanmanýn önemini ve deðerini vurgulayan bu dinin Peygamberi de dualarýnda Cenabý Hakk’ýn kendisine faydalý ilim nasib etmesini dilemiþ, (Ýbn Mace, Ýkâme, 32) kimseye faydasý ol-mayan ilimden Allah’a sýðýnmýþtýr. (Müslim,Zikr, H. No: 73)
Hadisimizin son cümlesi, Ýslâm dininin temel bir ilkesine iþaret etmekte ve soy sopla övünülen ve insanlara nesebleriyle deðer biçilen bir topluma þu mesajý vermektedir: Burada sayýlan iyilik ve güzellikleri yerine getirmekte ihmalkâr davranýr ve geride kalýrsanýz,soyunuz ve asaletiniz ne olursa olsun ilerleyemezsiniz. Cennete giden yolu kolaylaþtýran ve bu yolda yürüyüþünüzü hýzlandýran nesebiniz deðil, ancak salih amellerinizdir.
Irk ve cinsiyet gibi doðal; fakirlik zenginlik, makam ve statü gibi yapay ayrýmlarý fazilet ve üstünlük deðerlendirmesinde dikkate almayan Cenab-ý Hak, insanlar arasý mukayesede tek geçerli ölçünün takva, yani kendisine samimiyetle iman ve buyruklarýna saygý ve itaat olduðunu açýklamýþtýr. (Hucurât, 13)Böylece cahiliye döneminin insanlýk onuruna yakýþmayan deðer ölçüleri yerine, iman ve güzel ahlâký merkeze alan, herkes için geçerli bir ölçü getirmiþtir. Sevgili Peygamberimizde buna uygun olarak, “Arab’ýn Arap olmayana, Arap olmayanýn Arab’a takva dýþýnda bir üstünlüðünün olamayacaðýný ifade etmiþtir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned,5/411)
Bu açýk kurallara raðmen, bir cahiliye âdeti olan soyla övünmek ve bundan medet ummak, belli ölçüde Ýslâm tarihi boyunca da devam etmiþ ve izlerini günümüze kadar sürdürmüþtür. Örneðin, halkýmýzýn Hz. Peygamber’e karþý derin sevgi ve saygýsýný iyi bilen bazý insanlar, onun soyundan gelmeyi manevî bir nüfuz aracý olarak kullanabilmiþlerdir. Ýnsan ve mümin olarak belki de hiç saygýya layýk olmayan birçok kimse, Peygamber sevgisini istismar ederek seyyid þerif ünvanýyla, hak etmedikleri maddî ve manevî çýkarlara ulaþmýþlardýr. Hatta bu çýkardan pay alabilmek için soylarýnýn Hz. Peygamber’e ulaþtýðýný gösteren sahte soy þecereleriyle insanlarý kandýranlarda görülmüþtür. Halbuki, çok iyi bilindiði gibi, Peygamber soyundan gelmek ve onun mücerret yakýný olmak dinde bir fazilet ölçüsü deðildir. Biz, Hz. Peygamber’in mümin yakýnlarýný ve onun seçkin ashabýný, din açýsýndan sevgi ve saygýya layýk olduklarý için seviyor ve sayýyoruz. Ýman ve amelleri yönünden Hz. Peygamber’in onlara atfettiði deðer ve fazileti dikkate alýyoruz. Onlarýn, Ýslâm’ýn korunmasý ve yayýlmasý konusunda gösterdikleri fedakârlýðý, iman ve güzel ahlâklarýyla sonraki nesillere býraktýklarý örnekliði takdir ve saygýyla anýyor ve bunu kendimize rehber ediniyoruz. Ayný zamanda, insan olarak düþtükleri hatalardan, siyasal ve toplumsal geliþ-melere baðlý olarak kendi aralarýnda yaptýklarý mücadelelerden ve bir mümin için arzu edilmeyen olaylardan ibret alýyor ve ders çýkartýyoruz.
Kiþiyi insan, mümini müttakî kýlan deðerlerin dýþýnda, kendimizde vehmettiðimiz veya baþkalarýnýn bize izafe ettiði yapay ve temelsiz deðer ölçülerinin aldatýcý olduðunu bilmeli ve Hz. Peygamber’in þu vecizesini hatýrýmýzdan çýkarmamalýyýz: “Kiþinin üstünlüðü dini, iyiliði aklý, kýymet ve övün-cü de ahlâkýdýr.” (Ahmed b. Hanbel,Müsned, 2/365)
|