Cenabý Hakk’ýn, sevgili Peygamberini hep en mükemmele doðru yönlendirdiðini, bu eðitimin sonunda Resul-i Ekrem’inin “yüce bir ahlâka sahip olduðunu”, yine Kainat’ýn Rabbi’nin ifade ettiðini görürler. (Kalem, 4)
Resulünü, ilâhî eðitimle, huyu en güzel insan hâline getiren Allah Teâlâ, onun yaþama üslûbunu Müslümanlara örnek gösterir. (Ahzâb, 21)
Bu gerçeði Peygamber Efendimiz de dile getirir; “güzel ahlâký tamamlamak için gönderildiðini” hatýrlatýr. (Muvatta, Hüsnü’l huluk,8) Baþkalarýna tavsiye ettiðini öncelikle kendisinin yaþamasý, onun ahlâkýný vazgeçilmez kýlar.
Þimdi Resul-i Ekrem Efendimizin daha iyi insan tipi yetiþtirmeye yönelik üstün ah-lâkýndan bazý örnekler görelim.
Nezaketin en üstünü
Ýnsanoðlu takdire âþýk olduðu için iltifat görmekten hoþlanýr. Kendisine deðer verildiðini bilmek, onu mutlu eder. Esasen Peygamber Efendimiz insanlara, iltifata lâyýk olmalarý sebebiyle deðer verir; hatýrlarýný sorar; ellerini sýkar; yüzlerine tebessüm eder; tatlý sözlerle gönüllerini alýrdý. Onun iltifatýna mazhar, teveccühüne nâil olmak, koskoca bir Peygamber tarafýndan önemsendiðini görmek ashâbý kiramý pek sevindirirdi.
Bazý Müslümanlar, özellikle de hanýmlar, evlerinin Peygamber tarafýndan þereflendirilmesini, bir köþede iki rekat namaz kýlmak suretiyle evlerini bereketlendirmesini, ikrâm edecekleri bir tabak çorbayý içmesini pek arzu ederlerdi. Peygamber Efendimiz de onlarýn bu kabil tekliflerini hiç geri çevirmemek suretiyle gönüllerini hoþ ederdi.
Bir yere giderken kendisinin binitli, yanýndakinin yaya olmasýndan rahatsýzlýk duyar, o kimsenin hiç olmazsa terkisine binmesini isterdi. Eðer o zât, Peygamber’e olan saygýsý veya mahcubiyeti sebebiyle buna yanaþmazsa, Allah’ýn elçisi pek üzülürdü. (Nesâî, “Ýstiâze”, 1)
Ýnceliðin böylesi
Kaba ve görgüsüz kimseler her zaman her yerde olmuþtur. Böyleleri Peygamber Efendimizin çevresinde de bulunurdu. Özellikle çölde yaþayan, hatýrdan gönül-den anlamayanlar onu çok üzerlerdi. Fakat o bu kaba saba adamlarýn hatasýný yüzleri-ne vurmaz, niçin öyle davrandýklarýnýn hesabýný sormazdý. Ýnsanlarýn kusurlarýna dikkat çekmek istediðinde kesinlikle belli þahýslarý hedef alýp onlarý rencide etmez, “Ýnsanlar neden þöyle yapýyorlar?” diye, kim-senin üzerine almayacaðý þekilde genel ifa-deler kullanýrdý. Hatalarýný düzeltmek istediði kimseleri, baþkalarý vasýtasýyla ikaz ettiði de olurdu.
Resul-i Ekrem’in Zeyneb Binti Cahþ ile evlendiði gündü. Evinde verdiði yemeðe bütün sahabeleri davet etmiþti. Her gelen yemeðini yiyip gitmiþ, yalnýz üç kiþi oturup sohbete devam etmiþti. Bunun üzerine Resul-i Ekrem, onlara kalkýp gitmeleri gerektiðini anlatmak için dýþarý çýkmýþ; evde sohbet edenlerin gitmiþ olacaðýný düþünerek tekrar eve döndüðünde adamlarýn hâlâ konuþup durduklarýný görmüþ, yine de onlara kalkýp gitmeleri gerektiðini söyleyememiþti. Bunun üzerine Ahzâb suresinin 53. ayeti nâzil olmuþ, bu ayet Müslümanlara Hz. Peygamber’in yemeðe davet ettiði kimselerin, yemek-ten sonra kalkýp gideceðini, orada oturup sohbete dalmayacaðýný, aksi hâlde bundan Peygamber’in rahatsýz olacaðýný müminlere öðretmiþti.
Ýnsanlarýn hatalarýný yüzlerine vurmak, yanlýþlarýný hatýrlatmak, böylece onlarý utandýrmak çok kolay bir þeydir. Zor olan kalpleri incitmemek, gönülleri kýrmamak, kusurlarý görmezden gelebilmektir.
Eðer Resul-i Ekrem birinin bir davranýþýndan hoþlanmamýþsa, onun yüzüne bakanlar bunu hemen fark ederdi. Utanma duygusunun imandan kaynaklandýðýný söyler, müminlerin daha edepli olmalarý gerektiðine iþaret ederdi.
Müminlere düþkün
Resul-i Ekrem Efendimiz, Allah Teâlâ’nýn da iþaret buyurduðu gibi, müminlere çok düþkündü. Bu sebeple onlarýn sýkýntýya uðramalarýndan son derece rahatsýz olurdu. (Tevbe, 128)Müslümanlarýn birbirine haset etmesi, birbirine kin ve nefret beslemesi, birbirine darýlýp yüz çevirmesi, birbirine haksýzlýk etmesi, birbirinden yardýmýný esirgemesi, onu çok üzerdi. (Müslim,Birr, 32)
Bir defasýnda muhtelif kabilelere mensup gençler Peygamber (s.a.s.)’den Ýslâmiyet’i öðrenmek üzere Medine’ye gelmiþ ve orada yirmi gün kalmýþlardý. Peygamber Efendimiz bu gençlerle bir bir ilgilendi. Geride kimleri býrakýp geldiklerini sordu. Bu gençlerin yakýnlarýný özlediklerini anlayýnca, onlara artýk geri dönmenin vakti geldiðini söyledi. Öðrendiklerini kabile halkýna öðretmelerini tavsiye ederek, onlarý memleketlerine geri gönderdi. (Buhari, Ezan, 17)
Hele çocuklarýn acý çektiðini görmek, onu derinden sarsardý. Ölmek üzere olan torununu kucaðýna aldýðýnda gözyaþlarýný tutamamýþtý. Onun böylesine aðlamasý bazý sahâbîleri hayrete düþürmüþtü. Resul-i Ekrem onlara bu konuyu þöyle açýkladý: “Bu gördüðünüz yaþlar, Allah’ýn, kullarýnýn kalbine koyduðu acýma duygusunun eseridir. Allah, acýmasýný bilen kullarýna merhamet eder.” (Buhari, Cenaiz, 32)
O devirde kadýnlar genellikle önemsenmezdi. Resul-i Ekrem ise kadýnlara önem verdiðini, onlara deðer verilmesi gerektiðini her fýrsatta dile getirir; herkesin eþine iyi davranmasýný tav-siye eder; deve üzerinde yolculuk ettikleri zaman bile, develeri hýzlý sürerek onlarý incitmemek gerektiðini hatýrlatýrdý. (Buhari, Edeb, 90)
Ýsteyeni geri çevirmemek
Resul-i Ekrem’in cömertliði ise dillere destandý. Kendisinden bir þey isteyeni geri çevirdiði hiç görülmemiþti. Ýstenilen þey elinde varsa verir, yoksa birinden borç alarak, o kimsenin ihtiyacýný giderir, borç bulamadýðý zamanlarda varlýklý Müslümanlarý yardýma çaðýrýrdý.
Hele bir defasýnda Peygamber Efendimiz’i bir koyun sürüsünün yanýnda gören bir bedevî ondan birkaç koyun istemiþti. Resul-i Ekrem’in koyun sürüsünü ona hediye ettiðini duyunca, Adam kulaklarýna inanamamýþ, sürüyle birlikte köyüne vardýðý zaman, Peygamber olduðunu söyleyen bu zâtýn fakirlikten korkmadýðýný anlatmýþtý. (Müslim, Fezâil, 58)Araplar cömert kimselere büyük saygý duyarlardý. Resulullah’ýn çok cömert olduðunu öðrenince, kendisine sürü baðýþlanan kimsenin o gün akþam olmadan,kabilesiyle birlikte Ýslâmiyet’le þereflendiði anlatýlýr.
Sevgili Peygamberimizin güzel huylarý saymakla bitmez. Onun herkesi faziletli bir hayata teþvik etmesi, güzel ahlâklý kimseleri “hayýrlý insanlar” diye övmesi bile, güzel ahlâka verdiði deðeri göstermeye yeterlidir.
|