Ýnsan öldüðü zaman üç þey hariç ameli kesilir: Sadaka-yý cariye, kendisinden faydalanýlan ilim, kendisini hayýrla yâd ettiren sâlih evlat.
Ýnsanýn ölümü ile bütün ameller sona erer. Ve artýk kendisine sevap da yazýlmaz. Ancak hadis-i þerifte zikredilen üç amel müstesna. Bu üç þey devam ettiði müddetçe, bu amellerin sahibi olan ölüye sevab yazýlmaya devam edilir.
Sadaka-ý cariyeden maksat; câmi, medrese, kervansaray, bað, bahçe, tarla, çeþme gibi umumun menfaatine hâdim vakýflar tesis etmektir. Vakfedilen mal, sahibinin mülkünden çýkýp, Allah için vakfedildiðinden, satýlmasý, baðýþlanmasý ve miras olarak alýnmasý caiz deðildir. Müslümanlar asr-ý saadetten zamanýmýza kadar çeþitli sahalarda pek çok vakýflar yapmýþ ve bu vakýflar sayesinde nice hayýrlý hizmetler ifa edilmiþtir. Göçmen kuþlardan hasta ve yaralý olup da, mevsimi gelince göç edemeyenlerin bakým ve tedavisi için bile vakýflar tesis edildiði düþünülünce, ecdadýmýzýn vakýf mevzuundaki hassasiyeti ve vakýf iþlerine verdiði önem anlaþýlmýþ olur.
Kendisinden faydalanýlan ilim, okutulan, yazýlan, insanlýðýn faydasýna arzedilen ilimlerdir. Neþredilmeyen, baþkalarýna nakledilmeyen ilim hapsedilmiþ ve dolayýsýyla insanlarýn yararlanmasý engellenmiþ olur. Bu sebeble Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her kim bir ilmi tahsil eder de sonra onu gizlerse, Allah o kimseyi kýyamet gününde ateþten bir gemle gemler" buyurmaktadýr.
Ýlim, ya talebe yetiþtirerek veya kitap yazarak veya diðer iletiþim vasýtalarý ile neþredilir. Ýlim adamýnýn ilim adýna býraktýðý miras, yetiþtirdiði talebeler ve yazdýðý kitaplardýr. Yazýlan kitap gerçekleri dile getirir ve insanýn dünya ve ukbasýna faydalý bilgileri içerir, talebe de ayný þekilde doðrularý konuþur, hakka davet eder ve insanlýðýn dünya ve ukba saadeti için çalýþýrsa, kitabý yazan, talebeyi okutan ehl-i ilime öldükten sonra da sevap yazýlýr. Kitap zararlý olur, talebe de kötülük ve zulme öncü olarak yetiþtirilirse, bu takdirde o kitabý yazan ve o talebeyi yetiþtirene ancak günah ve azab vardýr. Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Bir kimse doðru bir yola davet ederse ona tâbi olanlarýn ecirleri kadar kendisi için ecir olur. Tâbi olanlarýn ecirlerinden de bir þey eksilmez. Her kim bir dalalete davet ederse ona tâbi olanlarýn günahlarý kadar kendine günah olur, tâbi olanlarýn günahlarýndan da hiçbir þey eksilmez“ buyurmaktadýr. (Müslim)
Ýslâm dininde ilmin, âlimin, ilim öðrenip ve öðretmenin deðer ve kýymeti çok yüksektir.
"De ki: Bilenlerle bilmeyenler hiç müsavi olurlar mý? Ýbret alanlar ancak akýl sahibleridir." (Zümer: 9)
"Kullarýndan ancak âlim olanlar Allah'tan korkarlar. Þüphesiz Allah azizdir, gafurdur." (Fatýr: 28)
"Allah Teâlâ kime hayýr murad ederse, O'nu dinde fakih kýlar ve O'nu doðru yoluna ilham eder." (Buharî)
«Âlimler peygamberlerin varisleridir.» (Buharî)
«Âlimin âbide olan üstünlüðü, benim ashabýmdan en aþaðý tabakada olan birine üstünlüðüm gibidir.» (Buharî)
«Gidip ilimden bir mesele öðrenmen, yüz rekat (nâfile) namaz kýlmandan daha hayýrlýdýr.» (Ýbn-i Mace)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Allah'ýn rahmeti halifelerimin üzerine olsun» buyurunca, “Halifelerin kimdir?” denildi. «Sünnetimi ihya edenler ve onlarý Allah'ýn kullarýna öðretenlerdir» buyurdu. (Ýbn-i Abdülberr)
«Ýlim tahsil etmek her müslüman üzerine farzdýr.» (Buharî)
Hz.Ali kerremallahu vechehu: «Cennet, ilim tâlibi olan kimseyi arzular. Cehennem de isyan peþinde koþanlarý ister» demiþtir.
Sâlih Evlat: Sâlih ameller iþleyen, Ýslâm'ýn ve insanlýðýn yararýna iþler yapan ve bu sebeble anne ve babasýný hayýrla yad ettiren evlad demektir. Amel–i sâlih, esasen iyi olan bir iþi, Allah ve Rasûlü'nün istediði bir þekilde yapmak demektir. Meselâ, Allah yolunda cihad etmek çok iyi bir ameldir. Ancak cihad Allah rýzasý için deðil de, þöhret, makam, mal ve mansýb için yapýlýrsa amel-i sâlih olmaktan çýkar.
Anne ve babalar evladlarýna evveliyetle Ýslâmî bir isim koymak, ona en azýndan farz olan ilimleri öðretmek, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ahlâký ile ahlâklanmalarý için çalýþmak, hayýrlara teþvik edip þerlerden sakýndýrmak, zamaný gelince iyi bir müslümanla, Ýslâm'a uygun bir düðün yaparak evlendirmek; hülâsa onu iyi bir kul, iyi bir müslüman olarak yetiþtirmekle mükelleftir.
Hasan-ý Basrî rahmetullahi aleyh þöyle der: “Bir kimse çocuðuna Kur’an’dan bir parça öðretse ona cennet hullelerinden üç hulle giydirilir. Onlarýn her biri dünya ve içindekilerden hayýrlýdýr Sonra her harf için ona bir derece ihsan edilir.”
Zamanýmýzda masiyetin her çeþidi açýktan yapýlýyor. Þer güçleri, radyo, tv., internet video, basýn yayýn, sinema gibi vasýtalarla, çocuklarýmýzýn iman ve ahlâkýný tahribe yönelik her türlü imkaný kullanýyorlar. Devlet ise bu tahribatý önlemek þöyle dursun, içki vb. reklamlarý kendi eliyle yapýyor. Müslümanlarýn yapmasý gereken ise, bütün imkanlarý seferber ederek, yavrularýmýzýn Ýslâmî bir vasat içinde yetiþmelerini saðlamaya çalýþmaktýr. Onlarý emin ellere teslim edip, ilim adamlarý ve iyi, güvenilir, ahlâklý, imanlý gençlerle beraber olmalarýný saðlamaktýr. Her aile çocuklarýný Ýslâmî hizmetlere ve Ýslâmî ve diðer faideli ilimleri öðrenip, insanlýðýn kurtuluþu için çalýþmaya hazýrlamalý ve onun için bütün imkanlarýný ortaya koymalýdýr. Bu hizmetler için zengin olan müslümanlar, fakir olanlara yardýmcý olmalýdýrlar.
Böyle evlat yetiþtiren anne ve babanýn amel defteri kapanmaz, öldükten sonra da onlara sevaplar yazýlýr.
Hadis-i þerif, vakfýn, ilmin ve faydalý evlad yetiþtirmenin faziletine delildir.
|