Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araştırmaları   |  İlmi YAZILAR   |  Aile Eğitim Yazıları   |  Çocuk Eğitimi Yazıları   |  Yazarlar  |  İletişim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatı (s.a.v)

İnsanı Tanımak (Radyo)

Tv Programları

Seminer ve Konferans

Kısa Dersler

Özel Konular

Fıkhi Konular

Aile Eğitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Girişi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eğitimcilere ÖZEL
Gazze Duası
Gençlerle İletişim (Günışığı- Reşitpaşa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 6129
Toplam 17255562
En Fazla 25928
Ortalama 2753
Üye Sayısı 161594
Bugün Üye Olan 244
Online Ziyaretci
 

 
BORÇ ve KARZ-I HASEN
01/09/2014 - 14:50
 
Dr Şerafeddin Kalay
Allah Rasûlü (s.a.s.) Vedâ Hutbesi’nde mü’minlere ve ashabının şahsında bütün insanlığa sesleniyordu:

“Ashâbım!

Kimin yanında bir emânet, ödünç aldığı mal varsa onu sâhibine versin! Borç mutlaka ödenmelidir. Kefâlet üstlenen kişi üstlendiği kefaletten sorumludur.”
Borç hem karşılıklı rıza beyanına dayalı bir akid, hem de muâmelât fıkhında en güçlü ahidlerdendir.  Bu gerçeği unutmayınız. Her mü’min borcuna sadakat göstermeli ve onu vakti gelince en uygun şekilde ödemelidir. Borçlanırken içten gelerek ödeme niyeti taşımalıdır. Bu Allah’ın bir hükmü, Rasûlü’nün sîretidir.
 
Allah Rasûlü (s.a.s.) Vedâ Hutbesi’nde mü’minlere ve ashabının şahsında bütün insanlığa sesleniyordu:
 
“Ashâbım!
 
Kimin yanında bir emânet, ödünç aldığı mal varsa onu sâhibine versin! Borç mutlaka ödenmelidir. Kefâlet üstlenen kişi üstlendiği kefaletten sorumludur.”
 
Borç sorumluluğu, alacaklıya karşı vefa, borca sadakat ticâretin temel esaslarındandır.
 
Her insan dünyaya zimmet sahibi olarak gelir. Ticarî alanda ihtisası olmayan, yeterli hukukî bilgisi olmayan için izahı zor bir kelime olan “zimmet”, hayat boyu insan ile birliktedir. Kısaca “sorumluluk üstlenebilme”, “yükümlü olabilme”, “lehinde veya aleyhinde hak sübutuna ehil olabilme” kabiliyeti olarak izah edebileceğimiz bu kabiliyet, insan için son derece önemlidir. Çünkü biz buna dayanarak mal varlığımızdan daha çok borçlanabiliyor, mes’ûliyetler üstlenebiliyoruz. Karşımızdaki insanlar tarafından bize güven duyulabiliyor, cemiyet içindeki yerimizi alabiliyor ve hareket alanımızı genişletebiliyoruz.
 
O zaman bu vasfa sahip olma gereğini yerine getirmek, borçlarımıza vefa ve sadakat göstermek zorundayız. Aksi hem şahsiyetimizi yaralar, hem de ticarî hayatımıza tamiri zor hasarlar verir. Nitekim günümüzde bu hasarların ne kadar arttığına, maddî- manevî kayıpların ciddî derecelerde yaşandığına şahit oluyoruz.
 
Bu noktada bir bilgi paylaşmanın lüzumuna inanıyoruz:
 
Dilimizde borç kelimesi birkaç manada birden kullanılıyor. Garp dillerinde de böyle olduğu için, onu takip ve taklit eden hukuk sistemlerinde de böyle olduğunu görüyoruz.
 
Bu yüzden bütün çeşitleri ile satın alma, satma, kiralama, bedel karşılığı insan çalıştırma, rehin, kefâlet ve ödünç alma gibi ticâretle bağlantılı bütün hükümler “Borçlar Hukuku” çerçevesinde incelenir ve değerlendirilir olmuştur.
 
İslâm Hukuku ise benzer yönleri olsa da her bir alanı kendi içinde değerlendirmeyi ve farklılıklarını dile getirmeyi tercih etmiştir.
 
İslâm hukukçuları her bir alanla ilgili bilgiyi kendi başlığı altında vermenin daha doğru olduğu kanaati ile hareket etmişlerdir. Çünkü her bir borçlanma diğerinin aynı değildir, İslâm Hukuk dilinde her birinin ayrı adı vardır.
 
Bakınız Roma Hukukuna dayalı Garp Hukuku kaynaklı sistemde “borç” ve “borçlanma” olarak adlandırılan kelime yerine İslâm hukukunda kaç kelime vardır ve bunlar neler ifade eder?
 
“Borç” kelimesinin ihtiva ettiği manalar:
 
1 – İltizam, vecîbe manası: Üstlenme, yerine getirme sorumluluğu demektir. Üstlenilen nakid olabileceği gibi iş veya mal da olabilir.
 
2 – Taahhüd ve edâ manası: Taraflardan birinin diğerine karşı yerine getirmek üzere anlaştığı ve hukuken yerine getirmeye mecbur olduğu şey demektir.
 
3 – Deyn manası: Satın alınan bir malın bedelini ödeme yükümlülüğünü ifade eder.
 
4 – Karz manası: Ödünç alınan paranın yükümlülüğünü ifade eder.
 
Borç denilince halk arasında daha çok bu son iki mananın her ikisi birden anlaşılmaktadır. Her ne kadar böyle olsa da İslâm hukukunda deyn ile karz arasında ciddî farklar vardır. Borç esasen ödünç alınan paranın değil, satın alınan bir malın bedelini ödeme yükümlülüğünün, yani “deyn”kelimesinin karşılığıdır. Bu iki ıstılahın aynı kelime ile adlandırılması dil ve hukuk açısından bir eksikliktir.
 
Meselâ alınan mal karşılığı üstlenilen borç, alacaklı talep etse de tespit edilen ödeme tarihinden önce ödenmek zorunda değildir. Çünkü fiyat buna göre tespit edilmiş, anlaşmalar bu tarih göz önünde tutularak yapılmıştır. Vade de anlaşmanın bir parçasıdır. Hepsi birden ticâret çerçevesi içinde değerlendirilir.
 
Karz ise bir insanın diğer kardeşine elindeki parasının kullanma hakkını belli bir süre için devretmesidir. Onun ortaya çıkan nakit ihtiyacını karşılama, bir darlığını gidermedir. Bu da, ticâretten öte dostluk ve kardeşliğin gereği bir iyilik, bir ihsandır. Bunun için de “karz-ı hasen” olarak adlandırılmış ve teşvik edilmiştir.
 
Kâinatın Efendisi’nin (s.a.s.) şu müjdesi bunun bir misalidir:
 
“Kim, maddi zorluk içinde olan bir mü’minin elinden tutar maddi zorluğunu giderir, işini kolaylaştırırsa, Allah da onun dünya ve âhirette işini kolaylaştırır.”[1]
 
Bir iyilik, bir ihsan olma sebebiyle karz, zaman açısından bağlayıcı değildir. Karz-ı hasende bulunan insanın ödünç verdiği parayı üzerinde konuşulan vakitten önce istemesi, borçlu olan insanı dara, sıkıntıya sokabilir, zorlayabilir. İyilik yapan insan iyiliği ve hayrı kemale erdirmeyi de düşünmelidir. Ancak kendisi dara düşmüşse, ihtiyaç duymayacağını zannederken bir ihtiyacı ortaya çıkmışsa kendisine herhangi bir borcu olmayan insanın kapısını çalıp ondan ödünç para isteyeceğine, parasını ödünç verdiği insanın kapısını çalması daha uygundur ve o kimse bu hakka sahiptir.
 
Ödünç para alan insanların önceden bu hukuku bilmeleri, birbirlerini gözetmeleri, günü gelince yine yardımlaşmaları, paranın bir anda teminin çok kolay olmadığının farkına vararak hareket etmeleri, iyiliği gönül kırgınlığına çevirmemeleri gerekir.
 
Ne yazık ki bunun aksine sık sık şahid olduğumuz, kardeşlerimizin birbirlerini rencide ettiğini gördüğümüz için böyle bir ikaza ihtiyaç duyduk.
 
Tekrar vurgulayalım: Deyn zaman açısından bağlayıcıdır, borçlunun günü gelmeden vermeme hakkı vardır, karz bağlayıcı değildir, alacaklı ihtiyaç duyduğu an uygun bir üslupla ve uygun bir şekilde parasını isteme hakkına sahiptir.
 
Şer’-i Şerifin bu hükmü bilinmelidir ki, dostlar birbirini kırmasın, incitmesin.
 
Acı hakikat bize işlerin tersine döndüğünü gösteriyor. Vakti geldiği halde deyn ödenmiyor, ödeme için ayak sürünüyor, geçen günlere yeni günler, yeni aylar eklemek ve bunun için bahaneler bulmak marifet sayılıyor, bu durum ticâretin vazgeçilmezleri veya kabullenilmişleri olarak ticâretin içindeki yerini alıyor.
 
Karz-ı hasende bulunan insan da, bırakın ihtiyacı olunca vaktinden önce alma hakkını kullanmayı, “bir gün gelir belki ödenir” duygusu ile günleri ayları sayıyor. Vaad edilen vakit gelmeden isteyen ise neredeyse hain ilan ediliyor.
 
Böyle olunca da kimse kimseye karz-ı hasende bulunmak, dolayısıyla yardımcı olmak istemiyor, bu durumu da; “iyi iken kötü olmayalım” diye izah ediyor.
 
Muhtaç ve sıkıntı içinde olan insanın borcunu ödeyememesi, bu durumda ne yapması ve kendisine nasıl muamele edilmesi gerektiği ayrıca incelenmesi gereken bir husustur. Ancak ödeme imkânı varken borcu ödememek, karşıdaki insanın içinde bulunduğu durumu, onun da borçları olabileceğini ve alacaklılarının yol gözlediğini düşünmeden vakit kazanmaya çalışmak, işi sürüncemede bırakmak doğru değildir, yapan kişiye vebal kazandırır; ticârete de zarar verir. Allah Rasûlü’nün (s.a.s.); “Mal varlığı olan insanın borcunu ödemeyip sündürmesi bir zulümdür,”[2] ikazını unutmayınız.
 
Mü’minlerin Emiri Ömeru’l-Fâruk’tan (r.a.) bize ulaşan bir hatıra unutulmaması, sohbet meclislerinde paylaşılması, ibret için müzakere edilmesi gereken bir hatıradır. Hatıra son günlerine aittir.
 
Ömer (r.a.) hançerle yaralanmıştır. Geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıktığını anlayınca kızı Hafsa Vâlidemiz’i ve oğlu Abdullah’ı (r.a.) yanına çağırtmıştır. Onlara; “-Bütün babalar çocuklarına miras bırakıyor, ben ise sizlere bırakamıyorum. Üstelik borçlarım da var. Ben ölünce bu evimi satın, parasıyla borçlarımı ödeyin. Evin parası borçları ödemeye yetmezse Adiyy Oğullarından yardım isteyin. Rabbimin huzuruna boynumda borç taşıyarak varmak istemiyorum!” demiştir.
 
Adiyy Oğulları Hz. Ömer’in sülalesidir. Evin parasının borçlarına yetmeyeceğini tahmin ettiği için onlardan yardım istenmesini istemiştir. 
 
Hz. Ömer’in vefatından sonra bu evi satılmış, parası borçlarına verilmiştir.[3]O günden sonra da evin adı “Dâru Kadâi’d-Deyn” (Borç Ödeme Evi) olarak kalmıştır. Hatta bazı rivayetlerde “Dâru Kadâi Deyni Ömer” (Ömer’in Borcunu Ödeme Evi) olarak zikredilir.
 
Daha sonra hem bu isim uzun geldiği, hem de insanlar tarafından evin borç karşılığı satılışı maruf hale geldiği için kısaltılarak “Dâru’l-Kadâ” olarak dillerde ve kaynaklarda zikredilmeye başlamış, tarihe de böyle geçmiştir.
 
Nitekim hem Sahih-i Buhârî, hem de Müslim’de yer alan ve Efendimiz’den hutbede iken yağmur yağması için duâ talep edildiğini dile getirilen hadiste adı böyle geçer. Hadisi sonraki günlerde, yeni nesillere rivayet eden Enes İbn Mâlik bu talepte bulunan kişinin “Dâru’l-Kadâ” tarafına düşen kapıdan mescide girdiğini anlatır.[4]
 
“Dâru’l-Kadâ”, kıble istikametine dönünce mescidin sağ tarafında yani mescidin batı istikametinde, bu gün “Bâbu’r-Rahme” olarak anılan kapının önlerindedir.[5]
 
Ömeru’l-Faruk’un son anlarından bize ulaşan bu haber, her mü’minin yüreğini titretmelidir. Onda birçok ibret levhası vardır. Biz, en lüzumlu olduklarına inandıklarımızdan üçünü dile getirelim. Onlar diğerlerine ışık tutacaktır:
 
1 – Hz. Ömer, on yılı geçkin halifelik yapmıştır. Onun devri zaferlerin ve fetihlerin birbirini takip ettiği yıllardır. Medîne’ye o günlere kadar hayal bile edilemeyen ganimetler yağmış, peş peşe hazineler gelmiştir. Bu ganimetlerin taksimi günlerce sürmüştür.
 
Borç içinde ölen bu aziz insan, bu hazinelerin çoğu elinden gelip geçen, yani onları mü’minlere dağıtan halifedir. Sadece bunun bile insana çok şey anlatmaya yeteceğini zannediyorum.
 
Dünyalığa iltifat etmemiş, her ölen insan gibi dünya metaını yanında götürmemiş, geride unutulmayan bir ad, adı dile geldikçe duâ eden gönüller ve kendisine imrenen insanlar bırakmıştır. 
 
2 - Borcun ihmale uğramaması için tedbir, vakit kaybetmeden ödenmesi için vasiyet.
 
Böylece hayatta kalanlara güzel örneklik, hayata göz yumarken duyulmak istenen iç rahatlığı, gönül huzuru.
 
3 - Borca sadakat. Borç sorumluluğu taşıyarak Rabbin huzuruna varmama, diğer bir ifadeyle de Rabbin huzuruna kul hakkı taşımadan varma şuuru.
 
İslâm’ın emri budur. Bizim de bu çerçevede vurgulamak istediğimiz hakikat de budur…
 
Bir şeyi yaşayarak söylemek şüphesiz çok daha tesirlidir. Hz Ömer’in yaptığı sözlerden çok daha tesirlidir.
 
Karz ise deynden daha güçlü bir borç çeşididir. Bu hakikati de unutmayalım…
 
 
 
Dipnot
 
 
(1)- Sahih-i Müslim, Zikir (4/ 2074).
 
(2)- Hadis, müttefekun aleyh bir hadistir. Bak: Sahih-i Buharî, Havale (10/ 105), İstikraz (10/ 246), Sahih-i Müslim, Müsâkât (3/ 1197 H. No: 1564).
 
(3)- Vefâü’l-Vefâ Bi Ahbâri Dâri’l-Mustafa, Semhûdî (2/ 221-223, Büyûtu’s-Sahabe Havle’l-Mescidi’n-Nebeviyyi’ş-Şerif (s. 136-137). 
 
(4)- Bak: Sahih-i Buhârî, İstiskâ (6/ 24), Sahih-i Müslim (2/ 614 H. No: 897).
 
(5)- “Dâru’l-Kadâ” bu tarihten yüzyılı geçkin bir süre daha ayakta kalmıştır. Hicrî 138 tarihinde Medine’ye vali olan Ziyad İbn Ubeydillah tarafından yıkılarak arsası Mescid-i Nebî’nin avlusuna katılmıştır. (Vefâü’l-Vefâ 2/ 222, 223).

Bu Makale 5209 defa okunmuştur

 

Yazdır

YAZARIN DİĞER YAZILARI

©

12/06/2015 - 14:19 Oruçla İlgili Kısa Bilgiler

©

10/03/2015 - 11:06 Kendinizi ve Ailenizi, Ateşten ve Hüsrandan Koruyunuz

©

23/10/2014 - 17:41 NAFİLE NAMAZLAR

©

01/09/2014 - 14:50 BORÇ ve KARZ-I HASEN

©

04/08/2014 - 13:11 Uhud Gazvesi

©

30/06/2014 - 14:18 Ramazan Ayını Karşılarken

©

09/06/2014 - 10:44 Kur’ân-ı Kerîm’de Gençlik

©

05/05/2014 - 12:25 Genç Anne (Hâcer) ve Mekke Şehrinin Kuruluşu

©

07/04/2014 - 15:46 Putlar ve Putçuluk Zihniyetiyle Mücâdele Eden Genç

©

01/02/2014 - 13:26 Vahyin Gelişi

©

04/12/2013 - 13:20 Güçlü ve Güvenilir Genç

©

16/07/2013 - 12:45 Eşinizin ve çocuklarınızın duygularını anlayınız, zaman zaman kendinizi onların yerine koyunuz ve olumlu yönde adımlar atınız.

©

19/06/2013 - 16:14 Âile sırlarınızı dışarıya vermeyiniz

©

20/05/2013 - 11:57 Çocuklarınızı açık sözlü yetiştiriniz

©

18/04/2013 - 10:40 Çocuklarınızı kendi cinslerine uygun olarak yetiştiriniz.

©

19/03/2013 - 13:48 Çocuklarınızın yanlış alışkanlıklar edinmesine fırsat vermeyiniz.

©

19/02/2013 - 11:12 Çocuklarınızın iyi arkadaşlar edinmelerine dikkat ediniz.

©

17/01/2013 - 12:09 Evinizin, kendinizin ve çocuklarınızın maddî, manevî temizliğine dikkat edininiz.

©

24/12/2012 - 11:09 Kanaatkâr olunuz.

©

21/11/2012 - 13:38 Âile yuvanızda israftan uzak durunuz

©

25/09/2012 - 10:36 Asıl gayenin ve hedefin ne olduğu âile yuvanızda bulunan her fert tarafından bilinmelidir. Bu şuuru yuvanızda filizlendiriniz.

©

27/08/2012 - 12:08 Büyüklerinize hürmet, küçüklerinize şefkat ve merhamet gösteriniz.

©

23/07/2012 - 11:24 Âilenize ve çocuklarınıza zaman ayırınız.

©

28/06/2012 - 12:29 Çocuklarınıza şahsiyetli olmayı, başka zihniyetleri taklit etmemeyi, olduğu gibi görünmeyi öğretiniz.

©

04/06/2012 - 11:28 Akrabalarınızla bağlarınızı koruyunuz.

©

25/04/2012 - 14:48 Anne ve babanız için hayırlı evlâd olunuz, çocuklarınıza da güzel örnek

©

26/03/2012 - 11:16 Âile içindeki mesuliyetlerinizi biliniz ve çocuklarınıza yaş ve durumlarına uygun mesuliyet veriniz.

©

27/02/2012 - 15:26 İlmi seviniz ve çocuklarınıza ilim sevgisi aşılayınız.

©

30/01/2012 - 11:23 Çocuklarınıza ev içi adabı ile ilgili bilgiler veriniz, onları eğiterek güzel alışkanlıklar kazandırınız.

©

02/01/2012 - 11:49 Çocuklarınıza güzel hasletler aşılayınız.

©

28/11/2011 - 11:18 Çocuklarınıza ibadet duygusu aşılayınız. Onlara nasıl namaz kılacaklarını, nasıl oruç tutacaklarını öğretiniz.

©

03/10/2011 - 11:46 Çocuklarınıza Kur’ân öğretiniz.

©

05/09/2011 - 14:31 Çocuklarınıza güzel sözler ve iman esaslarını öğretiniz.

©

01/08/2011 - 11:54 Çocuklarla latifeleşiniz. Çocuklarınıza güzel örnek olunuz

©

04/07/2011 - 12:24 Çocukluktan kaynaklanan hatalarını hoş görünüz.

©

03/06/2011 - 11:59 Çocuklarınıza duâ ediniz, onlara bedduâ veya lânet etmeyiniz.

©

09/05/2011 - 11:58 Çocuklarınıza adaletli davranınız.

©

11/04/2011 - 13:54 Yuvanızın içinde güzel dil kullanınız.

©

07/03/2011 - 12:34 Çocuklarınızı güzel ahlâkla yetiştiriniz, onları şımartmayınız.

©

14/02/2011 - 11:38 Çocuklarınızı seviniz ve onlara sevginizi belli ediniz.

©

06/01/2011 - 10:54 Yuvanıza Girerken Selâm Veriniz ve Çocuklarınıza da Selâmı Alıştırınız.

©

02/12/2010 - 11:18 Asr-ı Saadet’ten Bir Genç Selâme İbn Ekva’-radıyallâhu anh-(Yorulmayan Ayaklar, Bitmeyen Azim)(I)

©

14/10/2010 - 17:45 Çocuklarla Şakalaşmak

©

27/07/2010 - 13:44 Varlığın İmtihanı

©

22/06/2010 - 12:34 Bilmek, yaşamak ve güzel üslupla aktarmak

©

17/05/2010 - 16:38 Yuvanızı kaerşılıklı sevgi, rahmet ve şefkat temelleri üzerne kurunuz. Yuvanızdan sevgi ve rahmeti eksik etmeyiniz.

©

16/04/2010 - 11:22 İmanınızı hayırlı, güzel amlellerle dış dünyaya aksettiriniz.

©

24/09/2009 - 10:59 SÜNNETİ HAKKA GİDEN YOL BİLMEK

©

22/08/2009 - 09:43 Mukaddes Diyâr’a

©

24/07/2009 - 11:06 Yeni Bir Ramazan Yaşarken

©

25/06/2009 - 09:20 Çocuklarımız filizlenip büyürken

©

01/06/2009 - 14:54 Hissedilen Güç, Engin Basîret

©

28/04/2009 - 16:03 Vahy Safiyeti ve Bulandırma Gayretleri

©

07/04/2009 - 13:17 İç Dünyamızın Dış Dünyaya Aksi Edep ve Ahlâk

©

09/03/2009 - 15:10 Anne ve Babalara Üç Nasihat

©

17/11/2008 - 23:48 Selim Fıtrat, Kötü Alışkanlık ve Çocuklar

©

30/05/2008 - 23:02 Âile Yuvasında Sevgi ve Rahmet

©

13/03/2008 - 23:57 Orta Yol İfrat ve Tefrite (Aşırılıklara Düşmemek)
 
 

Site İçi Arama

17 Zilhicce 1446 |  13.06.2025

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

Âyetlerimiz hakkında (onları) aciz (etkisiz) bırakmak için yarışırcasına çaba harcayanlar ise, işte onlar için elem dolu, çok iğrenç bir azap vardır.


( Sebe’ sûresi - 5)

Bir Hadis

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre,
Hz. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Herhangi bir konuyu size emredip yasaklamadığım sürece, siz de beni kendi halime bırakınız. Sizden önceki ümmetleri çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı münakaşaya dalmaları helâk etti. Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz.”

Buhârî, İ’tisâm 2; Müslim, Hac 412, Fezâil 130-131

Bir Dua

"Rabbim, gerçekten onlardan bir kişi öldürdüm, beni öldürmelerinden korkuyorum."
"Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum."

Hz. Musa'nın Duası (Kasas Suresi 33-34)

Hikmetli Söz

Çok söz, kişiyi unutkan yapar.
Üzerine hakikaten konduğu bir terazinin ağır gelmesi haktır. Yine üzerine batılın konduğu bir terazinin de hafif gelmesi haktır.
Allah ile mahlukatından hiçbiri arasında bir nesep bağı yoktur. Allah’a yakınlık ancak O’na itaat ve emirlerine tabi olmakla mümkündür.
Allah, kulunun amelsiz sözünden razı olmaz.
Dostuna dost ol ve bütün arkadaşlarına eşit davran, hepsininde haklarına riayet et!
İnsanlara iyilik etmek, kişiyi afetlerden ve belalardan muhafaza eder.
Mal cimrilerde, silah korkaklarda, yetki zayıflarda olursa işler bozulur.
Ne söylediğini, ne zaman söylediğini iyi düşün!
Hiçbir bela yoktur ki, ondan daha kötüsü olmasın.
Hakk’ı tanıyan ariflerin kölesi ol!
Zülüm, ahde vefa vefasızlık ve hile kimden bulunursa zararlarını yine kendilerine dokunur.


Canlı yayın

İslam Ansiklopedisi

  Tasarım : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com