Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araþtýrmalarý   |  Ýlmi YAZILAR   |  Aile Eðitim Yazýlarý   |  Çocuk Eðitimi Yazýlarý   |  Yazarlar  |  Ýletiþim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatý (s.a.v)

Ýnsaný Tanýmak (Radyo)

Tv Programlarý

Seminer ve Konferans

Kýsa Dersler

Özel Konular

Fýkhi Konular

Aile Eðitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Giriþi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eðitimcilere ÖZEL
Gazze Duasý
Gençlerle Ýletiþim (Günýþýðý- Reþitpaþa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 3724
Toplam 15252956
En Fazla 20355
Ortalama 2608
Üye Sayýsý 1175
Bugün Üye Olan 0
Online Ziyaretci
 
 

ORUÇ

Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Oruç insaný Cehennem ateþinden koruyan bir kalkandýr. Týpký sizi harpte ölüme karþý muhafaza eden bir kalkan gibi" (Nesâî, Savm, IV, 167)
19/06/2015
Ýslâmýn dört temel ibadetinden ve beþ esasýndan biri. Farsça'dan Türkçe'ye geçmiþ bir isimdir. Kelimenin aslý "Ruze"dir. Önceleri "Oruze" (günlük) olarak kullanýlmýþ; daha sonra "Oruç" þeklinde telaffuz edilmeye baþlanmýþ ve bu þekliyle yaygýnlaþmýþtýr. Arapça karþýlýðý "savm" veya "sýyam"dýr. Savm kelimesinin lügat manasý; yeyip-içmekten kendini tutmak, imsak, hareketsiz kalmak ve herþeyden el, etek çekmektir. Kur'an-ý Kerim'de bazan "susmak" manasýna kullanýlmýþtýr (Meryem, 19/26). Ýslâmi ýstýlahta oruç, "Ýkinci fecirden (fecr-i sadýk'tan)" itibaren, güneþin grubuna kadar yemekten, içmekten, cinsel iliþkiden ve orucu bozan diðer þeylerden, Allahü Teala (c.c)'ya kulluk niyetiyle nefsi alýkoymaya verilen isimdir. Bilindiði gibi oruç, yalnýz bedenle yapýlan ibadetlerden biridir. Dolayýsiyle, her mükellefin kendi nefsi için farz-ý ayn'dýr. Resul-u Ekrem (s.a.s)'in; "Bir kimse, baþka bir mükellefin yerine oruç tutmaz. Yine bir kimse, baþka bir mükellefin yerine namaz kýlmaz" (Ýbnül-Hümam, Fethül-Kadir, Beyrut 1315, II, 85) buyurduðu bilinmektedir.
 
Kur'an-ý Kerim'de; "Ey iman edenler!.. Sizden evvelki (ümmet)lere yazýldýðý gibi, sizin üzerinize de oruç yazýldý (farz kýlýndý). Ta ki, korunasýnýz" (el-Bakara, 2/183) buyurulmuþtur. Oruç ibadetinin; Hicret'ten sonra farz kýlýndýðý hususunda görüþbirliði vardýr. Sahih olan rivayete göre, Bedir savaþýndan kýsa bir süre sonra farz kýlýnmýþtýr. Hz. Âiþe (r.a) validemizden rivayete göre; Resulullah (s.a.s) daha önce "Aþûre orucu"na devam etmiþ ve Sahabe'ye tutmalarý tavsiyesinde bulunmuþtur. Muaz b. Cebel (r.a)'den rivayet edilen bir haberde de, Medine'de her ay üç gün oruç tutmuþtur. Ýmam Merginani:
 
"Ramazan ayýnda oruç tutmak farzdýr. Çünkü Allahu Teala (c.c) "Sizin üzerinize oruç farz kýlýndý" diye buyurur. Ayrýca farziyyeti hususunda kat'i icma teþekkül etmiþtir. Bundan dolayý, Ramazan orucunun farziyyetini inkâr eden kimse kâfir olur" (Merginanî, el-Hidâye, I, 118) diyerek, meselenin hassasiyetine iþaret etmiþtir.
 
Oruç ibadetinin nedenine gelince; Usûl ûlemasý, ibadetlerde asýl olanýn Allahu Teâlâ (c.c)'ya ihlâsla kulluk olduðunu, sebeplerinin tesbit edilip edilememesinin önemli olmadýðýný; hikmetlerinden bazýlarýný kavramanýn ve açýklamanýn mümkün, ancak teabbüdî olan bu hususlarda illeti tesbit etmenin güç olduðunu söylemiþler ve ihlâsla Allah'a kulluðun esas alýnmasýný tavsiye etmiþlerdir.
 
Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Oruç insaný Cehennem ateþinden koruyan bir kalkandýr. Týpký sizi harpte ölüme karþý muhafaza eden bir kalkan gibi" (Nesâî, Savm, IV, 167) buyurduðu bilinmektedir. Oruç, mükellefi her türlü þehvetten alýkoyan ve ihlâsý artýran bir ibadettir. Açlýða, susuzluða ve nefsin diðer arzularýna karþý direnmek oldukça önemlidir. Allahu Teâlâ (c.c)'ya iman eden ve O'nun dini uðruna cihada karar veren müminler; oruç ibadeti ile kuvvetli bir iradeye sahip olurlar. Hicrî takvim ayýn hareketlerine göre deðiþtiði için, her yýl diðerine nisbetle on veya on bir gün önce gelir. Dolayýsýyle insan bazen kýþýn (20) derecede, bazen yazýn (+ 40) derecede oruç tutar. Bu bir anlamda mükellefin "Dondurucu bir soðukta ve kavurucu bir sýcakta dahi; Allahu Teâlâ'nýn emirlerini eda etmeye hazýrým" taahhüdünde bulunmasýdýr. Ayrýca bir ay süre ile Allah Teâlâ (c.c)'nýn rýzasýný kazanmak için, nefsinin bütün þehvetlerini terk etmesi oldukça önemli bir hadisedir.
 
Oruç ibadetine riyanýn karýþmasý da mümkün deðildir. Nitekim bir Hadis-i Þerif'te; orucun ve oruçlunun mahiyeti þu þekilde ortaya konulmuþtur:
 
"Oruç bir kalkandýr. Oruçlu kötü (kem) söz söylemesin. Kendisiyle itiþmek ve dalaþmak isteyene iki defa "Ben oruçluyum"desin ve uymasýn. Ruhum yed-i kudretinde olan Allahu Teâlâ (c.c)'ya yemin ederim ki; oruçlu aðzýn (açlýk) kokusu, Allah indinde misk kokusundan daha temizdir. Cenab-ý Hak buyurmuþtur ki: "Oruçlu kimse benim rýzam için yemesini, içmesini ve cinsi arzularýný býrakmýþtýr. Oruç doðrudan doðruya bana edilen (riya karýþmayan) bir ibadettir. Onun sayýsýz sevabýný da, doðrudan doðruya ben veririm. Halbuki baþka ibadetlerin hepsi on misliyle ödenmektedir" (Sahih-i Buharî Muhtasarý Tecrid-i Sarih Tercümesi, VI, 248, Hadis no: 897).
 
Orucun Þartlarý
 
Bir insana orucun farz olmasý için onda üç þartýn bulunmasý gerekir. Birincisi; Ýslâm'dýr. Bilindiði gibi, bir ibadetin sahih olabilmesi için mükellefin ihlâsla tevhid akidesine baðlanmasý þarttýr. Ýkincisi; akýl'dýr. Delilere ve ehliyet arýzasý bulunan kimselere oruç farz deðildir. Zira teklifin mahiyetini bilmesi gerekir. Üçüncüsü; bulûða ermiþ olmasý lazýmdýr (Fetavay-ý Hindiyye, Beyrut 1400, I, 195). Ýbn-i Abidin "Reddül Muhtar" isimli eserinde bu konu ile ilgili olarak þunlarý zikreder: "Niyet ederek gündüzün orucu bozan þeylerden kendini tutmaktan ibaret olan oruç, Ýslâm diyarýnda olsun, Darül harb'te olsun, ayný þekilde orucun farz olduðunu bilsin veya bilmesin, hayýz ve nifastan temiz olan müslümandan tahakkuk eder. Ancak akýl ve bulûð; Ramazan orucunun farz olmasý için þarttýr. Sahih olmasýnýn þartý deðildir" (Ýbn-i Abidin, IV, 231). Dolayýsýyle oruç; çocuklara bulûða ermedikleri süre içerisinde farz deðildir. Ancak onlarýn belirli bir yaþtan itibaren bu ibadete alýþtýrýlmalarý ve teþvik olunmalarý lâzýmdýr.
 
Oruçun edâsýnýn farz olmasý için gerekli þartlar:
 
Bir mükellefe orucun edâsýnýn farz olmasý için onda iki þartýn bulunmasý gerekir. Birincisi: Sýhhatli olmaktýr. Ramazan ayýna hasta olarak giren bir kimse, mümin ve mütehassýs bir doktora müracaat ederek, orucun kendisine zarar verip vermeyeceðini öðrenmelidir. Eðer orucun edâsý mümkün olmazsa, sýhhat bulduðu zamanda kaza eder veya o hastalýk sebebiyle ölürse, yakýnlarý durumu araþtýrýrlar: Hastalýktan kurtulmuþ ve nefsine maðlup olarak tutmamýþsa fidye vermeleri müstehaptýr. Ýkincisi: Mukim olmaktýr, yani seferî halde bulunmamaktýr. Hanefi fukahasý; "Sefer halinde bulunan kimseye oruç zarar vermeyecekse, tutmasý menduptur. Çünkü Allahu Teâlâ (c.c): "Oruç tutmanýz sizin için daha hayýrlýdýr" (el-Bakara, 2/184) buyurmuþtur. Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Sefer halinde iken oruç tutmak bir (itaat ve iyilik) deðildir" hadisi, "güçlük durumuna hamledilir" hükmünde görüþ birliðindeler. Bilindiði gibi ruhsat; kullarýn özürlerine binaen meþrû kýlýnmýþ hükümleri içine alýr. Seferî halde bulunmak güçlükten uzak olmaz. Ancak Ramazan ayýnda tutulan oruçla, diðer zamanlarda tutulan oruç ayný deðildir. Dolayýsýyle "Ruhsat-ý Terfih"teki esas; azimetle amelin meþrûiyetini düþürmesidir. Ýslâm âlimlerinden bazýlarý; yukarýda zikrettiðimiz hadisin zahirini esas alarak "Seferî halde iken oruç tutulmamasý gerektiðini" ifade etmiþtir.
 
Oruç'un edâsýnýn sahih olmasýnýn þartlarý: Bu hususta da iki þartýn bulunmasý gerekir. Birincisi, niyet etmek; ikincisi, kadýnlar için hayýzdan ve nifas'tan temizlenmektir. Bilindiði gibi niyet; kalbe ait olan kat'i bir azimdir. Mükellefin oruç tutacaðýný kalbi ile bilmesi ve azmetmesi niyet hükmündedir. Bunu dili ile söylemesi ise sünnettir. Nehrü'l Fâik'te de bu þekilde zikredilmiþtir (Fetevay-i Hindiyye, I, 195). Ramazan-ý Þerif ayýnda her günün orucu için ayrý ayrý niyet etmek esastýr (Fethül-Kadir, II, 46). Zira her günün orucu baþlýbaþýna bir ibadet hükmündedir.
 
Oruç'un Vakti:
 
Kur'an-ý Kerim'de "Oruç (günlerinin) gecesinde kadýnlarýnýza yaklaþmak size helâl kýlýndý. Onlar sizin için, siz de onlar için birer libbassýnýz. Allah nefislerinize karþý zayýf göstermekte olduðunuzu bildi de, tevbenizi kabul etti, sizi baðýþladý. Artýk (bundan sonra geceleri) onlara yaklaþýn ve Allah'dan hakkýnýzda yazdýðýný isteyin. (Bütün gece) fecr(i sadýk) olarak ak iplik, kara iplikten seçilinceye kadar yeyin, için!. Sonra geceye kadar orucunuzu tamamlayýn " (el-Bakara, 2/187) hükmü beyan buyurulmuþtur. Ýmam-ý Serahsî, bu ayet-i kerime'de zikredilen "siyah ve beyaz iplik" kelimelerinin renk manasýna kullanýldýðýný, ufuktaki yaygýn beyazlýðýn zahir olmasý ile oruca baþlamak gerektiðini kaydetmektedir (Serahsî, el-Mebsut, III, 54). Esasen Ýslâm bilginleri "Orucun vaktinin fecr-i sadýkla baþlayacaðý ve güneþ batýncaya kadar devam edeceði" hususunda müttefiktirler. Sadece ikinci fecrin (fecr-i sadýk'ýn) ilk doðduðu ana mý, yoksa beyazlýðýn ufukta daðýlmaya baþladýðý zamana mý itibar edileceði hususunda farklý görüþler vardýr. Þemsü'leimme el-Hulvânî bu hususta "Birinci görüþe uymak yani ilk ana bakmak, ihtiyata daha uygundur. Ýkinci görüþ ise, oruç tutacaklar için daha geniþtir. Âlimlerin çoðu da bu görüþü benimsemiþlerdir" demiþtir (el-Fetevay-ý Hindiyye, I, 194).
 
Sahur'a Kalkmak:
 
Malik b. Enes (r.a)'den rivayet edilen Hadis-i Þerif'te Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Sahur yemeði yiyiniz. Çünkü sahur yemeðinde bolluk (bereket) vardýr" buyurduðu bilinmektedir. Ýmam-ý Merginanî, bu hadis-i þerifi zikrettikten sonra:
 
"Müstehap olan sahur yemeðini yemek ve onu geciktirmektir. Zira Resul-u Ekrem (s.a.s), "Üç þey mürsellerin ahlakýndandýr: Ýftarda acele etmek; sahuru geciktirmek ve misvak kullanmak" buyurmuþtur. Ancak mükellef fecr-i sadýk'ýn durumu hakkýnda þüpheye düþerse, haramdan kurtulmak için yemeyi, içmeyi terketmelidir (Merginanî, el-Hidâye, I,129) diyerek konuya açýklýk getirir. Þurasý muhakkaktýr ki; sahura kalkýp bir þeyler yemek, oruç tutmak niyetiyle olur. Nitekim Fetevay-ý Hindiyye'de:
 
"Ramazan-ý Þerif ayýnda sahura kalkmak bir niyettir. Necmüddin Neseî de böyle der. Ancak sahura kalkmak, sadece o günün orucu için niyet hükmündedir. Baþka bir günün orucu için niyet yerine geçmez" (I,195) diye kaydedilir.
 
Sahurun delili, Ebû Davûd'un dýþýndaki hadis imamlarýnýn Hz. Enes (r.a)'den rivayet ettikleri hadistir. Resulullah (s.a.s) "Sahura kalkýn!. Çünkü sahurda bereket vardýr" buyurdu. Buradaki bereketten murad, ertesi günün orucuna kuvvet kazanmak veya sevabýn ziyadeliði olduðu söylenmiþtir. Sahur, seher vaktinde yenilen yemektir". Bu gecenin son altýda birindedir. Ýslâm alimlerinin sözlerinde bu sünnetin sadece su ile yerine getirileceðini açýk olarak görmedim. Ama hadisin zahiri bunu ifade ediyor. Hadis, Ýmam Ahmed (r.a)'in rivayet ettiði "Sahurun hepsi berekettir. Onu býrakmayýn!. Velev ki biriniz bir yudum su olsun içsin. Çünkü sahura kalkanlara Allah (c.c) ve melekleri salat eylerler" hadis-i þerifidir. Mükellef olan her mümin sahura kalkma hususunda titiz olmak durumundadýr. Bunun müstehap olduðunda icma vardýr. Meþru bir mazeret sebebiyle sahura kalkamayanlarýn durumu müstesnadýr.
 
Orucun Çeþitleri: Oruç ibadeti farz, vacib ve nafile olmak üzere üçe ayrýlýr. Farz olan oruç da kendi arasýnda ikiye ayrýlýr. Birincisi Ramazan-ý Þerif orucu gibi muayyen olan farz oruç; Ýkincisi, muayyen olmayan farz oruç; Meþru bir sebeple kazaya býrakýlan Ramazan orucu ve kefaret sebebiyle tutulacak oruç gibi. Hükmen vacib olan oruçlar da, kendi aralarýnda muayyen ve gayr-i muayyen olmak üzere ikiye ayrýlýr. Muayyen olan vacib oruç, mükellef tarafýndan gün tayin edilerek adanan oruçtur. Meselâ, "falanca ayýn ilk gününde oruç tutmak üzerime vacib olsun" diyerek, kendi nefsine vacib kýlmak gibi!. Eðer mükellef muayyen bir vakit tayin etmeksizin oruç nezrederse, dilediði zaman edâ edebilir. Buna da gayri muayyen vacib oruç denilir. Allahu Teâlâ (c.c)'nýn rýzasýný kazanmak niyetiyle tutulan nafile oruçlar da, ayrý bir türdür.
 
Orucu Bozmayan Þeyler: Resul-u Ekrem (s.a.s)'in, unutarak yiyen ve içen bir sahabeye hitaben "Orucunu tamamla!. Sana ancak Allahu Teâlâ (c.c) yedirdi ve içirdi" (Ýbnül-Hümam, Felhül-Kadir, ll, 62) buyurduðu bilinmektedir. Dolayýsýyle oruç tutan bir mükellef unutarak yer, içer veya cima ederse orucu bozulmaz. Bu hususta orucun farz veya nafile olmasý arasýnda fark yoktur (Molla Hüsrev, Dürerül-Hükkâm, I, 64).
 
Oruca niyet etmiþ bir mümin uyur ve uykuda iken ihtilâm olursa, orucu bozulmaz. Zira Resul-u Ekrem (s.a.s) "Üç þey vardýr ki, bunlarla oruç, tutan kimse iflas etmiþ olmaz: Kan aldýrmak, kusmak ve ihtilâm" hükmünü beyan buyurmuþtur. Esasen ihtilâmda cinsi münasebetin ne sureti, ne mahiyeti mevcut deðildir. Herhangi bir kadýna baktýðý ve bu sebeble menisi geldiði zamanda da durum aynýdýr. Bu da düþünerek menisi gelen kimse gibidir (Merginânî, Hidaye, I, 122).
 
Resul-u Ekrem (s.a.s)'in "Kim kusmak zorunda kalýrsa, ona kaza yoktur. Her kim de kasden kusarsa kaza etsin"buyurduðu sabittir. Hanefî fukâhasý; "Kusma ile oruç bozulmaz. Fakat isteyerek ve kasden kusan kimse aðýz dolusu ve bir kaç defa kusarsa, kaza etmesi gerekir" hükmünü, zahirü'r rivaye olarak benimsemiþtir. Bunlarýn dýþýnda: "Göze sürme çekmek, krem ve zeytinyaðý gibi yaðlý maddeleri vücûda sürmek, dedi-kodu ve gýybet yapmak, kendi arzusu ve fiili olmaksýzýn boðazýna duman, un, toprak tozu veya sinek kaçmasý; cünüp olarak sabahlamak; iftar etmeye niyet edip de iftar etmemek; yemeksizin herhangi bir maddenin tadýný boðazýnda hissetmesi; mesaneye geçmemek þartý ile erkeðin tenasül uzvuna su veya yað gibi maddelerin akýtýlmasý; yara üzerine konan kuru ilâç; burunda birikmiþ olan sümüðü boðaza çekip yutmak; nohut tanesinden daha küçük olan ve diþler arasýnda bulunan yiyeceði yutmak" orucu bozmaz (Fetevay-ý Hindiyye, I, 202-204). Ancak baþta dedi-kodu ve gýybet olmak üzere, bu fiillerin tamamýndan kaçýnmak gerekir. Nitekim Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Kim yalan söylemeyi ve yalan ile amel etmeyi býrakmazsa, Allahu Teâlâ (c.c) o kimsenin yemesini, içmesini býrakmasýna hiç kýymet vermez, iltifat buyurmaz"hadisi, önemli bir konuyu gündeme getirmektedir: Yalan, gýybet ve dedikodu gibi fiiller, orucun sevabýna zarar verir. Hatta Ýmam Evzaî'nin ve Süfyan-ý Sevrî'nin "Gýybet ve yalan orucu bozan hallerdendir. Oruçlu iken gýybet eden kimselerin ve yalan söyleyenlerin kaza etmeleri gerekir" (Ýbn Hacer, Fethul-Bâri, Kahire 1959, IV, 73) buyurduðu bilinmektedir. Bu müctehidlerin "Evzaî'lik" ve "Sevrîlik" mezheplerinin kurucusu olduðu dikkate alýnýrsa, meselenin ciddiyeti daha iyi kavranýr. Bugün bu iki mezhebin izleyicileri yoktur. Ancak yalan, dedi-kodu ve gýybetin bütün Ehl-i Sünnet'in müctehid imamlarýnca "haram" kabul edildiði sabittir. Dolayýsýyla, oruç tutan her mükellef gerek zahirî, gerek bâtinî þartlarýna riayet hususunda çok titiz olmak mecburiyetindedir.
 
Orucu Bozan ve Kefareti Gerektiren Haller:
 
Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Oruç, vücûda girenden dolayý bozulur" (Ýbnül-Hümâm, II, 72) buyurduðu bilinmektedir. Ýnsan, fýtratýnýn gereði olarak gýda maddelerini boðaz vasýtasýyla vücûduna ulaþtýrýr. Malum olduðu gibi en tabii yol budur. Bunun dýþýnda kulak, burun, ön ve arka menfezler gibi, arýzî yollarla da vücûda ilâç vs. gibi þeylerin girmesi mümkündür: Kur'an-ý Kerim'de "Amellerinizi iptal etmeyiniz" (Muhammed, 47/33) hükmü beyan buyurulmuþtur. Farz olan Ramazan-ý Þerif orucunu kasden ve taammüden bozmak büyük bir cinayettir. Ýhlâsla niyet ettiði bir ameli meþrû bir sebep yokken bozmak "Ameli iptal etmek" hükmündedir. Fukaha, Resulullah (s.a.s)'ýn "Kim Ramazan ayýnda orucunu bozarsa; onun üzerine zýhar yapan kimsenin üzerine lâzým gelen þey (keffaret) gerekir" hadisini esas alarak, "Kasden orucunu bozan mükellef; arka arkaya olmak þartý ile altmýþ gün oruç tutmak mecburiyetindedir. Bu, o mükellef üzerine farzdýr. Ayrýca ayný (bozduðu) orucu kaza etmesi gerekir. Bir mükellefe hem kaza, hem keffaret'in gerekli olmasý için bazý þartlarýn tahakkuku gereklidir.
 
1) Kasden orucu bozmuþ olmak þarttýr: Oruca niyet eden mükellef hata ederek iftar ederse, sadece kaza gerekir. Meselâ abdest alýrken aðzýna su verdiði anda, elinde olmayarak boðazýna su kaçarsa orucu bozulur. Ancak bu fiilde kasýt unsuru mevcut deðildir. Günü gününe kaza etmesi gerekir.
 
2) Kendi iradesi ile bozmuþ olmalý; zorlama ve ikrah bulunmamalýdýr: Kendisiyle cim'a edilen kadýn, bu fiile razý olmuþsa; hem kaza, hem keffâret gerekir. Ancak cima zorlama ve ikrah sonucu olmuþsa, kadýna sadece gününe gün kaza gerekir. Çünkü orucunu bozmasý hususunda zorlanmýþtýr, ihtiyarý mevcut deðildir.
 
3) Oruca baþladýktan sonra hastalanmamasý veya sefere çýkmamasý esastýr: Mükellef oruca niyet ettikten sonra hastalanýr veya sefere çýkarsa, muhayyerdir. Ýster durumuna katlanýr orucunu tamamlar; ister iftar ederek gününe gün kaza eder.
 
4) Mükellef Ramazan orucunu tutarken, geceden niyet etmiþ olmalýdýr.
 
5) Mükellef orucunu bozarken, tabii gýdalardan veya gýda yerine geçebilecek yiyecek ve içeceklerden faydalanmýþ olmalýdýr: Meselâ çakýl taþýný veya demir parçasýný yutan kimsenin orucu bozulur. Ancak keffâret gerekmez. Zira bunlar gýda olmadýðý gibi, gýda yerine geçecek besleyici özelliðe de sahip deðildirler (Merginanî, Hidâye, I, 124).
 
Orucu bozan ve sadece kazayý gerektiren hususlara gelince; Mükellefin herhangi bir kasdý olmadan, zorlama ve hata sonucu orucu bozulursa, gününe gün kaza etmesi gerekir. Meselâ Ramazan ayýnda oruca niyyet eden bir mümin, unutarak yeyip-içer veya cima eder, daha sonra da sýrf cehaleti sebebiyle orucunun bozulduðu zannýna kapýlarak iftar ederse; günü gününe kaza eder. Kezâ, kustuðu için veya kan aldýrdýðý için orucunun bozulduðunu zanneden ve sýrf bu zan sebebiyle orucunu yiyen kimsenin durumu da aynýdýr. Zorla iftar ettirilmiþ olan kimsenin veya hataen orucunu bozmuþ olan mükellefin de sadece kaza etmesi esastýr. Keffâret lâzým gelmez (Fetevây-ý Hindiyye, I, 201).
 
Bu durumlarda þu kaide uygulanýr: Kasden ve kendi ihtiyarîyle herhangi bir meþru özrü bulunmadan Ramazan orucunu bozan mükellefe hem kaza, hem keffâret gerekir. Bunun dýþýnda, kendi ihtiyarý olmaksýzýn ve meþru bir özür sebebiyle orucunu bozan kimseye, sadece gününe gün kaza gerekir.
 
Orucu bozan ve sadece kazayý gerektiren hususlar þunlardýr.
 
1) Mazmaza ve istinþak (Aðýza ve buruna su verme) anýnda midesine su kaçýran kimsenin orucu bozulur. Gününe gün kaza gerekir.
 
2) Cünûb olarak sabahlayan bir mümin gusül abdesti alýrken boðazýna su kaçýrýrsa orucu bozulur; kaza gerekir. Bu sebeble, cünüb olarak sabahlamamaya özen göstermek veya gusül abdesti alýrken dikkatli olmak þarttýr.
 
3) Oruca niyet eden mükellef çakýl, kuru çamur, pamuk, kuru ot ve kaðýt gibi gýda özelliði olmayan maddeleri yutarsa orucu bozulur; kaza gerekir.
 
4) Meþrû bir özür sebebiyle; makadýndan þýrýnga (iðne) yaptýran veya mesanesine ilâç veren kimsenin orucu bozulur, gününe gün kaza gerekir.
 
5) Kendi iradesi olmaksýzýn aðzýna kar ve yaðmur tanesi kaçan ve bunu yutan kimsenin orucu bozulur; gününe gün kaza gerekir.
 
6) Bir kimse oruçlu iken karýsýný öpse ve bu sebeble inzal vaki olsa, orucu bozulur. Gününe gün kaza gerekir.
 
7) Ramazan ayýnýn dýþýnda herhangi bir oruca niyet eden mükellef, orucunu kasden dahi bozsa, kaza vacib olur; keffâret gerekmez. Keffâret sadece Ramazan-ý Þerif orucunun bozulmasý ve bu fiilde mükellefin kasdý sebebiyle gündeme giren bir cezadýr.
 
Boðaza huni ile bir þey akýtmak; aðzýna aldýðý bir þeyle boyanmýþ tükrüðü yutmak; karnýnda veya baþýnda olan bir yaraya akýtýlan ilaç mideye veya beyine ulaþmak; zorla oruç bozmak; diþleri arasýnda kalan nohut tanesi kadar þeyi yemek; unutarak bir þey yedikten sonra orucun bozulduðunu sanarak bile bile yemek ve içmek; kendi isteðiyle aðýz dolusu kusmak; aðýz dolusu gelen veya getirilen kusmuðu geri çevirmek; kendi isteðiyle boðazýna veya genzine duman çekmek; sabah olmuþken, daha vakit var diye sahur yapmak; güneþ batmadan, battý zanniyle oruç açmak; Ramazan orucundan baþka bir orucu bozmak; Ramazan orucuna niyyet etmeyerek gündüz yiyip içmek; oruçlu ve mukim iken yolculuða çýkýp orucunu bozmak; makata su veya yað akýtmak, bez veya pamuk sokmak; uyurken birisinin aðzýna su damlatmak; Oruca niyet etmeden bütün günü oruçlu gibi yemeden içmeden ve cinsî iliþkide bulunmadan geçirmek; kadýnýn tenasül uzvuna bir þey damlatmasý, yaþ parmaðý ile rutubet salmasý veya týkadýðý bezin kaybolmasý; Ramazan orucunu gündüzün bozduktan sonra hastalýk, hayýz ve lohusalýk gibi þer'i bir özrün meydana gelmesi gibi durumlarda oruca kaza gerekir.
 
Ramazan da bunlardan biriyle orucu bozulan kimseye, fecrin doðuþundan sonra temizlenen hayýzlý ve nifaslý kadýna, ikamet eden misafire, sýhhat bulan hastaya, iyileþen deliye, buluða eren çocuða, müslüman olana günün geri kalan kýsmýný oruçlu gibi geçirmek farzdýr. Bir görüþe göre de müstehaptýr. Bu þekilde vaktin hakký verilmiþ olur. Son ikisi hariç diðerlerinin, tutamadýklarý oruçlarý uygun bir vakitte kaza etmeleri gerekir.
 
Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Sana þüphe veren þeyi terk et; þüphe vermeyen þeye bak!. " (Fethül-Kadir, II, 94) buyurduðu bilinmektedir. Dolayýsýyla, her mümin oruç ibadetini edâ ederken titiz olmak mecburiyetindedir. Meselâ, oruçlu iken banyo yapmak veya denize girmek, yutmamak þartý ile herhangi bir þeyin tadýna bakmak ve bunun gibi bir çok husus "mekruh" olarak nitelendirilmiþtir. Ancak meþru bir özür sebebiyle bunlara cevaz verilmiþtir. Meþru bir özür mevcut deðilken bir þeyin tadýna bakmak veya denize girmek, ibadeti tehlikeye sokabilir. Kaldý ki orucu bozulan kimsenin dahi gündüz boyunca imsak etmesi (yeyip-içmemesi) vacibtir.
 
Oruçluya mekruh olan hususlar þunlardýr:
 
Bir þeyi dilinin ucuyla gereksiz yere tatmak (sinirli bir kocanýn karýsý, eþinin kýzacaðýndan korkuyorsa yemeðin tuzuna bakabilir); lüzumsuz yere bir þey çiðnemek (ufak çocuðu için bir þeyi çiðnemesi gereken bir kadýn oruç tutmayan baþka birini bulamazsa kendisi çiðneyebilir); sakýz çiðnemek (sakýzýn evvelce çiðnenmiþ" beyaz ve daðýlmamasý þarttýr. Aksi takdirde mekruh olmakla kalmaz, oruç bozulur; kendisinden emin olmayan bir kiþinin hanýmýný öpmesi, boynuna sarýlmasý veya kucaðýna almasý; tükürüðü aðýzda biriktirip yutmak; kan aldýrmak ve kendini zayýf düþüreceðini tahmin ettiði yorucu bir iþte çalýþmak.
 
Oruçluya Mekruh Olmayan Þeyler
 
Misk ve gül gibi bir þey koklamak; gözüne sürme çekmek; býyýðýna yað sürmek; zayýf düþmeyecekse, kan aldýrmak; misvak kullanmak, aðzý fýrça ile yýkamak; aðza su alýp gargara yapmak; burnuna su çekmek; nefsinden emin olmak ve ileri derecede olmamak þartýyla öpmek ve sarýlmak; serinlemek ve harareti gidermek için duþ almak veya ýslak beze sarýnmak (Bu görüþ Ebu Yusuf'a aittir. Fetva da buna göredir).
 
Ýftar vaktinde: "Allâhümme leke sumtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rýzkike eftartü ve savmi ðadin min þehri Remadâne neveytü faðfir mâ kaddemtü ve mâ ahhartü" demek sünnettir. Anlamý: "Allahým senin rýzan için oruç tuttum, sana inandým, sana güvendim senin verdiðin rýzýkla orucumu açtým, yarýn ki Ramazan orucuna da niyyet ettim. yaptýðým günahlarý baðýþla". Ayrýca hurma ile; yoksa su ile oruç açmak da sünnettir.
 
Oruç Tutmamayý Mübah Kýlan Özürler:
 
Kur'an-ý Kerim'de "Ey iman edenler!. Sizden evvelki (ümmet)lere yazýldýðý gibi, sizin üzerinize de oruç yazýldýr (farz kýlýndý). Ta ki korunasýnýz. (O Ramazan ayý) sayýlý günlerdir. Artýk sizden kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadýðý günler sayýsýnca baþka günlerde (tutar). Ýhtiyarlýðýndan veya þifa ümidi olmayan hastalýðýndan dolayý (oruç tutmaya) gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye (lâzýmdýr). Bununla beraber kim gönül isteði ile bir hayýr yaparsa, iþte bu onun için daha hayýrlýdýr. Oruç tutmanýz sizin hakkýnýzda (fidye vermenizden) hayýrlýdýr; bilirseniz" (el-Bakara, 2/183-184) hükmü beyan buyurulmuþtur. Dikkat edilirse, hangi hallerin oruç tutmamayý mübah kýldýðý nasla belirtilmiþtir.
 
I) Hasta Olmak: Mükellef, hastalýk sebebiyle nefsinin telef olmasýndan veya bir azasýný kaybetmekten korkarsa, oruç tutmaz. Ýmam Merginani "Hastalýðýn artmasý veya uzamasý bazen ölüme götürebilir. Bu durumda ondan sakýnmak (artmasýndan veya uzamasýndan kaçýnmak) gerekir" diyerek konunun hassasiyetine iþaret eder. Hastalýk, tecrübe veya mümin bir mütehassýs doktorun teþhisiyle kesinlik kazanýr.
 
2) Sefere çýkmak (Yolculuk): Ramazan ayýnda sefere çýkacak olan bir mükellef, geceden oruca niyet etmeyebilir. Bu mübahdýr ve nasla sabittir.
 
3) Þeyh-i Fani (Ýhtiyar) Olmak: Oruç tutmaya gücü yetmeyen ihtiyar kimse iftar eder ve her gün için bir yoksula fidye verir. Ýmam Merginani "Bu hususta asýl olan Allahu Teâlâ (c.c)'nýn "Oruç tutmaya gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye vermek lâzým gelir" hükmüdür. Þayet oruç tutmaya gücü yeterse, fidye batýl olur. Çünkü fidyenin oruç yerini tutabilmesinin þartý, acizliðin devam etmesidir" (el-Hidâye, I, 127). Þeyh-i fani olma hali hangi yaþta baþlar? Fukaha bu soruya cevap verirken, farklý yaþlar üzerinde durmuþtur. Ancak þeyh-i fanilik (fazla ihtiyarlýk) hali, insandan insana farklýlýk gösterir. Fetevay-ý Hindiyye'de (I, 207):
 
"Þeyh-i fani, ölüme kadar hergün kuvveti noksanlaþan kimsedir ki, bunlar tekrar kuvvet bulmadan vefat ederler. Bahru'r-Raik'te de bu þekilde tarif edilmiþtir. Bu durumda olan kimseler, dilerlerse fidyelerini Ramazan-ý Þerif ayýnýn baþýnda, bir defada verirler. Ýsterlerse bunu ayýn sonuna býrakýrlar. Fidye verdikten sonra oruç tutmaya gücü yeter hale gelirse, vermiþ olduðu fidyenin hükmü geçersiz olur. Bu kimsenin önceden tutamamýþ olduðu oruçlarýný kaza etmesi gerekir" diye kaydedilir.
 
4) Hayýz ve Nifas Hali: Hayýz ve nifas halindeki kadýnlarýn oruç tutmalarý haramdýr. Hz. Âiþe (r.anha) validemiz, "Bizlerden birisi Resul-u Ekrem (s.a.s) zamanýnda, hayýzdan temizlendikten sonra orucunu kaza eder, namazý ise kaza etmezdi" (Fethül-Kadir, I,114) buyurduðu sabittir. Dolayýsýyle hayýz ve nifas halindeki kadýnlar, o hal içerisinde iken oruç tutamazlar. Daha sonra geçirdikleri günleri (temizlendikten sonra) kaza ederler.
 
5) Hamilelik ve Çocuk Emzirmek: Dürrü'l-Muhtar'da: "Zann-ý galip ile, kendi hayatýndan veya çocuðunun hayatýndan korkan hamile yahut zahirü'r rivayeye göre, anne olsun, süt anne olsun emzikli kadýn oruç tutmayabilir" (Ýbn Âbidin, IV, 338) hükmü kayýtlýdýr. Esas olan; gerek hamile, gerek çocuk emziren kadýnlarýn, kendi nefislerinin veya çocuklarýnýn helâk olma tehlikesinin bulunmasýdýr. Nitekim Fetevay-ý Hindiyye'de: "Hâmile olan veya çocuk emziren kadýnlar; gerek kendi nefislerinden, gerekse çocuklarýnýn helâk olmasýndan korkarlarsa oruç tutmayabilirler veya iftar edebilirler. Bu durumdaki kadýnlara keffaret gerekmez, daha sonra oruçlarýný kaza ederler" denilmektedir (A.g.e., I, 207).
 
6) Helak Olma Korkusu ve Yýlan Sokmasý: Ramazan ayýnda, düþmanla savaþacaðýný bilen ve oruç tuttuðu takdirde zayýf düþerek gerektiði gibi cihat edemeyeceðinden endiþe eden mücahit oruç tutmayabilir (A.g.e., I, 208). Dürrül Muhtarda, "Zorlanan (ikrah), helâk olmaktan veya akli melekelerini kaybetmekten korkan kimse ile kendisini yýlan sokan kimsenin iftar etmesinin mübah olmasý" hükmü kayýtlýdýr. Bütün bunlarý, ayette geçen "hasta olma" anlamý içerisinde düþünebiliriz. Kendisini yýlan sokan bir kimsenin acilen tedavi olmasý esastýr. Bu durumda iftar eder ve gününe gün kaza yolunu tutar. Çünkü, gecikme halinde telef olma korkusu söz konusudur. Bunun meþru bir mazeret olduðu sabittir.
 
Oruçla Ýlgili Diðer Meseleler: Oruç tutan mükellefin misvak kullanmasý sünnettir. Nitekim Ýbn-i Abidin bu hususla ilgili olarak þunlarý zikreder:
 
"Misvak kullanmak da mekruh deðildir. Bilâkis baþkalarý gibi oruçluya da sünnettir. Delili, Peygamber (s.a.s)'in "Ümmetime meþakkat vereceðini bilmesem her abdest aldýkça ve her namaz kýldýkça onlara misvaký emrederdim" hadisinin umum ifade etmesidir (Ýbn Âbidin, IV, 332).
 
Ramazan ayýný baygýn geçiren kimse, sýhhat bulduktan sonra oruçlarýný kaza eder. Bu hususta icma vardýr. Ancak, bir deli Ramazan ayýnýn son günü zevalden önce iyileþmiþ olsa, kendisine kaza lâzým gelmez.
 
Ramazan ayýnda, gündüz vakti bir çocuk buluða erse veya kâfir, müslüman olsa, o günün geri kalan saatlerinde oruçlu gibi davranýr. Yani, orucu bozan þeylerden uzak durur, ondan sonraki günlerin orucunu edâ eder. Geçen günleri kaza etmesi gerekmez.
 
Sýhhat bulan hastalar ve seferleri sona eren yolcular, daha önce tutamadýklarý oruçlarýný kaza ederler. Bu hususta ihtilâf yoktur. Alimlerin ekserisinin görüþü budur. Bir mükellefin, daha önceki Ramazan ayýna ait kaza borcu bulunsa, fakat bu sýrada Ramazan-ý Þerif girse; o kimse edâyý kaza üzerine takdim eder. Yani önce, yeni giren Ramazan ayýnýn orucunu tutar; daha sonra kaza oruçlarýný tamamlar. Nafile olan oruçlarda da, özürsüz olarak iftar etmek helâl deðildir.
 
Iskât-ý Savm:
 
Iskât-ý savm, bir müslümanýn hayattayken tutmadýðý veya tutamadýðý oruç borçlarýný, öldükten sonra malýndan fidye vermek suretiyle düþürmek demektir. Çok daha sonralarý çýkmýþ bir tabirdir. Bu tabirin dini literatürdeki ismi "fidye"dir.
 
Yukarýda ifade edildiði gibi oruç, Ýslâm'ýn beþ esasýndan biridir. Âkýl-bâlið olan her müslümana farzdýr. Oruç tutmalarý farz olanlarýn bazýlarý, belli durumlarda oruç tutmakla yükümlü kýlýnmamýþ; oruçlarýný sonradan kaza etmelerine izin verilmiþtir. Bunlar, hastalar ve yolculardýr. Allah Teâlâ Kur'anda þöyle buyurur:
 
"...Ýçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadýðý günlerin sayýsýnca diðer günlerde tutar. (Ýhtiyarlýðýndan yahut þifa bulma ümidi olmayan bir hastalýktan dolayý oruç tutmaya dayanamayanlar, bir düþkünü doyuracak kadar fidye verir" (el-Bakara, 2/ 184).
 
Ayetten de anlaþýlacaðý gibi; hastalar ve yolcular, oruçlarýný daha sonra kaza edebilirler. Ýhtiyarlýk ve devamlý hastalýk gibi sebeplerle daha sonra kaza etme imkaný bulamayanlar ise fidye verirler. Fidye, bir fakiri bir gün doyurmak demektir. Bir müslümanýn böyle mazeretlerden dolayý hayattayken tutamadýðý ve fidyesini de ödemediði oruç borcu varsa; öldüðünde, malýndan, tutamadýðý oruçlar kadar fidye verilmek suretiyle borcundan kurtarýlýr. Ýþte bu ameliyeye ýskât-ý savm denir.
 
Ancak burada, eda þartýndan dolayý (hasta ve yolcu olmamak) kaydýyla oruç tutamayanlar söz konusudur. Fakat kasden, hiç bir mazereti olmadan orucunu tutmayan ve daha sonra bunlarý kaza etmeyenlerin durumu da böyle midir? Yani bunlar için, öldükten sonra fidye verilirse, oruç borcundan kurtulurlar mý? Bunu ancak Allah bilir.
 
Bu hususta halk arasýnda, þöyle bir uygulama vardýr: Mesela 62 yaþýnda ölen birinin 12 yýlý büluð çaðý için çýkarýlýr (62-12:50 yýl). Her yýl için 30 oruç, (30x50:1500 fidye) hesab edilerek bulunan miktar fidye fakirlere daðýtýlýr. Böylece ölü, oruç borçlarýndan kurtarýlmýþ olur!
 
Fakat bu iþlem doðru deðildir. Her þeyden önce Hz. Peygamber (s.a.s) ve Ashab devrinde böyle bir uygulama yoktur. Diðer taraftan, ölünün tutup-tutmadýðý oruçlar arasýnda bir ayrým yapýlmamaktadýr. Tutulan günler için tekrar fidye verilmekte, böylece, dinde hiç yeri olmayan bir bid'at ortaya çýkmaktadýr. Ayrýca her Ramazan ayý 30 gün deðildir, 29 da olabilir. Öyleyse bu konuda ne yapýlmalýdýr?
 
1. Hastalýk veya yolculuk gibi bir sebeple tutulamayan ve daha sonra da kaza imkaný olmayan oruçlar kadar ölü için fidye verilir. Bu Kur'an ve Sünnet'e uygundur.
 
2. Mazeretsiz olarak tutulmayan ve daha sonra kaza edilmeyen oruçlar kadar da ölü için fidye verilebilir ve ölünün oruç borcundan affedilmesi içip dua edilir. Çünkü bir ibadeti kasden terketmek günahtýr.
 
3. Bunlarýn dýþýnda, bir kimsenin oruç borcu yoksa, onun için ýskât-ý savm adý altýnda fidye verilmesi yanlýþtýr, bid'attýr. Belki kabul olmayan oruçlarý vardýr diye de böyle bir ameliye yapmak caiz deðildir. Eðer bu doðru olsaydý, yaptýðýmýz her ibadet için böyle bir kaza muamelesi gerekirdi. Kulun görevi, emredilen ibadeti ihlasla yapmaktýr. Kabul, Allah'a kalmýþ bir þeydir. Ve kul bunu bilmekle mükellef deðildir. Kul, samimiyetle ve þartlarýna uygun olarak yaptýðý ibadetin Allah tarafýndan kabul edileceðini umar.
 
ÝSLAM ANSÝKLOPEDÝSÝ / Yusuf KERÝMOÐLU
 

Bu yazý 3141 defa okunmuþtur...

Yorum Ekle

Yazdýr

YORUM LÝSTESÝ

KATEGORÝDEKÝ DÝÐER HABERLER

n

02/10/2017 - 04:58 ANNE BABAYA  ÝHSANDA BULUNMAK

n

03/07/2017 - 03:56 EVLÝLÝKTE AÝLE ÝÇÝ SAÐLIKLI ÝLETÝÞÝM

n

19/04/2017 - 03:19 NESÝL EMNÝYETÝ

n

17/04/2017 - 03:46 ÇOCUKLARIMIZA Peygamberimizi sevdirmek 

n

07/11/2016 - 12:41 EVLÝLÝKTE GEÇÝMSÝZLÝÐÝN NEDENLERÝ

n

18/10/2016 - 02:12 EÞLER ARASINDAKÝ GÜZEL GEÇÝMÝN FORMÜLÜ

n

22/09/2016 - 11:13 DEVREDÝLEMEZ SORUMLULUK: ANNE BABA OLMAK

n

10/08/2016 - 01:08 AÝLENÝN TEMEL KURALLARI

n

14/06/2016 - 11:52 Boþ Vakit mi Dediniz?

n

07/06/2016 - 03:26 AÞINDIRILAN DEÐERLERÝMÝZ: ÂÝLE MÜESSESESÝ

n

02/05/2016 - 12:28 EVLÝLÝK ÖNCESÝ VE NÝÞANLILIK

n

01/02/2016 - 11:27 EVLÝLÝK AKDÝ: NÝKÂH

n

19/01/2016 - 04:31 AÝlEDE Merhamet ve Merhametsizliðin Yansýmalarý

n

04/01/2016 - 11:53 EVLÝLÝK ANLAYIÞI VE EVLÝLÝÐÝN FAYDALARI

n

01/12/2015 - 03:19 GENÇ SAHABELER

n

20/11/2015 - 10:37 Kardeþ kýskançlýðý

n

08/08/2015 - 10:33 Çocuk Eðitiminde Anne ve Baba Nasýl Davranmalý

n

22/06/2015 - 03:09 Z E K Â T

n

19/06/2015 - 04:26 ORUÇ

n

08/06/2015 - 12:07 KUR’AN’A GÖRE HZ. PEYGAMBER’ÝN (s.a.s.) GÖNDERÝLDÝÐÝ TOPLUMDA AÝLE

n

16/12/2014 - 02:10 AÝLEDE ÇOCUÐA DÝN EÐÝTÝMÝ VERÝLMESÝ

n

24/10/2014 - 04:11 ANNE-BABANIN ÇOCUÐA YAKLAÞIMI

n

05/05/2014 - 12:46 ÝSLÂMA GÖRE ÇOCUK YETÝÞTÝRMEK

n

09/04/2014 - 12:29 ANNE-BABA-ÇOCUK ÜÇGENÝ

n

04/10/2013 - 05:33 Hz. Meryem: Mabede Adanmýþ  Bir Hayat

n

16/07/2013 - 12:58 TELEVÝZYON, BÝLGÝSAYAR VE ÝNTERNET KISKACINDA ÇOCUK

n

19/06/2013 - 03:03 Okul Öncesi Çocuklarýn Din Eðitiminde Peygamberî Metot

n

20/05/2013 - 04:03 KUR’AN ÞÝFADIR

n

28/01/2013 - 01:38 Ben seninle “Biz” olmak istiyorum

n

22/11/2012 - 10:25 Çocuk eðitiminde ailenin önemi

n

05/10/2012 - 02:43 Anne baba neyler, çocuðunu televizyon eðler

n

03/09/2012 - 04:04 Temelleri sarsýlmakta olan bir sýðýnak: Aile

n

13/07/2012 - 11:11 Oruç Tutanlar Nerede?

n

26/06/2012 - 04:07 Nezaket Dersi

n

05/06/2012 - 12:06 Evlilik ve Aile Kurumu -2-  

n

16/04/2012 - 12:10 Anne ve Babalara Üç Nasihat  

n

16/04/2012 - 12:05 Evlilik ve Aile Kurumu 1

n

02/04/2012 - 05:59 Ýslâm’da Anne hakký

n

05/09/2011 - 03:17 Kur’an-ý Kerim’den aile örnekleri

n

17/08/2011 - 01:29 Sünnet-i seniyye ve hadis-i þeriflerden kültürümüze yansýyan komþuluk öðretileri

n

13/07/2011 - 11:10 Ýletiþimin dili: Selam

n

20/06/2011 - 02:41 Adanmýþlýk Ruhu ve Gençlik

n

06/06/2011 - 02:19 Þahsiyet/kiþilik inþasý ve deðerler

n

11/04/2011 - 11:06 SEKAM: Aile S.O.S veriyor

n

28/02/2011 - 13:43 Hz Muhammed'in Aile Ýçindeki Örnek Davranýþý  

n

14/02/2011 - 13:01 Aile ve Geçimle Ýlgili Kulaklara Küpeler

n

17/01/2011 - 14:35 Toplumsal Duyarlýlýk ve Sorumluluk Anlayýþýnýn Ýslâmî Temelleri

n

06/01/2011 - 16:26 Unutulmaya yüz tutan deðerlerimizden SILA-ÝRAHÝM

n

06/01/2011 - 16:09 Evlilik ve Aile Hayatý Bir Ýbâdettir

n

02/12/2010 - 17:39 Toplumsal Çöküþte Kötü Ahlâkýn Rolü

n

25/03/2010 - 14:58 HZ. Peygamber'in Gençliðe verdiði önem

n

21/01/2010 - 09:58 Sünnet'te Nikah Mehir  Çeyiz ve Düðün

n

06/07/2009 - 14:55 Aile Ýliþkilerinde Hz. Peygamber’in Örnekliði

n

04/05/2009 - 14:12 Aile Sorumluluðu

n

09/04/2009 - 09:58 Aile Ýçi Ýletiþimde Altýn Kurallar

n

29/05/2008 - 21:37 Peygamberimizin Gençliði
 

Site Ýçi Arama

10 Sevvâl 1445 |  19.04.2024

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

"Mü’minler Hendek Harbi için toplanýp gelmiþ düþmaný gördükleri zaman, Allah’ýn ve Resûlünün bize va’dettiði iþte budur, Allah ve Resûlü doðru söyledi dediler. Bu onlarýn iman ve teslimiyetlerini artýrýp (pekiþtirdi)."

( Ahzâb sûresi - 22)

Bir Hadis

(اَللَّهُمَّ إِنِّي أسْأَلُكَ عِلْماً ناَفِعاً وَ رِزْقاً طَيِّباً وَ عَمَلاً مُتَقَبَّلاً)

(Allahümme innî es'elüke ilmen nâfian ve rýzkan tayyiben ve amelen mütekabbelen)

(Ey Allahým! Senden yararlý ilim, güzel (helal) rýzýk ve makbul amel dilerim.)[1]

(Sabahlayýnca söylenir.)

Ýbn-i Mace, h. 925.

Bir Dua

“Allah’ým! Senin iznin ve yardýmýnla sabahladýk ve akþamladýk. Yine senin izin
ve yardýmýnla yaþar ve ölürüz. Sonunda dönüþ yalnýz sanadýr.”

(Ebû Dâvûd, Edeb, 110)

Hikmetli Söz

Âdemoðlu ölesi, yer altýna giresi, Kim iyidir kim kötü, orada malum olasý. Burada özünü bilenler, Hakk’a kulluk kýlanlar, Hak yoluna girenler, aydýnlýk yüzlü olasý.


Canlý yayýn

Ýslam Ansiklopedisi

  Tasarým : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com