Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araþtýrmalarý   |  Ýlmi YAZILAR   |  Aile Eðitim Yazýlarý   |  Çocuk Eðitimi Yazýlarý   |  Yazarlar  |  Ýletiþim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatý (s.a.v)

Ýnsaný Tanýmak (Radyo)

Tv Programlarý

Seminer ve Konferans

Kýsa Dersler

Özel Konular

Fýkhi Konular

Aile Eðitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Giriþi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eðitimcilere ÖZEL
Gazze Duasý
Gençlerle Ýletiþim (Günýþýðý- Reþitpaþa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 3964
Toplam 15239671
En Fazla 20355
Ortalama 2607
Üye Sayýsý 1175
Bugün Üye Olan 0
Online Ziyaretci
 

 
Genç Anne (Hâcer) ve Mekke Þehrinin Kuruluþu
05/05/2014 - 12:25
 
Dr Þerafeddin Kalay
Ýbrâhîm(a.s.), küçük Ýsmâil ile annesi Hâcer’i alarak Mukaddes Diyâra, Mekke’ye getirmiþti. Ýlâhî emir gereði hanýmýný ve yýllar sonra kavuþtuðu yavrusunu atýnýn terkisine almýþ, getirerek bu ýssýz ve kurak topraklarda býrakmýþ, þimdi geri dönüyordu.
Ýlk bakýþta bu yapýlan, selim gönüllerde zor kabul edilebilecek bir iþti. Biri kucakta yavru, diðeri korumasýz bir anne. Bu anne ve yavru, bir nevi yalnýzlýðýn, çaresizliðin, açlýðýn, korkunun… kucaðýna teslim ediliyordu. Onlarýn býrakýldýklarý bu yer nereydi? Niçin Ýbrâhim(a.s.) buralara kadar yürümüþtü? Niçin günlerce yol gelinmiþ, sahrâlar, vâdîler, daðlar, beller, kýzgýn çöller… aþýlmýþtý? Yol boyu geceler gündüzlere, gündüzler gecelere dönüþmüþ, kah birleþip kah ayrýlan yollar artýk çözülmez bilmecelere dönüþmüþtü.
 
Aþýlan yollarda görünüþü daha güzel yerler, daha yeþillik vâdîler vardý. Daha düzlük arazîler, ekime uygun topraklar görmüþlerdi. Niçin oralarda kalmamýþlar, bu ýssýz vâdîye ulaþmak için bu kadar yol gelmiþlerdi? Niçin yardýmlaþacaklarý, dayanýþacaklarý, oturup konuþarak, dertleþerek yalnýzlýklarýný giderecekleri, içlerine karýþarak hayatlarýný sürdürecekleri insanlarýn bulunduðu bir yerleþim merkezine gitmemiþlerdi?
 
Yanlarýnda bir çýkýn içinde biraz yiyecek, kýrba içinde biraz sularý vardý. Bunlar çok geçmeden biterdi. Sonra ne olacaktý?
 
Belki bu sorularýn cevabýný Ýbrâhîm (a.s.) de bilmiyordu. Ancak bildiði bir þey vardý: Geride býrakacaðý yavrusunu, onu þefkatle kucaklayan vefâlý anneyi, onu bu topraklara yönlendiren Rabbi koruyacaktý. O, bir baba olarak ciðer pâresini, kendinden bir parçayý ve bir koca olarak kalbinde îman nûru, gönlünde vefâ duygusu taþýyan hayat ve dâvâ arkadaþýný, çocuðunun annesini, Rabb’inin emri olmadan bu ýssýzlýðýn ve  vahþetin kucaðýna terk edemezdi.
 
Onlarý býrakmýþ þimdi gidiyordu. Ýçi dolu dolu gidiyordu. Geldiði yollarý kim bilir hangi duygular içinde geri dönecekti? Gelirken geçtikleri yollarý, sevimli yavrusu ve annesiyle konakladýklarý yerleri gördükçe neler hissedecekti!?.
 
Þimdi atýnýn baþýný dönüþ istikâmetine çevirmiþti… Hâcer, O’nun gitmek için uzaklaþtýðýný hissetti. Davranýþlarý bunu gösteriyor, üzerine çöken hüznün aðýrlýðý her hareketine yansýyordu. Peþinden yürüyerek; “Bizi bu ýssýz, kimsesiz vâdîde býrakýp gidiyor musun?” diye sordu; cevap alamadý.
 
Aslýnda bu cevap alamayýþ da bir cevaptý. Hâcer’i bu suskunluk daha da korkuya düþürmüþtü. Demek ki hissettiði doðruydu. Koþarak Ýbrâhîm’in (a.s.) atýnýn dizginlerini tuttu. Sorusunu birkaç kere daha tekrar etti. Ancak son derece üzgün olan ve ne diyeceðini bilemeyen, dönüp zevcesi ve çocuðuna bile bakamayan Ýbrâhîm (a.s.)’de ses yoktu.
 
Hâcer zeki ve olgun bir kadýndý. O, Ýbrâhim(a.s.)’i çok iyi tanýyordu. Her davranýþý salâh ve takvâ dolu olan Ýbrâhîm(a.s.) bir anneyi ve çocuðunu, üstelik yýllar yýlý hasretini, özlemini duyarak beklediði öz oðlunu,, neredeyse ümit kestiði bir demde kavuþtuðu yavrusunu kendiliðinden ýssýzlýk ve çaresizliðin kucaðýna terk edip gidemezdi. O, hidâyet, hikmet, güzel ahlak ve nübüvvetle þereflenmiþ bir insandý. Yumþak huyluydu; merhamet ve þefkat doluydu… Ancak sorusuna da cevap vermiyor, yalvarmalar onu yumþatmýyordu. Ýçinde bulunduklarý durum farklý bir durumdu. Bunun üzerine Hâcer Vâlidemiz sorunun þeklini deðiþtirdi. Buhârî’nin Ýbn Abbas’tan naklettiði bir hadiste anlatýldýðý gibi Hz. Ýbrâhîm’e;
 
” آلله أمرك بهـذا؟ ” “Sana bunu Allah mý emretti?” diye sordu.
 
Bu soru Ýbrâhîm (a.s.) için daha rahatlatýcý bir soruydu. “Evet,” diye cevap verdi. Bu cevâp Ýbrâhîm(a.s.)’i biraz rahatlamýþtý. “Evet” sözünü duyan Vâlidemiz de rahatlamýþtý.”إذاً لا يُضَيّعُنـاَ “  “Öyleyse, O bizi helaktan koruyacaktýr,” diyerek geri döndü.
 
Kendilerinin burada býrakýlmasýný emreden Yaratan’ýn takdirine razýydý. Anlamýþtý ki, bu beldeye de boþuna gelinmemiþti… Aklýnda bir dizi soru vardý ama vakti gelince hepsinin aydýnlanacaðýna inanýyordu.
 
Þimdi Ýbrâhim(a.s.) onlarý Allah’ýn himâyesine býrakýp, riâyetine sýðýnak gidebilirdi. Allah, kendi hukukunun kaybýna sebep olmayan kullarýn emeklerini zayi etmez, himâyesini üzerlerinden eksik etmezdi…
 
 
Hâcer’i ve çocuðunu geride býrakan Ýbrâhîm (a.s.) gözden kaybolup onlarýn kendisini göremeyeceði bir tepeciði aþýnca Beytullah’a temel olan noktaya doðru yöneldi; ellerini kaldýrdý ve Rabbine þöyle duâ etti:
 
﴿ ربنا إنّي أسكنت من ذُرِّيَّتِـي بوادٍ غيرَ ذي زرعٍ عنـد بيتك المحـرّم لا ربنا ليقيموا الصـلاة فاجعل أفئـدةً من الناّسِ تهوِي إليهم وارْزُقْهمْ من الثمرات لعلّهم يشكرون.
 
“Rabbim! Ben âilemden bir kýsmýný Senin Mukaddes Beyt’inin yanýnda, ekim-dikim olmayan bir vâdîye yerleþtirdim. Rabbim! Namazlarýný hakkýyla edâ etsinler istiyorum… Ýnsanlardan burayý arzulayýp gelen gönüller olsun. Onlarý çeþitli meyvelerle rýzýklandýr; umarýz ki þükrederler. (Ýbrâhîm, 14 / 37)
 
Evet, Ýbrâhîm(a.s.) hanýmý ve çocuðunu kuru yamaçlarýn arasýnda yer alan bu vâdîde býrakýyordu ama gönlü þefkatle doluydu. Hâcer’in önündeki son derece metin, sabýrlý ve kesin tavrý sanki uçup gitmiþti. Gönül pýnarlarý, boþalacak çaðýltýlara hazýrdý. O, bir babaydý. Sevimli küçücük bir yavrunun babasý. Bir tek yavrunun. Üstelik yaþlý bir baba. Yýllar yýlý beklediði, yaratanýnýn kendisine ileri yaþýna raðmen ihsan ettiði, bu ihsan ile dünyalara sýðmayacak kadar sevindiði yavrunun babasý.
 
Ve biricik yavrusunun annesi; vefalý kadýn… O da yavrusuyla birlikte geride kalýyordu ve ne kadar teslimkâr ve metin davranmýþtý!..
 
Þimdi kendisine onlarý bu vâdîde býrakma emri veren sonsuz kudret ve þefkat sahibi Allah’a yönelmiþ, onlar için duâ ediyordu. Neslinden nice enbiyânýn geldiði bu aziz Peygamber’in duâsý da ibret vericiydi. Yaptýðý duâ sadece açlýða, susuzluða, hastalýða, sýcaða, soðuða karþý korunmalarýna, can emniyetlerinin saðlanmasýna yönelik deðildi. Bunlarýn yanýnda Rablerine ibâdetlerini, kulluk görevlerini yerine getiren, Gerçek kulluk þuurunu ve ahlâkî güzelliklerini de taþýyan bir neslinin olmasý, onlarýn baþka insanlarla kaynaþmalarý, her an rýzklarýný temin etme imkanlarýnýn bulunmasý ve devamlýlýðý yönündeydi…
 
Bu arzu ve ince ruhu Ýbrâhîm (a.s.)’in baþka duâlarýnda da görüyoruz.
 
 
Ýbrâhîm(a.s.) Rabbinin emrine teslimiyet, takdirine rýza þuurunun, gönle verdiði azim  ve sabýr sýcaklýðýna sýðýnmýþ yeniden geldiði topraklara doðru yol alýrken  Hâcer Vâlidemiz, yavrusu Ýsmâîl ile ýssýz bir dünyada yapayalnýz kalmýþtý. Acýktýkça çocuðunu emziriyor, Hz. Ýbrâhîm’in yanlarýna býraktýðý hurmadan biraz yiyor, sudan içiyordu… Teslimiyet, rýza, sabýr ve vefânýn zirvesini oluþturan zaman dilimini yaþýyordu. Aðzýna lokma atarken iþtahý var mýydý? Caný bir þeyler yemek istiyor muydu? Ýçtiði su içindeki yangýný söndürüyor muydu? Bunlarý bilemiyoruz. Ama o, yemeli, içmeliydi. Kendisi için deðilse bile yavrusu için… Onun kalbindeki incelik, letafet ile dýþ dünya þu an ne kadar tersdi. O ne kadar þefkatli, çevresindeki görüntü ne kadar acýmasýzdý…
 
Bir süre sonra içecek su kalmadý. Yavru Ýsmâîl susamýþtý. Susamýþlýðýn belirtileri giderek çoðaldý, kývranýþlar arttý. Hâcer anneydi; yiyip içmedikçe sütü gelmiyordu. Yiyecek, içecek de yoktu. Þimdi kalbi þefkat dalgalarýyla yoðruluyordu. Bu durumda ne yapacaðýný, nereye gideceðini bilemiyordu.
 
Bir süre çaresizce yavrusunun susuzluktan kývranýþlarýna baktý. Yavrusunu bu durumda görmek istemiyordu. Âciz kalmanýn acýsýný hissederken bir þeyler yapabilme arzusuyla gözlerini çevrede gezdirdi. Safa tepesini gördü. Tepe hem yakýn, hem de biraz daha geniþ bir ufku görebiliyordu. Tepeden çevreye göz atabilme imkaný vardý. Bir þeyler görebilmek, bulabilmek ümidiyle tepeciðe týrmandý. Oradan uzanan vâdîye baktý; gözleriyle çevreyi taradý. Hiç kimse görünmüyor, suyun varlýðýna delil sayýlacak bir iþaret de göze çarpmýyordu. En âcil ihtiyaçlarý suydu. Þu anda bütün zihni onu bulabilmek veya kendisini ona ulaþtýrabilecek bir canlý izine rastlayabilmekti…
 
Biraz ileride yaðmur sularýnýn oyduðu vâdî tabaný uzanýyordu. Vâdînin de susuzluktan baðrý yanmýþtý. Ýlerideki Merve tepeciði dikkatini çekti. Safa Tepesinden indi, oraya doðru ilerledi. Vâdînin tabanýný oluþturan sel yataðýna geldiðinde yavrusunun buradan görünmediðini fark etti. Ayaðýna takýlmamasý için eteðinin bir tarafýný hafifçe yukarý kaldýrarak koþmaya baþladý. Sel yataðýný aþýp biraz yükselince yeniden Ýsmâîl’i gördü. Koþmayý býrakýp yürüyerek Merve Tepesine çýktý. Tepenin üzerinde durarak bir süre gözleriyle çevreyi süzdü. Yine ümit baðlayacak hiçbir þey görünmüyordu. Yeniden Merve’den daha yüksekçe olan Safâ’ya döndü. Vâdî tabanýný yine koþarak geçti. Çevreyi daha dikkatli gözden geçirdi. Su izi yoktu; bir þey görünmüyordu. Yüreði ümit ve ümitsizlik arasýnda çýrpýnýrken yedi kez bu iki tepe arasýnda gitti geldi.
 
Küçük Ýsmâîl ilerde aðlýyor, ayaklarýyla yeri tepiyordu. Acý, ýzdýrap, çaresizlik, hüzün birbirine karýþmýþ, meçhulün derin, dipsiz duygularý yaþanýyordu.
 
Merve Tepesine son çýkýþýnda kulaðýna bir ses çaldý. Nefes nefeseydi. Kendi hareketleri ve nefes alýþ veriþleri zayýf sesleri duyuþuna engel oluyor gibiydi. Kendi kendisine; “-Sus,” dedi. Sustu, dinledi. Biraz önceki sesi yine duydu. Yanýlmýþ olamazdý. Heyecanla karþýlýk verdi:
 
“Sesini duyurdun! Yardým imkanýn var mý!?”
 
Gözünü sesin geldiði tarafa çevirdi. Bu, Ýsmâil’in bulunduðu taraftý. Ancak ses Ýsmâîl’den gelmiyordu. Orada bir melek duruyor, topuðuyla  yeri deþeliyordu. Ýbn Abbas’ýn (r.a.) anlattýðýna göre Melek topuðuyla –bir baþka lafýzda “kanadýyla”-yeri deþmiþ, çok geçmeden sert, kuru zeminden su kaynamaya baþlamýþtý. Yerden sularýn kaynadýðýný ve zemine yayýldýðýný gören Hâcer Vâlidemiz heyecanlanmýþtý. Koþarak yetiþti. Bir taraftan kumdan havuzcuklar yaparak suyu durdurmaya çalýþýyor, diðer taraftan boþalan kýrbasýna fýrsat buldukça avuçlayarak su koymaya çalýþýyordu. Sevinç ve telaþtan ne yapacaðýný þaþýrmýþtý. Suyla konuþurcasýna eliyle iþaret ederek; “þöyle toplan, þöyle!” diyordu… Kaynamanýn devam ettiðini, suyun akýp kaybolmadýðýný, oluþturduðu havuzcuklara dolduðunu görünce rahatladý. Kurak bir arazide, sert kayalarý yararak kaynayan su, akýlara durgunluk verecek bir berraklýk ve güzellikte çoðalmaya devam ediyordu. Yalnýzlýk, acý ve çaresizliði tadan, yavrusunu koruyabilmek için ne yapacaðýný bilmeden koþturan anne susuzluðunu, yanan baðrýnýn ateþini hatýrladý. Bu güzel sudan, bu paha biçilmez nimetten, korumasýna sýðýndýðý ve “O, bizi koruyacaktýr,” diyerek teslimiyetini dile getirdiði Rabbinin lütuf pýnarýndan kana kana içti, þükretti. Bu yalnýzlýðýn, bu garipliðin, çaresizliðin tadýný duymuþ birinin minnet dolu þükrüydü. Sonra yavrusunu emzirdi…
 
Bu sýrada Meleðin kendisini;
 
Dلا تخافوا الضيعـة فإن ههنا بيت الله يبنيه هذا الغلام و أبوه. و إن الله لا يُضَيِّعُ أهلـه.C
 
“Helak olma konusunda korkunuz olmasýn! Þurada Beytullah var. Onu bu çocuk ile babasý binâ edecekler. Allah kendi ehlini helâke terk etmez,” diyerek teselli ettiði Sahîh-i Buhârî’deki rivâyette yer alýr.
 
Hayat yeniden canlanmýþ, umutlar yeniden filizlenmiþti. Bu mübârek su, bu tarihin en kýymetli suyu “Zemzem” cana can katmýþtý. O, artýk Rabbinin emriyle yeryüzüne çýkmýþ, Allah’ýn Evi’nin yanýnda sessizce kaynamaya baþlamýþtý. Hiçbir suya, hiçbir pýnara nasip olmayacak bir þerefe ermiþti. Asýrlar boyu mü’min dudaklara uzanmaya devam edecek, kendisine hürmetle uzanan nice ellerle karþýlaþacak, nice diyarlarda nice hanelere girecek, nice mü’min gönüllere sunulacaktý…
 
Bu güzel su, kendisine en çok ihtiyaç duyulan ve kýymeti en iyi bilinecek yerde kaynamaya baþlamýþtý. Allah’ýn himayesinde yalnýzlýðýn kucaðýna terk edilen anne ve yavru, susuzluklarýný giderince Yaratan’ýn himayesinin sýcaklýðýný ve huzurunu hissettiler.
 
 
Çok geçmeden çevredeki kuþlar da suyun varlýðýný hissetmiþler, gökyüzünde süzülerek daireler çizmeye, tehlike olmadýðýný anladýklarýnda da inerek susuzluklarýný gidermeye baþlamýþlardý.
 
Bu sýrada “Kedâ” yoluyla gelen Cürhümîlerden bir kafile vâdînin güneyinde yakýnlarda bir yerde konaklamýþtý. Havada süzülen kuþlarý gördüler. Bu suyun varlýðýna iþaretti. Ancak Cürhümlüler giderken de bu vâdîden geçmiþler su görmedikleri gibi suyun varlýðýna dair hiçbir ize de rastlamamýþlardý. Ancak kuþlarýn bu dolaþýþlarý, iniþ-çýkýþlarý boþuna olamazdý.
 
Araþtýrma yapmak ve durumu öðrenmek üzere kuþlarýn odaklandýðý yere bir veya iki rehber gönderdiler. Çok geçmeden gönderilen rehberler heyecan içinde geri döndüler. Su vardý. Hem de çok güzel bir su. Kuþlar boþuna bu vâdiye inip-çýkmýyorlardý. Hiç de su ümit edilmeyen bir vâdîde su kaynaðý vardý. Aldýkça, kaynayan sularýn eksileni tamamladýðý pýrýl pýrýl bir su kaynaðý… Zaman zaman yaðan yaðmurlarla meydana gelmiþ bir gölcük, bir birikinti deðil, kaynayan bir pýnar vardý… Bu su, kolay kolay su bulunmayan, bulunanýnýn da sürekli olmadýðý bir diyarda, hazine bulmaktan daha güzel bir þeydi.
 
Cürhümlüler, gelen haberle birlikte sevinçle yerlerinden fýrladýlar. Büyük bir heyecan içinde suyun olduðu yere geldiler. Evet, gerçekten kaynayan bir su vardý, sürekliydi ve çok güzeldi. Ancak baþýnda bir kadýn vardý. Belli ki su onundu. Bu suyun nasýl kaynadýðýný, nasýl yer yüzüne çýkarýldýðýný bilmiyorlardý ama vardý, gürdü ve kaynamaya devam ediyordu. Önceki uðrayýþlarýnda görmedikleri bu su, sevinç ve hayreti iç içe yaþamalarýna sebep olmuþtu. Çevrede suyun uzun zamandýr varlýðýna delâlet edecek iþaretler, izler de yoktu… Karmakarýþýk duygular ve düþünceler içinde Hâcer Vâlidemize yaklaþtýlar.
 
“Bize de izin verir misin? Burada konaklayýp, buraya yerleþebilir miyiz?” dediler.
 
Hâcer Vâlidemiz sevinmiþti. Yalnýzlýðýn ne demek olduðunu iyi biliyordu. Bu gelenler de iyi insanlara benziyordu. Gayet edepli davranmýþlar, suyu sahiplenmeye kalkmamýþlar, kendisinden edep çerçeveleri içinde izin istemiþlerdi. Hayýrlý komþulara ne kadar da ihtiyacý vardý… Belli ki bu insanlar sürekli oturacaklarý, güven ve huzur duyacaklarý bir belde arayýþý içindeydiler.
 
“Evet” diye cevap verdi. Yalnýz bir þartý vardý: “Su üzerinde hak iddia etmeyeceksiniz!”
 
Sevinerek; “Evet” dediler. Sudan istifade edeceklerdi ama asýl sahibinin Hâcer olduðunu unutmayacaklar, su ile ilgili kararlarý o, günü gelince de kucaðýndaki yavru verecekti.
 
Konakladýlar. Derhal bir ekip hazýrlayarak Yemen diyarýndaki yakýnlarýna haber uçurdular. Onlarý yerleþmek için seçtikleri bu bölgeye çaðýrýyorlar, kendileri de onlar gelinceye kadar ön hazýrlýlarla uðraþýyorlardý…
 
 
Issýz vâdîde þimdi çocuk sesleri vardý. Her geçen yýl vâdîye serpilmeye baþlayan evlere yenilerini ekliyordu. Hâcer yeni komþularýndan memnundu. Onlarla kaynaþmýþ, onlarýn hürmet ve yakýnlýklarýný görmüþtü. Hürmet gösteriyorlardý çünkü bu yeni vatanýn kapýsýný kendilerine o aralamýþtý. Onlarla suyunu, yarýnlarýný paylaþma kararý vermiþti. Kendi güzel, ahlâký güzel, çok þeyler gören ve bilen bir kadýndý. Oðlu da hayran olunacak güzellikte ve olgunluktaydý…
 
Küçük Ýsmâîl filizlenmiþ, arkadaþlar edinmiþ, dillerini öðrenmiþ onlarla konuþuyor, koþup oynuyordu…
 
Bütün bunlar, mutlak güç ve kudret sahibi Mevlâ’nýn, çizdiði hatta rýzasýna uygun yürüyen bu iki insaný nasýl koruduðunu gösteren iþaretlerdi. Ýbrâhim’in (a.s.) içi yana yana ettiði;
 
“Rabbim! Ben âilemden bir kýsmýný Senin Mukaddes Beyt’inin yanýnda, ekim-dikim olmayan bir vâdîye yerleþtirdim. Rabbim! Namazlarýný hakkýyla edâ etsinler istiyorum… Ýnsanlardan burayý arzulayýp gelen gönüller olsun. Onlarý çeþitli meyvelerle rýzýklandýr; umarýz ki þükrederler.” (Ýbrâhîm, 14 / 37) duâsýnýn kabul ediliþini gösteren delillerdendi.
 
Bir sonraki âyette de Rabbine;
 
﴿ربنّـا إنك تعلـم ما نخفـى وما نعلن و ما يخفـى على الله من شىء فـى الأرض و لا فى السماء.﴾
 
Rabbimiz! Þüphesiz Sen bizim gizlediklerimizi de açýða vurduklarýmýzý da bilirsin. Çünkü ne yerdeki ne de göklerdeki hiçbir þey Allah’tan gizlenemez.” diye seslendiði bildiriliyor. Gönülden geçenleri ve her þeyi bilen Rabbi yavrusunu ve annesini koruyor, insanlarla kaynaþtýrýyor, onlara salâh ve takvâda örnek kýlýyordu…

Bu Makale 4772 defa okunmuþtur

 

Yazdýr

YAZARIN DÝÐER YAZILARI

©

12/06/2015 - 14:19 Oruçla Ýlgili Kýsa Bilgiler

©

10/03/2015 - 11:06 Kendinizi ve Ailenizi, Ateþten ve Hüsrandan Koruyunuz

©

23/10/2014 - 17:41 NAFÝLE NAMAZLAR

©

01/09/2014 - 14:50 BORÇ ve KARZ-I HASEN

©

04/08/2014 - 13:11 Uhud Gazvesi

©

30/06/2014 - 14:18 Ramazan Ayýný Karþýlarken

©

09/06/2014 - 10:44 Kur’ân-ý Kerîm’de Gençlik

©

05/05/2014 - 12:25 Genç Anne (Hâcer) ve Mekke Þehrinin Kuruluþu

©

07/04/2014 - 15:46 Putlar ve Putçuluk Zihniyetiyle Mücâdele Eden Genç

©

01/02/2014 - 13:26 Vahyin Geliþi

©

04/12/2013 - 13:20 Güçlü ve Güvenilir Genç

©

16/07/2013 - 12:45 Eþinizin ve çocuklarýnýzýn duygularýný anlayýnýz, zaman zaman kendinizi onlarýn yerine koyunuz ve olumlu yönde adýmlar atýnýz.

©

19/06/2013 - 16:14 Âile sýrlarýnýzý dýþarýya vermeyiniz

©

20/05/2013 - 11:57 Çocuklarýnýzý açýk sözlü yetiþtiriniz

©

18/04/2013 - 10:40 Çocuklarýnýzý kendi cinslerine uygun olarak yetiþtiriniz.

©

19/03/2013 - 13:48 Çocuklarýnýzýn yanlýþ alýþkanlýklar edinmesine fýrsat vermeyiniz.

©

19/02/2013 - 11:12 Çocuklarýnýzýn iyi arkadaþlar edinmelerine dikkat ediniz.

©

17/01/2013 - 12:09 Evinizin, kendinizin ve çocuklarýnýzýn maddî, manevî temizliðine dikkat edininiz.

©

24/12/2012 - 11:09 Kanaatkâr olunuz.

©

21/11/2012 - 13:38 Âile yuvanýzda israftan uzak durunuz

©

25/09/2012 - 10:36 Asýl gayenin ve hedefin ne olduðu âile yuvanýzda bulunan her fert tarafýndan bilinmelidir. Bu þuuru yuvanýzda filizlendiriniz.

©

27/08/2012 - 12:08 Büyüklerinize hürmet, küçüklerinize þefkat ve merhamet gösteriniz.

©

23/07/2012 - 11:24 Âilenize ve çocuklarýnýza zaman ayýrýnýz.

©

28/06/2012 - 12:29 Çocuklarýnýza þahsiyetli olmayý, baþka zihniyetleri taklit etmemeyi, olduðu gibi görünmeyi öðretiniz.

©

04/06/2012 - 11:28 Akrabalarýnýzla baðlarýnýzý koruyunuz.

©

25/04/2012 - 14:48 Anne ve babanýz için hayýrlý evlâd olunuz, çocuklarýnýza da güzel örnek

©

26/03/2012 - 11:16 Âile içindeki mesuliyetlerinizi biliniz ve çocuklarýnýza yaþ ve durumlarýna uygun mesuliyet veriniz.

©

27/02/2012 - 15:26 Ýlmi seviniz ve çocuklarýnýza ilim sevgisi aþýlayýnýz.

©

30/01/2012 - 11:23 Çocuklarýnýza ev içi adabý ile ilgili bilgiler veriniz, onlarý eðiterek güzel alýþkanlýklar kazandýrýnýz.

©

02/01/2012 - 11:49 Çocuklarýnýza güzel hasletler aþýlayýnýz.

©

28/11/2011 - 11:18 Çocuklarýnýza ibadet duygusu aþýlayýnýz. Onlara nasýl namaz kýlacaklarýný, nasýl oruç tutacaklarýný öðretiniz.

©

03/10/2011 - 11:46 Çocuklarýnýza Kur’ân öðretiniz.

©

05/09/2011 - 14:31 Çocuklarýnýza güzel sözler ve iman esaslarýný öðretiniz.

©

01/08/2011 - 11:54 Çocuklarla latifeleþiniz. Çocuklarýnýza güzel örnek olunuz

©

04/07/2011 - 12:24 Çocukluktan kaynaklanan hatalarýný hoþ görünüz.

©

03/06/2011 - 11:59 Çocuklarýnýza duâ ediniz, onlara bedduâ veya lânet etmeyiniz.

©

09/05/2011 - 11:58 Çocuklarýnýza adaletli davranýnýz.

©

11/04/2011 - 13:54 Yuvanýzýn içinde güzel dil kullanýnýz.

©

07/03/2011 - 12:34 Çocuklarýnýzý güzel ahlâkla yetiþtiriniz, onlarý þýmartmayýnýz.

©

14/02/2011 - 11:38 Çocuklarýnýzý seviniz ve onlara sevginizi belli ediniz.

©

06/01/2011 - 10:54 Yuvanýza Girerken Selâm Veriniz ve Çocuklarýnýza da Selâmý Alýþtýrýnýz.

©

02/12/2010 - 11:18 Asr-ý Saadet’ten Bir Genç Selâme Ýbn Ekva’-radýyallâhu anh-(Yorulmayan Ayaklar, Bitmeyen Azim)(I)

©

14/10/2010 - 17:45 Çocuklarla Þakalaþmak

©

27/07/2010 - 13:44 Varlýðýn Ýmtihaný

©

22/06/2010 - 12:34 Bilmek, yaþamak ve güzel üslupla aktarmak

©

17/05/2010 - 16:38 Yuvanýzý kaerþýlýklý sevgi, rahmet ve þefkat temelleri üzerne kurunuz. Yuvanýzdan sevgi ve rahmeti eksik etmeyiniz.

©

16/04/2010 - 11:22 Ýmanýnýzý hayýrlý, güzel amlellerle dýþ dünyaya aksettiriniz.

©

24/09/2009 - 10:59 SÜNNETÝ HAKKA GÝDEN YOL BÝLMEK

©

22/08/2009 - 09:43 Mukaddes Diyâr’a

©

24/07/2009 - 11:06 Yeni Bir Ramazan Yaþarken

©

25/06/2009 - 09:20 Çocuklarýmýz filizlenip büyürken

©

01/06/2009 - 14:54 Hissedilen Güç, Engin Basîret

©

28/04/2009 - 16:03 Vahy Safiyeti ve Bulandýrma Gayretleri

©

07/04/2009 - 13:17 Ýç Dünyamýzýn Dýþ Dünyaya Aksi Edep ve Ahlâk

©

09/03/2009 - 15:10 Anne ve Babalara Üç Nasihat

©

17/11/2008 - 23:48 Selim Fýtrat, Kötü Alýþkanlýk ve Çocuklar

©

30/05/2008 - 23:02 Âile Yuvasýnda Sevgi ve Rahmet

©

13/03/2008 - 23:57 Orta Yol Ýfrat ve Tefrite (Aþýrýlýklara Düþmemek)
 
 

Site Ýçi Arama

7 Sevvâl 1445 |  16.04.2024

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

"Biz fenalýktan menedenleri kurtardýk; zâlimleri de Allah’a karþý gelmekten ötürü þiddetli azâba uðrat-týk."

( A’râf sûresi - 165)

Bir Hadis

Ebû Saîd Sa’d Ýbni Mâlik Ýbni Sinân el-Hudrî radýyallahu anhümâ’dan nakledildiðine göre, Medineli müslümanlardan bir kýsmý Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir þeyler istediler. O da verdi. Sonra yine istediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, elindekiler bitinceye kadar verdi. Verebileceði þeyler tükenince onlara þöyle hitab etti:

“Yanýmda bir þeyler olsaydý, onlarý sizden esirgemez, verirdim. Kim dilenmekten çekinir, iffetli davranýrsa, Allah onun iffetini arttýrýr. Kim tok gözlü olmak isterse, Allah onu baþkalarýna muhtaç olmaktan kurtarýr.
Kim de sabretmeye gayret ederse, Allah ona sabýr verir. Hiç bir kimseye, sabýrdan daha hayýrlý ve büyük bir lutufta bulunulmamýþtýr.”


Buhârî, Zekât 50, Rikak 20; Müslim, Zekât 124

Bir Dua

“Bana dua edin ki, duanýza icabet edeyim.”

(Mü’min, Suresi 40/60)

Hikmetli Söz

Þu üç kiþiye; yani
cahiller arasýndaki
âlime, zengin iken fakir
düþene ve hatýrlý iken
itibarýný kaybedene acý!
Unutma ki,
yüksekte yer tutanlar,
aþaðýdakiler kadar
emniyette deðillerdir.

Canlý yayýn

Ýslam Ansiklopedisi

  Tasarým : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com