Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araþtýrmalarý   |  Ýlmi YAZILAR   |  Aile Eðitim Yazýlarý   |  Çocuk Eðitimi Yazýlarý   |  Yazarlar  |  Ýletiþim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatý (s.a.v)

Ýnsaný Tanýmak (Radyo)

Tv Programlarý

Seminer ve Konferans

Kýsa Dersler

Özel Konular

Fýkhi Konular

Aile Eðitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Giriþi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eðitimcilere ÖZEL
Gazze Duasý
Gençlerle Ýletiþim (Günýþýðý- Reþitpaþa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 3109
Toplam 15286363
En Fazla 20355
Ortalama 2611
Üye Sayýsý 1175
Bugün Üye Olan 0
Online Ziyaretci
 
 

KURÂNIN METÝNLEÞME TARÝHÝ

"Þüphesiz Kur'ân'ý Biz indirdik; elbette onu yine Biz koruyacaðýz" (Hicr, 15/9)
24/10/2014

Kur'ân-ý Kerîm, milattan sonra 610 Yýlýnda Arabistan'ýn Hicâz bölgesinde Hz. Muhammed’e (s.a.s.) indirilmeye baþlanmýþtýr. Söz konusu kitap müslümanlar tarafýndan, ilâhî kelâmýn sadece yaþanan tarihe bir müdahelesi olarak deðil, ayný zamanda bir ibâdet ve tilâvet kitabý olarak da algýlanmýþtýr. Bunun için ilk muhatap kitleden baþlamak üzere bütün müslümanlar Kur'ân konusunda gereken hassasiyeti göstererek söz konusu metnin kendisinden öncekiler gibi tahrife uðramamasý için büyük çaba harcamýþlardýr. Böylece ilâhî kitaplar arasýnda özgünlüðünü (otantikliðini) muhafaza ederek insanlýðýn eline ulaþan yegâne kutsal kitap Kur'ân-ý Kerîm olmuþtur. Bu yüce kitap, söz konusu özelliðini kýyâmete kadar koruyacaktýr. Çünkü Yüce Allah: "Þüphesiz Kur'ân'ý Biz indirdik; elbette onu yine Biz koruyacaðýz" (Hicr, 15/9) buyurarak onun korunmasýný taahhüt etmiþtir.

KUR’ÂN’IN ÝNZÂLÝ ve YAZIYLA TESPÝTÝ

A. Kur'ân'ýn Hz. Peygamber'e Ýnzâli

Geleneksel bilgilerimize göre Kur’ân, yaklaþýk yirmi üç senelik bir süreç içinde Cebrâil vasýtasýyla ve çeþitli zaman aralýklarýyla Hz. Peygamber’e inzâl edilmiþtir. Buna göre Kur'ân vahyinin bir tarafýnda Yüce Allah, diðer tarafýnda da Hz. Peygamber bulunmaktadýr. Cebrâil ise söz konusu iletiþimi gerçekleþtirmek üzere vahiy taþýyan aracý melektir. O halde Kur’ân’ýn iniþi söz konusu edildiðinde öncelikle Cebrâil’in bu ilâhî metni Allah’tan nasýl aldýðý konusuna açýklýk getirmek gerekmektedir. Çünkü Hz. Peygamber’den önce vahyin kendisine verildiði ilk varlýk Cebrâil’dir.

Ýslâm bilginleri, Kur’ân metninin vahiy meleði Cebrâil'e intikali konusunda temel iki görüþ ileri sürerler. Bu görüþlerden birine göre Kur'ân'ý Cebrâil, levh-i mahfûzdan almýþtýr (1). Ehl-i Sünnet’in de kabul ettiði diðer görüþe göre ise Cebrâil, Kur’ân’ý semâen yani bizzat Yüce Allah’tan dinleyerek almýþtýr (2). Bu görüþ ashâbtan Nevvâs b. Sem’ân'ýn nakletmiþ olduðu þu hadise dayanmaktadýr. Buna göre Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: “Allah emrini bildirmeyi dilediðinde, vahiy ile konuþur. Konuþunca gökler þiddetle sarsýlmaya baþlar. Gök sâkinleri bunu iþitince bayýlýrlar ve Allah’a secdeye kapanýrlar; secdeden baþýný ilk kaldýran Cebrâil olur. Yüce Allah dilediðini ona vahyeder. Cebrâil de (Allah'tan aldýðý) vahyi meleklere ulaþtýrýr. Her bir semâya uðradýðýnda oranýn melekleri ona: 'Rabbimiz ne buyurdu?’ diye sorarlar. O da, ‘Gerçeði söyledi, yüceler yücesi, büyükler büyüðü, O'dur’ der. Böylece Cibrîl, gökte veya arzda Allah'ýn emrettiði yere vahyi götürür” (3). Bu hadise dayanan anlayýþa göre Cebrâil, Kur’ân’ýn tamamýný Yüce Allah’tan dinleyerek almýþ ve onu Allah Rasûlü’ne nakletmiþtir.

Cebrâil’in Kur’ân metnini almasýnda olduðu gibi, onu Allah Rasûlü’ne nakletmesinde de iki ayrý görüþle karþýlaþýlmaktadýr. Bunlardan birine göre, Kur'ân vahyi önce bir bütün olarak Beytül-izzet'e (dünya semâsý), oradan da çeþitli zaman aralýklarýyla Hz. Peygamber’e indirilmiþtir (4). Diðerine göre ise Kur'ân, doðrudan Hz. Muhammed'e inmeye baþlamýþ ve 23 senelik süreç içerisinde tamamlanmýþtýr (5). Ancak Ýslâm âlimleri, çoðunlukla birinci görüþü tercih etmiþlerdir. Buna göre Kur'ân ilk önce Kadir Gecesi’nde dünya semâsýna toptan indirilmiþ; sonra da yirmi üç yýl boyunca oradan parça parça, olaylar geliþtikçe ve gerektikçe inzâl buyrulmuþtur.

Burada üzerinde durulmasý gereken bir baþka husus, vahiy meleði Cebrâil ile Hz. Peygamber arasýnda meydana gelen iletiþimin nasýl gerçekleþtiði konusudur. Bu konuyu iyi anlayabilmek için bu iletiþimin mâhiyetini kavramak gerekmektedir. Ýslâm bilginlerinin tespit­lerine göre söz konusu iletiþimde iki temel þart vardýr. Biri, taraflar arasýnda ayný iþaret veya anlaþma sisteminin kullanýlmasý, bir baþka ifadeyle kullanýlan dilin, her iki tarafýn anlayabileceði ortak bir dil olmasýdýr. Nitekim vahiy tarihine baktýðýmýz zaman her peygambere kendi lisânýyla vahyedildiðini yani vahiy elçisinin Tevrât’ý Ýbrânice; Ýncil’i Ârâmîce ve Kur’ân’ý da Arapça olarak indirdiðini görmekteyiz.

B. Kur’ân''ýn Hz. Peygamber Tarafýndan Yazýyla Tespiti

Hz. Peygamber’in elçi olarak en önemli görevlerinden biri, kendisine vahiy yoluyla gelen Al­lah’ýn emir ve yasaklarýný insanlara teblið etmek; ayrýca bunun gelecek kuþaklara da intikalini saðlamak üzere onlarý korunabilecek bir hale getirmekti. Bu yüzden Hz. Peygamber bir taraftan teblið vazifesini yerine getirirken diðer taraftan da sahâbîleri, Kur’ân’ý okumaya ve ezberlemeye teþvik ediyordu. Esasen Müslümanlar yeni bir dine girmenin kendilerine verdiði heyecan ve imanla Kur’ân metnini ezberliyor ve onu gece gündüz okuyorlardý. Ancak peygamberimiz nâzil olan Kur’ân metninin sadece ezberlenmesini yeterli bulmu­yordu. Çünkü onu ne kadar çok insan ez­berlerse ezberlesin insan hâfýzasý daima unutkanlýk illetiyle karþý karþýya ol­duðu için, ezberlenen þeyde belli bir zaman sonra, yanýlma, unutma, karýþtýrma ve hata söz ko­nusu olabilir. Ýþte bu sebeple Hz. Peygam­ber, okuma ve yazma bilen sahâbîlerine kendileri için hususi Mushaflar yazmalarýný da emrediyordu. Böylece o, kendisine gelen Kur’ân metninin tamamýný, her vahyin nâzil olmasýnýn arkasýndan ya­zýyla da tespit ettirmiþti. Çünkü Hz. Peygamber’in kendisi ümmî idi. Bu yüzden peygamberliðinin baþlangý­cýndan itibaren okuma yazma bilen sahâbîler­den bir kýsmýný vâhiy kâtibi olarak görevlendirmiþti. Kendisine bir Kur’ân vahyi geldiðinde hemen kâtiplerinden birini çaðýrýr ve onu yaz­dýrýrdý. Kaynaklarýn bildirdiðine göre vahiy yazmak üzere Hz. Peygamber’in ça­ðýrdýðý kâtip gelip yazma iþini bitirince de, Rasûlullah ona yazdýðýný kendisine yük­sek sesle okumasýný emrediyordu. Böylece þayet kâtip yazdýðý me­tinde bir ek­siklik, fazlalýk veya yanlýþlýk yapmýþsa, ona bunu hemen tashih etme imkâný vermiþ oluyordu. Nitekim Zeyd b. Sâbit bu hususu bize þöyle anlatmaktadýr: “Rasûlullah bana vahiy yazdýrýyor, bitirince de yazdýðým vahyi bana okutturuyordu. Þayet her­hangi bir yanlýþ veya noksan bulursa, bunu he­men tashih ettiriyordu. Ben de ancak bu iþlemden sonra kalkýp söz konusu metni insanlara bildiriyordum”(6)

Kur’ân met­ninin Rasûlullah zamanýnda yazýldýðýný göste­ren naklî deliller pek çoktur. Meselâ, Ýbn Hiþâm'ýn (ö. 218/833) bildirdiðine göre Hz. Ömer’in Müslüman olmasý hâdisesinde kýz kardeþinin elinde bulunan Tâhâ Sû­resi’nin baþ tara­fýndaki âyetlerin yazýlý bulunduðu sayfa, Kur’ân’ýn daha o sýralarda yazýya geçiril­diðini göstermektedir (7). Hz. Osman’ýn þu sözü de Kur’ân’ýn baþlangýçtan itibaren yazýya geçirildiðini bize haber vermektedir: “Peygamber’e herhangi bir Kur’ân bölümü nâzil oldu­ðunda kâtip­lerinden birini çaðýrýr ve ona: “Bu âyetleri (yazýp) falan âyetleri içine alan sûreye koy” derdi (8). Ayrýca Hz. Ömer’in oðlu Abdullah’tan da þöyle bir bilgi nakledilmiþtir: “Bizim, üzerimizde bir Kur’ân nüshasý bulunduðu halde düþman memleketlerine gitmemiz yasaklanmýþtý. Bunun sebebi, söz konusu nüshalarýn düþman eline geçmesi korkusu idi” (9).

Görüldüðü gibi bütün bu târihî deliller, Allah Rasûlü’nün, kendisine gelen her Kur’ân vahyini yalnýzca ezberlemek ve ezber­letmekle kalmadýðýný, bunlarý yazýyla da tespit ettirmiþ olduðunu Mekke’de nâzil olan, “Yine onlar dediler ki, (bu âyetler) onun, baþkasýna yazdýrýp da kendisine sabah akþam okunmakta olan, öncekilere ait masallardýr” (Furkân, 25/5) âyeti, Kur’ân’ýn nüzulünden hemen sonra yazýldýðýný bize göstermektedir. Ayrýca Hz. Ömer’in kýz kardeþinden isteyip aldýðý nüzûl sýrasýna göre 45. ancak mevcut Mushaflarda 20. sýrada yer alan Tâhâ Sû­resi’nin yazýlý olduðu Kur’ân metni de, Kur’ân’ýn Mekke döneminin baþlarýnda yazýya geçirildiðinin çok açýk bir kanýtýdýr. Bu sûrenin, Hz. Ömer’in (r.a.) Müslüman olmasýndan önce inmiþ olduðu bilinmektedir. Hz. Ömer, Rasûlullah’ýn peygamberlik görevine baþlamasýnýn 5. yýlýnda Müslüman olduðuna göre, bu olay Kur’ân’ýn yazýyla tespitinin en azýndan söz konusu tarihten önce gerçekleþtirildiðine dair bize bir fikir vermektedir.

C. Yazdýrýlan Metnin Korunmasý

Yazdýrýlan Kur’ân metinlerinin nerede ve nasýl muhafaza edildiði hususu da üzerinde durulmasý gereken önemli konulardan biridir. Bu hususta iki ayrý yaklaþýmýn olduðunu belirtmek gerekir. Bunlardan birine göre vahiy kâtipleri tarafýndan yazýlan her metin, tashih edildikten sonra Hz. Peygam­ber’in evinde muhafaza ediliyordu (10). Nitekim Hz. Ebû Bekir’in, Kur’ân’ýn toplanmasý esnasýnda Rasûlullah’ýn evinde çok sayýda yazýlý metin bulup bunlarý iplerle birbirine baðlatmak suretiyle toplattý­ðýný bildiren rivayet de bu hususu desteklemektedir. Mu­ham­med Hamîdullah, söz konusu rivayeti þöyle deðerlendirmektedir. Hz. Ebû Bekir’in baðlattýðý bu sahifeler, tam bir Kur’ân nüshasý deðildi. Þayet öyle olsaydý, Hz. Ebû Bekir, Zeyd b. Sâbit’in baþýnda bulunduðu Kur’ân’ý Derleme Komisyonu’nu kurmazdý. Öyle anlaþýlýyor ki bu sahi­feler, Hz. Pey­gamber’e aitti. En çok itimat edilecek nüsha da bu ol­ma­lýydý. Belki de Hz. Peygamber kendisine ait bir Kur’ân nüshasý oluþturmak istemiþ, bu iþi birisine havale etmiþ, fakat yazým iþi ta­mamlanmadan kendisi vefat et­miþti (11). 

Bu konuda ileri sürülen bir diðer yaklaþýma göre ise, vahiy kâtipleri tara­fýn­dan kaydedilip daha sonra istinsâh edilen âyet metinleri, bizzat onlarý yazan kâtipler tarafýndan koruma altýna alýnýyordu. Çünkü bu durum, vahiy kâtiplerinin yazdýklarý asýl metinlerden kopyalama yoluyla nüsha oluþturmak isteyen sahâbîler için daha uygun bir yoldu (12).

Bizim kanaatimize göre de, Hz. Peygamber’in vahiy kâtiplerine yazdýrmýþ olduðu Kur’ân nüshalarýný, istinsâhtaki pratiklik açýsýndan kâtiplerin muhafaza ettiðini düþünmek ve Allah Rasûlü’nün evinde bulunan nüshayý, Muhammed Hamîdullah’ýn dediði gibi, Hz. Peygamber’in kendi þahsî nüshasý olarak deðerlendirmek daha isabetli görünmektedir.

KUR’ÂN’IN METÝNLEÞME SÜRECÝ

Daha önce ifade ettiðimiz gibi, Rasûlullah kendisine indirilen her Kur’ân metnini öncelikle vahiy kâtiplerine kaydettirmiþ, sonra da ashabýna oku­muþ ve okutmuþtu. Onun Kur’ân’ýn yazýmý ve kýrâatiyle ilgili bu faali­yeti Kur’ân vahyinin tamamýný kapsamaktadýr. Bu sebeple Hz. Pey­gam­ber zamanýnda bir Kur’ân nüshasý oluþturulmamýþtý. Çünkü “emînü’l-vahy” (vahyin güvencesi) olan Hz. Peygamber henüz ha­yattaydý, bu nedenle Kur’ân’ýn herhangi bir þekilde zarar görmesi ve kay­bolma endiþesi söz konusu deðildi. Ayrýca son nâzil olan âyet ile Hz. Pey­gam­ber’in vefatý arasýnda geçen süre de buna imkân vermiyordu. Bütün bunlarýn dýþýnda Kur’ân çeþitli vesileler üzerine deðiþik zamanlarda nâzil olu­yordu. Hz. Peygamber de, Kur'ân vahyinin ne zaman kesileceðini bilmiyordu. Böyle olunca henüz vahiy devam ederken Kur’ân’ý iki kapak arasýnda toplamak elbette söz konusu olamazdý. Dolayýsýyla bütün bunlar göz önünde bulundurulduðunda, Rasûlullah’ýn, henüz hayatta iken Kur’ân’ý Mushaf haline getirtmesi mümkün deðildi. Böyle olduðu içindir ki, Kur’ân vahyinin iki kapak arasýnda toplanýp metinleþmesi, Allah Rasûlü’nün âhirete göç etmesinin ardýndan gelen Hulefâ-i Râþidîn döneminde gerçekleþmiþtir.

A. Kur'ân Metninin Toplanmasý (Cem)

Hz. Peygamber tarafýndan toplu bir metin haline getirilmeyen Kur’ân-ý Kerim’in metinleþme sürecinde ilk adým, onun vefatýnýn ardýndan halife olan Hz. Ebû Bekir zamanýnda atýlmýþtý. Tabii ki Hz. Ebû Bekir’i böyle bir faaliyete sevkeden birtakým sebepler mevcuttu. Öncelikle peygamberimizin henüz hayatta olmasý, birçok hususta olduðu gibi, Kur’ân metnine kaynak olma konusunda da tek baþýna bir güvenceydi. Ancak Hz. Mu­hammed’den sonra gelen halifenin böyle bir özelliði olamayacaðýndan, onun daðýnýk haldeki Kur’ân sahifelerini iki kapak arasýnda derleyip bir Mushaf haline getirme mecburiyeti vardý. Çünkü derlenecek bu Mus­haf’ýn bundan sonra Müslümanlar arasýnda bir otorite ve teminat olmasý gerekiyordu.

Hz. Ebû Bekir esasen Mushaf’ý, Hz. Peygamber’in vahiy kâtiplerine bizzat yaz­dýrmýþ olduðu mevcut sahifelerden -mümkün olduðu kadar- derleyebilirdi. Ama bu þekilde hareket etmenin birtakým sakýncalarý vardý. Yani Müslümanlar arasýnda daha sonra ortaya çýkmasý muhtemel olan birtakým ihtilaflarý hesaba katmak icap ediyordu. Çünkü tam veya kýsmî olan hususî Kur’ân nüshalarýnda ufak tefek istinsah hatalarýnýn bulun­masý mümkündü. Kur’ân’ýn bazý parçalarý muhtemelen az sayýda sahâbîde yazýlý olarak bulunduðundan, bu metinler çok geçmeden tamamen ortadan kaybolabilirdi. Bundan dolayý elde mevcut olan metni bir yandan ashabýn nüshalarý ve hâfýzalarý ile teyit ederek, bir yandan da ferdî hatalarý düzelterek, sonuçta ümmetin ittifakýna mazhar olabilecek bir Mushaf’a resmî bir hüviyet kazandýr­mak gerekiyordu (13).

Bütün bu görünmeyen sebepler yanýnda asýl bir sebep daha vardý ki, o da Hz. Ebû Bekir zamanýnda yapýlan Yemâme Savaþý'nda birçok kurrâ sahâbinin þehid düþmesiydi. Çünkü bu, istikbalde Kur’ân’a yönelik en büyük tehlikenin sinyali demekti. Ýþte bu muhtemel tehlikeyi sahâbe ara­sýnda ilk sezen Hz. Ömer olmuþtu. Ona göre Yemâme Savaþý'ndan sonra meydana gelebilecek bir baþka savaþta da benzer bir kaybýn yaþanmasý henüz bir araya toplanma­mýþ olan Kur’ân metnine ciddi þekilde zarar verebilirdi. Bu yüzden Hz. Ömer hiç vakit kaybetmeden Hz. Ebû Bekir’in yanýna giderek konuyla ilgili endiþesini dile getirdi ve ona Kur’ân’ý derlemesini teklif etti. Hz. Ebû Bekir böyle bir teklif karþý­sýnda ilk anda tereddüt geçirdi. Bunun sebebi, derlenecek olan tek nüshaya Müslümanlarýn ulaþmalarýndaki zorluktu. Kaldý ki o dönemde yazý bilenlerin oraný da yüksek deðildi. Ayrýca Hz. Peygamber’in yapmadýðý bir iþi yapmaktan çekinme kaygýsý da vardý (14). Ancak bütün bunlara raðmen Hz. Ebû Bekir, çok geçmeden Hz. Ömer’in teklifini kabul etti ve Kur’ân’ý cem etme iþi için seçilecek en uygun sahâbînin Zeyd b. Sâbit olacaðý fikrini de benimsedi.

Kaynaklarýn kaydettiðine göre Kur’ân’ý derleme iþini üzerine alan Zeyd, bu hususta son derece sað­lam bir yol izlemiþtir. Çünkü o, sadece ezberlenenle ya da yazýlanla yetinmeyerek, Kur’ân’ý derleme iþinde hem Allah Rasûlü’nün huzurunda yazýlanlara hem de insanlarýn ezberlerinde bulunanlara birlikte itibar etmiþ­tir. Yani kendisine getirilen her Kur’ân nüshasýnýn, öncelikle Rasûlullah’ýn (s.a.s.) huzurunda yazýlýp yazýlmadýðýný tespit ettikten sonra bu yazýlý nüs­hada bulunan Kur’ân metninin insanlar tarafýndan -herhangi bir fazlalýk veya eksiklik olmadan- ayný lafýzlarla ezberlenip ezberlenmedi­ðini kontrol etmeyi de esas almýþtý. Ayrýca sunulan herhangi bir metnin ka­bul edilmesi için o metnin, Hz. Peygamber’in huzurunda yazýldýðýna tanýklýk edecek iki þahit de istemiþti. Çünkü Halife Ebû Bekir, Hz. Ömer ile Zeyd’e: “Mescidin kapýsýnda oturun, size kim iki þahitle Allah’ýn kitabýn­dan yazýlý bir metin getirirse, onu alýn” de­miþti (15). Neticede sahâbîlerin yanýnda daðýnýk halde bulunan Kur’ân metinleri, Zeyd b. Sâbit’in bu yoðun ve titiz çalýþmasý sonucu bir sene içinde bir araya toplan­mýþtý.

Zeyd, Kur’ân’ý derleme iþini tamamlayýnca tashihe ihtiyaç olup olmadýðýný kontrol etmek için Kur’ân metnini baþýndan sonuna kadar okumuþ ve bu kontrol sýrasýnda iki âyetin Mushaf’a yazýlmadýðýný görmüþtü. Buhârî’nin nakline göre bu âyetler, Tevbe Sûresi’nin son iki âyetiydi. Ancak Zeyd b. Sâbit onlarý da Huzeyme b. Sâbit’in tanýklýðýyla tespit edip Kur’ân’a dahil etmiþti. Bu konudaki haber þöyledir: “Abdullah b. ez-Zubeyr’den naklediliyor: Huzeyme b. Sâbit Tevbe Sûresi’nin son iki âyetinin yazýlý olduðu bir metinle Hz. Ömer’in yanýna geldi. Ömer ona: ‘Bunlarýn Kur’ân’dan olduðuna dair þahidin var mý?’ dedi. Huzeyme de: ‘Hayýr’ dedi, ‘benden baþka bir þahit olup olmadýðýný bilmiyorum. Ancak vallahi ben bu âyeti Rasûlullah’tan (s.a.s.) iþittiðime ve onu ezberleyip kalbime yerleþtirdiðime þehâdet ederim’ dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: ‘Þehâdet ederim ki bu âyeti Rasûlullah’tan ben de duydum’ dedi (16). Böylece söz konusu iki âyet de Mushafa yazýldý."

B. Kur'ân'ýn Metninin Çoðaltýlmasý (Ýstinsah)

Kur’ân’ýn ilâhîlik vasfýný korumak amacýyla giriþilen beþerî faaliyetlerin en önemlilerinden biri de, onun çoðaltýlmasýdýr. Bu yüzdendir ki söz konusu faaliyet, Hz. Osman’ýn devlet baþkanlýðý esnasýnda yapmýþ olduðu hizmetlerin en bü­yüðü olarak nitelendirilmiþtir. Kur’ân’ýn beþer tarihindeki seyriyle ilgili böyle bir meselenin gündeme getirilmesi, ümmetin fertleri ara­sýnda ortaya çýkan kýrâat ihtilaflarýna dayandýrýlmaktadýr. Buna göre denilebilir ki, verilen ruhsatýn bir sonucu ola­rak Hz. Peygamber’den farklý kýraatler öðrenip, özellikle Hz. Ömer dev­rinde Ýslâm devletinin sýnýrlarýnýn geniþlemesi neticesinde Kur’ân öð­retmenliði vazifesiyle çeþitli beldelere giden sahâbîler, gittikleri yer­lerde Hz. Peygamber’den öðrendikleri kýrâat tarzlarýný okutmuþlardý. Tabia­týyla bu durumda da onlardan kýrâat dersi alan insanlar ara­sýnda birtakým okuyuþ farklýlýklarý ortaya çýkmýþtý. Her ne kadar yeni Müslüman olan bu unsurlara, söz konusu ihtilafýn mahiye­tinden ve bu­nun bir ruhsatýn neticesi olduðundan söz edilmiþse de, onlar kalplerine birtakým þüphelerin gelmesine engel olamamýþlar ve bunun sonucunda zaman zaman birbirlerini tekzibe (yalanlamaya), hatta tekfire (kâfir saymaya) bile gide­bilmiþlerdi. Ýþte bu tür ihtilaflarý gidermek amacýyla Hz. Osman devrinde Zeyd b. Sâbit baþkanlýðýnda oluþtu­rulan bir heyet, beþ sene kadar süren titiz bir çalýþma yaparak bunun sonucunda birkaç Kur’ân nüshasý oluþturdu ve bunlar çeþitli Ýslâm beldelerine gönderildi. Böylece söz konusu ihtilaflar bertaraf edilmiþ oldu (17).

Kur’ân’ýn çoðaltýlýp belli baþlý merkezlere gönderilmesine raðmen, Müslümanlar arasýnda kýrâat bakýmýndan birtakým sýkýntýlar yani Kur'ân'ý okuma güçlükleri ve yanlýþlýklarý hâlâ devam ediyordu. Çünkü ne hareke, ne de þeklen birbirine benzeyen harfleri birbirinden ayýrmak için bugün bilinen noktalar henüz Kur’ân’a konulmuþ deðildi. Gerçi o dönemde hareke ve noktadan mahrum olan bu yazýyý sahâbîlerin hatasýz bir þekilde okumalarý mümkündü. Çünkü ana dilleri Arapça idi. Ancak hicrî birinci asrýn ikinci yarýsýndan itibaren Arap olmayan unsurlarýn Ýslâm’a girmeleri ve bunlarýn Arapça bilmemeleri sebebiyle, Kur’ân’ý yanlýþ okuma hâdiselerine sýk sýk rastlanýr olmuþtu. Denildiðine göre Basra valisi Ziyâd b. Sümeyye bu meseleyi çözüme kavuþturmak amacýyla ilk olarak devrin büyük filoloðu Ebü’l-Esved ed-Düelî’yi (ö. 69/688) çaðýrýp, ondan bir sistem geliþtirmesini istedi. Bunun üzerine de Ebü’l-Esved ed-Düelî Kur'ân'ýn doðru okunmasýný saðlamak amacýyla Mushaf’a hareke koydu. Böylece Kur’ân okuma esnasýnda ortaya çýkabilecek muhtemel hatalar büyük ölçüde önlenmiþ oldu (18).

Harekeleme iþi, söz konusu meseleyi bir ölçüde çözmüþtü; ancak Arap olmayan unsurlar için “be”, “te”, “se”, “cim”, “ha”, “fe” ve “kaf” gibi þekil itibariyle birbirine benzeyen harfleri ayýrt ederek saðlýklý bir þekilde okuma konusunda yine de zorluklar vardý. Sözü edilen harfler, eðer birtakým alâmetlerle birbirinden ayýrt edilmezse, hatalý okumalarýn devam edeceði muhakkaktý. Ýþte bu konudaki eksikliði ilk sezen Irak valisi Haccâc b. Yûsuf (ö. 95/713) olmuþtur. Kaynaklarýn verdiði bilgiye göre Haccâc, devrin büyük âlimi Nasr b. Âsým’dan (ö. 89/708) veya -bazý rivayetlere bakýlýrsa- Yahya b. Ya’mer’den (ö. 129/746) bu iþ için önlem almasýný istemiþti. Bunun üzerine söz konusu âlimlerden biri, Kur’ân’ýn kýrâatine yönelik ikinci önemli iþi gerçekleþtirerek, biraz önce belirtmiþ olduðumuz harfleri birbirinden ayýrt etmeye yarayan noktalarý koydu (19).

Hareke ve noktalamadan sonra da Kur’ân’ýn daha kolay okunmasýna yönelik birtakým faaliyetlerin devam ettiði gözlenmektedir. Bu çerçevede, âyetlerin sonlarýna duraklar konulmuþtur. Bu duraklar, ilk önce daireye benzer çizgilerden oluþurken, daha sonralarý tam daire þeklinde gösterilmiþ ve zamanla gül þeklini almýþtýr. Bilindiði gibi bugün basýlan Mushaflarda sözü edilen bu duraklarýn içinde âyet numaralarý yer almaktadýr.

Hicrî altýncý asra gelindiðinde ise Muhammed b. Tayfûr es-Secâvendî (ö. 560/1165) tarafýndan Kur’ân’a, âyetlerin manasý göz önünde bulundurularak geliþtirilen ve “secâvend” adý verilen birtakým iþaretler konulmuþtur. Bunlardan baþka sûre ve cüz baþlýklarý, hizib ve secde iþaretleri ihtiyaca binaen Kur’ân’a daha sonra resmedilmiþtir.

Dipnot

--------------------------------------------------------------------------------

*  M.Ü. Ýlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalý Baþkaný

(1)-- Bkz. Zerkeþî, el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân, (Muhammed Ebu’l-Fadl Ýbra­him), Mýsýr 1972,

(2)  I, 229; Zerkânî, Menâhilu’l-irfân fî ulûmi’l-Kur’ân, Mýsýr ts, I, 47.

(3)- Zerkânî,Menâhil, I, 48.

(4)- Zerkeþî,Burhân, I, 228; Cerrahoðlu, Ýsmail, Tefsir Usulü, Ankara 1993, s. 43.

(5)- Zerkeþî,Burhân, I, 228.

(6)- Heysemî,  Nûruddîn, Mecmeu’z-zevâid, Beyrut 1967, I, 152; VIII, 257.

(7)- Ýbn Hiþâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, (thk. Mustafa es-Saka-Ýbrahim el-Ebyâri-Abdulhâiz eþ-Þelebî) Mýsýr 1355/1936, I, 368.

(8)- Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Beyrut ts, I, 57.

(9)- Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 6, 10, 55, 63, 76.

(10)- Zerkânî,Menâhil, I, 247; Ebû Þuhbe, el-Medhal li dirâsâti’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mýsýr ts, s. 267.

(11)- Hamidullah,Kur’ân-ý Kerîm Tarihi Ders Notlarý, (trc. Suat Yýldýrým), Erzurum 1975, s. 19.

(12)- Hamidullah,Ýslâm Peygamberi, Ýstanbul 1990, II, 700-701.

(13)- Yýldýrým, Suat, Kur’ân-ý Kerim ve Kur’ân Ýlimlerine Giriþ, Ýstanbýl 1993, s. 63-64.

(14)- Kevserî, Muhammed Zâhid, Makâlâtu’l-Kevserî, yy., ts.,s. 9.

(15)- Zerkânî,Menâhil, I, 252.

(16)- Buhârî, Fezâilu’l-Kur’an, 3; Ýbn Ebî Dâvûd, Kitâbu’l-mesâhif, (nþr. Arthur Jeffery), Leiden 1937, s. 30.

(17)- Geniþ bilgi için bkz. Muhsin Demirci, Tefsir Usûlü, Ýstanbul 2012, s. 95 vd.

(18)- Mushafýn harekelenmesi ve noktalanmasý hakkýnda bkz. Dânî, el-Muhkem fî nakti’l-mesâhif, Dýmaþk 1379/1960, s. 3 vd; Zencânî, Ebû Abdillah, Târîhu’l-Kur'ân, Beyrut 1388/1969, s. 87-88; Zerkânî, Menâhil, I, 408.

(19)- Corci Zeydân, Medeniyyet-i Ýslâmiyye Târihi, (trc. Zeki Megamiz), Ýstan­bul 1329, III, 109 vd.

 

Bu yazý 4798 defa okunmuþtur...

Yorum Ekle

Yazdýr

YORUM LÝSTESÝ

KATEGORÝDEKÝ DÝÐER HABERLER

n

06/10/2020 - 01:41 DÝNÎ HAYATIN ÜÇ BOYUTU: DAVRANIÞ, DUYGU VE BÝLGÝ 

n

23/04/2020 - 04:57 DOÐRUNUN YARDIMCISI ALLAH’TIR / Dr. Abdülkadir ERKUT 

n

23/04/2020 - 03:55 RAMAZANDA TAKVA EÐÝTÝMÝ / Dr. Ekrem KELEÞ 

n

30/03/2020 - 10:58 DÜNYA, ÝMTÝHAN DÜNYASIDIR / Nurcan SOLAK 

n

03/02/2020 - 10:48 PEYGAMBER EFENDÝMÝZE SALAT Ü SELAMIN MANASI  / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

14/10/2019 - 11:50 ÝNSANLIÐA ÖRNEK VE ÖNDER TOPLUM / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

16/09/2019 - 10:34 BARIÞ DÝNÝ ÝSLAM / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

17/12/2018 - 01:23 ALLAH DOSTLARI KÝMLERDÝR?

n

19/11/2018 - 10:32 Kur'an'ýn ýþýðýnda insanlýða model gençler

n

17/10/2018 - 03:33 Kur'an ile Dirilmek

n

10/04/2018 - 01:33 DÜNYA HAYATINDA  ALLAH’IN TARAFINDA OLMAK

n

30/03/2018 - 12:04 DÜNYA VE AHÝRET MUTLULUÐUNUN YOLU: AMEL-Ý SALÝH

n

30/03/2018 - 11:39 RABBÝMÝZÝN BÝZLERE KUTSAL EMANETLERÝ: TOPRAK, SU, HAVA

n

30/03/2018 - 11:31 KUR’AN’DA MUSÝBET KAVRAMI  ÜZERÝNE PSÝKO-SOSYOLOJÝK  DEÐERLENDÝRMELER

n

29/03/2018 - 01:10 ÝSLAM MEDENÝYETÝNÝN BAÞKENTLERÝ: MEKKE, MEDÝNE, KUDÜS

n

03/01/2018 - 11:26 TAKLÝDÝ ÝMANDAN TAHKÝKÝ ÝMANA; GELÝN KUTSAL KÝTABIMIZI DOÐRU OKUYALIM

n

10/11/2017 - 01:44 TAKLÝDÝ ÝMANDAN TAHKÝKÝ ÝMANA: GELÝN RABBÝMÝZÝ DOÐRU TANIYALIM

n

02/10/2017 - 04:12 YARATILIÞ GAYEMÝZ: ÝBADET/ALLAH’A KULLUK

n

02/10/2017 - 03:43 ÝBADETLERÝN  BÝRLÝÐÝMÝZE KATKISI

n

03/07/2017 - 04:09 AHD ve MÝSAK SORUMLULUKTUR

n

13/06/2017 - 12:10 MANEVÝ BAKIM AYI: RAMAZAN

n

18/04/2017 - 09:24 ÝLAHÎ RÝSALET ELÇÝLERÝNÝN MÝSYONU: ÝNSANLIÐI ÇATIÞTIRMAK DEÐÝL BARIÞTIRMAKTIR

n

28/03/2017 - 03:11 TEFEKKÜR

n

20/03/2017 - 01:07 ÝSLAM’IN HEDEFÝNDE ÝNSAN VARDIR

n

17/02/2017 - 11:41 KUR’AN-I KERÝM’DE MÜNAFIKLARIN ÖZELLÝKLERÝ

n

29/12/2016 - 10:57 Kur’an’la Ýliþkilerimizde Týkanýklýk Var

n

19/12/2016 - 03:08 Kur’an’la Ýliþkilerimizde Týkanýklýk Var

n

07/11/2016 - 12:31   KUR’AN’DA VELÂYET KAVRAMI

n

18/10/2016 - 04:51 YÜREKLER ve YÖNELÝÞLER

n

21/09/2016 - 03:28 ÝSLAM'IN ÝSTEDÝÐÝ DÜZEYE ULAÞMAK

n

14/06/2016 - 11:19 Mescitler Arasýnda Mescid-i Aksa’ya Dair

n

10/06/2016 - 10:09 GÜNLÜK HAYATIMIZDA KUR’AN

n

07/06/2016 - 02:46 Ýnsan Dünyaya Emanet

n

02/05/2016 - 12:32 KUR’AN AÇISINDAN MESCÝD GERÇEÐÝ

n

18/01/2016 - 02:22 EÐER BÝLMÝYORSANIZ

n

01/12/2015 - 03:35 KUR’AN’A GÖRE SAHABE GERÇEÐÝ

n

20/11/2015 - 01:28 TAKVA

n

09/10/2015 - 02:44 Zaman, Ýnsan ve ziyan

n

07/09/2015 - 03:47 KUR’AN EÐÝTÝMÝ

n

08/08/2015 - 10:46 KOMÞULUKTA KUR’ANÝ ÖLÇÜ

n

06/07/2015 - 12:38 AZIKLARIN EN HAYIRLISI  VE EN SONSUZ OLANI

n

11/05/2015 - 02:51 HEPÝNÝZ ÂDEM’DENSÝNÝZ Âdem ise Topraktan

n

27/04/2015 - 12:27 Kur’an’ý, Tabiatý ve Tarihi Anlamak

n

23/12/2014 - 03:22 Þükür-Þâkir

n

27/10/2014 - 03:11 KURÂN KARÞISINDAKÝ DURUÞUMUZ

n

24/10/2014 - 03:42 KURÂNIN METÝNLEÞME TARÝHÝ

n

04/07/2014 - 04:28 Haram Lokma ve Toplumsal Kaos

n

30/06/2014 - 06:05 Oruç Kalkandýr

n

05/05/2014 - 01:01 21. YÜZYILDA KUR’AN’I HAYATA TAÞIMAK

n

09/04/2014 - 03:17 Küfür-Kâfir

n

09/04/2014 - 12:49 HALKIN KUR’AN ANLAYIÞI

n

21/03/2014 - 05:05 Sorumluyu Baþka Yerde Aramak

n

21/03/2014 - 03:35 Samimiyet: Hakikati, Fazileti ve Afetleri

n

10/02/2014 - 02:22 Her Dem Ýmtihan

n

04/10/2013 - 05:10 Kur’an’da Öfke Kontrolü

n

22/07/2013 - 03:37 Kimlik inþasýnda Kur’an öðretimi ve öðreniminin önemi

n

19/06/2013 - 04:10 Günümüz Gençliði

n

18/06/2013 - 03:35 Kur'an ve Sünnete Göre Kavmiyetçilik

n

15/05/2013 - 11:32 Þeytanýn kardeþleri kimlerdir?

n

14/03/2013 - 01:30 KUR’AN’DA KARDEÞLÝK

n

14/03/2013 - 11:10 KURÂNIN BUGÜNE SESLENÝÞÝ

n

28/01/2013 - 01:55 KUR’ÂN’IN HAYATA MÜDAHALESÝ

n

28/01/2013 - 01:51 KURANI OKUMA VE ANLAMA SORUMLULUÐU

n

28/12/2012 - 11:53 KUR’AN KENDÝNÝ NASIL TANITIYOR?

n

27/12/2012 - 04:19 KUR‘AN‘IN ANLAM DÜNYASI ÝLE BULUÞMAK

n

22/11/2012 - 11:38 Buhranlarýmýz günahlarýmýzdandýr

n

05/10/2012 - 02:30 Kur’an-ý Kerim’de hak kavramý

n

03/09/2012 - 04:28 Þeytanýn kardeþleri kimlerdir?

n

03/09/2012 - 02:28 Kur’an karþýsýnda nebevi duruþ

n

13/07/2012 - 11:07 Aðýr emanet

n

13/07/2012 - 10:59 Kur’an’ý öðrenmeyi/ öðretmeyi öðrenme üzerine

n

27/06/2012 - 11:06 Kur’an’a koþun

n

26/06/2012 - 04:04 Kendi dilinden Kur’an

n

25/04/2012 - 04:13 Hayata kulluk mührünü vurmak

n

02/04/2012 - 03:41 Ya Rabbi! Müminlere kin beslemekten bizleri koru!

n

12/03/2012 - 02:06 Duanýn Önemi

n

12/03/2012 - 01:28 Kur'an-ý Kerim'de söz

n

05/03/2012 - 01:41 Müminler ancak kardeþtir

n

23/01/2012 - 12:31 Dua Kavramýnýn Anlamý

n

16/01/2012 - 01:48 Dinin þiarý:Ezan

n

03/01/2012 - 01:29 Kur’an’da Tevbe Kavramý

n

12/10/2011 - 02:01 Allah’a Gerektiði Gibi Ýnanmak

n

12/10/2011 - 01:58 Kur’an’ýnTevhid Felsefesi

n

11/07/2011 - 03:04 Kur'an'ý sen de oku,anla ve yaþa!

n

06/06/2011 - 02:34 Kur’an’ýn deðerleri ve onlarýn sýra düzeni

n

14/02/2011 - 16:28 Sahabenin Kur'an'ý öðrenme ve öðretme gayretleri

n

17/01/2011 - 14:37 Kur’an’ýn Öngördüðü Model Mü'min

n

02/12/2010 - 17:03 Kur’an ve Hikmet Peygamberi

n

02/12/2010 - 16:10 Son Elçi ve Son Mesaj HZ.Muhammed ve Kur'an-ý Kerim

n

15/10/2010 - 18:42 Kur’an hayatýmýzýn neresinde?

n

10/08/2010 - 14:58 Düþünmek Kur'anýn Emri

n

28/04/2010 - 11:55 Ýlk muhatabýnýn dilinden Kur’an

n

21/01/2010 - 10:31 Kur’an’ýn Iþýðýnda Sorumluluk Duygusu ve Davranýþ Bilinci   

n

20/01/2010 - 10:54 Allah’a Tevekkül… AMA NASIL?

n

06/07/2009 - 15:11 Günlük Hayatýmýzda Kuran

n

06/07/2009 - 15:07 Kuran'i Kerimi Okuyanlar

n

04/05/2009 - 14:45 Kuran'i Kerimi Okuyanlar

n

04/05/2009 - 14:35 Kur'anla Baðlantý Ýçinde Olmak

n

21/03/2009 - 10:19 Kur'an'ý Nasýl Okuyalým ?

n

19/03/2009 - 15:17 Ashabýn Kur'ân'ý Ezberleme ve Yazmadaki Gayretleri
 

Site Ýçi Arama

17 Sevvâl 1445 |  26.04.2024

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

Yüzlerinin ateþte evilip çevrileceði gün diyecekler ki, "Eyvallah bize keþke Allah'a ve Resülü'ne itaât etseydik".

( Ahzâb sûresi - 66)

Bir Hadis

Ömer ibnü’l Hattâb (r.a) ’den rivayet edildiðine göre,
Hz. Peygamber (s.a.v.) þöyle buyururken dinledim demiþtir:

Eðer siz Allah’a gereði gibi güvenip tevekkül etseydiniz, Allah size de kuþlara verdiði gibi rýzýk verirdi. Çünkü kuþlar sabahlarý kursaklarý boþ olarak çýktýklarý halde akþam dolu kursakla dönerler.



(Tirmîzî, Zühd 33)

Bir Dua

“Allah’ým! Bana verdiðin rýzýk konusunda beni kanaat sahibi yap ve o rýzkýmý bereketli
kýl. Zayi olan her nimetin daha hayýrlýsýný bana ihsan eyle.”

(Hâkim, Deavât, No:1878)

Hikmetli Söz

Hakiki dost, senin ayýp ve kusurunu bildiði halde seninle arkadaþlýk ve sohbet edendir. Bu da Kerîm olan Mevlâ’dan baþkasý olamaz!

Canlý yayýn

Ýslam Ansiklopedisi

  Tasarým : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com