Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araþtýrmalarý   |  Ýlmi YAZILAR   |  Aile Eðitim Yazýlarý   |  Çocuk Eðitimi Yazýlarý   |  Yazarlar  |  Ýletiþim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatý (s.a.v)

Ýnsaný Tanýmak (Radyo)

Tv Programlarý

Seminer ve Konferans

Kýsa Dersler

Özel Konular

Fýkhi Konular

Aile Eðitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Giriþi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eðitimcilere ÖZEL
Gazze Duasý
Gençlerle Ýletiþim (Günýþýðý- Reþitpaþa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 3911
Toplam 15280060
En Fazla 20355
Ortalama 2610
Üye Sayýsý 1175
Bugün Üye Olan 0
Online Ziyaretci
 
 

Ý'cazul Kur'an Ýlmi

Ý’caz, za'f mânâsýna gelen a'cz kökünden if’âl vezninde bir masdardýr. Bir kimsenin aczini ortaya çýkarmak, birini aciz kýlmak veya aciz bulmak demektir (Ragýp, ACZ md.; Zebidî, ACZ md.).
08/03/2008

Kur’ân–ý Kerim’de, bu anlamda acz kökünün fiil ve isim þekli kullanýlmýþtýr. Meselâ:“Ne göklerde, ne de yerde Allah’ý âciz býrakacak hiçbir þey yoktur.” (Fâtýr/35: 44) veya “siz Allah’ý âciz kýlacak deðilsiniz” (En’âm/6: 134) âyetlerinde böyledir.

Fakat bu kökün Ýslâm’da çok önemli iki dinî terim teþkil edecek olan i’caz masdarý ile onun ism–i faili olan mûcize kelimeleri Kur’ân’da geçmez. Ý’cazýn, “Hz. Muhammed'in (s.a.s.) nübüvvet iddiasýný doðrulamak üzere, onun meydan okumasý ile birlikte olarak, Kur’ân’ýn benzerini getirmekten beþeriyeti âciz býrakma” þeklindeki ýstýlah mânâsýnýn (Suyutî, 2:116) ortaya çýktýðý zamaný belirlemek zordur (Hýmsî, 7). 4/10. asýrdan itibaren yapýlan müteaddid tarifler, kayda deðer farklýlýk arzetmez. Ý’caz kelimesi 3/9. asrýn ikinci yarýsýndan itibaren yayýlmaya baþlamýþ ve bu asrýn sonlarýnda “belâgatça eriþilmesi imkânsýz” mânâsýný ifade eder olmuþtur (Encyclopedie de l’Islam, 3:1044). Üçüncü asrýn baþlarýndan kalan konu ile ilgili kitaplarda (Ali Ýbn Rabben et–Taberî’nin ed–Dîn ve’d–Devle fî Ýsbati’n–Nübüvve kitabý gibi) bu terime rastlanmamasý, lâfzýn yokluðunu deðilse de, yaygýn bir terim olmadýðýný gösterir. 4/10. asrýn baþlarýnda peygamberlerin nübüvvetini te’yid etmek üzere gösterdikleri ve benzerini yapmaktan beþeri âciz kýlan harika þeyler hakkýnda mûcize terimi yaygýnlaþýp eþ anlamlýsý olan âyet, burhan, sultan kelimelerinin kullanýlýþý hayli sýnýrlanmýþtýr (Hýmsî, 8). Bazý araþtýrmacýlar beþerin Kur’ân’ýn benzerini getirememesi hakkýnda önce a’ceze fiilinin, sonra masdar þekli i’caz’ýn kullanýldýðýný, kelimenin bilâhare, peygamberlerin gösterdikleri olaðanüstü icraat yani mûcize mânâsýný kazandýðýný söylerler (Hindî, 219).

Þunu hatýrlatmakta fayda vardýr: Kur’ân’ýn meydan okumasýnda muarýzlarýndan istediði nazire, Kur’ân’a aynen benzer bir kelâm deðildir. Zaten bir edip tarafýndan söylenen söze tamamen benzer söz söylemenin imkânsýzlýðý ortadadýr. Ýstenen bu olsaydý her çýkan diyebilirdi ki; “Ýþte ben de bir söz söylüyorum. Benzerini söyleyin bakalým!” Kur’ân’ýn muarýzýndan istediði þudur: “Tarzý ve usûlü ne olursa olsun, mizacý ne olursa olsun, sahibinin güzel bulup söyleyeceði bir kelâm.” Öyle ki, beyan üstünlüðünün kriterleri ile ölçüldüðünde Kur’ân’la at baþý yürüyen veya ona yaklaþan bir kelâm olsun. Yani Kur’ân’ýn beklediði yaklaþma, edebiyat yarýþmalarýnda aranan yaklaþmadýr (Draz, 115–116).

Ý’caz hususunda hatýra gelen sorulardan biri de þudur: “Kur’ân’ýn Allah kelâmý ve Hz. Muhammed’in (s.a.s.) O’nun elçisi olduðuna inanýyoruz, fakat bunlarýn doðru olmasý için Kur’ân’ýn mu’ciz olmasý þart mýdýr?” Bu konuyu incelerken önce þu iki gerçeði göz önünde bulundurmak gerekir:

1– Ý’caz–ý Kur’ân, Hûd, 13–14, Ýsrâ, 88 gibi tehaddî âyetleri denilen, meydan okuyucu âyetlerin bildirdiði üzere, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Allah’ýn resûlü ve Kur’ân’ýn da O’nun kelâmý olduðunun delilidir. Bu âyetler, Kur’ân’ýn lâfzý, nazmý ve beyaný ile tehaddî etmekte, yani meydan okumaktadýr.

2– Bir sözün Allah kelâmý olmasý, zarurî olarak mu’ciz olmasýný gerektirmez. Nitekim Tevrat, Ýncil, Zebur da Allah kelâmý olduklarý hâlde, i’caz vasýflarý zikredilmemiþtir (Suyuti, 2:118). Araplar ifade sanatýnda maharet kazandýklarýndandýr ki, Kur’ân’ýn hakkaniyetini, sýrf onu dinlemekle bilmeleri istenmiþtir. Þu hâlde mu’ciz Kur’ân, nübüvvetin kesin delilidir; fakat nübüvvetin sýhhati Kur’ân’ýn i’cazýnýn delili deðildir. Kur’ân’ýn i’cazýný incelemede gerek teoride gerek uygulamada, bu iki hususu birbirine karýþtýrmak, birbirinden ayýrt etmemek, mazide ve hâlde þiddetli karýþýklýða yol açmýþtýr. Hatta “Ý’caz–ý Kur’ân ilmi”nin ve “Belâgat ilmi”nin ulaþmalarý gereken noktanýn gerisinde kalmalarýna sebep olmuþtur (Þakir, 17–18).

Demek ki Kur’ân, kendi ifadesi içinde, beþer kelâmý olmadýðýna dair yeterli delil taþýmaktadýr. Yoksa sýrf Kur’ân’ý okuma sebebiyle Arap müþriklerinin bu gerçeði ikrar etmelerini istemenin mânâsý olmazdý.

Ý’caz’ýn esas sebebi



Kur’ân beþerin ifade vasýtasý olan dili kullanýp, o dilde mevcut kelimelerin dýþýnda bir vasýtasý bulunmadýðý hâlde bu i’cazýn esas sebebi ne olabilir? Bu soruya þöyle bir cevap düþünülebilir:

Sözdeki belâgatýn esasýný, lâfzýn mânâya mutabýk olmasý teþkil eder. Bu da, o sözün sahibinin zihnine, dilde mevcut konu ile ilgili bütün kelimelerin bir anda gelmesine baðlýdýr ki, kasdettiði mânâya en uygununu seçebilsin. Ýþte ifadenin belâgat, güzellik ve etki nisbeti, lâfzý meydana getirme, yani ifade tarzýndaki maharetin yanýsýra, o mânâ ile lâfzýn arasýndaki uygunluk derecesinde olur. Ne var ki insan, þu iki sebepten ötürü bu uyumu kemal derecesinde gerçekleþtiremez:

1– Mânâlar ifade kalýplarýndan daha zengindir. Lâfýzlar mânâlarý, duygularý, tasavvurlarý ifade etmekte fakir kalýr.

2– Dillerde, özellikle Arapça’da eþ anlamlý kelimeler, nüanslarý ifade eden lâfýzlar pek çoktur. Ýnsan, bunlarýn hepsini bir anda zihninde toplayamaz.

Bu noksanlarla malûl olmayan hiçbir edip ve þair yoktur. Kur’ân’ýn sahibi, beþer deðil, beþerin Rabbi olup, o da bu iki noksandan uzak olduðundandýr ki i’caz vasfýný haiz olmuþtur. Demek ki, sarfe iddiasý batýl olup, Kur’ân zatýnda mu’cizdir (Butî, 135–139).

Ý’caz, Kur’ân’ýn bizatihi beyanýnda bulunup, gerek Arap dilinde olan edebî nevilerden ve gerekse diðer dillerdeki ifade tarzlarýndan farklý olmasýndadýr.

Kur’ân’ýn meydan okuduðu ilk muhataplar beþer kelâmý ile, beþer kelâmýna ait olmayaný ayýrd edecek kapasitede idiler.

Öyle ki, muhataplara biraz daha mühlet vermek için, istenen nazirenin Kur’ân gibi hakikatler, güzel fikirler, doðrular ihtiva etmesi de þart koþulmamýþ, insanlarý etkilemede Kur’ân’ýnkine benzer bir tesir icra etmesi þartýyla rastgele fikirlerle, uydurmalarla dolu olmasýna bile müsamaha gösterilmiþtir (Hûd/11: 13).1

Arap ediplerinden en kolaylarýna gelen þey istendi. Onlar bundan âciz kaldýklarýndan, kendileri için en zor, en tehlikeli yolu seçtiler, yani dünyada beceriksizlik, akýlsýzlýk, savaþ, maðlûbiyet, âhirette ise ebedî azap tarafýný tercih etmeye mecbur kaldýlar. Bu i’cazdan maksat “tehaddîye konu teþkil eden i’caz”dýr. Kur’ân’ýn beyan tarzýnýn beþerin beyan tarzýndan farklý olduðunu anlayýp, böylece Allah’ýn kelâmý olduðuna hükmetmelerini saðlayan i’cazdýr (Þakir, 22). Yoksa Kur’ân’ýn bundan baþka: gaibden haber verme, fennî keþiflere iþaret etme, mükemmel teþrî sahalarýndan olan i’cazý da (gaybî i’caz, fennî i’caz, teþrîî i’caz) vardýr.

Kur’ân, müþrik Arap ediplerini, gururlarýna dokunup kýzdýrarak meydana çaðýrmýþ, gitgide kolaya doðru, muhtelif safha ve þekillerde bu teklifini tekrarlamýþtý: Kur’ân öylesine kýzdýrýyordu ki, bu tahrik en gayretsiz bir þahsýn bile öfkesini alevlendirmeye yeterdi. Bilindiði üzere kýzgýnlýk ve heyecan belið, etkili ifadenin baþlýca vesilelerinden biridir. Þöyle ki, evvelâ; 1– Tamamýnýn benzerini;2 2– Sonra on sûrenin benzerini;3 3– Müteakiben bir sûresinin benzerini;4 4– Daha sonra da bir sûresinin, her hangi bir yönden benzeri olabilecek bir naziresini yapmaya çaðýrmýþ5 ve her defasýnda diledikleri herkesten yardým alabileceklerini söylemiþtir. Bu son mertebeye iþaret etme þerefi M. Draz’a aittir. Onun dediði gibi, daha önceki Mekkî döneme ait aþamalarda mislehû diye benzeri teklif ediliyordu. Nüzul sýrasý bakýmýndan da, konu ile ilgili en son âyet Bakara 23 âyetinde teb’iz ifade eden min mislihî buyurulmuþ, böylece tahdîdî bir nazire deðil, takrîbî bir nazire de olabileceði bildirilmiþtir. Yani “Sizden tam bir nazire istemiyorum, bilâkis herhangi bir cihetle kayýtlý olmaksýzýn, herhangi bir þekilde benzer söz getirmeniz bile yeter” denilmiþtir (Draz, 101). Kur’ân’ýn mu’ciz olan, yani i’cazýnýn ortaya çýktýðý miktarý, kýsa da olsa bir sûredir. Zira en sonki tehaddî âyeti (Bakara/2: 23) bir sûre istemiþtir. Yoksa ne Mu’tezile’nin dediði gibi Kur’ân’ýn tamamý, ne de bazýlarýnýn dediði gibi, sûreden az da olsa Kur’ân denilebilecek mikdardýr (Zerkanî, 2:334).

Kur’ân’a nazire getirilemeyiþini, Müslümanlarýn cumhuru bizatihi i’caz olarak izah ederken, bazýlarý, sonradan sarfe nazariyesi denilen bir tarzda açýklamýþlardýr. Þunu unutmamak gerekir ki, tehaddînin konusu, Allah’ýn kadîm sýfatý deðil, kadîm sýfata delâlet eden lâfýzlardýr (Suyuti, 2:118).

Sarfe nazariyesi


Sarf, menetme mânâsýna gelip, ýstýlah olarak, “Aslýnda, Kur’ân’a nazire yapmaya muktedir olan nüzul asrýndaki Arap ediplerinin Allah tarafýndan bir müdahale ile engellenmeleri” demektir. Bu fikri asýl geliþtirip bir teori hâline getiren Ebû Ýshak en–Nazzam (ö. 220/834)dan sonra ise de, bazýlarý Ca’d b. Dirhem, Benan b. Sem’an vasýtasýyla, Kur’ân’ýn mahlûk olduðunu iddia eden Lebîd Ýbnu’l–A’sam adlý bir Yahudiye çýkarýrlar (Rafiî, 143–144). Bazýlarýna göre ise sarfe fikri Hint menþelidir (Müslim, 52). Sarfe fikri, Kur’ân’ýn bizzat kendisinde mevcut olan i’caz vasfýný red mânâsýný ihtiva ettiðinden, Sünnî âlimler bu nazariyeyi þiddetle reddetmiþlerdir. Hatta sarfe iddiasý, Mu’tezile arasýnda yayýlmasýna raðmen, Mu’tezile’den de bazýlarý bu iddiayý çürütme iþini üzerlerine almýþlardýr.

Ýbn Hazm i’cazý, biraz farklý þekilde anlar. O’na göre i’caz hem Kur’ân’ýn nazmýnda, hem de gaybdan haber vermesindedir (Ýbn Hazým, 3: 16). Fakat nazmýnda olmasý, insanlarca bilinen en ileri belâgat düzeyinde olmasýndan ileri gelmez. Zira o seviyeye insanlardan edipler de ulaþabilir. Ýbn Hazm, Kur’ân’ýn, “Allah’ýn, kelâmý ile dilediði tesiri meydana getirmesi” mânâsýnda olarak en ileri belâgat (tesir) düzeyinde olduðunu kabul eder, yoksa bu belâgatýn ediplerin sözlerini deðerlendiren kýstaslarla olduðunu kabul etmez. Misal olarak der ki: “Huruf–u Mukatta’a bir insan kelâmýnda olsa belið sayýlmaz, Allah’ýn kelâmýnda beliðdir. Þu hâlde i’caz Allah’ýn, onun mislini yapmaktan men etmesi, ona i’caz libasýný giydirmesindendir. Bir sözü Allah söyleyip kendi kelâmý kýlýnca, o mu’ciz hâle gelir” (a.g.e. 18–19). Fakat burada þu hususu belirtmek gerekir ki, huruf–u mukatta’a, Kur’ân’da aldýðý yer, yüklendiði mânâ ve fonksiyon ile de mûcizedir. Bir beþer, o harfleri harfler olarak zikretmez;
zikretse Kur’ân’ýn onlara verdiði mânâ ve fonksiyonu veremez.


Meselâ, Câhýz, üstadý Nazzam’dan biraz etkilense de, o da cumhur gibi, yani "Kur’ân belâgat bakýmýndan birinci derecededir, misli gelmemiþtir" fikrindedir (Rafiî, 143–144). Fakat Cahýz’a göre sarfe, yani engelleme iþi, aslýnda mu’ciz olan Kur’ân’a rekabet iþinden mendir. Bu menden maksad da avamdan olan kimselerin yanýlmalarýný önlemektir (Câhýz, 4:31; Hatîb, 368–369). Mu’tezile’den Kâdý Abdülcebbar da sarfe nazariyesini reddedenlerdendir (Abdülcebbar, 16:247).

Sarfe’yi aslýnda þöyle deðerlendirmek de mümkündür: Bu fikir bazýlarýnýn ileri sürdüðü üzere, Kur’ân’ýn deðerini düþürme, yoldan sapma deðildir. Özünde sakladýðý za’f olmasaydý, Kur’ân’ýn kelâmullah olduðunu ispatlamakta daha kesin olduðu da söylenebilirdi (Zarzur, 232). Zira insanlarýn aslýnda yapabilecekleri bir þeyi yapmaktan menedilmelerinde âþikâr bir mûcize vardýr. Isbahani, tefsirinde: “Ý’caz iki nevidir: 1– Kur’ân’ýn zatýnda olan i’caz, 2–Ýnsanlarýn nazire yapmasýna engel olmakla ortaya çýkan i’caz” der (Süyuti, 10–11). Fakat âlimlerin ekserisi, sarfe ile i’cazýn ispatlanmasýný kolaycý bir yol görüp, Kur’ân’ýn belâgatýný incelemeden yan çizme veya becerememe þeklinde deðerlendirdiklerinden, sarfe görüþünü benimsememiþlerdir.

Üçüncü asrýn baþlarýnda çoðu Mu’tezilî olan bazý kimselerin: “Kur’ân’ýn fesahatý mu’ciz deðildir.”, iddiasý yayýlýnca âlimler, halkýn þüpheye düþeceðini görüp Kur’ân’ýn fesahatý, nazmý hakkýnda müstakil kitaplar yazmaya koyuldular. Zannýmýza göre, yazdýðý Nazmu’l–Kur’ân adlý eseri (Ýbnü’n Nedim, 210) ile i’cazdan ilk bahseden müellif olan Câhýz (ö.255/868) baþta olarak bu konuyu iþlediler. Câhýz bu eserinde, Kur’ân’ýn çok zengin mânâlarý az lâfýzla ifade eden üstün beyan tarzýný tanýtmak istemiþtir (Rafiî, 151). Bu kitap bize ulaþmadý ise de, Kitabu’l–Hayavân, el–Beyân ve’t–Tebyîn gibi kitaplarýnda ona bazý iþaretlerde bulunmaktadýr (Müslim, 40–41; Kitabü’l–Hayavân, 4:89).

Ehl–i Sünnet âlimlerinin, sarfe görüþüne yönelttikleri reddin genel çerçevesi þudur:

1– Onlar, Arap edebiyatýndaki ifade üslûplarýna (þiir, hutbe, mensur kelâma) yönelmiþ, onlardan örnekler almýþ, onlarý belâgat yönünden incelemiþ, onlardaki mecaz, teþbih, istiare, kinâye, seci, tazmin gibi edebî sanatlarý incelemiþ, sonra bunlarý Kur’ân ifadeleri ile karþýlaþtýrýp, Kur’ân’ýn belâgatýnýn beþer takati üzerinde olduðunu göstermeye gayret etmiþlerdir (Müslim, 63).

2– Kur’ân’ýn beyanýnda lâfýzlarýn nasýl seçildiðini, çok mânâyý az lâfýzla ifade etme özelliðini, bu ifade tarzýnýn beþerinkinden tamamen farklý ve üstün olduðunu göstermiþlerdir.

Tehaddînin cevapsýz kalacaðýnýn bildirilmesi


Kur’ân, nazire getirilmesi konusunda nüzul asrýndaki ediplere meydan okumakla kalmamýþ, böyle bir nazirenin ebediyen getirilemeyeceðini de (Bakara/2: 24) kesin bir ifade ile ilân etmiþtir. Þâyet Kur’ân bir beþerin sözü olsaydý, onun Sahibi asla böyle bir iddiaya girmezdi. Zira, onu inzal asrýnda piyasada en raðbet gören eþya, söz sanatý idi. Kendisini göstermek isteyenler, maharetlerini bu alanda ortaya koyuyorlardý. Söylediði sözün mânâsýný bilen bir Arap asla böyle bir iddiada bulunmazdý. Zira Arap edipleri arasýnda edebî yarýþma kapýsýnýn ardýna kadar açýk olduðunu ve fikrini iþleten bir rakibin, tamamlayacaðý bir eksik, dolduracaðý bir boþluk veya daha mükemmel hâle getireceði bir kemal bulmakta güçlük çekmediðini tecrübe ile devamlý surette bilip görmekte idi. Bunu yapmak, üstelik kýyamete kadar gelecek nesilleri, hattâ bütün ins ve cinni karþýsýna almak ve bu hükmü vermek, ancak semadan gelen haberle, ilâhi kudretin te’yidi ile kucaðýný dolduran bir elçinin iþi olabilirdi (Draz, 48–49).

Bazý müsteþriklerin yanlýþlarý


Ý’caz bahsi, batýlý oryantalistlerin ya peþin hüküm veya ilmî yetersizlikleri yahut kasden anlamak istemeyiþleri yüzünden açýkça yanlýþ anladýklarý konulardandýr. Bu yanlýþ anlama onlarýn çoðunda görüldüðünden, oryantalistlerin ortak eseri durumunda olan Ýslâm Ansiklopedisi’nin yeni neþrinde de bu yanlýþ anlamanýn devam ettiðini görüyoruz. Ýddiaya göre, “Ý’caz kavramý, mûcizeleri bulunmayan Hz. Muhammed’e mûcize bulma ihtiyacýndan” doðmuþtur. Bu da vahyin olaðanüstü bir mahiyet, bir cevher taþýmasýný gerektirmiþtir (Encyclopedie de l’Islam, 3:1044). Halbuki bu hususta gerçeði görmemenin hiçbir izahý olamaz. Zira, Peygamberimiz’in tevatüren gelen çok sayýda baþka mûcizesi de bulunmasý bir yana, Kur’ân Mekke döneminde meydan okumuþ, Medine’de de bunu devam ettirmiþ olup, bununla ilgili âyetler bizzat Kur’ân’da vardýr. Demek ki, Kur’ân i’cazýndan o kadar emindir ki, muarýzlarýný en mahir olduklarý bir alanda rekabete davet etmiþ, meydan okumuþ ve aczlerini tescil ettirmiþtir. Vahyin baþlangýcýndan beri mevcut olan i’caz kavramý nasýl olur da inkâr edilebilir? Müslümanlarýn hicri 3. asýrdan itibaren yaptýklarý, zaten mevcut olan bu i’cazýn izahýný yapmak, unsurlarýný göstermek ve teknik tabirlerle öðretimini yapmaktýr.

Bir diðer yanlýþ ise þudur: “Kur’ân, Arap müþriklerine meydan okudu. Madem ki onlar öfkelerine, kinlerine ve edebiyatta en ileri derecede olmalarýna raðmen meydana çýkamadýlar. Öyleyse Kur’ân mûcizedir.” diye düþünüldü (a.y.). Müslümanlardan da böyle düþünenler olmuþtur. Bu düþünce, i'cazý idrak etmeyi tamamen taklit meselesi hâline getirmekte ve otorite deliline baðlý kalarak dogmatik bir zemine götürmektedir. Oysa Kur’ân’ýn meydan okumasý nüzul asrý ile sýnýrlý deðildir (Ýbn Hazm, 3:16; Rafiî, 139; Hýmsî, 15; Mühenna, c. 57 s. 1277–1283). Arap belâgatýnýn en ileri derecesinin o asýr olmasý da þart deðildir. Ondan sonraki asýrlarda daha da geliþmiþ, zenginleþmiþ olduðu da söylenebilir. Kur’ân’ýn çaðrýsý nüzul asrýndan kýyamete kadar geçerlidir ve cevapsýz kalmýþtýr. Yoksa Müslümanlar nezdinde i’cazýn baþlýca delili, nüzul asrýndaki ediplerin nazire getirememiþ olmalarý deðildir. Bu oryantalistlerin hatasý, bundan sonraki safhada katmerli hâle gelmektedir. Þöyle ki: Müslümanlarca delil olmayan deminki “Arap ediplerinin cevap veremeyiþini” güya delil gibi gösterip, sonra da o delilin bir baþka çürük tezle desteklendiðini ileri sürmüþ, þöyle ifade etmiþlerdir: “Fakat bu ârýzi ve sübjektif delil kabil–i cerh olduðundan tehaddiye, sarfe doktrini ilâve edildi. Böylece bizatihi i’caz fikrinden vazgeçiliyor, aslýnda Arap ediplerinin nazireye güçlerinin yettiði, fakat sýrf ilâhi engelleme sebebiyle bunu gerçekleþtiremedikleri ileri sürülüyordu” (Encyclopedie de l’Islam, 3:1044).

Halbuki ne birinci argüman, ne de güya onu telâfi için ileri sürülen yedek argüman, Müslümanlarýn sahip çýktýðý delil deðildir. Bilâkis þiddetle tenkit edilmiþlerdir. Birkaç Mu’tezilî’de Ýslâm’ýn temsilciliðini görme, esasen bazý oryantalistlerin kendilerini kurtaramadýklarý bir hastalýktýr.

Oryantalistlerin bir baþka yanlýþý da, Sünnî Müslümanlarýn Kur’ân’ýn mahlûk olmadýðýna inanmalarý, i’cazýný böylece izah etmeleri, böylece de Hýristiyan inancýna yaklaþmalarý iddiasýdýr (a.g.e., 3:1045). Halbuki Müslümanlar Allah’ýn Kelâm sýfatýna inanmakta ve onun Kur’ân’daki tecellisini, i’cazý olarak görmektedirler. Bu bir dogma deðil, tarihen tescil edilmiþ on dört asýrlýk bir gerçektir.


Nazire Denemeleri


Asr–ý Saadet’te Müseylime, daha sonra Ca’d b. Dirhem (ö.105/723), Abdullah Ýbnu’l–Mukaffa (ö.140/757), Beþþar Ýbn Burd (ö.166/783), Salih Ýbn Abdulkuddüs, Ebu’l–Atahiyye (ö.213/828), Ýbnu’r–Ravendi (ö.250/864), el–Maarrî (ö.449/1054) ve el–Mütenebbi (ö.354/964)’nin muaraza etmeye yeltendikleri (Abdü’l–Alîm, 229–230) bildirilir. Rafiî ve daha baþkalarý bu iddialarý ciddî bulmazlar (Rafiî, 180–187; Bûtî, 130–134). Nazire diye ileri sürülen metinler, Kur’ân’ýn karþýsýnda çok sönük kalmaktadýr. Ya bunlarýn nisbetleri sahih deðildir, yahut Kur’ân’a cephe aldýklarýndan dilleri tutulmuþ, aslýnda güzel ifade sahibi olmalarýna raðmen baþarýsýz olmuþlardýr.

Ý’cazýn sýrf lâfzî bakýmdan ele alýnmasý 20. asýrda bazý tenkitlere de yol açmýþtýr. Bu fikre göre, Kur’ân’ýn asýl i’cazý, ihtiva ettiði evrensel prensiplerde, fert ve toplumlarda geçekleþtirdiði inkýlâplardadýr. Kur’ân’ýn i’cazý, modern çaðda ustaca yapýlan bir tanýtma ve duyuru mesabesindedir. Muhataplarýn kulaklarýný, gerek ferdin psikolojisinde, gerek toplum bünyesinde gerçekleþtireceði inkýlâplara hazýrlama, söylenecek önemli fikirlere dikkat çeken bir mukaddime olma durumundadýr. Kur’ân Arap olmayanlara da nazil olmuþtur. Onlar ise Kur’ân’ýn edebî güzelliklerini idrak edemezler. Onu prensip ve tatbikatlarýndan tanýyabilirler. Meselâ: “Allah katýnda sizin en deðerli olanýnýz, en muttaki olanýnýzdýr.” gibi evrensel prensiplerle tanýrlar (el–Alîm, 183–185).

Bu fikrin elbette deðerli tarafý vardýr. Fakat Kur’ân’ýn meydan okumasý baþta nüzul asrýndaki muhataplarýn güçleri dahilinde olan bir nazire getirme hususunda idi. Yoksa Kur’ân muhtevasýnda ortaya çýkan mükemmellikle onlarý mükellef kýlmamýþtýr. Þu hâlde daha önce yaptýðýmýz ayrýmý burada da hatýrlatmak gerekir: Kur’ân’ýn tehaddîye esas teþkil eden i’cazý lisan yönündendir. Fakat bunun dýþýnda teþrîinde, muhtevasýnda, gaybî haberlerinde tezahür eden i’cazý da elbette vardýr.

Ýslâm’ýn yayýlmasýnýn üzerinden belirli bir zaman geçince, eski kültür ve inançlara sahip olanlardan bir kýsmý bazý sorular sormaya baþladýlar. Kur’ân Peygamberimiz’in (s.a.s.) mûcizesi olduðuna göre, ondaki i’caz yönleri hangileridir. Bu soru bir süre cevapsýz kaldý, derken bir takým âlimler bu iþe giriþtiler (Umerî, 19).

Fakat i’cazdan teknik yönü ile mufassal olarak ilk bahseden kitap Muhammed b. Zeyd (Yezîd) Vasýti’nin (ö. 306/917) kitabýdýr (Rafiî, 152; Ýbnü’n Nedim, 220). Bunu Cürcanî þerh edip, el–Mu’tadad adýný vermiþtir.

“Buna göre, Vasýti, Câhýz’ýn baþlattýðýna dayanmýþ, Cürcanî de Delâilu’l–i’caz’da Vasýti’ye dayanmýþtýr.” Sonra Ali Ýbn Isa er–Rummani (ö. 382/991), Bakýllâni (ö. 403/1011), Hamd Ýbn M. el–Hattabi (ö. 388/997), Muhammed Ýbn Yahya Ýbn Suraka (ö. 410/1018), Ýbn Sinan el–Hafaci (ö. 466/1073), eþ–Þerifu’l–Murtada (ö. 436/1043), Abdu’l–Vahid Ýbn Ýsmail er–Ruyani (ö. 502/1109), el–Bakkâli (ö. 562 veya 576/1180), Kasým Ýbn Ferruh eþ–Þatýbi (ö. 590/1193), Fahruddin Razi (ö. 606/1209), Nasýr b. Abdusseyyid el–Mutarrýzi (ö. 610/1213), Zemlekani (ö. 651/252), Ýbn Ebi’l–Ýsba’ (ö. 654/1256), Hazým el–Kartacani (ö. 684/1285), Celâluddin es–Suyuti (ö. 911/1502), Ýbn Kemal Paþa (ö. 938/1531) ile devam etmiþtir.


Ebû Bekir M. el–Bakýllâni, kitabýnda muasýrý olmalarýna raðmen Vasýti, Rummani, Hattabi’ye temas etmemiþ, sadece iki kelime ile Câhýz’a deðinmiþ (Rafiî, 152); âdeta bu ilmi kendisinin yeni tesis ettiði intibaýný vermiþtir. Rafii, Bakýllâni’nin kitabýný daðýnýk ve baþarýsýz bulur, “Baþkalarýnda tenkit ettiði hususlar kendisinde de vardýr.” der. “Bu kitabýn, i’caz alanýnýn en temel ve naziri olmayan bir kitap diye tanýtýlmasý doðru deðildir. Zira Kur’ân, bütün asýrlar için nazil oldu. Onun i’cazýna da her asýrda bir baþka delil eklenebilir. Nitekim biz, bizden öncekilerin yazmadýðý bazý þeyleri yazdýk. Bizden sonra gelecek bazýlarý da, Allah’ýn kendilerine açacaðý bazý yeni taraflarý yazacaklardýr” (a.g.e. 154).

Ý’caz–ý Kur’ân konusunda 10/16. asýrdan sonra, özellikle 14/20. asýrda önceki dönemlerde yazýlanlardan daha fazla eserler yazýlmýþtýr. Bunlar ayrý bir çalýþmaya konu teþkil edecek geniþlikte olduðundan, þimdilik bunu erteliyoruz. Vallahu A’lem.

1–“Yoksa “Kur’ân’ý kendisi uydurmuþ” mu diyorlar. De ki, “Ýddianýzda tutarlý iseniz, haydi belâgatta onunkine benzer on sûre getirin, isterse kendi uydurmanýz olsun ve Allah’tan baþka çaðýrabileceðiniz herkesi de yardýma çaðýrýn!” (Hûd/11: 13).

2– “De ki: “Yemin ederim: Eðer insanlar ve cinler, bu Kur’ân’ýn benzerini yapmak için bir araya toplansalar, hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleþtirseler bile, yine de onun gibi bir kitap meydana getiremezler” (Ýsrâ/17: 88).

3– “Yoksa “Kur’ân’ý kendisi uydurmuþ” mu diyorlar. De ki: “Ýddianýzda tutarlý iseniz, haydi belâgatta onunkine benzer on sûre getirin, isterse kendi uydurmanýz olsun ve Allah’tan baþka çaðýrabileceðiniz herkesi de yardýma çaðýrýn!” (Hûd/11: 13).

4–“Yoksa: “Onu kendisi uydurmuþ” mu diyorlar? De ki: “Öyleyse, iddianýzda tutarlý iseniz, haydi onunkine benzer bir sûre ortaya koyun ve Allah’tan baþka çaðýrabileceðiniz kim varsa hepsini de yardýmýnýza çaðýrýn” (Yunus/10: 38).

5–“Eðer kulumuza indirdiðimiz Kur’ân’ýn Allah’ýn sözü olduðu hakkýnda þüpheniz varsa, haydi onun sûrelerinden birine benzer bir sûre meydana getirin ve Allah’tan baþka güvendiklerinizin hepsini çaðýrýn, iddianýzda haklý iseniz. Bunu yapamazsanýz –ki hiçbir zaman yapamayacaksýnýz– çýrasý insanlarla taþlar olan o ateþten sakýnýn” (Bakara/2: 23–24).

Kaynaklar ve Bibliyografya


Alim, Ömer Lutfî, el–Müsteþrikûn ve’l–Kur’ân, Malta, Islamic World Studies Centre yay, 1991.
Blachere, R. Introduction au Coran, Paris, Lib. G. P. Maisonneuve, 1959.
Bûti, M. Saîd Ramadan, Min Revâii’l–Kur’ân, Dimaþk, 1975.
Câhýz, el–Hayavân, 3. basým, Beyrut, 1969.
Draz, Muhammed Abdullah, en–Nebe’u’l–Azîm’in Türkçe Trc.: En Mühim Mesaj: Kur’ân (Suat Yýldýrým tarafýndan), Ýzmir, Iþýk Yay. 1994.
Encyclopedie de l’Islam, Nouv. Ed. (EI), Leyde, Brille.
Hacýmüftüoðlu, Nasrullah, Kelâm Açýsýndan Kur’ân’ýn Ý’cazý, Erzurum, Atatürk Üniv. 1990 (Basýlmamýþ doktora tezi)
Hatîb, Abdulkerim, el–Ý’caz fî Dirasati’s–Sabýkîn, Kahire, 1974.
Ýbnü’n–Nedim, el–Fihrist, Thk.: Rýda Teceddüd, (yer ve tarih yok).
Hýmsî, Naîm, Fikretu Ý’cazi’l–Kur’ân, Beyrut, 1973.
Hindî, Abdu’l–Alîm, Ý’cazu’l–Kur’ân, Islamic Culture, Haydarabad Dekkan, Ocak ve Nisan 1933, Kahire, 1974.
Ýbn Hazm, el–Fisal fi’l–Milel ve’l–Ehvâ’ ve’n–Nihal, Beyrut, 1986.
Ýsfehani, Ragýb, el–Müfredât fÎ Garîbi’l–Kur’ân, Mýsýr, el–Halebi,1381/1961.
Kadî, Abdulcebbar, el–Muðnî, C, XVI, Kahire, 1960.
Kasimirski, Le Coran, Paris, ed. Charpentier, 1869.
Müslim, Mustafa, Mebahis fî Ý’cazi’l–Kur’ân, Cidde, 1988.
Nursi, B. Said, Sözler, Ýstanbul, Sinan Mat., 1958.
Rafiî, Ý’cazu’l–Kur’ân, Daru’l–Kitabi’l–Arabî, Beyrut, 1990.
Rýda, Muhammed Reþid, Tefsîru’l–Menar, “faslun fi’l–i’caz”, I, 191–228, Mýsýr, 1373.
Þakir, Mahmud M. Faslun fî Ý’cazi’l–Kur’ân (s. 7–50), (Malik b. Nebî’nin ez– Zahiretu’l–Kur’âniyye kitabýnýn baþ tarafýnda), Kuveyt, 1983.
Suyuti, el–Ýtkan fî Ulûmi’l–Kur’ân, Kahire, el–Halebi,1370/1951.
Umeri, Ahmed Cemal, Mefhûmu’l–Ý’caz el–Kur’ânî, Kahire, 1982.
Watt, M. Modern Dünyada Ýslâm Vahyi, Trc.: M. Aydýn, Ankara, 1982.
Zarzur, Adnan M., Ulûmu’l–Kur’ân, Beyrut–Dýmeþk, 2. basým,1984.
Zebidi, M. Murtada, Tâcul’l–Arûs, Kahire, 1306,
Zerkani, Abdulazîm, Menâhilu’l–Ýrfan fi Ulûmi’l–Kur’ân, Kahire, 1943.

 

 

Bu yazý 4384 defa okunmuþtur...

Yorum Ekle

Yazdýr

YORUM LÝSTESÝ

KATEGORÝDEKÝ DÝÐER HABERLER

n

06/10/2020 - 01:41 DÝNÎ HAYATIN ÜÇ BOYUTU: DAVRANIÞ, DUYGU VE BÝLGÝ 

n

23/04/2020 - 04:57 DOÐRUNUN YARDIMCISI ALLAH’TIR / Dr. Abdülkadir ERKUT 

n

23/04/2020 - 03:55 RAMAZANDA TAKVA EÐÝTÝMÝ / Dr. Ekrem KELEÞ 

n

30/03/2020 - 10:58 DÜNYA, ÝMTÝHAN DÜNYASIDIR / Nurcan SOLAK 

n

03/02/2020 - 10:48 PEYGAMBER EFENDÝMÝZE SALAT Ü SELAMIN MANASI  / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

14/10/2019 - 11:50 ÝNSANLIÐA ÖRNEK VE ÖNDER TOPLUM / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

16/09/2019 - 10:34 BARIÞ DÝNÝ ÝSLAM / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

17/12/2018 - 01:23 ALLAH DOSTLARI KÝMLERDÝR?

n

19/11/2018 - 10:32 Kur'an'ýn ýþýðýnda insanlýða model gençler

n

17/10/2018 - 03:33 Kur'an ile Dirilmek

n

10/04/2018 - 01:33 DÜNYA HAYATINDA  ALLAH’IN TARAFINDA OLMAK

n

30/03/2018 - 12:04 DÜNYA VE AHÝRET MUTLULUÐUNUN YOLU: AMEL-Ý SALÝH

n

30/03/2018 - 11:39 RABBÝMÝZÝN BÝZLERE KUTSAL EMANETLERÝ: TOPRAK, SU, HAVA

n

30/03/2018 - 11:31 KUR’AN’DA MUSÝBET KAVRAMI  ÜZERÝNE PSÝKO-SOSYOLOJÝK  DEÐERLENDÝRMELER

n

29/03/2018 - 01:10 ÝSLAM MEDENÝYETÝNÝN BAÞKENTLERÝ: MEKKE, MEDÝNE, KUDÜS

n

03/01/2018 - 11:26 TAKLÝDÝ ÝMANDAN TAHKÝKÝ ÝMANA; GELÝN KUTSAL KÝTABIMIZI DOÐRU OKUYALIM

n

10/11/2017 - 01:44 TAKLÝDÝ ÝMANDAN TAHKÝKÝ ÝMANA: GELÝN RABBÝMÝZÝ DOÐRU TANIYALIM

n

02/10/2017 - 04:12 YARATILIÞ GAYEMÝZ: ÝBADET/ALLAH’A KULLUK

n

02/10/2017 - 03:43 ÝBADETLERÝN  BÝRLÝÐÝMÝZE KATKISI

n

03/07/2017 - 04:09 AHD ve MÝSAK SORUMLULUKTUR

n

13/06/2017 - 12:10 MANEVÝ BAKIM AYI: RAMAZAN

n

18/04/2017 - 09:24 ÝLAHÎ RÝSALET ELÇÝLERÝNÝN MÝSYONU: ÝNSANLIÐI ÇATIÞTIRMAK DEÐÝL BARIÞTIRMAKTIR

n

28/03/2017 - 03:11 TEFEKKÜR

n

20/03/2017 - 01:07 ÝSLAM’IN HEDEFÝNDE ÝNSAN VARDIR

n

17/02/2017 - 11:41 KUR’AN-I KERÝM’DE MÜNAFIKLARIN ÖZELLÝKLERÝ

n

29/12/2016 - 10:57 Kur’an’la Ýliþkilerimizde Týkanýklýk Var

n

19/12/2016 - 03:08 Kur’an’la Ýliþkilerimizde Týkanýklýk Var

n

07/11/2016 - 12:31   KUR’AN’DA VELÂYET KAVRAMI

n

18/10/2016 - 04:51 YÜREKLER ve YÖNELÝÞLER

n

21/09/2016 - 03:28 ÝSLAM'IN ÝSTEDÝÐÝ DÜZEYE ULAÞMAK

n

14/06/2016 - 11:19 Mescitler Arasýnda Mescid-i Aksa’ya Dair

n

10/06/2016 - 10:09 GÜNLÜK HAYATIMIZDA KUR’AN

n

07/06/2016 - 02:46 Ýnsan Dünyaya Emanet

n

02/05/2016 - 12:32 KUR’AN AÇISINDAN MESCÝD GERÇEÐÝ

n

18/01/2016 - 02:22 EÐER BÝLMÝYORSANIZ

n

01/12/2015 - 03:35 KUR’AN’A GÖRE SAHABE GERÇEÐÝ

n

20/11/2015 - 01:28 TAKVA

n

09/10/2015 - 02:44 Zaman, Ýnsan ve ziyan

n

07/09/2015 - 03:47 KUR’AN EÐÝTÝMÝ

n

08/08/2015 - 10:46 KOMÞULUKTA KUR’ANÝ ÖLÇÜ

n

06/07/2015 - 12:38 AZIKLARIN EN HAYIRLISI  VE EN SONSUZ OLANI

n

11/05/2015 - 02:51 HEPÝNÝZ ÂDEM’DENSÝNÝZ Âdem ise Topraktan

n

27/04/2015 - 12:27 Kur’an’ý, Tabiatý ve Tarihi Anlamak

n

23/12/2014 - 03:22 Þükür-Þâkir

n

27/10/2014 - 03:11 KURÂN KARÞISINDAKÝ DURUÞUMUZ

n

24/10/2014 - 03:42 KURÂNIN METÝNLEÞME TARÝHÝ

n

04/07/2014 - 04:28 Haram Lokma ve Toplumsal Kaos

n

30/06/2014 - 06:05 Oruç Kalkandýr

n

05/05/2014 - 01:01 21. YÜZYILDA KUR’AN’I HAYATA TAÞIMAK

n

09/04/2014 - 03:17 Küfür-Kâfir

n

09/04/2014 - 12:49 HALKIN KUR’AN ANLAYIÞI

n

21/03/2014 - 05:05 Sorumluyu Baþka Yerde Aramak

n

21/03/2014 - 03:35 Samimiyet: Hakikati, Fazileti ve Afetleri

n

10/02/2014 - 02:22 Her Dem Ýmtihan

n

04/10/2013 - 05:10 Kur’an’da Öfke Kontrolü

n

22/07/2013 - 03:37 Kimlik inþasýnda Kur’an öðretimi ve öðreniminin önemi

n

19/06/2013 - 04:10 Günümüz Gençliði

n

18/06/2013 - 03:35 Kur'an ve Sünnete Göre Kavmiyetçilik

n

15/05/2013 - 11:32 Þeytanýn kardeþleri kimlerdir?

n

14/03/2013 - 01:30 KUR’AN’DA KARDEÞLÝK

n

14/03/2013 - 11:10 KURÂNIN BUGÜNE SESLENÝÞÝ

n

28/01/2013 - 01:55 KUR’ÂN’IN HAYATA MÜDAHALESÝ

n

28/01/2013 - 01:51 KURANI OKUMA VE ANLAMA SORUMLULUÐU

n

28/12/2012 - 11:53 KUR’AN KENDÝNÝ NASIL TANITIYOR?

n

27/12/2012 - 04:19 KUR‘AN‘IN ANLAM DÜNYASI ÝLE BULUÞMAK

n

22/11/2012 - 11:38 Buhranlarýmýz günahlarýmýzdandýr

n

05/10/2012 - 02:30 Kur’an-ý Kerim’de hak kavramý

n

03/09/2012 - 04:28 Þeytanýn kardeþleri kimlerdir?

n

03/09/2012 - 02:28 Kur’an karþýsýnda nebevi duruþ

n

13/07/2012 - 11:07 Aðýr emanet

n

13/07/2012 - 10:59 Kur’an’ý öðrenmeyi/ öðretmeyi öðrenme üzerine

n

27/06/2012 - 11:06 Kur’an’a koþun

n

26/06/2012 - 04:04 Kendi dilinden Kur’an

n

25/04/2012 - 04:13 Hayata kulluk mührünü vurmak

n

02/04/2012 - 03:41 Ya Rabbi! Müminlere kin beslemekten bizleri koru!

n

12/03/2012 - 02:06 Duanýn Önemi

n

12/03/2012 - 01:28 Kur'an-ý Kerim'de söz

n

05/03/2012 - 01:41 Müminler ancak kardeþtir

n

23/01/2012 - 12:31 Dua Kavramýnýn Anlamý

n

16/01/2012 - 01:48 Dinin þiarý:Ezan

n

03/01/2012 - 01:29 Kur’an’da Tevbe Kavramý

n

12/10/2011 - 02:01 Allah’a Gerektiði Gibi Ýnanmak

n

12/10/2011 - 01:58 Kur’an’ýnTevhid Felsefesi

n

11/07/2011 - 03:04 Kur'an'ý sen de oku,anla ve yaþa!

n

06/06/2011 - 02:34 Kur’an’ýn deðerleri ve onlarýn sýra düzeni

n

14/02/2011 - 16:28 Sahabenin Kur'an'ý öðrenme ve öðretme gayretleri

n

17/01/2011 - 14:37 Kur’an’ýn Öngördüðü Model Mü'min

n

02/12/2010 - 17:03 Kur’an ve Hikmet Peygamberi

n

02/12/2010 - 16:10 Son Elçi ve Son Mesaj HZ.Muhammed ve Kur'an-ý Kerim

n

15/10/2010 - 18:42 Kur’an hayatýmýzýn neresinde?

n

10/08/2010 - 14:58 Düþünmek Kur'anýn Emri

n

28/04/2010 - 11:55 Ýlk muhatabýnýn dilinden Kur’an

n

21/01/2010 - 10:31 Kur’an’ýn Iþýðýnda Sorumluluk Duygusu ve Davranýþ Bilinci   

n

20/01/2010 - 10:54 Allah’a Tevekkül… AMA NASIL?

n

06/07/2009 - 15:11 Günlük Hayatýmýzda Kuran

n

06/07/2009 - 15:07 Kuran'i Kerimi Okuyanlar

n

04/05/2009 - 14:45 Kuran'i Kerimi Okuyanlar

n

04/05/2009 - 14:35 Kur'anla Baðlantý Ýçinde Olmak

n

21/03/2009 - 10:19 Kur'an'ý Nasýl Okuyalým ?

n

19/03/2009 - 15:17 Ashabýn Kur'ân'ý Ezberleme ve Yazmadaki Gayretleri
 

Site Ýçi Arama

16 Sevvâl 1445 |  25.04.2024

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

Kim salih bir amel yaparsa, kendi lehinedir, kim de kötülük yaparsa, o da (kendi) aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.


( Câsiye sûresi - 15)

Bir Hadis

Hz. Peygamber (sav) þöyle buyurmuþtur:

“Küçüðümüze merhamet etmeyen ve büyüðümüzün saygýnlýðýný kabul etmeyen bizden deðildir.”

(Tirmizî, Birr, 15)

Bir Dua

Bismillahirrahmanirrahim

“Ey rabbim! Ben, senden hakkýnda bilgi sahibi olmadýðým bir þeyi istemekten yine sana
sýðýnýrým. Eðer beni baðýþlamaz ve esirgemezsen, kaybedenlerden olurum!”

Hud Suresi-47

Hikmetli Söz

Kiþinin kendini beðenmesi, aklýnýn zayýf olduðuna dalalet eder.




Canlý yayýn

Ýslam Ansiklopedisi

  Tasarým : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com