Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araştırmaları   |  İlmi YAZILAR   |  Aile Eğitim Yazıları   |  Çocuk Eğitimi Yazıları   |  Yazarlar  |  İletişim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatı (s.a.v)

İnsanı Tanımak (Radyo)

Tv Programları

Seminer ve Konferans

Kısa Dersler

Özel Konular

Fıkhi Konular

Aile Eğitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Girişi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eğitimcilere ÖZEL
Gazze Duası
Gençlerle İletişim (Günışığı- Reşitpaşa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 6489
Toplam 17255922
En Fazla 25928
Ortalama 2753
Üye Sayısı 161625
Bugün Üye Olan 275
Online Ziyaretci
 
 

Allah’a Gerektiği Gibi İnanmak

İbadetin hedefi birlik (tevhit) bilincini diri tutmaktır. Bu sebeple yapılan ibadet, bu hedefi gerçekleştirecek nitelikte olmalıdır. Bu noktada Kur’an’ın koyduğu ölçü “ihsan” (Allah’ı görür gibi ibadet etme) dır. İhsan derecesine yükselerek özünü Allah’a teslim edenler için korku ve üzüntü söz konusu olmayacaktır.

12/10/2011

Vahyin kaynağının insana yönelttiği temel yükümlülük iman etmektir. İman Allah’ın varlığına inanmak esasına dayanır. İmanın dinî kaynaklarda belirtilen diğer unsuları bu temel şartın gerekleri ve sonuçlarıdır. Kur’an, bir yandan Allah’a iman çağrısını yaparken bir yandan da doğrudan akla hitap eden deliller sunarak, bu çağrıya uyma konusunda insanı desteklemektedir. Zaten insan Kur’an’ın, “Allah’ın boyası” (Bakara, 138) diye nitelediği iman etmeye yatkınlık özelliğine sahiptir.

Allah’a iman esasının özünü de tevhit prensibi oluşturur. Tevhit, Allah’ı iman ve ibadet alanlarında birleme ile gerçekleşir.

İmanda tevhit üç yönlü bir birlemenin sonucunda anlamını bulur. Bunlardan ilki Allah’ın zatında tevhit ilkesidir. Bu ilkeyi Kur’an; “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur”, “O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur”, “Benden başka hiçbir ilâh yoktur” formülleri ile sayısız yerde dile getirir. “Eğer yer ile gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu.” (Enbiya, 22) ayeti ise, bu ayetlerin getirdiği önermeyi akıl yoluyla ispata yönelik bir mesaj içermektedir.

Zatta tevhit ilkesi detaylı olarak ihlâs sûresinde ifadesini bulur. Sûre genel mesajı içinde Allah ile insanlar arasında “hasep nesep”(soy-sop) ilişkisi kuran inanç biçimini (Hristiyanlık) düzeltmeyi de amaçlamaktadır:

“De ki: “O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır, O hiçbir şeye muhtaç değildir.) O’ndan çocuk olmamıştır (kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” (İhlas, 1-4)

Hristiyanlık aslî şekli ile tevhit inancını öğretiyordu. Teslis (Allah’ın baba, oğul ve ruhul-kudüs gibi üç unsurdan meydana geldiği) inancının Hristiyan ilâhiyatının omurgası konumuna getirilmesinden sonra bile Aryus (ö. İstanbul, M. 325)ve takipçileri gibi, tevhit inancı savunucuları bulunuyordu. Aryus, Mısır’da insanları mutlak tevhit inancına çağırmıştır. Bu şahıs İsa (a.s.)’nın tanrı oluşunu reddediyor ve; “‘Baba’ tek başına tanrıdır. İsa Mesih yaratılmıştır, var edilmiştir. ‘Oğul’yok iken ‘Baba’ vardı” diyordu. Aryusçular, kilise ve siyasal gücün işbirliği ile sindirildiler. Hz.Peygamber (s.a.s.), Bizans İmparatoru Heraklius’a gönderdiği mektupta kullandığı “Eryusiyyîn” kelimesinde, dönemin Hristiyanları içinde tek tanrı inancına sahip bu kesime atıf vardır. (Kelimenin hadis kaynaklarında “Erîsiyyîn” diye okunuşun hatalı ve doğrusunun“Eryusiyyîn” olduğu yönündeki düzeltme için bak. Ahmed el-Hûfî, Hz. Peygamber’in Heraklius’a Gönderdiği Mektupta Geçen Kelimesi Üzerine”, ed-Dâredergisi, Yıl 6, sayı 4, 1401/1981, s. 52-61)

İmanda birlik ilkesinin ikinci ayağı Allah’ın sıfatlarında tevhiddir. Allah’ın, diri olmak, ezelî ve ebedî olmak, bilmek, görmek, her şeye gücü yetmek vb. niteliklerine, O’nun sıfatları diyoruz. Allah’ı tanımamız bu sıfatları bilmek sayesinde gerçekleşir. Allah’ın zatında tevhit ilkesi, O’nun sıfatları ile de eşsiz ve benzersiz olmasını gerektirir. Kur’an ve hadiste zikredilen bu sıfatların bir kısmı Allah’a hastır. Bunlar insanlar için söz konusu değildir. Ezelî ve ebedî olmak, yaratıcı olmak, her şeye gücü yetmek, varlığı kendinden olmak gibi. İşitmek, bilmek, görmek gibi bazı sıfatlar insanlar için de söz konusu-dur. Ancak Allah’ın işitmesi, görmesi…sonsuz ve sınırsız; in-sanlarınki ise sınırlı, sonlu ve sonradan kazanılmışlardır. Bu bakımdan Allah bütün sıfatları ile de tek ve eşsizdir. “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur” (Şûrâ, 11) ayeti hem zatta tevhit ilkesini hem sıfatlarda tevhit ilkesini söz kalıbına döken Kur’ânî formüldür.

İmanda tevhit ilkesinin üçüncü ayağı Allah’ın fiillerinde tevhiddir. Allah’ın filleri yaratmak, oluşturup şekil vermek ve geliştirip değiştirmek (Haşr, 24)şeklinde özetlenebilir. Allah’tan başka yaratıcı, şekil verip değiştirici yoktur. (Fâtır, 3) Bütün olma ve oluşturmalar nihaî olarak O’nun iradesi ve yaratması ile gerçekleşmektedir. Genel tevhit ilkesinin “imanda tevhit”ten sonra ikinci ana unsuru ibadette tevhiddir. İbadette tevhit yalnızca Allah’a ibadet etmekle gerçekleşir. Allah’tan başka hiçbir varlığı ibadete lâyık görmemek, ibadet te tevhidin temelidir. Kur’an-ı Kerim’in Kâfirûn süresi bütünü ile ilkeyi öğretmektedir. İbadetin hedefi birlik (tevhit) bilincini diri tutmaktır. Bu sebeple yapılan ibadet, bu hedefi gerçekleştirecek nitelikte olmalıdır. Bu noktada Kur’an’ın koyduğu ölçü “ihsan” (Allah’ı görür gibi ibadet etme) dır. İhsan derecesine yükselerek özü-nü Allah’a teslim edenler için korku ve üzüntü söz konusu olmayacaktır. (Bakara, 112)

Tevhit ilkesinin herhangi bir noktada ihlâl ve ihmal edilmesi, Kur’an’ın “büyük bir zulüm” diye nitelediği (Lokman, 13) şirk olgusunu ortaya çıkarır. “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” (Nisa, 36) ayeti hem şirki açıkça yasaklamakta, hem de her şeyin şirk aracı kılınabileceğine işaret etmektedir. “Denilebilir ki inanç tarihinde dikkati çeken inkâr değil, şirktir. İnsanlar geçmişte ve günümüzde büyük bir çoğunlukla (bir yoruma göre ittifakla) tanrının varlığı hususunda yanılmamış fakat, Allah’ın birliği ve kemal sıfatları konusunda geçmişte daha çok bilgisizlikten, günümüzde ise iradesizlikten doğru çizgiden ayrılmışlardır. Bu nedenle bütün peygamberler ümmetlerine tevhidi telkin etmeğe çalışmışlardır: “Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere; “Şüphesiz Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise yalnız Bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir.” (Enbiya, 23) (Bekir Topaloğlu, Allah İnancı, İSAM Yayınları, İstanbul, 2006, s. 53)

Kur’an’ın tevhit inancını sağlama noktasında yaptığı bu genel çağrı duruma göre özele inmekte ve belli inanç kesimlerine doğrudan yönelmektedir. Bu konuda öncelikli muhataplar kitap ehli yani Yahudiler ve Hristiyanlardı.

Yahudilik, Hristiyanlık ve İslâm Hz. İbrahim’in bıraktığı dinî mirastan unsurlar barındırmakta, her üç din de tevhit temeli üzerine kurulmuş olduğu, söylemekte ve İbrahimî geleneğe bağlılık iddiasında bulunmaktadır. Ancak mevcut kutsal metinlerin ve dini pratiklerin de gösterdiği gibi, ilk iki din (Yahudilik ve Hristiyanlık) tevhit dini olma niteliklerini yitirmişlerdir. Kur’an’ın açık ifadeleri ile İslâm tevhit inancını temsil eden tek hak dindir. Bu niteliği ile Kur’an bu iki din mensuplarına şu çağrıyı yapmaktadır:

“De ki: Ey Kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim.O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.” (Âl-iİmrân, 64)

Bu ilâhlaştırma işinin, Hristiyanların Hz. İsa’ya yaptıkları gibi doğrudan ve açıkça olması da şart değildir. Hayatın pratikleri sırasında sergilenen tutumlar da sonuç olarak aynı niteliği taşımaktadır. Hristiyan iken Müslüman olmuş olan Adiy b. Hâtem diyor ki: “…Rasûlullah’ın yanına vardığımda “(Yahudiler) Allah’ı bırakıp hahamlarını, (Hristiyanlar) ise rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı Rab edindiler…” (Tev-be, 31) ayetini okuyordu. ‘Ey Allah’ın Rasûlü, biz rahiplere tapmazdık’ dedim. Rasûlullah, ‘Onlar size bir şeyi haram veya helâl kılar, siz de onların dediklerine uymaz mıydınız’ dedi. ‘Evet’ dedim. Bunun üzerine Allah’ın Rasûlü, ‘İşte bu onlara ibadet etmektir’ buyurdu.” (Taberi, Camiu'l-Beyan, I-XII, Üçüncü baskı, Dâru Kütü-bi’l-İlmî, Beyrut, 1420/1999, VI,354)

Tevhit inancı söz konusu olunca bazı tasavvuf erbabının benimsediği “vahdet-i vücut” anlayışına da değinmek gerekiyor. Vahdet-i vücut, Muhyiddinibn Arabî tarafından sistemleştirilen bir varlık görüşüdür. Varlığın birliğini savunan vahdet-i vücut, Allah’ın varlığının zorunluluğu esası üzerine kurulmuştur ve “Lâ mevcûde illâ hû”(O’ndan başka varlık yoktur)formülü ile ifadeye konur. Benimseyenlerce tevhidin en yüksek makamı kabul edilen görüş bazı mutasavvıflara göre, “fenâ makamı”nda kalmanın ortaya çıkardığı bir yanılgıdır. Bazı İslâm bilginlerine göre ise bütün varlıkların tanrılaştırılması anlamını taşıdığı için şirktir. (Bak. Ahmet Özalp, “Vahdet-i Vücut” şamil İslâm Ansiklopedisi) Bu konuda asırlardan beri yaşanmış olan münakaşalar günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Vahdet-i vücut öğretisi üzerinde yapılan münakaşaları dikkate almadan, Allah ile varlıklar arası ontolojik ilişki üzerinde şunları söylemek mümkün:

Allah ezelidir. Allah’tan başka her şey O’nun tarafından yaratılmıştır. Varlık dünyasının yokluktan gelen unsurları, değişime uğrama yolu ile sürekli bir yok oluşun konusu olmaktadır.“Mecazî” diye nitelenebilecek olan bu yok oluş kıyametle birlikte gerçekleşecek nihaî/asıl yok oluşun göstergesidir. Yunus Emre’nin ifadesi ile bu nitelikteki“varlık bir gölge”dir. Şu halde başlangıcı ve akıbeti yokluk olan varlıkların varlığı, Allah’ın mutlak varlığının yanında varlık sayılmaz. Onlar yokluğun bir sembolü olarak değerlendirilebilir. Bu bakış açısı ile gündeme getirilecek bir “Lâ mevcûde illâ hû”,yukarıdaki eleştirilerin hedefi olmaktan kendini koruyabilir.

Tevhit inancına sahip olmanın pratik göstergesi nedir? Bu inancın sözlü formülü olan“Lâilahe illallah” cümlesini (kelime-i tevhit) söylemek yeter mi?“İmanın yeri kalptir. İnancı dil ile ifade etmek sosyolojik bir gerekliliktir” ilkesi cevabın “hayır!”olduğunu söylüyor. Buna göre dil sadece bir vitrindir. Gazali’nin dediği gibi, “Sadece dilinle lâ ilahe illallah demen, sivrisinek kanadı ağırlığınca ve zerrece kıymete sahip değildir. Nasılki ateşi anmak dili yakmıyor, suyu anmak boğmuyor, ekmeği anmak doyurmuyor, kılıcı anmak kesmiyorsa, aynı şekilde kelime-i tevhidi de dil ile anmak kişiyi kötülükten korumaz.”

Kelime-i tevhidi inanarak söylemek onu insanlığa orijinal şekli ile yeniden sunan ve hayat bulmasını sağlayan Hz. Muhammed’e inanmayı da gerektirir. Bu sebeple “Muhammedün rasûlüllah” (Muhammed Allah’ın elçisidir) ilkesi de kelime-itevhidin, “lâzım-i gayr-i müfârik”ı /ayrılmaz parçası konumundadır.

Tevhidin nihaî mutluluğu kazanmanın temel unsuru olduğunu Hz. Peygamber (s.a.s.)şöyle ifadeye koyuyor: “Kim ihlâsla ‘lâ ilâhe illallah’ derse cennete girer. Bu sözün ihlâsla söylendiğinin göstergesi, söyleyeni Allah’ın haram kıldığı şeylerden alıkoymasıdır.” (Taberânî, Süleymanb. Ahmed, el-Mecmû’ul-Kebir, I-XVII,Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1405/1984,V,197) Burada yer alan, “Allah'ın haram kıldığı şeylerden uzak kalmak” söylemi, Kur’an’ın getirdiği diğer imanî hakikatlerin ve hükümlerin de tevhit kavramı içinde tutulmuş olduğunu gösterir.

Kur’an’ın, tevhit ilkesini öğretirken kullandığı kavramlardan biri de “Haniflik”tir. Haniflik kavramı Kur’an’da biri çoğul kalıbı ile (hunefâ) olmak üzere on bir yerde geçer. (Meselâ, Âl-i İmrân,76; En’âm, 79; Nahl, 123; Nisa, 125; Yunus, 105)

Hanîf, sözlük anlamı ile“(doğruya/İslâm’a) meyletmek” demektir. Kur’an-ı Kerim’de Hz.İbrahim ve onun öğrettiği tevhit inancı etrafında şekillenen ifadelerde kullanılmıştır. Geçtiği yerlerdeki bağlamları dikkate alınacak olursa, kavramın tevhit anlamında kullanılmış olduğu görülür. Hanifliğe atıf yapan ayetlerin ortak mesajı şöyle özetlenebilir: “İbrahim Yahudi, Hristiyan ve müşrik değildi; tevhit inancına sahip bir Müslümandı.

”İslâm’ın temel niteliği olan tevhit/Allah’ı birleme inancının hayata yansıtılması kaçınılmaz bir gerekliliktir. İmanda gerçekleştirilen tevhit sosyal hayatta da birlik ve bütünlük şeklinde kendini göstermelidir. Ancak bu birlik ve bütünlük zihin planında ve dünya görüşü noktasında kemikleşmeye ve donuklaşmaya yol açacak bir tek tipliliğe dönüşmemelidir. “Birlik ve bütünlük, benim gibi düşünmek ve benim meşrebimde olmakla gerçekleşir” anlayışı, zorunlu olarak hoşgörüsüzlüğü ve daralana sıkışmış bir dünya görüşü-nü ortaya çıkaracaktır.

Temel ilkelerin korunması şartı ile farklı görüşlerin ve düşüncelerin varlığı, tevhidî yönelişi güçlendirici bir role sahiptir.

 

Bu yazı 4286 defa okunmuştur...

Yorum Ekle

Yazdır

YORUM LİSTESİ

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

n

06/10/2020 - 01:41 DİNÎ HAYATIN ÜÇ BOYUTU: DAVRANIŞ, DUYGU VE BİLGİ 

n

23/04/2020 - 04:57 DOĞRUNUN YARDIMCISI ALLAH’TIR / Dr. Abdülkadir ERKUT 

n

23/04/2020 - 03:55 RAMAZANDA TAKVA EĞİTİMİ / Dr. Ekrem KELEŞ 

n

30/03/2020 - 10:58 DÜNYA, İMTİHAN DÜNYASIDIR / Nurcan SOLAK 

n

03/02/2020 - 10:48 PEYGAMBER EFENDİMİZE SALAT Ü SELAMIN MANASI  / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

14/10/2019 - 11:50 İNSANLIĞA ÖRNEK VE ÖNDER TOPLUM / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

16/09/2019 - 10:34 BARIŞ DİNİ İSLAM / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

17/12/2018 - 01:23 ALLAH DOSTLARI KİMLERDİR?

n

19/11/2018 - 10:32 Kur'an'ın ışığında insanlığa model gençler

n

17/10/2018 - 03:33 Kur'an ile Dirilmek

n

10/04/2018 - 01:33 DÜNYA HAYATINDA  ALLAH’IN TARAFINDA OLMAK

n

30/03/2018 - 12:04 DÜNYA VE AHİRET MUTLULUĞUNUN YOLU: AMEL-İ SALİH

n

30/03/2018 - 11:39 RABBİMİZİN BİZLERE KUTSAL EMANETLERİ: TOPRAK, SU, HAVA

n

30/03/2018 - 11:31 KUR’AN’DA MUSİBET KAVRAMI  ÜZERİNE PSİKO-SOSYOLOJİK  DEĞERLENDİRMELER

n

29/03/2018 - 01:10 İSLAM MEDENİYETİNİN BAŞKENTLERİ: MEKKE, MEDİNE, KUDÜS

n

03/01/2018 - 11:26 TAKLİDİ İMANDAN TAHKİKİ İMANA; GELİN KUTSAL KİTABIMIZI DOĞRU OKUYALIM

n

10/11/2017 - 01:44 TAKLİDİ İMANDAN TAHKİKİ İMANA: GELİN RABBİMİZİ DOĞRU TANIYALIM

n

02/10/2017 - 04:12 YARATILIŞ GAYEMİZ: İBADET/ALLAH’A KULLUK

n

02/10/2017 - 03:43 İBADETLERİN  BİRLİĞİMİZE KATKISI

n

03/07/2017 - 04:09 AHD ve MİSAK SORUMLULUKTUR

n

13/06/2017 - 12:10 MANEVİ BAKIM AYI: RAMAZAN

n

18/04/2017 - 09:24 İLAHÎ RİSALET ELÇİLERİNİN MİSYONU: İNSANLIĞI ÇATIŞTIRMAK DEĞİL BARIŞTIRMAKTIR

n

28/03/2017 - 03:11 TEFEKKÜR

n

20/03/2017 - 01:07 İSLAM’IN HEDEFİNDE İNSAN VARDIR

n

17/02/2017 - 11:41 KUR’AN-I KERİM’DE MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ

n

29/12/2016 - 10:57 Kur’an’la İlişkilerimizde Tıkanıklık Var

n

19/12/2016 - 03:08 Kur’an’la İlişkilerimizde Tıkanıklık Var

n

07/11/2016 - 12:31   KUR’AN’DA VELÂYET KAVRAMI

n

18/10/2016 - 04:51 YÜREKLER ve YÖNELİŞLER

n

21/09/2016 - 03:28 İSLAM'IN İSTEDİĞİ DÜZEYE ULAŞMAK

n

14/06/2016 - 11:19 Mescitler Arasında Mescid-i Aksa’ya Dair

n

10/06/2016 - 10:09 GÜNLÜK HAYATIMIZDA KUR’AN

n

07/06/2016 - 02:46 İnsan Dünyaya Emanet

n

02/05/2016 - 12:32 KUR’AN AÇISINDAN MESCİD GERÇEĞİ

n

18/01/2016 - 02:22 EĞER BİLMİYORSANIZ

n

01/12/2015 - 03:35 KUR’AN’A GÖRE SAHABE GERÇEĞİ

n

20/11/2015 - 01:28 TAKVA

n

09/10/2015 - 02:44 Zaman, İnsan ve ziyan

n

07/09/2015 - 03:47 KUR’AN EĞİTİMİ

n

08/08/2015 - 10:46 KOMŞULUKTA KUR’ANİ ÖLÇÜ

n

06/07/2015 - 12:38 AZIKLARIN EN HAYIRLISI  VE EN SONSUZ OLANI

n

11/05/2015 - 02:51 HEPİNİZ ÂDEM’DENSİNİZ Âdem ise Topraktan

n

27/04/2015 - 12:27 Kur’an’ı, Tabiatı ve Tarihi Anlamak

n

23/12/2014 - 03:22 Şükür-Şâkir

n

27/10/2014 - 03:11 KURÂN KARŞISINDAKİ DURUŞUMUZ

n

24/10/2014 - 03:42 KURÂNIN METİNLEŞME TARİHİ

n

04/07/2014 - 04:28 Haram Lokma ve Toplumsal Kaos

n

30/06/2014 - 06:05 Oruç Kalkandır

n

05/05/2014 - 01:01 21. YÜZYILDA KUR’AN’I HAYATA TAŞIMAK

n

09/04/2014 - 03:17 Küfür-Kâfir

n

09/04/2014 - 12:49 HALKIN KUR’AN ANLAYIŞI

n

21/03/2014 - 05:05 Sorumluyu Başka Yerde Aramak

n

21/03/2014 - 03:35 Samimiyet: Hakikati, Fazileti ve Afetleri

n

10/02/2014 - 02:22 Her Dem İmtihan

n

04/10/2013 - 05:10 Kur’an’da Öfke Kontrolü

n

22/07/2013 - 03:37 Kimlik inşasında Kur’an öğretimi ve öğreniminin önemi

n

19/06/2013 - 04:10 Günümüz Gençliği

n

18/06/2013 - 03:35 Kur'an ve Sünnete Göre Kavmiyetçilik

n

15/05/2013 - 11:32 Şeytanın kardeşleri kimlerdir?

n

14/03/2013 - 01:30 KUR’AN’DA KARDEŞLİK

n

14/03/2013 - 11:10 KURÂNIN BUGÜNE SESLENİŞİ

n

28/01/2013 - 01:55 KUR’ÂN’IN HAYATA MÜDAHALESİ

n

28/01/2013 - 01:51 KURANI OKUMA VE ANLAMA SORUMLULUĞU

n

28/12/2012 - 11:53 KUR’AN KENDİNİ NASIL TANITIYOR?

n

27/12/2012 - 04:19 KUR‘AN‘IN ANLAM DÜNYASI İLE BULUŞMAK

n

22/11/2012 - 11:38 Buhranlarımız günahlarımızdandır

n

05/10/2012 - 02:30 Kur’an-ı Kerim’de hak kavramı

n

03/09/2012 - 04:28 Şeytanın kardeşleri kimlerdir?

n

03/09/2012 - 02:28 Kur’an karşısında nebevi duruş

n

13/07/2012 - 11:07 Ağır emanet

n

13/07/2012 - 10:59 Kur’an’ı öğrenmeyi/ öğretmeyi öğrenme üzerine

n

27/06/2012 - 11:06 Kur’an’a koşun

n

26/06/2012 - 04:04 Kendi dilinden Kur’an

n

25/04/2012 - 04:13 Hayata kulluk mührünü vurmak

n

02/04/2012 - 03:41 Ya Rabbi! Müminlere kin beslemekten bizleri koru!

n

12/03/2012 - 02:06 Duanın Önemi

n

12/03/2012 - 01:28 Kur'an-ı Kerim'de söz

n

05/03/2012 - 01:41 Müminler ancak kardeştir

n

23/01/2012 - 12:31 Dua Kavramının Anlamı

n

16/01/2012 - 01:48 Dinin şiarı:Ezan

n

03/01/2012 - 01:29 Kur’an’da Tevbe Kavramı

n

12/10/2011 - 02:01 Allah’a Gerektiği Gibi İnanmak

n

12/10/2011 - 01:58 Kur’an’ınTevhid Felsefesi

n

11/07/2011 - 03:04 Kur'an'ı sen de oku,anla ve yaşa!

n

06/06/2011 - 02:34 Kur’an’ın değerleri ve onların sıra düzeni

n

14/02/2011 - 16:28 Sahabenin Kur'an'ı öğrenme ve öğretme gayretleri

n

17/01/2011 - 14:37 Kur’an’ın Öngördüğü Model Mü'min

n

02/12/2010 - 17:03 Kur’an ve Hikmet Peygamberi

n

02/12/2010 - 16:10 Son Elçi ve Son Mesaj HZ.Muhammed ve Kur'an-ı Kerim

n

15/10/2010 - 18:42 Kur’an hayatımızın neresinde?

n

10/08/2010 - 14:58 Düşünmek Kur'anın Emri

n

28/04/2010 - 11:55 İlk muhatabının dilinden Kur’an

n

21/01/2010 - 10:31 Kur’an’ın Işığında Sorumluluk Duygusu ve Davranış Bilinci   

n

20/01/2010 - 10:54 Allah’a Tevekkül… AMA NASIL?

n

06/07/2009 - 15:11 Günlük Hayatımızda Kuran

n

06/07/2009 - 15:07 Kuran'i Kerimi Okuyanlar

n

04/05/2009 - 14:45 Kuran'i Kerimi Okuyanlar

n

04/05/2009 - 14:35 Kur'anla Bağlantı İçinde Olmak

n

21/03/2009 - 10:19 Kur'an'ı Nasıl Okuyalım ?

n

19/03/2009 - 15:17 Ashabın Kur'ân'ı Ezberleme ve Yazmadaki Gayretleri
 

Site İçi Arama

17 Zilhicce 1446 |  13.06.2025

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

Dediler ki: "Ey Mûsa! Onlar orada bulundukça, biz oraya asla girmeyeceğiz.

Sen ve Rabbin gidin, onlarla savaşın. Biz burada oturacağız."


( Maide Suresi - 24)

Bir Hadis

Ebu Umame Radiyallahu Anh anlatıyor:
"Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi Vessellem) şöyle söylediğini işittim:
"ALLAH, geceleyin Kur'an okuyan bir kula kulak verdiği kadar hiçbir şeye kulak verip dinlemez. ALLAH'ın rahmeti namazda olduğu müddetçe kulun başı üstüne saçılır. Kullar, ondan çıktığı andaki kadar hiçbir zaman ALLAH'a yaklaşmış olmaz."
Ebu Nadr der ki: "Ondan" tabiriyle "Kur'an'dan" denmek istenmiştir.


(Tirmizi, Sevâbu'l-Kur'an 17)

Bir Dua

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Allah’ım! Hatalarımı, bilerek, cahillikle ve dalgınlıkla yaptığım kusurlarımı bağışla. Bunların hepsi bende mevcuttur.”

(Buhârî, Deavât, 60)

Hikmetli Söz

Birisine bir iyilik edip de karşılık olarak iyilik beklemek, bir gün diktiğin ağacı ertesi gün koparmaya benzer.


Canlı yayın

İslam Ansiklopedisi

  Tasarım : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com