Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araştırmaları   |  İlmi YAZILAR   |  Aile Eğitim Yazıları   |  Çocuk Eğitimi Yazıları   |  Yazarlar  |  İletişim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatı (s.a.v)

İnsanı Tanımak (Radyo)

Tv Programları

Seminer ve Konferans

Kısa Dersler

Özel Konular

Fıkhi Konular

Aile Eğitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Girişi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eğitimcilere ÖZEL
Gazze Duası
Gençlerle İletişim (Günışığı- Reşitpaşa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 6524
Toplam 17255957
En Fazla 25928
Ortalama 2753
Üye Sayısı 161626
Bugün Üye Olan 276
Online Ziyaretci
 
 

KUR’AN’DA KARDEŞLİK

Ayet “Müminler kardeştir” şeklinde değil de “Müminler ancak kardeştir” şeklinde gelmiştir.
14/03/2013

 

İnsanlık cemiyeti, aile, akraba, ırk gibi birliklerden meydana gelir. Bu birliktelikleri sağlayan ortak bağ da kan bağıdır. Kur’an, insanlar arasında kan bağını aşan yeni bir zihniyet getirmiştir; bu da din bağıdır. Din birliğinden kaynaklanan ortaklık, çok farklı akraba ve ırklardan gelen insanlar arasında bir kaynaşma ve kardeşliğe zemin oluşturur. Bu, İslam’ın insanlığa getirdiği evrensel değerlerdendir. Arapların asabiyeti yani kan bağına (nesep) dayalı bir anlayışı benimsediği dikkate alındığında, İslam’ın getirdiği kabile ve ırklar üstü dünya görüşünün, ne kadar önemli bir gelişme olduğu daha iyi anlaşılır. Bugün dünyanın değişik yerlerinde ırkçılık taassubundan kaynaklanan çatışmalar göz önünde bulundurulursa, İslam’ın kuşatıcı ve kucaklayıcı hayat düsturuna ne kadar muhtaç olduğumuz açıkça görülecektir.

Kur’an bu evrensel düsturu şu ifadelerle ilan eder: “Müminler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurât, 49/10) Ayette “ihve/ kardeşler” kelimesi kullanılmıştır. Bununla İslam, inanç temeline dayalı evrensel boyutlarda bir birlikteliği ve buna bağlı yeni bir toplumsal projeyi öngörmüştür.

Ayet “Müminler kardeştir” şeklinde değil de “Müminler ancak kardeştir” şeklinde gelmiştir. İfadedeki hasr/tahsis şu anlama gelir: Müminler arasındaki kardeşlik, Kur’an’da ve hadislerde birçok yerde beyan edildiği gibi bilinen ve kesin olan bir konudur. İman, müminler arasında nesep/biyolojik kardeşlikten daha aşağıda olmayan bir bağ oluşturur. ”Nitekim Hz. Ömer, akrabalık bağı bulunmayan mümin bir kadına ‘Merhaba yakın akraba’ diye hitap etmiştir. (İbn ‘Aşûr, Tefsîru’t-tahrîr ve’t-tenvîr, Dâru Sahnûn, XXVI, 243-245) Din kardeşliğinin nesepten gelen kardeşlikten daha güçlü olduğu da ifade edilmiştir. Çünkü nesep kardeşliği din ayrılığı halinde kesintiye uğrar. Din kardeşliği ise neseplerin farklılığı dolayısıyla kesintiye uğramaz. (Kurtubî, el-Cami’ li Ahkâmi’l-Kur’an, Dâru’l-kutubi’l-ilmiyye, Beyrut, 1988/1408, XVI, 212)

Ayette ‘innema/ancak’ ifadesinin bulunmasını şu şekilde yorumlamak da mümkündür: Müminler arasındaki ilişki sadece kardeşlikle anlatılabilir. Onların birbirine düşman olmaları düşünülmez. Müminler arasındaki alâkanın kardeşlikten başka bir şekilde ifade edilmesi mümkün değildir. Onların alamet-i farikası/ temel belirleyici özellikleri kardeşliktir. Bu yönüyle kardeşlik gerçek manada müminlere mahsustur. Onun bütün gereklerini layık olduğu şekilde ancak müminler yerine getirebilir. Yine ayette kardeşlik konusunun Müslim/Müslüman kelimesi ile değil de müminle irtibatlı olarak ele alınması, konunun imanla ilişkili boyutunu ortaya koymaktadır. Yani kardeşlik bağlarının zayıflaması veya güçlenmesi doğrudan kişinin imanî hayatını ilgilendirmektedir. Bu sebeple, müminler arasında kardeşlik hukukunun devam ettirilmesi oldukça önemlidir. Bundan dolayı ayet, üçüncü şahıs müminlere müminler arasındaki ihtilafları çözme görevini şu şekilde vermektedir: “Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.” (Hucurât, 49/10)

Müminler, sadece kendileriyle müminler arasındaki kardeşlik hukukunu devam ettirmekten değil; aynı zamanda diğer müminler arasında ortaya çıkacak anlaşmazlıkları gidermekten de sorumludurlar. Kısaca hakkı ve sabrı tavsiye etmelidirler. Çünkü her an kardeşlik ahlâkını zedeleyecek, aradaki rabıtayı zayıflatacak şeytanî tahrikler olabilir. Bu bakımdan müminler son derece titiz davranmalı, kardeşlik bağlarını zayıflatacak davranışlardan uzak durmalıdırlar. Bu konudaki ilâhî emirlere ters düşecek söz ve tavırlardan sakınmalıdırlar. Üstelik bu konu, ilâhî rahmete nail olmaları ile de doğrudan ilgilidir. Aksi takdirde bunu kaybetme durumları da söz konusudur. Nitekim ayet şu uyarıyla sona ermektedir: “Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurât, 49/10)

Kur’an’da kardeşlik bağlamında geçen en önemli terimlerden bir diğeri de ‘veli/velayet’tir. Veli, mekân, din, sadakat, yardım ve itikat yönünden yakınlığı ifade eder. Velayet yardım etmek demektir. (İsfehânî, Müfredatu Elfazı’l-Kur’ân, Dâru’l-Kalem, 1992/1412, 885) Terimin geçtiği ayetlerden biri şudur: “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileri, yardımcılarıdır. Onlar iyiliği teşvik edip kötülükten alıkoyarlar.” (Tevbe, 9/71) Kur’an, genel manada müminlerin birbirinin velisi, yardımcısı ve koruyucusu olduğunu söyler (Mâide,  5/55). Ancak Tevbe 71’de ‘velayet’in kadın ve erkek müminler bağlamında ele alınması dikkat çekicidir. O da muhtemelen şudur: Kur’an kadının ne toplumsal hayattan tecrit edilmesini ne de cinselliği ile öne çıkmasını uygun bulur. Aksine kadın ve erkeğin tevhit, adalet ve barış gibi yüce değerler uğrunda yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmasını hedefler.

Müminlerin birbirinin velisi olması, onların eşit fertler olduğu anlamına gelir. Biri, körü körüne diğerinin mukallidi olup ona tabi olmaz. (İbn Aşûr, X, 262) Aksine kardeşlik, dayanışma ve sevgi içerisinde toplumsal hayata katılırlar. (Reşid Rıza, Tefsiru’l-Menâr, Matbaatu’l-Menar, X, 541-542) Seyyid Kutub’un ifadeleriyle müminin tabiatı, mümin ümmetin tabiatı gibidir. Birlik, dayanışma ve yardımlaşma tabiatı. Hayrı gerçekleştirme, şerri yok etme konusunda yardımlaşma. Hayrı gerçekleştirmek, şerri yok etmek de, dostluk, yardımlaşma ve dayanışmayı gerektirir. Bundan dolayıdır ki, iman edenler, tek bir saf halinde bulunurlar. Aralarında hiçbir tefrika unsuru giremez. (Seyyid Kutub, Fi Zilâlı’l Kur’an, Dâru’ş-şurûk, 17.bs. 1992/1412, III, 1674) Nitekim şu ayetler, müminlerin aynı dava uğrunda nasıl dayanışma içerisinde mücadele ettiklerini bizlere anlatır: “Müminler, bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.” (Şûrâ, 42/39) “Allah, taşları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi, saflar halinde Kendi yolunda savaşanları sever.” (Saff, 61/4) Görüldüğü gibi bu kimseler aynı zamanda ilâhî sevgiye nail olanlardır.

Müminlerin, kendi aralarında velayetin gereklerini yerine getirmeleri, toplumda sulh ve sükûnetin, istikrar ve barışın teminatını oluşturur. Fitne ve fesadın, toplumsal kargaşanın ortaya çıkmasını önler. Şiddet, baskı ve zulmün egemen olmasına fırsat vermez. Aksi bir durum da kaos, kargaşa ve zilletten başka bir sonuç doğurmaz. Nitekim İslam ümmetinin, kendi içerisinde ittifakı kaybettiği dönemlerde, ne büyük musibetlere ve yıkımlara uğradığı hususunun unutulmaması gerekir. Son bir buçuk asırdır Müslüman toplumlarda kan ve gözyaşının dinmemesi, bir badireden öbür badireye sürüklenmeleri bunu göstermiyor mu? Yaşanan bu durum, şu ayetin bizi uyarıp durduğu bir konu değil midir? “İnkâr edenler birbirlerinin velileri, yardımcılarıdır. Eğer siz birbirinize arka çıkıp yardımcı olmazsanız, yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat çıkacaktır.” (Enfâl, 8/73)

İslam öncesinde kabile savaşları yaygındı. Kabile taassubu dolayısıyla biri öldürülürse, intikam için herkes seferber olur ve bu bir görev olarak telakki edilirdi. Bazı hallerde kan davaları yıllarca sürerdi. Cahiliye devrinde Evs ve Hazrec kabileleri arasında çeşitli savaşlar olmuştur. Bunların en meşhuru beş yıl devam etmiş olan Buâs savaşıdır. Her iki taraf da bu savaşta ağır kayıplar vermiş; yok olma durumuyla karşı karşıya gelmişlerdi. Kur’an onların bu durumunu ‘ateş çukurunun kenarında bulunmak’ şeklinde tasvir eder. Ancak Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra Evs ve Hazrec arasında yıllardır devam eden bu savaşlar ve anlaşmazlıklar son bulmuştur. İşte şu ayette onların daha önce bulundukları bu vahim durum ile İslam sayesinde geldikleri son durumun mukayesesi yapılmaktadır: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Âl-i İmrân, 3/103)

Ayetin girişinde, hep birlikte Allah’ın dinine bağlanma ve ayrılığa düşmeme uyarısı yapılmaktadır. Bu uyarı, İslam’ın ilk dönemlerinde olduğu gibi günümüzde de her açıdan önemini korumaktadır. Çünkü Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberlik ruhu, şeytanî arzular ve nefsanî heveslere kurban edilebilmektedir. Bu, kimi zaman Müslümanların kendi aralarındaki çekememezlik ve ihtiraslar sebebiyle, kimi zaman da dış düşmanların etnik taassubu ve mezhepçiliği tahrik etmeleri ile olmaktadır. Hangi sebeple olursa olsun bu, Müslüman toplumun güçten düşmesi hatta izzet ve onurunu yitirip diğer toplumların istilasına uğraması ile sonuçlanabilmektedir. Bu sebeptendir ki ayetin devamında tefrikaya düşmeme uyarısının bir defa daha tekrarlandığını görüyoruz: “Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra ihtilafa düşerek parçalananlar gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Al-i İmrân, 3/105)

Kur’an, hiçbir zaman bölünme ve parçalanmalara bir gerekçe olarak ileri sürülmemelidir. Çünkü ayette görüldüğü gibi o, beyyinat/apaçık belgelerden oluşmaktadır. Açıklık, ihtilafı değil, ittifakı, bölünmeyi değil vahdeti gerektirir. Öyle ise, Müslümanların arasındaki ihtilafların asıl sebebi, onların dünyevî heves ve arzuları, grup ve cemaat taassuplarıdır. Kur’an’ın bununla bir alakası yoktur. Çünkü onun temel gayelerinden biri, ihtilafları çözüme kavuşturmak ve vahdete çağırmaktır.

İnsanlar, çok değişik amaçlarla bir araya gelebilirler. Dernekler vakıflar, partiler çatısı altında toplanabilirler. Birtakım ideolojiler etrafında kenetlenebilir, menfaat birlikleri oluşturabilirler. Ancak Müslümanların, bunlardan farklı bir birliktelik oluşturduğu muhakkaktır. Çünkü burada sevgi ve samimiyet vardır; dünyevî beklenti ve hesaplardan uzak, ötelere uzanan bir dava birliği söz konusudur. Nitekim Kur’an müminler arasındaki kardeşliği tasvir ederken, kalplerin telifinden, gönüllerin buluşmasından bahseder. Kısaca Müslümanların birlik ve beraberliği, kalıpların değil, kalplerin bir araya gelmesiyle oluşur. Şu ayette belirtildiği gibi bu da sadece Allah Teala’nın müminlere olan bir bahşişinden, onlara özgü bir ikramından kaynaklanır: “(Müminlerin) kalplerini birbirine ısındırıp

kaynaştıran Allah’tır. (Ey Peygamber!) Eğer yeryüzünde olan her şeyi toptan harcasaydın, sen onların kalplerini bağdaştırıp kaynaştıramazdın, ama işte Allah onları bir araya getirip uzlaştırdı. Şüphesiz ki O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Enfâl, 8/63)

Vahyin temel gayelerinden biri, en geniş manada insanlar arasında birlik ve beraberliği sağlamaktır. Ailede sevgi ve merhamet, akraba içerisinde birlik ve beraberlik, Müslümanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma, bütün insanlık camiasında kula kulluk, baskı ve zulme karşı topluca hareket etmek; evet bütün bunlar onun getirdiği temel ilkelerdir. İslam insanların etnik kimliklerini, bölgelerini, ülkelerini ve sosyal statülerini esas almadı. Çeşitli etnik gruplardan ve farklı coğrafyalardan gelen insanları aynı çatı altında birleştirdi ve onları kardeş yaptı. Köleleri, hürleri, işçileri, efendileri kısaca herkesi iman ve insanlık ortak paydasında buluşturdu. Bu, onun vahdet dini olmasının  tezahürlerinden başka bir şey değildi.

İslam davetiyle Hicaz bölgesi, zenginiyle fakiriyle, efendisiyle kölesiyle, erkeğiyle kadınıyla kısaca bütün toplumsal kesimleriyle evrensel kardeşliğin en yüce örneklerine şahitlik etmiştir. Ensar ve Muhacirler arasında kurulan kardeşlik (muâhât) tarihe geçmiş ve erdemli bir toplumun nasıl olması gerektiği bütün insanlığa gösterilmiştir.

Kur’an, o gün müminler arasında yaşanan sevgi ve kardeşliği şu ifadelerle ölümsüzleştirir: “Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr, 59/9)

Müminler, diğer konularda olduğu gibi dua ve yakarışlarında da bencil davranmazlar. Aksine kolektif bir şuur ve duyguyu paylaşırlar. Kardeşlerini de dualarına ortak ederler. Onların bağışlanması, kıyamet gününde hesaplarının kolay olması için yalvarırlar. Müminlere karşı kin ve husumete bulaşmamak için Rablerine sığınır ve şöyle yakarırlar: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı kalplerimizde hiçbir kin bırakma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin.” (Haşr, 59/10) “Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim, 14/41)

Günümüz müminlerinin, burada tasvir edilen sevgi ve kardeşlik ruhundan uzak düştükleri görülmektedir. Dillerin ve ırkların ilâhî ayetler, farklılıkların bir zenginlik ve rahmet olduğu unutulmaktadır. Aynı dine mensup insanlar, ‘sen’ ‘ben’ davasına kapıldılar, kin ve husumetin tuzağına düştüler. Kimileri dini kendi mezhep ve meşreplerinden ibaret gördüler. Kardeşliği kendi dar çevrelerine hapsettiler. Küçüldükçe daha dindarlaştıklarını zannettiler. İnsanlık çapında Müslümanları bekleyen onca sorumluluk varken, birbirine muhalefet etmeyi adeta hayırlı bir amel gibi gördüler. Büyük düşünmeyi bırakıp kısır çekişmelerin ve küçük hesapların kurbanı oldular. Şeytanın en büyük ayartmalarından birinin, müminler arasında düşmanlık ve husumeti yaymak olduğunu unuttular.  (Mâide, 5/91) Yine diğer müminleri arkadan çekiştirmenin, onların ölü etini yemek kadar çirkin bir şey olduğu uyarısını yeterince kavrayamadılar. (Hucurât, 49/12)

İnsanlar ümmete mensup olma şuurunu kaybettiler. Irk, kabile, mezhep ve meşrep ümmete aidiyetin önünde bir engel, büyük halkaya dâhil olmanın önünde bir tuzağa dönüştü. Mezhebin, dinin kendisi değil, onun bir yorumu olduğu anlaşılamadı. Mezhepçiliğin dış mihraklar tarafından tahrik edildiği görülemedi. Oysa onlar şu ayetle uyarılmamışlar mıydı? “İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.” (En’am, 6/153)

Kur’an Ehl-i kitap topluluklardan bahsederken, son vahyin izleyicilerine bir hatırlatmada bulunur. O da şudur: Onlardan bazıları kendilerine tebliğ edilen ilâhi buyrukları unuttular. Bunun bir neticesi olarak da, Kıyamet’e kadar aralarında sürecek bir düşmanlık ve husumete maruz kaldılar. (Mâide, 5/14) Bu da bizleri son derece önemli bir sonuca götürmektedir; o da şudur: Vahye bağlanmak, toplumsal barış ve esenliğe, ondan uzaklaşmak da düşmanlık ve parçalanmaya götürür. Vahiyle kendilerini yenileyenler, daha büyük halkanın, ümmete mensup olmanın sorumluluğunu yüklenir. Vahiyle irtibat kesilince sonu gelmez bir bölünme ve marjinalleşme sürecine girilir.

 

Bu yazı 3722 defa okunmuştur...

Yorum Ekle

Yazdır

YORUM LİSTESİ

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

n

06/10/2020 - 01:41 DİNÎ HAYATIN ÜÇ BOYUTU: DAVRANIŞ, DUYGU VE BİLGİ 

n

23/04/2020 - 04:57 DOĞRUNUN YARDIMCISI ALLAH’TIR / Dr. Abdülkadir ERKUT 

n

23/04/2020 - 03:55 RAMAZANDA TAKVA EĞİTİMİ / Dr. Ekrem KELEŞ 

n

30/03/2020 - 10:58 DÜNYA, İMTİHAN DÜNYASIDIR / Nurcan SOLAK 

n

03/02/2020 - 10:48 PEYGAMBER EFENDİMİZE SALAT Ü SELAMIN MANASI  / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

14/10/2019 - 11:50 İNSANLIĞA ÖRNEK VE ÖNDER TOPLUM / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

16/09/2019 - 10:34 BARIŞ DİNİ İSLAM / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

17/12/2018 - 01:23 ALLAH DOSTLARI KİMLERDİR?

n

19/11/2018 - 10:32 Kur'an'ın ışığında insanlığa model gençler

n

17/10/2018 - 03:33 Kur'an ile Dirilmek

n

10/04/2018 - 01:33 DÜNYA HAYATINDA  ALLAH’IN TARAFINDA OLMAK

n

30/03/2018 - 12:04 DÜNYA VE AHİRET MUTLULUĞUNUN YOLU: AMEL-İ SALİH

n

30/03/2018 - 11:39 RABBİMİZİN BİZLERE KUTSAL EMANETLERİ: TOPRAK, SU, HAVA

n

30/03/2018 - 11:31 KUR’AN’DA MUSİBET KAVRAMI  ÜZERİNE PSİKO-SOSYOLOJİK  DEĞERLENDİRMELER

n

29/03/2018 - 01:10 İSLAM MEDENİYETİNİN BAŞKENTLERİ: MEKKE, MEDİNE, KUDÜS

n

03/01/2018 - 11:26 TAKLİDİ İMANDAN TAHKİKİ İMANA; GELİN KUTSAL KİTABIMIZI DOĞRU OKUYALIM

n

10/11/2017 - 01:44 TAKLİDİ İMANDAN TAHKİKİ İMANA: GELİN RABBİMİZİ DOĞRU TANIYALIM

n

02/10/2017 - 04:12 YARATILIŞ GAYEMİZ: İBADET/ALLAH’A KULLUK

n

02/10/2017 - 03:43 İBADETLERİN  BİRLİĞİMİZE KATKISI

n

03/07/2017 - 04:09 AHD ve MİSAK SORUMLULUKTUR

n

13/06/2017 - 12:10 MANEVİ BAKIM AYI: RAMAZAN

n

18/04/2017 - 09:24 İLAHÎ RİSALET ELÇİLERİNİN MİSYONU: İNSANLIĞI ÇATIŞTIRMAK DEĞİL BARIŞTIRMAKTIR

n

28/03/2017 - 03:11 TEFEKKÜR

n

20/03/2017 - 01:07 İSLAM’IN HEDEFİNDE İNSAN VARDIR

n

17/02/2017 - 11:41 KUR’AN-I KERİM’DE MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ

n

29/12/2016 - 10:57 Kur’an’la İlişkilerimizde Tıkanıklık Var

n

19/12/2016 - 03:08 Kur’an’la İlişkilerimizde Tıkanıklık Var

n

07/11/2016 - 12:31   KUR’AN’DA VELÂYET KAVRAMI

n

18/10/2016 - 04:51 YÜREKLER ve YÖNELİŞLER

n

21/09/2016 - 03:28 İSLAM'IN İSTEDİĞİ DÜZEYE ULAŞMAK

n

14/06/2016 - 11:19 Mescitler Arasında Mescid-i Aksa’ya Dair

n

10/06/2016 - 10:09 GÜNLÜK HAYATIMIZDA KUR’AN

n

07/06/2016 - 02:46 İnsan Dünyaya Emanet

n

02/05/2016 - 12:32 KUR’AN AÇISINDAN MESCİD GERÇEĞİ

n

18/01/2016 - 02:22 EĞER BİLMİYORSANIZ

n

01/12/2015 - 03:35 KUR’AN’A GÖRE SAHABE GERÇEĞİ

n

20/11/2015 - 01:28 TAKVA

n

09/10/2015 - 02:44 Zaman, İnsan ve ziyan

n

07/09/2015 - 03:47 KUR’AN EĞİTİMİ

n

08/08/2015 - 10:46 KOMŞULUKTA KUR’ANİ ÖLÇÜ

n

06/07/2015 - 12:38 AZIKLARIN EN HAYIRLISI  VE EN SONSUZ OLANI

n

11/05/2015 - 02:51 HEPİNİZ ÂDEM’DENSİNİZ Âdem ise Topraktan

n

27/04/2015 - 12:27 Kur’an’ı, Tabiatı ve Tarihi Anlamak

n

23/12/2014 - 03:22 Şükür-Şâkir

n

27/10/2014 - 03:11 KURÂN KARŞISINDAKİ DURUŞUMUZ

n

24/10/2014 - 03:42 KURÂNIN METİNLEŞME TARİHİ

n

04/07/2014 - 04:28 Haram Lokma ve Toplumsal Kaos

n

30/06/2014 - 06:05 Oruç Kalkandır

n

05/05/2014 - 01:01 21. YÜZYILDA KUR’AN’I HAYATA TAŞIMAK

n

09/04/2014 - 03:17 Küfür-Kâfir

n

09/04/2014 - 12:49 HALKIN KUR’AN ANLAYIŞI

n

21/03/2014 - 05:05 Sorumluyu Başka Yerde Aramak

n

21/03/2014 - 03:35 Samimiyet: Hakikati, Fazileti ve Afetleri

n

10/02/2014 - 02:22 Her Dem İmtihan

n

04/10/2013 - 05:10 Kur’an’da Öfke Kontrolü

n

22/07/2013 - 03:37 Kimlik inşasında Kur’an öğretimi ve öğreniminin önemi

n

19/06/2013 - 04:10 Günümüz Gençliği

n

18/06/2013 - 03:35 Kur'an ve Sünnete Göre Kavmiyetçilik

n

15/05/2013 - 11:32 Şeytanın kardeşleri kimlerdir?

n

14/03/2013 - 01:30 KUR’AN’DA KARDEŞLİK

n

14/03/2013 - 11:10 KURÂNIN BUGÜNE SESLENİŞİ

n

28/01/2013 - 01:55 KUR’ÂN’IN HAYATA MÜDAHALESİ

n

28/01/2013 - 01:51 KURANI OKUMA VE ANLAMA SORUMLULUĞU

n

28/12/2012 - 11:53 KUR’AN KENDİNİ NASIL TANITIYOR?

n

27/12/2012 - 04:19 KUR‘AN‘IN ANLAM DÜNYASI İLE BULUŞMAK

n

22/11/2012 - 11:38 Buhranlarımız günahlarımızdandır

n

05/10/2012 - 02:30 Kur’an-ı Kerim’de hak kavramı

n

03/09/2012 - 04:28 Şeytanın kardeşleri kimlerdir?

n

03/09/2012 - 02:28 Kur’an karşısında nebevi duruş

n

13/07/2012 - 11:07 Ağır emanet

n

13/07/2012 - 10:59 Kur’an’ı öğrenmeyi/ öğretmeyi öğrenme üzerine

n

27/06/2012 - 11:06 Kur’an’a koşun

n

26/06/2012 - 04:04 Kendi dilinden Kur’an

n

25/04/2012 - 04:13 Hayata kulluk mührünü vurmak

n

02/04/2012 - 03:41 Ya Rabbi! Müminlere kin beslemekten bizleri koru!

n

12/03/2012 - 02:06 Duanın Önemi

n

12/03/2012 - 01:28 Kur'an-ı Kerim'de söz

n

05/03/2012 - 01:41 Müminler ancak kardeştir

n

23/01/2012 - 12:31 Dua Kavramının Anlamı

n

16/01/2012 - 01:48 Dinin şiarı:Ezan

n

03/01/2012 - 01:29 Kur’an’da Tevbe Kavramı

n

12/10/2011 - 02:01 Allah’a Gerektiği Gibi İnanmak

n

12/10/2011 - 01:58 Kur’an’ınTevhid Felsefesi

n

11/07/2011 - 03:04 Kur'an'ı sen de oku,anla ve yaşa!

n

06/06/2011 - 02:34 Kur’an’ın değerleri ve onların sıra düzeni

n

14/02/2011 - 16:28 Sahabenin Kur'an'ı öğrenme ve öğretme gayretleri

n

17/01/2011 - 14:37 Kur’an’ın Öngördüğü Model Mü'min

n

02/12/2010 - 17:03 Kur’an ve Hikmet Peygamberi

n

02/12/2010 - 16:10 Son Elçi ve Son Mesaj HZ.Muhammed ve Kur'an-ı Kerim

n

15/10/2010 - 18:42 Kur’an hayatımızın neresinde?

n

10/08/2010 - 14:58 Düşünmek Kur'anın Emri

n

28/04/2010 - 11:55 İlk muhatabının dilinden Kur’an

n

21/01/2010 - 10:31 Kur’an’ın Işığında Sorumluluk Duygusu ve Davranış Bilinci   

n

20/01/2010 - 10:54 Allah’a Tevekkül… AMA NASIL?

n

06/07/2009 - 15:11 Günlük Hayatımızda Kuran

n

06/07/2009 - 15:07 Kuran'i Kerimi Okuyanlar

n

04/05/2009 - 14:45 Kuran'i Kerimi Okuyanlar

n

04/05/2009 - 14:35 Kur'anla Bağlantı İçinde Olmak

n

21/03/2009 - 10:19 Kur'an'ı Nasıl Okuyalım ?

n

19/03/2009 - 15:17 Ashabın Kur'ân'ı Ezberleme ve Yazmadaki Gayretleri
 

Site İçi Arama

17 Zilhicce 1446 |  13.06.2025

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

De ki: 'Ey insanlar, şüphesiz size Rabbinizden hak gelmiştir. Kim hidayet bulursa, o ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. Kim saparsa, o da, kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzerinizde bir vekil değilim.'


( Yunus Suresi - 108)

Bir Hadis

İbnu Mes'ud (ra) anlatıyor:

Resulullah (sav) buyurdular ki:

-Şeytan da, melek de insanoğluna sokularak onun kalbine bir takım şeyler atarlar.

Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, sonu fena ve zararlı olan şeylere teşvik etmek vehakkı yalanlamak, haktan uzaklaştırmaktır.

Meleğin işi hak ve hayra,
iyiliğe çağırmak ve kötülükten uzaklaştırmaktır.

Kim içinde hakka, hayıra, iyiliğe çağıran bir ses duyarsa bilsin ki bu Allah'tandır ve hemen Allahu Teâla'ya hamdetsin.

Kim de içinde şerr ve inkara çağıran bir fısıltı duyarsa ondan uzaklaşsın ve hemen şeytandan Allah'a sığınsın.-

Resulullah (sav) bu sözlerine
şu mealdeki ayeti ekledi:

-Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur, size cimriliği emreder...
(Bakara 268)

Tirmizi, Tefsir

Bir Dua

Bismillahirrahmanirrahim

"Rabbim, bağışla ve merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın." (Mü'minun Suresi 118)

Rabbimizin yapmamızı istediği dua

Hikmetli Söz

Hak yolunda hakikate varmak sözle olmaz, inandığını yaşamakla olur.

Canlı yayın

İslam Ansiklopedisi

  Tasarım : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com