Kur’an, hayatý bir okul, mümini de bu okulun öðrencisi olarak görür. Bu okul olgunlaþma, tekâmül okuludur. Yüce Mevla, bizim bu okuldan bütün gayretimizi kullanarak olgunlaþmak suretiyle, diðer bir ifadeyle kötü huylardan arýnarak, iyi huylarla bezenerek mezun olmamýzý emrediyor. Piþmeden, olgunlaþmadan kendisine varmamýza razý deðildir.
Kur’an’da sabretmenin sürekli telkin edildiðini ve mükâfatýnýn büyüklüðünden sýklýkla bahsedildiðini görüyoruz. Bu, söz konusu ahlaki vasfýn, müminin bir hayat tarzý olmasý gerektiðini gösterir. Çünkü insanýn bu dünya hayatýnda yüklendiði sorumluluk aðýrdýr. (Ahzab, 72.) Bir taraftan dýþ dünyada hak ve hakikatin insanlara ulaþtýrýlmasý için önüne konulan engelleri aþmasý, diðer taraftan da iç dünyasýnda nefsin ve þeytanýn tahriklerini göðüslemesi gerekmektedir. (A’râf, 22.) O, yaratýlýþý itibarýyla da zayýftýr. (Enbiya, 37.) Ýþte bu zorluklarýn altýndan kalkabilmesi için, insanýn sabýrla donanmasý gerekmektedir.
Sabýrla inadý birbirine karýþtýrmamak lazýmdýr. Aslýnda ikisinde de bir ýsrar vardýr. Ancak sabýr, doðru yolda gösterilen sebat ve kararlýlýktýr; dolayýsýyla insaný yücelten bir fazilettir. Sabýrsýz insan, ruhen olgunlaþmamýþ ham insandýr. Ýnat ise, batýl bir dava uðruna direnme ve ýsrardýr, nefisten kaynaklanýr.
Yine sabretmeyi, zulme rýza þeklinde görmemek gerekir. Kötülüðe katlanmak, aþaðýlanmaya boyun eðmek sabýr deðildir. Þerre, zillete rýza göstermek sabýrla karýþtýrýlmamalýdýr. Aksine þerre rýza þer; küfre rýza küfürdür. Mümin, izzet ve onur sahibidir. (Münafýkûn, 8.) O, insani iliþkilerinde elbette ki yumuþak huylu ve mütevazý olacaktýr. Ancak hak ve hakikatin hafife alýnmasý ve zulümler karþýsýnda hiç de suskun deðildir. (Mâide, 54.) Nitekim Mehmet Akif, mümindeki bu soylu duruþu kendi þahsýnda þu etkileyici ifadelerle tasvir eder:
Yumuþak baþlý isem kim demiþ uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.
Kanayan bir yara gördüm mü, yanar ta ciðerim
Onu dindirmek için kamçý yerim, çifte yerim,
Adam aldýrma da git, diyemem, aldýrýrým
Çiðnerim, çiðnenirim hakký tutar kaldýrýrým.
Sabýr, baþta peygamberler olmak üzere hak ve hakikat erlerinin en temel vasýflarýndandýr. Birçok ahlaki vasýf sabýr sayesinde kazanýlýr; Müslümanca yaþamanýn gerekleri sabýrlý olmaya baðlýdýr. Nitekim Hz. Peygamber, “Ýman nedir? sorusuna “Sabýrlý ve hoþgörülü olmak.” Cevabýný verir. (Ýbn Hanbel, IV, 3861.) Öyle konular vardýr ki, bu durumlarda mümin, tam olarak iradesinin hakkýný verdiði ve olanca tahammülünü gösterdiði için sýnýrsýz mükâfata nail olur. (Zümer, 10.) Her halde hak ve hakikat uðrunda savaþanlar, sabrýn en üst düzeyde test edildiði kimselerdir. Kur’an bunlardan bahsederken, sadece “sabýr” kelimesini (iþrûne sâbirûne / sabýrlý yirmi kiþi) kullanýr ve âdeta azim ve kararlýlýk konusunda onlarýn abideleþtiklerine iþaret eder. (Enfal, 65.) Yine sabýrlý nice küçük topluluðun büyük bir topluluða galip geldiði ifade edilir. (Bakara, 249.)
Sabýr, her ne kadar kulun olanca azmini ortaya koyarak kazandýðý ahlaki bir vasýf olsa da, kul yine de bu fazileti kendinden görmemeli; aksine Allah’ýn bir ihsaný olduðunu bilmelidir. (Nahl, 127.) Nitekim Hz. Peygamber, “Kim sabrederse, Allah ona dayanma gücü verir. Kimseye sabýrdan daha hayýrlý ve daha bereketli bir ikram verilmemiþtir.” (Müslim, Zekât, 124.)
Sabretmek, hem maddi hem de manevi yönden sürekli kazandýran bir haslettir. Dünyada baþarmanýn, ahirette de ebedî mutluluðun formülüdür. Sabýrlý olmadan ne ahlaklý olmak ne de ibadetlerin gerektiði þekilde yerine getirilmesi mümkündür. Yine sabýrlý olmadan ne tahsil hayatýnda baþarýlý ne de kariyer sahibi olmanýn imkâný vardýr.
Mümin açýsýndan sabýrda iki yüzlülük yoktur. Ýþyerinde gösterilen tahammül ve hoþgörü akraba ve komþulardan esirgenmemelidir. Sokakta sabýrlý olmak gerektiði gibi aile içerisinde de bu ihmal edilmemelidir. Bu açýdan çalýþtýðý yerde arkadaþlarýndan gelen sýkýntýlara katlanýp da evde ölçüsüz ve kýrýcý davranmak, müminin davranýþ tarzý deðildir. Bazý insanlar, heyecanlý ve telaþlý bir yapýya sahiptirler.
Ufak bir þeyden öfkeye kapýlýr, çevresindekilere sitem ederler. Maruz kaldýklarý olumsuz söz ve davranýþlara karþý hiç tahammülleri yoktur. Oysa Hz. Peygamber, Allah’ýn kullarýna karþý olan davranýþýndan hareketle bu konuda müminlere þu manidar dersi verir: “Ýþittiði rahatsýz edici sözlere karþý Allah’tan daha çok sabreden kimse yoktur. Zira (kullarý) O’na çocuk isnat ediyorlar. Allah ise onlara afiyet ve rýzýk veriyor.” (Buhârî Tevhid, 3.)
Namaz, Allah’tan yardým istemenin en güzel yollarýndan biridir. Rükusu ile secdesi ile bir nevi yardým talebidir. Sabýr da kulun hal lisaný ile Mevla’nýn yardýmýna sýðýnmasýdýr. Aðlamadan, sýzlamadan sabretmek duanýn kendisidir. Bu sebeple müminlere Allah’tan yardým istemeleri emredilirken iki yol gösterilir; biri sabýr diðeri de namaz. (Bakara, 153.)
Ayette geçen sabýr ve namaz iliþkisini þu þekilde kurmak da mümkündür: Sabýr direncinin devam etmesi için insanýn manevi olarak desteklenmesi, dayanma gücü kazanmasý gerekir. Ýþte namaz, insanýn Allah’a iltica ederek ve O’nun sonsuz rahmetini umarak ayakta durmasýný saðlamaktadýr. Namaz mümin için þu hayat yolculuðunda en önemli yol azýðýdýr. Çünkü namazla þeytani vesveseler bertaraf edilmekte ve böylece insan yýlgýnlýða düþmeden yoluna devam edebilmektedir.
Sabrýn da bir zamaný vardýr. O da sýkýntý ve zorluk anýdýr. Musibetle karþýlaþtýðýmýzda þimdi sabýr zamaný deyip tahammül göstermeliyiz. Nasýl ki, “Yusuf’u kurt yedi” denilerek kanlý gömlek Hz. Yakub’a ulaþtýrýldýðýnda, sabýr timsali bu peygamber “Artýk benim tek çarem güzelce sabretmek.” (Yusuf, 18.) dediyse, biz de bir musibete maruz kaldýðýmýzda, hem de geciktirmeden, bu tavrý gösterebilmeliyiz. Ýnsan hayatýnýn en önemli özelliði, deðiþken olmasýdýr. O, bir taraftan sevinci ve mutluluðu yaþarken, beklenmedik bir þekilde bir musibete de maruz kalabilir. Veya tersi de söz konusudur. Dolayýsýyla hayatta sýkýntýlarla mutluluklar iç içedir, biri biter,
öbürü baþlar, her zorlukla beraber bir kolaylýk vardýr. (Ýnþirâh, 5.) Ne bütünüyle mutluluk, ne de bütünüyle keder söz konusudur. Ýnsan hayatý bunlar arasýnda akýp gider. Bu bakýmdan her zaman sürprizlere ve beklenmedik geliþmelere hazýrlýklý olmalýyýz. Her an, hastalýk, iflas veya sevdiðimiz bir yakýnýmýzý kaybedebiliriz. Ýþte bu tür durumlarla karþýlaþtýðýmýzda yýlgýnlýða düþmemeli ve yýkýlmamalýyýz, aðlayýp sýzlamamalýyýz. Bir denemeye tabi tutulduðumuzu unutmamalý ve Hz. Eyüp gibi Mevla’nýn engin rahmetine sýðýnmalýyýz. (Enbiya, 83.)
Netice olarak sabretmek, sadece konuyla ilgili Ýslami bilgiye sahip olmakla kazanýlacak bir haslet deðildir. Mümin bunun da ötesine geçip sabýrlý olmayý özümseme ve nefse kabul ettirme noktasýnda bir gayret içerisinde olmalýdýr. Her þeyden önce Allah Teala’nýn bir mümini sevmesinin ve rýzasýna ermenin sabýrlý olmaktan geçtiði unutulmamalýdýr.
|