Vaktiyle bir grup genç, mensubu olduklarý toplumun dini olan putperestliði terk etmiþ, tevhit inancýný benimsemiþti. Baþta gizli tuttuklarý bu inanç zaman içinde açýða çýkýnca onlar da inançlarýný korkusuzca ilan edip atalarýnýn dinine karþý çýktýklarýný ifade ettiler. Ancak kendilerine edilecek zulümden korunmak için de bir maðaraya sýðýnmak zorunda kaldýlar. Bu maðarada köpekleriyle birlikte daldýklarý uykudan muhtemelen 309 yýl sonra uyandýlar. Bir gün veya daha kýsa süre uyuduklarýný zannederek içlerinden birini yiyecek almak için þehre gönderdiklerinde, iþin hakikati ortaya çýktý. Kur’an’da, “Ashab-ý Kehf” olarak adlandýrýlan Maðara Arkadaþý gençler þöyle tasvir edilmiþtir:
“Biz sana onlarýn baþýndan geçenleri gerçek olarak anlatýyoruz. Hakikaten onlar, Rablerine inanmýþ gençlerdi. Biz de onlarýn hidayetini arttýrdýk. Kalkýp da, 'Rabb'imiz, göklerin ve yerin Rabb'idir. Ondan baþkasýna asla ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiþ oluruz.' dediklerinde onlarýn kalplerine kuvvet vermiþtik.” (Kehf, 18/13-14.)
Gençlik döneminde gerçekleþen dinî yöneliþ, Allah katýnda büyük önem taþýmaktadýr. Aklen ve bedenen geliþimin yaþandýðý bu dönem; hakký arama, ona baðlanýp onun uðrunda çaba gösterme noktasýnda hayatýn en elveriþli dönemidir. Bu dönem, arzu, hayal, azim, irade, hareket, kuvvet, macera tutkusu gibi özelliklerin yoðunluðu ile hayatýn diðer dönemlerinden daha çok öne çýkmaktadýr. Nitekim Hz Peygamber’in davetine yaþlýlardan çok gençler icabet etmiþ; Kureyþ ulularýnýn, az bir kýsmý dýþýnda geneli, atalarýnýn dini üzere kalmakta ýsrar etmiþlerdi. “Hakikaten onlar, Rablerine inanmýþ gençlerdi.” cümlesindeki vurgu ile de ifadenin önemini belirtmek amaçlanmýþtýr. (Tahir b. Aþur, et-Tahrir, XV, 271.) Gençlik dönemindeki bu yöneliþi baltalamaya çalýþan tuzaklar da bu tuzaklarý aþmaya azmetmiþ gencin yöneliþini önemli kýlan diðer bir husustur. Allah Rasulü, Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genci, Allah’ýn kýyamet günü himaye edeceði kullar arasýnda saymýþtýr. (Buhari, Ezan, 36.)
Maðara Arkadaþý gençler Allah’ýn varlýk âlemine yönelik fiili tecellilerine þahit olmuþ; fýtratlarýnýn çaðrýsýna (Rum, 30/30.) icabet edip Rablerine, yani þefkat ve merhamet sahibi, geliþtiren ve yaþatan Allah’a iman etmiþlerdir. O’nun inayetinin þuurlu-þuursuz bütün varlýklarý kuþatmýþ olmasý, herhangi bir varlýðýn ortaklýðýna mahal býrakmamaktadýr. Gençlerin, kralýn huzurunda söyledikleri “Rabb'imiz, göklerin ve yerin Rabb'idir.” sözü uluhiyette tevhidi, “Ondan baþkasýna asla ilah demeyiz.” sözü rububiyette tevhidi ifade etmektedir. Uluhiyette tevhit, Allah’ýn zatýnda, sýfatlarýnda ve fiillerinde bir, tek ve benzersiz olduðunu kabul etmek; rububiyette tevhit ise Allah’tan baþkasýna tapmamak demektir. Onlar imanýn zihnî ve teorik yönü ile kalbî ve amelî yönünü bir araya getirmiþlerdir. Hayatlarýndaki anlam arayýþýna en sahici cevabý bulduklarýnda ve anlamsýzlýðýn karanlýðý anlamýn aydýnlýðý ile yer deðiþtirdiðinde artýk gerçek huzura ermiþlerdir. Ýnsanoðlu maddi arzularýný ne kadar tatmin ederse etsin, inanç açlýðýna karþý ruhunu doyuramadýðý takdirde, elde ettiði þey, sahte ve geçici bir huzurdan öteye geçmeyecektir.
Maðara Arkadaþý gençler, imanlarý uðrunda fedakârlýk gösterebilecek bir yüce gönüllülüðe ulaþmýþlardýr. Çünkü Yüce Allah, onlarýn imanlarýna mukabil hidayetlerini artýrmýþtýr. Hidayetlerini artýrmasý, imanlarýný, basiretlerini, yakinlerini, ihlas ve sebatlarýný artýrmasý anlamýna gelmektedir. Bu sayede onlar, içinde yaþadýklarý konfor ve rahatý bütünüyle terk ederek en temel ihtiyaçlarýnýn bile bulunmadýðý bir maðaraya sýðýnmýþlar, nefislerinin deðil Allah’ýn tarafýný tercih etmiþlerdir. Ýnançlarý uðruna evlerinden ayrýlmaya, sevdiklerinden ayrýlmaya göðüs germiþler, Allah ile baþ baþa kalmayý yeðlemiþlerdir. Böylece Allah’ýn, gerçekten inanýp inancý ile amel eden kiþinin imanýný artýrdýðýnýn örneði olmuþlardýr.
Maðara Arkadaþý gençler imanlarýna baðlýlýkta cesaret ve þecaat destaný yazmýþlardýr. Zira Yüce Allah, bu güçlü imanlarýna mukabil onlarýn kalplerine kuvvet vermiþtir. Kral, putlara ibadeti terk ettiklerinden dolayý toplumun önünde onlarý azarladýðýnda Allah’ýn kalplerine verdiði bu kuvvetle hiç aldýrýþ etmeden, herhangi bir tereddüt ve endiþeye kapýlmadan ayaða kalkmýþlar; yaratan, rýzýk veren, terbiye eden, bütün gökleri ve yeri tek baþýna yaratanýn Allah olduðunu haykýrmýþlardýr. Bu haykýrýþlarý ile krala, kendisinin tehditlerine önem vermediklerini ifade etmiþler; kavimlerine de inançlarýný duyurma fýrsatý bulmuþlardýr. Gençlerin yazdýklarý bu cesaret ve þecaat destanýnýn benzeri, Musa peygamberin mucizesine þahit olunca derhâl iman edip secdeye kapanan sihirbazlar da görülmektedir. Firavun büyük bir öfke ile acýmasýz bir þekilde onlarý öldürmekle tehdit ettiðinde, “Zararý yok, nasýl olsa biz Rabbi'mize dönüyoruz. Ýlk iman edenler olduðumuz için Rabbi'mizin hatalarýmýzý baðýþlayacaðýný umuyoruz.” (Þuara, 26/46-49.) diye karþýlýk vermiþlerdi. Maðara Arkadaþý gençler de bu tavýrlarý ile Yüce Allah’ýn gerçekten inanýp inancý ile amel edenin kalbini kuvvetlendirip cesaret ve þecaatini artýrmasýnýn örneði olmuþlardýr.
Maðara Arkadaþý gençlerin bu inanç tecrübesi, duygusal bir etkilenme sonucu gelip-geçici bir tutum deðiþikliði deðildir. Zira iman, sadece duygularýn deðil duygularýn akýlla karþýlýklý etkileþiminden doðan tereddütsüz bir inançtýr. (Fussýlet, 41/53.) Onlar akýllarýný devre dýþý býrakýp kör bir taklidin esiri olmamýþlardýr. Kalp ve akýllarýndaki uyum, ayný zamanda onlarý çeþitli aþýrýlýklardan uzak durmaya, itidale sevk etmektedir. Bu yüzden gençlerin bir sonraki cümlesi, bu tercihlerinde delilin yerini ifade eden þu cümle olmuþtur:
“Þu bizim kavmimiz Allah'tan baþka tanrýlar edindiler. Bari bu tanrýlar konusunda açýk bir delil getirseler. (Ne mümkün!) Öyle ise Allah hakkýnda yalan uydurandan daha zalimi var mý?” (Kehf, 18/15.)
Bazý müfessirlere göre bu söz, gençlerin kendi aralarýnda konuþurken söyledikleri bir sözdür. Bazýlarýna göre de gençler bu sözü, öncesindeki cümle gibi kralýn huzurunda, toplumun içinde söylemiþlerdir. Bu söz ile kralýn dinini eleþtirerek onun kibrini kýrmak istemektedirler. Cümlede hayret, kýnama, azarlama, çirkin bulma, onlarý düþüncelerinde aciz býrakma anlamlarý söz konusudur. Ayrýca sözün böyle bir ortamda söylenmesi, toplumu putlara ibadetten uzaklaþtýrmak için çok etkili bir yöntemdir. Müfessirler bu ayetten, dinî bir konunun ancak delille sabit olabileceði, delili olmayan bir konunun kabul edilemeyeceði anlamýný çýkarmýþlardýr. (Beydavi, Envaru’t-Tenzil, III, 275.)
Ashab-ý Kehf kýssasýndaki gençlerin hikâyesinden, gençlik dönemindeki dinî yöneliþin Allah katýnda çok deðerli olduðu, bu dönemdeki doðru bir yöneliþin pek çok manevi kazaným saðladýðý anlaþýlmaktadýr. Kýssada sözü edilen gençler, iman ile hayatlarýný anlamlandýrmýþ, hazzýn ve rahatlýðýn girdabýndan kurtulup imanýn verdiði huzura kavuþmuþtur. Bu, onlarý sorumluluk duygusuna yönelten, vurdumduymazlýktan ve nemelazýmcýlýktan uzaklaþtýran bir imandýr. Nihayet bu iman, kalp ile akýl, madde ile mana, dünya ile ahiret arasýnda dengeyi saðlayacak saðlýklý düþünme melekesine onlarý yönlendirmektedir.
Günümüz gençliðini sahih Ýslam inancýnýn saðlayabileceði manevi kazanýmlardan mahrum býrakan bazý yaklaþýmlar söz konusudur. Mesela toplumun dinî hayatýnda görülen bazý çeliþkilere gösterilen tepkisel tavýr, dinî hassasiyetlerin zayýflamasý ve nihayet dine karþý duyarsýzlýkla sonuçlanabilmektedir. Gerçekliðin küçük bir parçasýndan hareketle, din konusunda olumsuz bir genelleme söz konusudur. Allah’a inandýðý hâlde O’nun âleme müdahalesini reddeden Ýslam’ýn temel esaslarý ile taban tabana zýt bir anlayýþ, ileride Allah’ý da inkârla neticelenecek bir yola girilmiþ olunduðunun habercisidir. Ne yazýk ki yolun sonunda ruhi açlýðýný doyurmaya yarayacak mutlak varlýklar icat edilecek, yüce deðerlerden kopuþun sonucu olan yalnýzlýk ve tükenmiþlik duygusu en yalýn hâliyle yaþanacaktýr. Oysa insan bütün benliði ile yalnýzlýk duygusunun karanlýðýnda bir aydýnlýk, tükenmiþlik duygusunun ürpertisinde kendisine uzanacak bir el aramaz mý? Öyleyse Allah’týr inananlarýn dostu ve onlarý karanlýktan aydýnlýða çýkaran! (Bakara, 2/257.)
Dr. Abdülkadir ERKUT | Diyanet Aylýk Dergi
|