Yüce dinimiz Ýslâm, Allah’ýn insanlar için seçtiði en son ve en mükemmel dindir. Dinimizin en önemli özelliði; bütün insanlýðý iyiliðe, güzelliðe, hakka, adalete, barýþa ve kardeþliðe çaðýrmasýdýr. Ýslâm öðretisinde bütün insanlar baþlangýçta ayný anne ve babadan meydana gelmiþ olmalarý sebebiyle büyük bir ailenin fertleri gibi, müminler de kendi aralarýnda bir vücudun azalarý gibi deðerlendirilmektedir. Bu durum; birlikte yaþama kültürü, toplumsal barýþ ve huzurun tesisi, yardýmlaþma ve dayanýþma gibi konularda çok önemli bir anlayýþý ortaya koymaktadýr.
Ýslâm toplumunun temeli Müslümanlarýn kardeþliði esasýna dayanýr. Bu durum, dinin iki temel öðretisi olan Kur’an ve sünnette açýkça ortaya konulmuþtur. “Müminler ancak
kardeþtirler.” (Hucurat, 10) ilâhî buyruðu ile Allah Rasulünün, “Müslüman Müslümanýn kardeþidir. Ona zulmetmez, onu düþmana teslim etmez. Din kardeþinin ihtiyacýný karþýlayanýn, Allah da ihtiyacýný karþýlar. Müslümandan bir sýkýntýyý giderenin, Allah da kýyamet günündeki sýkýntýlarýndan birini giderir. Bir Müslüman’ýn ayýbýný örtenin, Allah da kýyamet gününde ayýplarýný örter.” (Buhârî, Mezâlim,3; Müslim, Birr, 58) ifadeleri örnek olarak zikredilebilir. Bu nedenledir ki; Müslümanlar acýda, tasada iyi veya kötü günde ayný duygularý ortaklaþa hisseder ve birbirinin yardýmýna koþarlar. Toplumsal problemlerini el birliði ile çözerler.
Kur’an ve sünnette önemle üzerinde durulan “Müslümanlarýn kardeþliði” prensibi içi boþ, sadece sözden ibaret bir anlayýþ deðildir. Bu anlayýþ bizzat imanla irtibatlandýrýlarak, bireyin kulluk hayatýný þekillendirecek bir kuvvette ve ayný zamanda belirli yükümlülükleri, görev ve vazifeleri de beraberinde getirecek bir tarzda ortaya konulmuþtur. Bu prensip gereði, komþusu açken tok olarak sabahlayanýn kâmil bir imana sahip olamayacaðý bizzat Ýslâm peygamberi tarafýndan açýklanmýþ ve toplumsal duyarlýlýk üzerine pek çok atýflar yapýlmýþtýr. Peygamberimiz (s.a.s.), insanlara ve diðer canlýlara merhamet gösterenlere Yüce Allah’ýn merhametle karþýlýk vereceðini bildirerek þöyle buyurmuþtur: “Merhamet edenlere Allah da merhamet eder, siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 16)
Bütün varlýklara þefkat ve merhametle muamele etmeyi bir ibadet olarak telâkkî eden yüce dinimiz, toplumsal duyarlýlýðýn bir gereði olarak özellikle yetimlere ilgi alâka ve þefkat gösterilmesi ve haklarýnýn korunmasý konusu üzerinde önemle durmuþtur. Nitekim toplum içinde en fazla þefkat ve merhamet gösterilmesi gerekenler de bir kanadý kýrýk olan yetim, öksüz veya bakýma muhtaç kimsesiz çocuklardýr.
Yetimler Topluma Allah’ýn Emanetidir
Ýslâm’ýn yetimlere iliþkin konularda yaptýðý vurgunun, günümüz itibariyle hem yetimleri, hem öksüzleri, hem de annesi babasý tarafýndan terk edilen, kimsesiz, aç, açýk ve muhtaç durumdaki bütün çocuklarý kapsadýðýný söyleyebiliriz. Biz bu yazýmýzda da yetimler ifademizle; hem yetimleri hem de öksüz, kimsesiz, bakýma, ilgiye, sevgiye muhtaç; istismara açýk bütün çocuklarý kaydetmekteyiz.
Hepimiz hayatta çeþitli þekillerde imtihan ediliriz. Kimimiz hastalýk, kimimiz fakirlik, kimimiz evlât acýsý vb. örnekleri çoðaltabiliriz. Yetim-öksüz veya korunmaya muhtaç bir çocuk olarak hayatla mücadele etmek zorunda kalmak da en zor sýnavlardan biridir. “Hayatýn en zor anlarýnda yalnýz olmak nasýldýr hiç düþündünüz mü? Babanýzýn olmamasý, size bir kalem, silgi gibi basit bir þeyin bile alýnmamasý... Küçük çocuk olduðunuz halde, hastalandýðýnýzda, ateþlendiðinizde baþýnýzda kimsenin olmamasý… Gençlik döneminde yol göstereninizin olmamasý... Askerde iken arayýp soranýnýzýn olmamasý... Veli toplantýsýna sizin için gidecek kimsenin olmamasý... Anýlarýnýzdan ve hatýralarýnýzdan bahsederken yuva ve yurttaki anýlarýnýzdan baþka anlatacak bir þeyinizin olmamasý... Ve gelecek kaygýsý ile çocuk yaþta yüzleþmeniz...“Ne yaparým? Nerde kalýrým? Ne yer, ne içerim?”diye endiþelenmeniz… Yaþananlar bunlarla da kalmaz, ekonomik boyutu da vardýr meselenin. Annelerinin kendilerine hem annelik hem babalýk yaptýðý veya akraba yanýnda yetiþen ya da yurtta kalan bu özel çocuklarýn daha farklý sorunlarý da vardýr muhakkak. Bunlarý da ancak yaþayan bilir…(Emre Yapýcý, Bu Çocuklar Özeldir) Ýnsanýn kendisini kimsesiz, yalnýz ve köksüz hissetmesi ruhunda derin yaralar açar. Daha hayatýn baþýnda, küçük yaþta, sevgiye, ilgiye muhtaç olduðu bir dönemde karþýlaþtýðý zorluklar, sýkýntýlar çocuðun üzerinde olumsuz etkiler býrakýr. Çoðu kez bu etkilerin izi silinmez ve ileri ki dönemlerde onun hayata ve insanlara bakýþýný olumsuz yönde etkileyecek þekilde ortaya çýkar. Örneðin; uyuþturucu, madde baðýmlýlýðý gibi zararlý alýþkanlýklar ile kapkaç vb. kötü fiiller; küçükken sevgiden, ilgiden mahrum býrakýlmýþ ve mutlu bir çocukluk devresi geçirememiþ çocuk ve gençlerde daha fazla görülmektedir.
Bu nedenle yetim çocuklarýn problemleriyle ilgilenmek birey ve toplum olarak hepimizin görevidir.Duyarlý olmak, çevremizde yaþanan acý ve ýzdýraba seyirci kalmamak zaten yüreðimizde taþýdýðýmýz imanýn bir gereðidir. Onlar bizim imtihanýmýz, onlara olan ilgi ve alâkamýz, sevgimiz, merhametimiz yüce yaratýcýnýn katýnda ayrý bir deðer bulacaktýr. Yetimler,öksüzler, kimsesizler topluma Yüce Allah’ýn emanetidir. Öyle olduðu içindir ki, Kur’an pek çok ayetiyle yetimlerin hakkýný yememeyi, onlara þefkat ve merhamet göstermeyi emretmiþtir. Þimdi konuyu ayet ve hadisler ýþýðýnda biraz daha açmak istiyorum:
Önce Sevgi ve Ýlgi
Sevgi duygusu, insanýn hemcinsleriyle arasýndaki iliþki ve kaynaþmasýnýn en önemli unsuru ve toplumsal hayatýn geliþip güçlenmesinin vazgeçilmez þartýdýr. Bunun içindir ki, Hz. Peygamber (s.a.s.): “Ýman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de kâmil mümin olamazsýnýz.” (Müslim, Îmân, 93) buyurmuþlardýr. Özellikle yetim ve öksüz çocuklar için sevgi, hem yaþadýklarý çocukluk dönemi açýsýndan hem de gelecekleri açýsýndan çok büyük önem arz etmektedir. Çünkü onlar sevgiye en çok muhtaç olduklarý dönemde sevgi kaynaðý anne veya babalarýný kaybetmiþler, toplum içinde yapayalnýz kalmýþlar, çoðu kez bekledikleri ilgi ve sevgiyi çevresindeki insanlardan görememiþler ve mahzun olmuþlardýr. Öyleyse bu kanadý kýrýk yavrulara kim sahip çýkacaktýr? Elbette gönlünde iman nuru taþýyan herkes, bütün toplum sahip çýkacaktýr. Aslýnda yetimlere, öksüzlere, kimsesizlere sahip çýkmak demek; toplumun kendi dünyevî huzuruna sahip çýkmasý ve uhrevî mutluluðu arzulamasý demektir. Bu çerçevede Hz. Peygamber (s.a.s.)’in topluma emanet olan yetim çocuklara ilgi, alâka ve sevgi gösterilmesini tavsiye eden ifadeleri büyük önem taþýmaktadýr: “Baþý hiç okþanmamýþ bir yetimin baþýný okþayan kimseye, elinin deðdiði saçlar sayýsýnca sevap yazýlýr.” (Ahmet Ýbn Hanbel, Müsned, V, 250) Peygamberimizin bu ifadesinden anlýyoruz ki; Ýslâm toplumu bir bütündür, bir aile gibidir. O ailede herkese hak ettiði deðer verilmelidir. Herkesin gözyaþý dindirilmeli, sýkýntýlarý giderilmelidir. Aile içinde en çok ilgi sevgi ve ihtimam gösterilmesi gerekenler de yetim, öksüz veya kimsesiz çocuklardýr.
Peygamberimiz (s.a.s.) yetim çocuklarýn fiziken ve ruhen geliþimine, eðitim ve öðretimine büyük özen göstermiþ ve bu hususta önemli tavsiyelerde bulunmuþtur. O yetim çocuklara olan sevgi ve ilgisini fiilî olarak da ortaya koymuþ, onlara sahip çýkmýþ, kol kanat germiþtir. O, Ben her mümine kendi nefsinden daha ileriyim, daha üstünüm. Bir kimse ölürken mal býrakýrsa, o mal kendi yakýnlarýna aittir. Fakat borç veya yetimler býrakýrsa, o borç bana aittir; yetimlere bakmak da benim vazîfemdir.” (Müslim, Cuma, 43) buyurmuþ ve Ebû Ümâme’nin (r.a.) Kebþe, Habîbe ve Fâria adlý üç küçük kýzýný himayesine alarak bu yetim yavrularýn ihtiyaçlarýyla yakýndan alâkadar olup onlarýn nebevî terbiye altýnda yetiþmelerini saðlamýþtýr.
(Ýbn-i Sa’d, III, 610)
Sarp Yokuþu Aþabilmek: Yetimlere Yardým Etmek
Yetimlere, öksüzlere kimsesizlere sevgi ve ilgi göstermek önemli olmakla birlikte, bu sevginin fiiliyata geçirilerek onlara maddî ve manevî yardýmda bulunulmasý da son derece önemlidir. Sosyal harcamalar diyebileceðimiz hayýr hasenat ile özellikle yetim, öksüz ve kimsesizlerin barýnma, iaþe, ibate gibi ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý bütün toplum için farz-ý kifaye olan bir görevdir. Bu çocuklarýn eðitilmesi ve topluma kazandýrýlmasý gerekmektedir. Elbette bütün bunlarýn yapýlabilmesi için baþta devlet olmak üzere, sivil toplum kuruluþlarý ve vatandaþlarýmýza yani toplumun bütün bireylerine önemli görevler düþmektedir. Kur’an-ý Kerim’e baktýðýmýzda yetimlere yapýlan hayrýn Allah katýnda ayrý bir deðer bulduðunu görüyoruz. Pek çok ayet-i kerimede yetimlerin doyurulmasý Allah’ýn rýzasýný kazanmaya, cennete girmeye vesile olarak gösterilmektedir. Ýnsan suresi 8-9. ayetlerde Allah’ýn has kullarýnýn özellikleri sayýlýrken þöyle buyrulur: “Onlar, kendileri de sevip istedikleri halde yemeði yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Ve þöyle derler:) “Biz sizi Allah rýzasý için doyuruyoruz; sizden ne bir karþýlýk ne de bir teþekkür bekliyoruz.” Ayetlerde samimi müminlerin gözden çýkardýklarýný deðil, sevdikleri ve yararlanabilecekleri nimetleri muhtaçlara, yetime, esire verdikleri; yedirip içirmeyi, doyurmayý Allah’ýn rýzasýný elde etmek amacýyla yaptýklarý ifade edilmektedir. Böylece ayetler feragat ahlâkýnýn, “öteki”ne karþý sorumluluk duygusunun en veciz tanýmýný ve bunun Ýslâm’daki önemini dile getirmiþtir. Bu ahlâk; nimetin asýl sahibinin Allah olduðunu, O’nun nimeti bize, liyakatimiz dolayýsýyla vermeye mecbur olduðu için deðil, bir lütuf olarak verdiðini bilmek ve O’na minnettar olup þükretmek demektir. Ayrýca Allah’ýn verdiði nimetleri yoksul ve himayeye muhtaç olanlarla paylaþmak, buna baþkalarýný da teþvik ederek, bu hususta toplumsal bir duyarlýlýðýn geliþmesine, dayanýþma ve yardýmlaþmanýn kurumsal bir hâle gelmesine katkýda bulunmak anlamýna gelmektedir.
Sadece ayet-i kerimelerde deðil hadis-i þeriflerde de
Yetimlere kol kanat gerenlere yönelik pek çok müjdeler vardýr. ”Rasûlüllah (s.a.s.), orta ve iþaret parmaðýný birleþtirerek: “Yetimin bakým ve gözetimini üstlenenle ben, cennette þöyle yan yana olacaðýz.” (Tirmizî, Birr, 14) “Müslüman evleri içinde en hayýrlýsý, içinde yetime bakýlan evdir; en kötüsü de içinde yetime kötülük yapýlan evdir.” (Ýbn Mace, Edeb, 6)
“Kim Müslümanlar arasýndan bir yetimi yedirip içirirse, baðýþlanmayacak günahý hariç, Allah onu elbette cennete koyar.” (Tirmizî, Birr, 14) vb. pek çok hadis ile yetim, yoksul ve kimsesizlere karþý sorumluluklarýný yerine getirenler, sorumluluðunda ötesinde yetimlere evlerini ve gönüllerini açanlar, Allah Rasûlü tarafýndan cennetle ve peygambere komþu olmakla müjdelenmiþtir.
Bunun aksine, yetim ve yoksullara karþý duyarlý olmayanlar eleþtirilmiþtir. Yüce Allah bahþettiði nimetler karþýsýnda sorumluluðunu yerine getirmeyen insana, Beled suresinde seslenir. Sarp yokuþu aþamadýðýný belirtir. Sarp yokuþu aþamamasýnýn nedenlerinden biri de yetimi ve yoksulu doyurmamaktýr. Onlara karþý sergilediði vurdum duymaz tavýrdýr. “Ona (insana) iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi? Ve ona iki yolu göstermedik mi? Fakat o, sarp yokuþu aþmayý göze alamadý. O sarp yokuþ nedir, bilir misin? Köle azat etmektir. Veya bir kýtlýk gününde akrabalýðý olan bir yetimi yahut aç açýk bir yoksulu doyurmaktýr.” (Beled, 9-16)
Tüyü Bitmemiþ Yetimin Hakkýný Yemek
Dinimize göre kul hakký, hak sahibi tarafýndan affedilmedikçe Allah tarafýndan affedilmeyen günahlardandýr. Kul haklarý içinde en önemlisi ise yetim hakký yemektir. Güçsüz, kimi kimsesi olmayan yetimlerin malýný yemek, hakkýný hukukunu çiðnemek Allah’ýn gazabýný celbeden davranýþlardandýr. Kur’an bu konuda insanlarý þu müthiþ ifade ile uyarýr: “Yetimlerin mallarýný haksýz yere yiyenler, ancak ve ancak karýnlarýný doldurasýya ateþ yemiþ olurlar ve zaten onlar çýlgýn bir ateþe (cehenneme) gireceklerdir.”
(Nisa, 10) Bir baþka ayette ise, “Yetimlere mallarýný verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) deðiþmeyin. Onlarýn mallarýný kendi mallarýnýza katýp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtýr.” (Nisa, 2) buyrulur. Konuyla ilgili olarak Peygamber Efendimiz þöyle buyurmuþlardýr: ”Ýnsaný helâke sürükleyen yedi þeyden sakýnýnýz.” Sahâbîler: Yâ Rasûlallah! Bu yedi þey nedir? diye sordular. Rasûl-i Ekrem þöyle buyurdu:
“Allah’a þirk koþmak, sihir ve büyü yapmak, haklý olarak öldürülen müstesna Allah’ýn öldürülmesini haram kýldýðý bir insaný öldürmek, faiz yemek, yetim malý yemek, düþmana hücum sýrasýnda harpten kaçmak, evli olup hiçbir þeyden haberi olmayan nmuslu Müslüman kadýnlara zina isnad etmek.” (Buhârî, Vasâyâ, 23, Týb, 48, Hudûd, 44; Müslim, Îmân, 145)
Görüldüðü gibi yetim malý yemek insaný helâke sürükleyen yedi þey arasýnda sayýlmýþtýr. Bu da yetim malý yemenin mes’ûliyetinin çok büyük olduðunu göstermektedir. Bunun için kültürümüzde, özellikle devlet iþlerinde yapýlan yolsuzluklar ve usulsüz harcamalar için, “tüyü bitmedik yetimin hakkýný yemek” deyimi kullanýlmaktadýr. Çünkü devlet malýndan hýrsýzlýk, yolsuzluk yapmak henüz doðmamýþ yavrularýn, yetimin, öksüzün, genç-yaþlý herkesin hakkýný yemek anlamýna gelmektedir. Bunun vebali ise çok büyüktür.
Yetim malýný yememek kadar onu korumak ve baþkalarýnýn yemesine engel olmak da önemlidir. Nitekim Kur’an’da bazý ayet-i kerimeler özellikle yetim malýnýn korunmasýna yönelik vurgular taþýmaktadýr.”Rüþdüne eriþinceye kadar yetimin malýna ancak en güzel þekilde yaklaþýn.” (En’âm, 152) Þüphesiz meþruiyet içinde bütün insanlarýn mallarý dokunulmaz olmakla birlikte, zayýf ve korumasýz olmalarýndan dolayý yetimlerin mallarý daha çok saldýrý veya istismara açýk olduðu için, ayette bu hususta özellikle titiz olunmasý gerektiðine dikkat çekilmiþtir. Ayrýca yetimin malýna bütünüyle ilgisiz kalmak, bu malýn zaman içinde aþýnmasýna veya en azýndan bir artýþ saðlamamasýna yol açacaðýndan, bu malla ilgilenmeye izin verilmiþ, hatta “en iyi ve en güzel” (ahsen) kaydýndan anlaþýldýðý kadarýyla ilgilenmek zýmnen teþvik edilmiþtir. Zira en iyi ve en güzeli yapmak faziletin gereðidir. (Kur’an Yolu Tefsiri, Komisyon, II, 488)
Sonuç olarak þunu bilmeliyiz ki, baþta yetimler olmak üzere öksüz, kimsesiz, yoksul bütün çocuklar toplumumuzun bir parçasýdýr. Bu yavrularýmýza karþý sorumluluklarýmýz vardýr. Sorumluluklarýmýzýn bilincinde olmalý ve bu konuda duyarlý davranmalýyýz.
|