Ýslam’ýn, milliyetçilikler, mezhepçilikler, hizipçilikler, cemaat ya da cemaatler aracýlýðýyla nötralize edildiði; kýsmi/parçalý/pasif Müslümanlýklar döneminde yaþýyoruz. Ýslam’ýn nötralize edilmesi, Müslümanlarýn nötralize edilmesi, Müslümanlarýn yerleþik statüko ile, siyasal otorite ve devletle bütünleþmesiyle baþlýyor. Devlet çýkarý için, etnik çýkar için, mezhep çýkarý için, cemaat çýkarý için herkes keyfi bir biçimde Ýslam’a müdahale edebiliyor. Yerleþik Ýslam yaklaþýmý statükoya, kurulu düzenlere, emperyalizme, faþizme, küfre karþý muhalefette bulunamýyor, eleþtiremiyor, isyan edemiyor. Bütün Müslümanlarý kapsayan meþru bir otoriteye sahip olamadýðýmýz için, her Ýslami hizip/cemaat/yorum Ýslami kendi tekeline almaya çalýþýyor. Her cemaat kendi yorumuna, liderinin yorumuna kapanýyor, yani bir maðaraya kapanýyor. Bir maðara ne kadar ýþýk verirse o kadar ýþýk alýyor. Çýkara dayalý pratikler/ ilkesel düþüncelerin, uygulamalarýn yerine geçiyor.
Ýslam toplumlarýnda, Ýslami hareketler/partiler bugün daha çok, Ýslami içeriði olmayan pragmatik bir dil ile, rasyonel stratejik bir çerçeve üzerinde çalýþýyor. Konjonktürel gerekçelerle toplumlarýmýzda devlet, otoriter/baskýcý niteliðinden, Ýslami unsurlar da ilkesel ölçütlerden taviz vererek, uzlaþmalar gerçekleþtiriyor. Böylece ýlýmlý eðilimler, pasif eðilimler meþruiyet kazanýrken, radikal eðilimler mahkûm ediliyor.
Günümüz dünyasýnda lime lime edilmiþ bir Ýslam algýsý yürürlüktedir.
Bütün Ýslami akýmlar/eðilimler statükonun içerisinde kalarak çözümlemeler yapýyor, kendilerini konumlandýrmaya çalýþýyor. Bu akýmlar, Ýslami yaklaþýmlarýn daha esnek, daha liberal bir biçim almasýný, radikal/Ýslamcý çözümlemelerin yerine, reformcu çözümlemelerin geçmesini istiyor. Bu nedenledir ki; her toplumda Ýslami akýmlar niteliksel olarak gün geçtikçe küçülüyor, görünür olmaktan çýkýyor.
Ýslam toplumlarýnda kendilerini Ýslam’a nispet eden yerleþik geleneklerin/anlayýþlarýn, devrimci/direniþçi/muhalif Ýslami dile/söyleme/eyleme çok yabancý olduklarýný biliyoruz. Sözünü ettiðimiz geleneklerin Ýslami renkleri vardýr, ancak Ýslamcý hassasiyetleri ve bilinçleri yoktur. Bu gelenekler kiþisel ibadetlerle ve kimi ahlaki sorunlarla ilgilenirler, siyasal, toplumsal sorunlarla ilgilenmezler.
Farklýlýklar medeniyetinin, farklýlýklarýn birliðini temsil eden çok sesli bir medeniyetin, Müslüman çocuklarý; modern zamanlarda farklýya ve farklýlýklara tahammülü olmayan tek tip topluma, tek dile, tek etnik kimliðe, tek kültüre hapsedilmiþtir. Farklýlýklarý sorun haline getirmeyen bir kültürden, irfandan ve bilgelikten uzaklaþtýrýlan toplumlarýmýz, bugün mezhep mutlakýyetçilikleri adýna utanç verici barbarlýklar sergiliyor.
Ýslam toplumlarýnda ümmet düþüncesi/hassasiyeti/dayanýþmasý, söylem ya da sokak düzeyindedir. Ümmet bilincinin ve dayanýþmasýnýn önündeki en büyük engel ulusal çýkar politikalarýdýr. Gündemimizi Ýslami temeller/öncelikler deðil, ulusal çýkarlar belirlemektedir. Ýlkeli Müslümanlýðýn yerini, pragmatik politikacýlýk almýþtýr. Pasif bir Ýslam algýsý, liberal seküler demokrasilerin hizmetine girmiþtir.
Günümüz toplumlarýnda radikal/Ýslamcý vizyon ve birikim, politik dönüþümü saðlayabilecek bir noktaya gelemediði için, politik bir sorun olmaktan çok, bir güvenlik sorunu olarak deðerlendiriliyor. Küresel/emperyal proje, radikal/Ýslamcý vizyonu ya marjinalleþtirmek, ya da sisteme dahil ederek etkisiz hale getirmek istiyor. Sisteme dâhil olmak, sistemin deðerleriyle/yasalarýyla bütünleþmek anlamýna geldiði gibi; sistemin denetimini de kabul etmek anlamý taþýyor. Sisteme dâhil olduðumuzda bütün Ýslami ilkeler/deðerler kiþiselleþiyor, soyut bir mahiyet kazanýyor. Ýslami ilkeler soyut bir mahiyet kazanýrken, bizler somut seküler gerçekliðe boyun eðmiþ oluyoruz. Kýsmi/küçük/yüzeysel “özgürlüklere” ikna edilmiþ bulunuyoruz. Tarihi etkileme yeteneðinden, gücünden yoksun olan konformist bir kültür sürekli olarak geri çekilerek varlýðýný sürdürüyor. Ýslam toplumlarýnda yapýsal bir deðiþim/dönüþüme iliþkin herhangi bir programa sahip olmayan, kurulu düzenlerle uzlaþan hükümetlerin/iktidarlarýn, Ýslami kimlik iddialarý ve meþruiyetleri yoktur.
Ulus devleti, serbest piyasa kapitalizmini, seküler demokrasileri, seküler demokrasilerin propaganda aracý haline getirilen “insan haklarý” söylemini meþrulaþtýran, nihai bir referans olarak alan, politik hareketlerin, partilerin Ýslami vizyonla, özellikle de, Ýslamcý vizyonla herhangi bir þekilde bir münasebeti olamaz. “Ýnsan Haklarý” söyleminin bütünüyle ideolojik bir söylem olduðunu hatýrlamak gerekir. Bütün ideolojiler yalnýzca kliþeler/kalýplar/sloganlar üreterek, toplumlarý bütünüyle düþüncesizleþtirirler.
Ýdeolojiler çýkar maskeleri olarak kullanýlýrlar.
Saðcý/muhafazakâr/gelenekçi/görenekçi/mezhepçi bir kültürle ümmeti etkileyebilecek, dönüþtürebilecek güçlü bir dil ve düþünce oluþturulamaz, siyasal bir hareket oluþturulamaz. Sünni düþüncenin ve çerçevenin, Þii düþüncenin ve çerçevenin, Selefi düþünce ve çerçevenin sýnýrlarýný aþamayan, aþmak istemeyen cemaatler/akýmlar ümmetten, ümmetin geleceðinden söz edemezler. Ýslam’ýn tarihe çýktýðý ve tarihi dönüþtürdüðü dönemde olduðu gibi, dýþa açýlma, dünyaya ve insanlýða açýlma, dünyayý dönüþtürme inancý/heyecaný/bilinci/iddiasý bugün maalesef marjinal/sorunlu iddialar haline gelmiþtir. Dünyaya açýlmak isteyen Ýslamcý vizyon bu özelliði sebebiyle, takdir toplamasý gerekirken, kendi topraðýna yabancýlaþtýðý mülahazasýyla eleþtirilebilmekte, toprak mitolojileri bir türlü aþýlamamaktadýr.
Mitolojik/masalsý bir dindarlýk biçimiyle hiçbir gelecek oluþturulamaz.
Yeni bir tarih baþlatabilmek için, yeni bir bilincin ortaya çýkýþýný saðlamak gerekir.