Ortadoðu'da Osmanlý Ýmparatorluðu yönetimi 16’ncý yüzyýldan20’nci yüzyýla kadar sürdü. Osmanlý Yönetimi hiç bir zaman etnik merkezli bir yönetim olmadý, etnik kökene hiç önem vermedi, Osmanlý Ýmparatorluðu çoðulcu yapýsý olan kozmopolit bir imparatorluktu.
1’nci Dünya Savaþýnýn galipleri, Ortadoðu'yu kendi çýkarlarý doðrultusunda, keyfi bir biçimde, bölge halklarýnýn kültürel, tarihsel, siyasal ifade ve iradelerini hiçe sayarak þekillendirdiler. Halklarýn talepleri hiç bir zaman dikkate alýnmadý. Ortadoðu’nun siyasal haritasý Lozan Konferansýyla (1919) belirlendi. Bu haritada yer alan ülkeler sömürge iradesinin ürünü olan ülkelerdir. Sözü geçen ülkeler 2’nci Dünya Savaþýndan sonra yarý bakýmsýz hale geldiler.
Ortadoðu bölgesinde oluþturulan yapay/kukla/parya ülkelerde her tür otorite/iktidar laiklik yoluyla meþrulaþtýrýlmýþtýr, bugün de ayný yolla meþrulaþtýrýlacaktadýr. Ortadoðu modern zamanlar boyunca hep ideolojik çatýþmalara, kronik krizlere, siyasal gerilimlere/çatýþmalara sahne oldu. Tunus, Fas, Cezayir, Libya, Mýsýr, Sudan, Suriye, Filistin, Lübnan, Irak, Ürdün, Türkiye ve Ýran; etnik ulus devlet, milliyetçilik ve laiklik temelinde biçimlendirilmiþlerdir. Ýsrail, Ortadoðu'da, Batýlý yabancý bir devlet olarak vardýr.
Ortadoðu'da modern tarih Napolyon'un Mýsýr'ý iþgali ( 1798) ile baþladý. Bu tarihten itibaren, sömürgecilik ve emperyalizm yoluyla Batýlýlaþma küreselleþtiriliyor, dünyanýn Batýlýlaþtýrýlmasý tamamlanmaya çalýþýlýyor. Dünyanýn Batýlýlaþmasýnýn tamamlanmasý “tarihin sonu” olarak tanýmlanýyor. Ancak, Ýran Ýslam Devrimiyle (1979) "tarihin sonu" iddiasýnýn kesintiye uðradýðýný görüyoruz. Ýslam Devrimi dünyaya açýlan yeni bir bilincin adý olmuþtur. Ýran, modern zamanlarýn ilk Ýslam Devleti'dir.
Dünyanýn Batýlýlaþtýrýlmasýna yönelik her giriþim, her uygulama, özgün/yerel/baðýmsýz bütün geleneksel yapýlarýn parçalanmasý anlamýna gelir. Dünyanýn Batýlýlaþtýrýlmasý giriþimleri Batýlý seçkinlerin, yerli iþbirlikçi seçkinlerle iþbirliði yapmalarý yoluyla hayata geçirildi. Günümüzde Ortadoðu'da bütün ülkeler, toplumlar, halklar gelenek ile modernlik arasýnda bir yerdedir. Ortadoðu’da, Ýslam Dünyasýnýn diðer bölgelerinde modernleþme, Batýlýlaþma giriþimleri hiç bir þekilde bir gerçekliðe dönüþmedi, her yerde, her zaman ideolojik baðlamla sýnýrlý kaldý.
Kendilerine yabancýlaþan, Batý'ya öykünen toplumlarýmýz halen “araf” ta yaþýyor. Ne kendisi olabiliyor, ne de Batýlý olabiliyor.
Ortadoðu'nun travmatik bir tarihi var.
Toplumlarýmýza yönelik laikleþtirici zihniyet ve uygulamalar, sömürgeciliðin ve otoriter yönetimlerin yansýmasýdýr. Laiklik her ülkede, Türkiye’de olduðu gibi modernleþtirme giriþimlerinin yukarýdan dayatýlan otoriter politikalarýn vazgeçilemez bir aracý olmuþtur. Ulus-devlet'in ve laikliðin otoriter karakteri akýldan çýkarýlmamalýdýr. Ortadoðu'da diktatörlükler, emperyalistler tarafýndan imal-icat edilmiþlerdir. Modernliklerin, laikliklerin, Aydýnlanma yapýlarýnýn, kurumlarýnýn dayatma ve kaba güç yoluyla toplumlarýmýza kabul ettirilebileceði hesaplanmýþtýr.
Toplumlarýmýzda “devlet” din aracýlýðýyla kutsallaþtýrýlmýþ, dokunulmaz kýlýnmýþtýr. Devletin kutsallaþtýrýlmasý, dokunulmaz kýlýnmasý demek, toplumun zayýflatýlmasý, güçsüzleþtirilmesi, edilgenliðe mahkûm edilmesi demektir. Otoritenin, iktidarýn niteliði ne olursa olsun, otoriteye kayýtsýz þartsýz itaat-sadakat ibadet haline getirilmiþ, böylece diktatörlere diktatörlüklere yönelik eleþtiri/muhalefet Müslümanlarýn gündemlerinden çýkarýlmýþtýr.
Ýçerisinde bulunduðumuz günlerde, Mýsýr'da, Müslüman Kardeþler’in askeri otoriteye karþý sürdürdüðü muhalefet, ayaklanma tarihin kaydýna geçirilmesi gereken önemli bir geliþmedir. Ulus-devlet, laiklik, Aydýnlanma ideolojileri aracýlýðýyla Ýslam’ýn belirleyici otoritesi, statüsü sarsýlmýþtýr. Ýslam’ýn belirleyiciliðinin yerini, ne yazýk ki, devlet'in belirleyiciliði almýþtýr. Busüreç içerisinde Müslüman toplumlar geçmiþe yönelik ütopyalar, romantizmler içerisin de yaþarken bugünü, bugüne ait projeleri, geleceði ve geleceðe ait projeleri ihmal etmiþ, savsaklamýþlar þimdiki zamanlarýn dinamiklerine yabancýlaþmýþlardýr. Otoriter laiklikler; halen Ýslami duyarlýðýn, bilincin, muhalefetin toplumsallaþmasý önündeki en büyük engeldir.
Hangi alanda olursa olsun, her zayýf bünye, her tür olumsuz dýþ etkiye açýktýr, güç karþýsýnda herkes her zaman dikkatli olmak zorundadýr. Türkiye’de yaþandýðý üzere tepeden inme sosyal dönüþüm, Ýslam toplumlarýnda acýmasýzca hayata geçirilmiþ, toplumlarýmýz güçsüzleþtirilmiþtir. Bugün de toplumlarýmýz yeni bir proje aracýlýðýyla, kendi referans kaynaklarýmdan, deðer sistemlerinden uzaklaþtýrýlýyor. Bu yeni proje, saðcý modernliðe dayalý neoliberalizmin küreselleþme þeklinde ilerleyiþiile ilgilidir. Küreselleþme her tür neoliberal etkinin, elektronik medya aracýlýðýyla etki alanýný geniþletmesidir.
Küreselleþmeye dahil olmak demek, emperyalizmle özdeþleþmek demektir.
Avrupa emperyalizmi uyuþturucu kaçakçýlýðý yoluyla (1840) tefecilik yoluyla, deniz haydutluðu yoluyla, Avrupa dýþý dünyayý etkisiz kýlmak üzere yola çýkmýþtý. Aydýnlanmacý evrenselcilik, kültürel eþitlik ideolojik bir propaganda kliþesi olmaktan öte geçemedi. Asýl belirleyici olan Avrupa ýrkçýlýðý ve tekelciliði oldu. Bugünde durum çok farklý deðil. Medya uyuþturucularýmla, ideolojik ve kültürel uyuþturucularla, “neoliberal demokrasi” uyuþturucularýyla toplumlarýmýz her türlü yerel ya da küresel diktatörlükle aracýlýðýyla kolaylýkla kontrol edilebiliyor.